Soma’da iki
kara var; kömür ve zeytin. Hangisinin ‘kemlik’
hangisinin ‘nimet’ olduğunu
Somalıdan iyi kim bilir? Bu yüzden Soma’nın Yırca köylüleri alanı (kömür) değil
vereni (zeytin) seçti ama dinleyen yok. Zeytinlikler, köylünün rızası olmadan
kamulaştırıldı. Karara itiraz edildi ama mahkeme sonuçlanmadan Kolin Şirketler
Grubu alanı tel örgüyle çevirip, zeytin ağaçlarını köklemeye başladı. Tek çare
dozerlerin önüne yatmaktı, köylüler, çevreciler ve siyasetçiler de onu yaptı. Perşembe’den
beri nöbetteler.
Birkaç gün
önce Fatsa’da altın madenine karşı ayaklanan kadınları jandarma durdurdu.
Mersin’de nükleer santralin elektrik iletim hatlarıyla ilgili bilgilendirme
toplantısında polis ile nükleer karşıtları arasında arbede çıktı. Soma, Fatsa
ve Mersin. Hepsi son bir hafta içinde oldu.
Hopa’dan
Gezi’ye, Hevsel’den Gerze’ye her direniş hareketi güvenlik güçlerini veya
dozerleri karşısında buluyor. Bu karşılaşma artık mücadelenin kaçınılmaz ve
kritik bir aşaması oldu. Yönetenlerin halka danışmadan aldığı kararlar gerilimi
ve sorunların çözümünü engelliyor. Doğa için kayıplar büyük ama kazandıklarımız
da var. Kepçeye karşı bilenen dişler, biber gazına karşı açılan gözler, toprağı
ağacı kurtarabildiği gibi Anadolu’daki halkların makus talihinin kırılmasına da
yardımcı oluyor. Hak aranıyor, efendiye karşı geliniyor.
Havuz
medyasının etkisi azalıyor. Hükümet ve şirketler, Gezi’ye kadar, yarattıkları
çevre sorunları bilinmezse ‘sorun’ da
olmaz diye düşünüyordu. Medya ellerindeydi, yazdırmıyorlardı. İş değişti.
Ellerindeki medya koca gövdeli, sesi kısık bir deve benziyor. Kendilerinden
başka kimseyi etkilemiyor. Ağacını koruyan dedenin bastonuna dozerin kepçesi değdiğinde
çıkan ses, bir isyan çağrısı gibi algılanıyor ve sosyal medya başta, bağımsız
kanallarda yankılanıyor.
Muktedirler
farkında değil ama bu meydan muharebeleri mücadeleyi güçlendiriyor. Şiddet
içermeyen sivil itaatsizlik eylemleri yayılıyor. Yine de mücadelenin/kampanyanın
sadece dozerler ve güvenlik güçlerinin karşısında durarak yapılacağını düşünmek
hata olur. Öncesi ve sonrasında da yapılacak çok iş var ve doğru yapılması gerekiyor.
İşte size birkaç öneri.
Bir kampanyayı
güçlü kılan doğru bilgidir. Abartma, çarpıtma sizi güçsüz kılar. Unutmayın,
karşınızdakiler yalanı doğruymuş gibi yazan medyaya sahip. En ufak hatanızı
büyütmek için pusudalar. Sizin tek güvenceniz ise doğruları söylediğiniz için
yanınızda olan halk. Güven en değerli
hazineniz. Hikâye ve hurafeleri broşür ve sloganlarınızdan uzak tutun.
Konuya hakim
olun. Termik santrale karşıysanız, zararlarını öğrenin. Bilgiyi Wikipedi, Facebook’tan
değil, referans gösterebileceğiniz kaynaklardan edinin. Medyayı süreç boyunca düzenli bilgilendirin.
Kampanyada
konuya odaklanın. Emin olmadığınız detaylar üzerinde spekülasyon yapmak yerine,
herkesin gördüğü tehlikeye vurgu yapın.
Dil sizin her
şeyiniz. ‘Ben’den ‘bize’ geçin. Uzun metinlerden, ağdalı
konuşmalardan kaçının. Kentliyseniz kentli, köylüyseniz köylü gibi konuşun.
Olmadığınız gibi davranmayın.
Sivil
itaatsizlik eylemlerinin dışına çıkmayın. Şiddete başvurmayın ve sürecin
ortasında değil en başından itibaren hukuki yardım alın.
Çözüm
öneriniz, daha iyisi için bir planınız mutlaka olsun. Bu devirde, kötü olsa da
yeninin eskiye karşı bir albenisi var. Değişim istemiyorsanız bile bunun nasıl
cazip ve ‘yeni’ bir fikir olduğunu
iyi anlatın.
Sivil
itaatsizliğimiz mübarek olsun.