Temiz Enerji Kaynakları - 3

AVRUPA’NIN EN RÜZGARLI ÜLKESİ

Özgür Gürbüz-Gazete Habertürk / 17 Ağustos 2009

2008 yılı sonunda dünyadaki rüzgar çiftliklerinin kurulu gücü 120 bin megavata (MW), Türkiye’nin tüm santrallerinden oluşan kurulu gücünün yaklaşık üç katına ulaştı. Bu kurulu gücün son sekiz ayda ürettiği elektrik miktarı, siz bu yazıyı okuduğunuz sırada Türkiye’nin 2008 yılında tükettiği miktara eşit olacak. Sekiz aylık çalışma süreleri boyunca da, küresel ısınmaya yol açan 115 milyon ton karbondioksitin atmosfere salınmasına engel olacaklar. 115 milyon ton, Türkiye’nin bir yılda enerji sektörü kaynaklı olarak atmosfere saldığı karbondioksit miktarının yarısı.

Rüzgar var ama yelkenler şişmiyor
Türkiye’deki rüzgar kurulu gücü bugün 500 megavatı (MW) geçti. Lisans almış projeler ise 3 bin MW civarında, bu projelerin yarısında inşaat devam ediyor. 2009 sonunda Türkiye’de üretilen elektriğin yüzde 1’i rüzgardan elde edileceğe benziyor. Bu, hidroelektrik dışında kalan yenilenebilir enerji kaynakları için tarihi bir rakam. Türkiye’nin barajından, termiklerine tüm santrallerinin ulaştığı toplam güç ise 43 bin MW’a yaklaşıyor. Enerji Bakanlığı tarafından yapılan hesaplamalar 48 bin MW’lık ekonomik rüzgar potansiyeline işaret ediyor ve bu rakamlara denizlerde kurulabilecek türbinler dahil değil. İspanya ve İngiltere ile potansiyel açısından yarışan Türkiye, nüfusun kentlerde toplanmış olması ve türbin kuracak boş alanların büyüklüğüyle bir adım öne çıkıyor. Buna rağmen her yıl mevcut kapasiteye 2-3 bin MW rüzgar ekleyen Almanya, ABD ve İspanya gibi ülkelere göre gemi fazla hızlı yol almıyor. Rüzgar var ama yelkenler şişmiyor.

Rüzgar Enerjisi Santralleri Yatırımcıları Derneği (RESYAD) Başkanı Salahattin Baysal, sorunun potansiyelden çok teknik ve bürokratik olduğuna işaret ediyor. Baysal, rüzgar enerjisi sürekli olmadığı için, bir trafoya bağlanacak rüzgar kurulu gücünün, trafonun kısa devre gücünün yüzde 5’i ile sınırlı olduğunu söylüyor. Bu sorunu çözmek için sıcak yedek tabir edilen, baraj, termik santral gibi bir gücünüzün olması ve ihtiyaç halinde devreye girmesi gerekiyor. Baysal’ın çözüm önerisi şu anda çalışmaları süren UCTE’ye, yani Avrupa şebekesine bağlanmak ve olası üretim azalmasında yedek gücü oradan karşılamak. “TETAŞ’ın 2020 yılı projeksiyonunda rüzgar kurulu gücünün 19 bin 500 MW olarak belirtilmesi bu yüzden” diyen Baysal, rüzgar çiftliği için yapılan 78 bin MW’lık başvurunun yaklaşık 60 bininin bu nedenle lisans alamayacağını tahmin ediyor.

YEŞİL YAKALI İŞÇİLER GELİYOR
Rüzgar enerjisinin bugün dünyanın 70 ülkesinde kullanılıyor olması, onun çevreci, ucuz, hızlı kurulabiliyor ve istihdam yaratıyor olmasından kaynaklanıyor. Bugün sadece Avrupa’da 108 bin kişi rüzgar enerjisi sektöründe direkt (imalat, dizayn, bakım) olarak çalışıyor. Dolaylı istihdam (yönetici, muhasebe, nakliye) hesaba katıldığında bu rakam 154 bini geçiyor. Kurulan her 1 MW’lık türbin, o yıl için Avrupa’da 15 kişiye iş sağlamış. Direkt olarak çalışanların yüzde 60’ı türbin ve yedek parça üretiminde iş buluyor. Rüzgar enerjisi gelişmesine bugünkü gibi devam ederse 2020 yılına gelindiğinde, sadece rüzgar enerjisi sektöründe çalışan yeşil yakalıların sayısı 330 bini bulacak.

