İstanbul ormanlarına sahip çıkıyor

İstanbul'daki 3. köprü ve 3. havalimanı projeleri, kentin elde kalan son yeşil alanını da tehdit ediyor. Bu alanları savunmak için yola çıkan doğaseverler, 7-8 Eylül 2013 tarihlerinde Riva'da büyük bir etkinlik gerçekleştirecek. Yarınki etkinlik öncesi paylaşılan bilgi notunu aşağıda bulabilirsiniz.

1. Kuzey Ormanları Savunması olarak 7-8 Eylül’de gerçekleştireceğimiz kampın alanı, yangın mevsimi olması nedeniyle, bölgede bulunan resmi kamp alanlarından birisi olan Riva, Elmas burnundaki alan olarak belirlendi ve resmi sözleşme/başvuru yapıldı. Tuvalet, kullanım suyu, duş, elektrik gibi olanakların bulunduğu kamp alanıyla ilgili ayrıntılı bilgilere linkten ulaşabilirsiniz: (http://rivaelmasburnu.com/).

2. Kampa ulaşım için İstanbul’un çeşitli bölgelerinden otobüs kaldırılacak . Kamp alanına TEM bağlantılı Kavacık mevkiinden Riva’ya kadar uzanan otoyol ile 20 dakikada ulaşabilirsiniz. Ayrıca 137 numaralı İETT otobüsü Beykoz’dan kalkıp, kampa 1 kilometre uzaklıkta olan Riva merkeze kadar geliyor. Kampa özel araçla gelecek arkadaşlar bize ulaşırlarsa, ulaşım konusunda destek isteyebiliriz. 


3. Kamp alanında konaklama için çadır kullanacağız. Kampın ücretli çadırları mevcut. Ancak çadır, mat ve tulum ihtiyaçlarımızı kolektif olanaklarımızla karşılamaya çalışıyoruz. Gelen arkadaşların kendi çadırlarını getirmesini tavsiye ediyor, fazla çadır göz çıkarmaz diyor, bu konuda katkı sunabilecek herkesin bize ulaşmasını rica ediyoruz.


4. Kamp alanında, 2 günlük yiyecek ve içecek ihtiyaçlarımızı yine kendi olanaklarımızla karşılamaya çalışıyoruz. Bu konuda topluca katkı sunabilecek veya olanak bulabilecek arkadaşlar lütfen bize ulaşsınlar. Kampta ortak sofralar kurmaya çalışacağız, gelen arkadaşların bol yiyecekle gelmesini rica ediyoruz. 


5. Kampa gelenlerin yanlarında getirmesini tavsiye ettiğimiz ve bulunmasına yardımcı olmasını istediğimiz temel kalemler: Çadır, uyku tulumu, mat, yere sermek için çul-hasır, el feneri, bardak, tabak, çatal-bıçak (mümkün olduğunca çöp üretmemek için kağıt-plastik olmayan); peçete, tuvalet kağıdı, çöp poşeti, sağlık ve temel ilkyardım malzemeleri, şapka, yağmurluk. 


6. Kampa çocuklarıyla gelecek arkadaşlar için bir çocuk oyun –etkinlik çadırı oluşturmak istiyoruz. Bu konuda oyun-etkinlik malzemesi katkısında bulunup çocuklarla etkinlik yapabilecek arkadaşların katkısını ve bizlere ulaşmasını bekliyoruz. 


7. Kampta çadır açmaları için sağlıkçı arkadaşlarla temasa geçtik, kampımızda bir acil yardım sağlıkçı ekibi bulunacak. Acil sağlık malzemesi katkısında bulunabileceklerin bize ulaşmasını bekliyoruz. Sağlıkçı arkadaşlar aynı zamanda bisikletliler grubuna da eşlik edecekler. 


