Kimseyi korkutmak, acıları derinleştirmek istemiyorum ama nükleer santrallerin bir kaza veya sızıntı anında çevreye, doğaya ve insan sağlığına etkileri korkunç. Fukuşima'daki çocuklarda tiroit kanserine rastlandığını anlatan bugünkü haber hepimizi üzdü. 26 çocukta tiroit kanseri görülmüş, 33 çocuk ise risk altında.
Fukuşima kazasından 2,5 yıl sonra bu nükleer felaketin insan sağlığı üzerindeki ilk etkileri görülmeye başlandı. Umarız bu çocuklarımızın hepsini tedavi edebiliriz. Fukuşima kazası sonrası yaşanan acılar, umarız Japonya'daki insanların daha güvenli, nükleersiz bir geleceğe sahip olmasına vesile olur. Benzer bir sorunla karşı karşıyayız. Türkiye'nin iki ucunda, Mersin ve Sinop'ta nükleer santraller kurulmaya çalışılıyor. Birlikte mücadele edersek Mersin ve Sinop'taki çocuklarımızı benzer tehlikelerden koruyabiliriz. Türkiye'yi sonu olmayan bir maceradan, büyük bir mali külfetten uzak tutabiliriz.
İşin bir başka boyutu daha var. Bugün gelen kanser haberi sürpriz değil. Size Mart 2013 tarihli iki haber iletiyorum. Başlıklara tıklayarak haberleri okuyabilirsiniz.
Fukuşima tiroit kanserini patlatacak
Fukuşima çevresinde yaşayanlarda kanser oranı yüzde 30
Bugün yaşadıklarımız ne yazık ki öngörülüyordu. Radyasyondan kaçarak, koşarak kurtulmak mümkün değil. Bu yüzden hep birlikte, her yerde nükleere hayır demeliyiz. Nükleer santral elektrik üreten bir fabrika ve bugün daha ucuza, daha güvenli yöntemlerle elektrik üretme şansına sahibiz. Rakamlarla, verilerle bunu defalarca açıkladık. Nükleer enerji Türkiye için teknik bir zorunluluk değil. Yanlış bir siyasi tercih ve sonuçları çok ağır olabilir.
Özgür Gürbüz tarafından kaleme alınan makale, analiz ve haberlere bu adresten ulaşabilirsiniz. Yazıları başka bir yerde yayımlamak için izin almalısınız. E-posta: ozgurgurbuzblog(at)gmail.com
Öpüşmezsek trafik sorunu çözülür mü?
Özgür Gürbüz-BirGün/10 Kasım 2013
Erkek
erkeğe oturdunuz ve İstanbul’daki son yeşil alanın talan edilmesi için bir
köprü, bir de üçüncü havalimanı yapılmasına karar verdiniz. O küçücük
helikoptere erkek erkeğe sıkışıp, durumu bir de havadan gördünüz. Ağaçları
kesen testerelerin iki ucunda da erkekler vardı. Kamyonları erkekler kullandı.
Büyük
otomobiller, dev kentler, en gaddar savaş makinaları, erkek erkeğe oynadığınız
o ölümcül oyunların araçları değil mi? Kadınların bile erkek gibi düşünenini,
maçlarda küfredenini sevdiniz. En çok da itaat edenini beğendiniz. Evde çocuk
bakanını, yemek yapanını, politikada sizin istediğiniz zaman ve istediğiniz
gibi konuşanını tercih ettiniz. Siz izin verdiğinizde soyundular, siz
istediğinizde giyindiler. Böylesini sevdiniz, ‘söz dinleyenini’.
Çocuk
doğuran kadınlara cenneti vaat ettiniz ama iş yerlerinde müdürlüğü çok
gördünüz. Cennetlik kadınları dövdünüz, erkek erkeğe tecavüz edip, başlık
parası için yine erkek erkeğe pazarlık yaptınız. Kadınlara bir kez kulak
verseydiniz, kadınlı erkekli oturup konuşsaydınız bugün bu korkunç dünyayı
konuşmuyor olurduk. Daha fazla zorlamayın, erkek erkeğe ne yaptığınız ortada.