Bu fabrikanın kanatları var
Esen rüzgarın iş yaratma potansiyeline Türkiye’nin tek rüzgar türbini kanat fabrikası bu konuda iyi bir örnek. İzmir’deki tamamı dünyanın en büyük rüzgar firmalarından Enercon’a ait fabrikada 400’ün üzerinde kişi çalışıyor. 2002 yılında üretime başlayan fabrika 2,3 MW büyüklüğüne kadar türbin üretebiliyor. Üretilen türbinlerin yüzde 60’ı Akdeniz Bölgesi’ne ihraç edilirken geri kalanı da Türkiye’deki talebe karşılık vermeye çalışıyor. Rüzgar enerjisinin faydaları elektrik üretmesi, çevreci olması ve istihdam yaratması ile sınırlı değil. Ucuza elektrik üretmesi de bir başka mahareti. Avrupa Rüzgar Enerjisi Birliği’nin Mart 2009 tarihli araştırmasına göre, türbinin bir yıl içinde tam kapasite çalıştığı saatlerin toplam 1700 saat olduğu, kuvvetsiz rüzgarların olduğu yerlerde bir kilovatsaat elektriğin üretim maliyeti 8, kuvvetli olduğu yerlerde ise 5 avro cente düşüyor. Türkiye’de Çanakkale ve Ege’deki birçok santral bu rakamın da altında elektrik üretebiliyor. Zaten RESYAD Başkanı Baysal da, uzun vadeli bakıldığında, hiçbir enerji kaynağının yenilenebilirden ucuz olamayacağını söyleyerek bir anlamda bu çalışmayı destekliyor.

***
UZMAN GÖRÜŞÜ

“Elektriğin yüzde 20’si rüzgardan karşılanabilir”
Murat Durak TÜREB (Türkiye Rüzgar Enerjisi Birliği) Yön Kur. Bşk.

- Sizce Türkiye’de elektriğin ne kadarı rüzgardan sağlanabilir?
ürkiye’nin elektrik ihtiyacının yüzde 15-20’si rüzgardan sağlanabilir. 2020 için yüzde 20 hedeflienir ve başarılırsa bu çok iyi bir sonuç olur. Bugün rüzgar kurulu gücü çok düşük, toplam kurulu gücün sadece binde 12’si.

- Neden, sorunlar mı var?
İletimle ilgili bir sorun var. İletim kapasitesinin zayıflığı, bağlanacak noktaların trafo merkezleriyle ilgili sorunlar büyük rüzgar santrallerin şebekeye bağlanmasını engelliyor. TEİAŞ’ın alt yapı ihtiyacı var.

-78 bin MW’lık lisans başvurusu oldu ama sonuçlanan çok az.
Önümüzdeki aylarda lisans karmaşası sona erecek, bir yönetmelik bekleniyor. TEİAŞ, lisans başvurularını değerlendirmek için bir yarışma düzenleyecek. Yenilenebilir Enerji Yasası’nda değişiklik içeren tasarı da olumlu.

- Ali Babacan tasarıya itiraz etti ve yasa Meclis’ten geçmedi ama...
Sayın Babacan’a bazı şeyler tam olarak anlatılmamış, o açıklamalar yapılacaktır. Rüzgardan üretilen elektriğin kilovatsaatine 7 avro cent’ten aşağı fiyat verilmemeli. Rüzgar santrallerinin Türkiye’ye yayılması için bu değişiklik faydalı, TEİAŞ da bunu istiyor.

- Rüzgar türbini üretmeye ne kadar uzağız?
Asıl sorun kanat değil jenaratör üretiminde. Bunları üreten dünyada 5-6 firma. Montajından işe başlamalıyız. Bugün Türkiye’de yaklaşık 5 bin kişi rüzgardan ekmek yiyor. Kule yapımcılarından, nakliyecisine. Pazar büyürse istihdama ciddi bir katkı olur.

***
“Yanlış Bilgi”
İskoçya’da yapılan çalışmalar bir rüzgar çiftliğine 350 metre uzaklıkta duyacağınız gürültünün şiddetini 35-45 desibel olarak saptamış. Sakin bir yatak odasında duyduğunuz ses 35, kalabalık bir ofiste duyacağınız ses ise 65 desibel civarında.

***
Dünyada kim en çok kullanıyor?
2008 yılı itibariyle ABD, uzun zamandır rüzgar enerjisinin lideri Almanya’yı geride bıraktı ve 25 bin 170 MW kurulu güçle birinci oldu. ABD’yi 23 bin 903 MW ile Almanya ve 16 bin 754 MW’la İspanya izliyor. 2020’de 100 bin MW rüzgar hedefleyen Çin’in kurulu gücü de 12 bin MW’ı geçti.