8. Kampa evcil hayvanlarınızla katılmanız mümkün. 


9. Kampta kolektif giderler için destek verebilenlerden 10 lira talep ediyoruz.

Tankın yeşili olmaz

Özgür Gürbüz-BirGün/1Eylül 2013 

F-16 savaş uçağı bir saate 3 bin 24 litre yakıt tüketiyor. Çoğu zaman uçaklar gibi jet yakıtıyla çalıştırılan M1 Abrams tankı da hareket halindeyken bir saatte 230 litre yakıt tüketiyor. Bu tankın yakıt kapasitesi 1885 litre. Rakamları, askeri enerji harcamaları konularında detaylı araştırmalar yapmış Dr. Sohbet Karbuz’dan aldım. M1 Abrams tankı da F-16’lar gibi Ortadoğu’nun yabancısı değil. Körfez Savaşı’nda, Irak’ın işgalinde bu savaş makineleri kullanıldı.

Jet yakıtıyla bizim kullandığımız araçlardaki yakıtlar aynı değil ama fikir vermesi açısından bir karşılaştırma yapalım. İstanbul’da öğrenci ve çalışanları taşıyan 20 bin servis aracı var. Bu araçlar 100 kilometrede 9 litre civarında yakıt tüketiyor. Her birinin günde 50 km yaptığını varsaysak, araç başına 4,5 litre düşer. 20 bin servis aracının İstanbul’daki günlük yakıt tüketimi de 90 bin litreyi buluyor.

İKİ SAATTE 10 GÜNLÜK YAKIT
Diyelim ki Türkiye Başbakan Erdoğan’ın hırsına kurban gitti ve Suriye’ye saldırdı. Türkiye’nin elinde 240 adet F-16 uçağı var. Bunların yarısının sadece bir kez Suriye’ye saldırdığını ve 2 saat havada kaldığını düşünelim.  Her biri 6 bin 48 litre yakıt tüketecek. 120 ile çarparsak bu iki saatlik macera sonucunda harcanan yakıt 725 bin litreyi geçiyor. Birkaç tankın da bırakın Suriye’ye girmeyi, iki saatliğine kontak çevirip, sınıra doğru harekete geçtiğini düşünün. İki saatte harcayacağımız yakıt miktarı toplamda rahatlıkla 900 bin litreyi bulur. İstanbul’da çalışanları, öğrencileri 10 gün okula, işe götürüp getirmek için harcayacağınız enerjiyi iki saatte harcarsınız.

Dünyada ordular olmasaydı belki bugün küresel iklim değişikliğinden bile bahsetmeyecektik. ABD enerji tüketiminin yüzde 1’inden tek başına Savunma Bakanlığı sorumlu. Karbuz’un makalelerinde dikkat çektiği gibi bu rakam az değil. 160 milyonluk Nijerya bu kadar enerji tüketmiyor. 2012 yılında ABD Savunma Bakanlığı’nın atmosfere bıraktığı karbondioksit miktarı 70 milyon ton. Amerikan ordusunun küresel iklim değişikliğine katkısı da Nijerya’dan fazla. Amerikan ordusunu bir ülke kabul etseydik, dünyanın en çok petrol tüketen ülkeler sıralamasında 36. sırayı onlar alacaktı. 2006’da harcadıkları elektrik miktarı 30 milyar kilovatsaat. Türkiye’nin bu yılın ilk altı ayında tüm barajlarından ürettiği elektrik miktarına eş.  

Bir savaşın ne kadar korkunç olduğunu elbette enerji sarfiyatından anlayacak değiliz. Hatırlatmak istediğim nokta bu savaş makinalarının barış günlerinde bile tatbikat, devriye uçuşu gibi nedenlerle çalıştırıldığı gerçeği. Üretimlerinde de ciddi miktarda hammadde ve enerji harcandığını unutmayın. Bir derenin üzerine kurulan HES’in onlarca cana mal olduğunu biliyoruz. Orada üretilen enerjinin ise bu makinelerce birkaç dakika içinde tüketildiğini hep hatırlamalıyız. Hem de can almak için. İşte bu yüzden, savaş karşıtlığı bir çevreci ya da yeşil için olmazsa olmaz bir koşuldur. Dünyadaki en köklü çevre hareketlerinin temelinde savaş karşıtlığı vardır çünkü savaşların getirdiği ekolojik yıkım başka felaketlerle mukayese bile edilemez. Greenpeace’in doğuşu ABD ve Fransa'nın nükleer denemelerine karşı çıkmasıyladır.  Nükleer karşıtı hareket nükleer silahlara hayır demese bu kadar yol kat edemezdi. Fidan dikerek değil, savaşa karşı çıkarak çevreci olunur. Derelere balık bırakarak değil, balıkların ve insanların üzerine bomba bırakmayarak ‘çevrecinin daniskası’ olabilirsiniz.