Kadınlı erkekli ışınlanıyorlar
Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Rektörü
ve Star Gazetesi yazarı Sedat Laçiner, köşe yazısında “Yanyana evleri kiralayıp, duvarları delip iki evi tek
eve çevirip karma halde kalanları da gördüm...” diye yazmış. Bizim memlekette
iki dairenin duvarını delsen bina başına çöker. Çökmezse de ev sahibi, tüm apartman
sakinleri orada biter. Belki de öğrenciler kaşıkla kaza kaza eritmiştir duvarı…
Varsayalım rektör doğru söylüyor. Beni
asıl, öğrencileri yan dairenin kapısını çalmak yerine duvar kırmaya iten
nedenler ilgilendiriyor. Mahalle baskısı mı yoksa Laçiner’in de sık sık
övündüğü atalarından aldıkları ilham mı onları bu zor işe koştu? Ferhat’ın
Şirin’i görmek için dağları deldiğini hepimiz biliriz, deniz kumu dolu duvarın
lafı mı olur?
Laçiner başında bulunduğu üniversiteyi hemen kapatsın.
Orası bir ‘bilim yuvası’. Belli mi olur, öğrenciler bu azimle bilim
kurgu filmlerde gördüğümüz ışınlamayı bulur, kadınlı erkekli
ışınlanıverirler. Bir o evdeler bir bu evde. Aman ha!
Öpüşmezsek trafik sorunu
çözülür mü?
İstanbul’daki
trafik sorunu herkesi çıldırtıyor. 20 yıldır kenti idare eden zihniyet,
seçimler yaklaşınca her yere metro yapacağız diye reklamlara başladı. 20 yıldır
uyuyanlar birden uyandı; inanırsanız. Gariptir, bu toplu taşıma sevmemezlik
sadece İstanbul’a has değil. Ankara’da aynı durumda. Kentte metro öyle nadir
görülen bir şey ki, metro gören gençler sevinçten ne yapacağını şaşırıp
birbirlerini öpüyor. Otomobil ve petrol lobisi ellerini ovuştururken, çılgın
kentlerin çılgın başkanları seyrediyor. Halbuki acil alınacak önlemler
var.
Çin’in başkenti Pekin de trafikten dertli bu nedenle
özel araç sayısını kısıtlıyor. Birkaç yıl önce alınan kararla kentte her yıl
dağıtılan yeni plaka sayısı 240 binle sırlandırılmıştı. 2014’ten itibaren bu
rakam 150 bin olacak. Pekin’de plakalar kurayla dağıtılıyor. Şansınız yaver
gitse bile uymanız gereken bir kural daha var. Plakanızın son rakamına göre,
hafta içi iş saatlerinde trafiğe çıkamadığınız günler var. Bu yasak nedeniyle
hafta içinde bir gün araçlar evde bırakılıyor.
İstanbul’da otomobil kullanımına kısıtlama getirmek
yerine özel araç kullanımını teşvik edecek yeni tüp geçitten bahsediliyor. Enerjide
açıktan yakınıyorlar ama petrol ve otomobil lobilerine diş geçiremiyorlar. Otomobil
satışları düşse ihracat tehlikeye girecek ve petrol üzerinden aldıkları
vergiler de azalacak. Yanlış ve sürdürülemez büyüme politikaları yüzünden bizi
trafik sıkışıklığına mahkum ediyorlar. Önce insan* diyecek cesur bir hükümete
ihtiyaç var.
Not: Yazımdaki son cümlede, rantın değil insanın ihtiyaçlarına yanıt verilmesi gerektiğini yazmak istemiştim ama bu haliyle, "insan merkezli" bir bakış açısıyla yazılmış gibi duruyor. Okuduğumda beni rahatsız ettiği için en azından e-günlüğe bu notu düşmek istedim.