1 Eylül Dünya Barış Günü kutlu olsun!

Yüzünü Mısır’a çevir

Özgür Gürbüz-BirGün/25 Ağustos 2013

Bugünlerde sağa bakma, sola bakma. Uzaklara bak, uzaklara bakmakta fayda var. Yüzünü bu ülkeden öte yana çevir. Mısır’a, Suriye’ye veya Lübnan’a bak. Aman ha, gözlerin Eskişehir’i, Hatay’ı görmesin. Bakışlarını Roboski’den kaçır, Lice’ye hiç uğramasın. Okmeydanı’nda hastane koridorlarında neler oluyor diye meraklanma. Berkin’in annesi Gülsüm Elvan 72 gündür hastane koridorlarında yavrusunun komadan çıkmasını bekliyor; onunla göz göze gelebilirsin. Bakma bu tarafa, bakma! 14 yaşındaki Berkin’in arkadaşları da mahallede beklemede. Oyun oynayacaklar ama Berkin eksik. Yok say o mahalleyi sen. Diğer yüzde 50 belle.

Eskişehir’de Ali İsmail Korkmaz’ın dövülerek öldürüldüğü o sokağa bakayım hiç deme. Kanlı elleriyle ekmek satan fırıncıyı görme. Sen iyisi mi Mısır’a bak. Yoksa kazara bir vali görürsün. “Ali’yi kendi arkadaşları dövüp suçu polise atmışlardır” diyen bir vali çıkar karşına. Miden burkulur, kusmak istersin. Sen en iyisi Eskişehir’e bakma. Elleri sopalı, gözleri kanlı erkekleri görme. Sokağa davet ettiğin ‘delikanlıların’ vahşetine tanıklık etme. İnsanlıktan çıkışlarını görmezden gel. Erkekliklerini 19 yaşındaki savunmasız bir çocuğu döverek, öldürerek  ispat etmeye çalışanları yok say. Kan soluyanları duyma. O sokak artık bir cinayetin sokağı; orayı bilme ve görme...

Sen en iyisi Mısır’a bak. Oradaki acılar uzakta. Ağlarsın ama geçer, üzülürsün ama unutursun. Buralar ise senin memleketin. Acıların kaynağı sensin. Bir bakarsın Eskişehir’de o sokaktan geçersin. Bir gün o polise denk düşersin. Sana ekmek verirler, nimettir der yersin ama bilmezsin ki o fırıncı yapmıştır. Ankara’da Ethem Sarısülük’ün vurulduğu yerdesindir ama haberin yoktur. Arkadaşın komik bir şeyler söyler gülersin. Sonra unutamazsın o acıyı, ağlamakla geçiştiremezsin.

Sen en iyisi Mısır’a bak ama yukarıdan bak. Gözlerin Hatay’a takılmasın. 85 gündür Abdullah Cömert’in katillerinin adalet karşısına çıkarılmasını bekleyen ailesiyle karşılaşma. Bu ülke tarifsiz acılarla dolu. Gözlerini o acılardan sakın. Medeni Yıldırım’ın, Mehmet Ayvalıtaş’ın dostlarının bakışlarından kaç. Olur ya, kazara görürsen ülkende olan biteni, sil o kayıtları. Mobese kameralarının kayıtlarını siler gibi. Ama bil ki, o kameralar bile senden daha iyi görüyor memleketinde olan biteni. Bildiğin metal parçaları, senin kanlı canlı gözlerinden daha vicdanlı bakıyor bu topraklara.

Esirgediysen bir baş sağlığını bu gençlerden, sen en iyisi Mısır’a bak. Katilleri koruduysan eğer daha öteye. Sahip çıkıyorsan o canilere kutuplara kadar yolun var. Mısır’a bakarken ağla istersen. Vicdansızlaşan yüreğini uzak acılarla teselli et. Sorumluluklarından kaç, muhasebeyi öteki dünyaya bırak. Sal gözyaşlarını, gören üzülüyor sansın.