Akademisyenler ODTÜ’yü yalnız bırakmadı
Orta Doğu Teknik Üniversitesi'ndeki ağaç katliamına akademisyenler sessiz kalmadı. Tüm dünyadan yüzlerce akademisyen, Orta Doğu Teknik
Üniversitesi Kampüsü’ndeki ormanlık alandan geçmesi planlanan yol projesine
karşı verilen mücadele ile dayanışma içinde olduklarını açıkladı.26 ülkedeki 278 farklı akademik
kurumdan 857 akademisyen ODTÜ ile dayanışma metnine destek
verdi.
ODTÜ direnişinin çevre hakkı, protesto özgürlüğü ve
üniversite özerkliğinin bir sembolü olduğunun vurgulandığı imza metni ile
akademisyenler şu açıklamada bulundu: “Biz, aşağıda imzası olan akademisyenler,
Orta Doğu Teknik Üniversitesi Kampüsü’ndeki hukuksuz çevre katliamını ve polis
şiddetini kınıyoruz. Bu, ODTÜ’ye ve Türkiye akademisine yapılan, etik olmayan
ve kabul edilemez bir saldırıdır. Direnen tüm ODTÜ öğrencilerine,
akademisyenlerine ve personeline, sonsuz destek ve dayanışma içinde
bulunduğumuzu bildiririz.” Dayanışma açıklamasında Noam Chomsky,
Judith Butler, Immanuel Wallerstein'ın yanı sıra Etienne Balibar, Asef
Bayat, Jean Comaroff, Arturo Escobar, Michael Herzfeld, Anna
Tsing, Cihan Tuğal, Erik Swyngedouw, Vijay Prashad gibi isimlerin
imzaları da bulunuyor.
İmzacılar arasındaki dünyaca ünlü dil bilimci ve
filozof Noam Chomsky, “Ankara Büyükşehir Belediyesi'nin yıkıcı
otoyol inşaatı projesinin bir parçası olarak gerçekleştirdiği gece yarısı
baskınını protesto eden ODTÜ öğrencileri, öğretim üyeleri ve çalışanlarının
mücadelesini destekliyorum. Ayrıca gece baskınını takip eden süreçte öğrencilere
karşı uygulanan polis şiddetini protesto edenlerin sesine kendi sesimi ekliyorum” dedi.
İlk kez 1992 yılında gündeme gelen ve öğrencilerin
protestoları ile karşılaşan yol projesi 2008 yılında AKP’li Ankara Büyükşehir
Belediye Başkanı Melih Gökçek döneminde yenilenerek genişletildi. Son
dönemde yeniden alevlenen yol projesi tartışmalarında öğrencilerin,
üniversite yönetiminin ve öğretim üyelerinin yanı sıra 100.
Yıl Mahallesi ve Çiğdem Mahallesi halklarının itirazları devam
ederken 18 Ekim 2013 tarihinde, yani Kurban Bayramı tatilinin son
günü Belediye ekipleri ODTÜ Kampüsü’ne adeta bir gece yarısı baskını
düzenledi. Yaklaşık 3000 ağacın kesildiği gece ve onu takip eden günlerde, ODTÜ
öğrencilerinin ve mahalle halkının katıldığı protesto gösterilerinde polis, eylemcilere yoğun
biber gazı, basınçlı su ve plastik mermi ile saldırdı. Tüm
bu hukuksuz ve haksız uygulamalara karşı ODTÜ’nün sadece kendi
ormanını değil aynı zamanda üniversitelerin özerkliğini de korumak
ve protesto ve ifade özgürlüğüne sahip çıkmak için verdiği mücadele, tüm
dünyadan yüzlerce akademisyeni bu dayanışma mesajında bir araya getirdi.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)