***
Dünyanın en büyük rüzgar türbini
Almanya’nın Emden kentinde kurulan Enercon firmasına ait bu rüzgar türbini 138 metre yüksekliğinde, pervane çapı ise 126 metre. 6 MW gücündeki türbinin, beş saniyede tam bir tur atabilen pervanesi, iki futbol sahasını yanyana koyduğunuzda bu yeşil alanı tarayacak büyüklükte. Yaklaşık 20 milyon kilovatsaat elektriği tek başına üretebiliyor. Almanya standartlarında dört kişinin yaşadığı beş bin evin ihtiyacını tek başına karşılayabiliyor.

YARIN (GÜN 4): 150 bin konut neyle ısınıyor? / Çalı çırpıdan enerji / Yılda 2 bin kazan üretiyor

Türkiye'nin temiz enerji kaynakları-2

ÇATILAR GÜNEŞE HASRET

Özgür Gürbüz-Gazete Habertürk / 16 Ağustos 2009

Yenilenebilir Enerji Yasası'nda değişiklik öngören tasarı, Ekonomiden Sorumlu Devlet Bakanı Ali Babacan'ın itirazları nedeniyle Temmuz'da Meclis Genel Kurulu'ndan geri çekildi ve güneş panellerinin evlerin çatılarına yerleşmesi gecikti. Temiz enerjiye desteği artırmayı amaçlayan tasarı, evlerde elektrik üretimine de olanak sağlayacaktı. Yasa tasarısında, evlerden üretilecek güneş kaynaklı elektriğin kilovatsaati (kWs) için ilk on beş yıl 35; santrallerden üretilecek olan elektriğin kWs’i için de ilk on yıl 25, ikinci on yıl ise 20 avro cent ödenmesi öneriliyor. Tasarı önümüzdeki dönemde yasalaşırsa, "fotovoltaik pazarı”nın hareketlenmesi bekleniyor.

Güneşten elektrik üretimi
Fotovoltaik panel ve termal sistemlerde üretilen elektrik enerjisi ana elektrik şebekesine verilebildiği gibi bağımsız sistemlerle bir ev ya da işletmenin ihtiyacını karşılamak için de kullanılabiliyor. Şebekenin ulaşamadığı adalar, çiftlik evleri ve sulama sistemlerinde akülü sistemler öncelikli seçenek. Yenilenebilir enerjinin desteklendiği ülkelerde ise evlerin çatılarına konan panellerden üretilen elektrik şebekeye satılabiliyor. Evdeki tüketimin üretimden fazla olduğu anlarda ise şebekeden elektrik alımı yapılıyor. Alınan ve satılan elektriği kaydeden sayaçlar sayesinde alınan ve satılan elektrik hesaplanıyor. Avrupa'da evlerde üretilen güneş enerjisine kilovatsaat başına 30-40 avro cent civarı bedeller ödeniyor. Bu sayede panellere yaptığınız ilk yatırım bedeli karşılanıyor. Güneş enerjisinin en büyük avantajı da zaten bu. İlk yatırım dışında, bakım giderleri çok büyük bütçeler gerektirmiyor.

Kendin üret kendin tüket
Elektrik üretmek isterseniz ilk yatırım bedeli daha yüksek. Antalya civarında 100 metrekarelik, günde 8 kWs elektrik tüketen bir ev için 2 kWp gücünde bir fotovoltaik sistem yeterli olabiliyor. Bu sistem için çatıda, yan cephe ya da bahçede 16 metrekarelik bir alana ihtiyaç duyuluyor. Böyle bir sistemle bir ev, yılda 2 bin 920 kWs elektrik üretebiliyor. Bu da yıllık tüketim olan 2 bin 920 kWs (8x365) karşılıyor. Maliyeti 8 ila 11 bin avro civarında. Önemli olan evin şebeke bağlantısının bulunması. Sistem, gündüz üretim fazlasının şebekeye verilmesini, akşam paneller üretmediğinde elektriğin şebekeden alınmasını öngörüyor. Aksi halde aküye ihtiyaç duyuluyor ve maliyet artıyor.

DALGA GEÇİLEN KAYNAK UMUT VAAT EDİYOR

Birkaç yıl önce enerji dünyasının duayenlerine "dalga enerjisi" sorulduğunda, "dalga geçme" yanıtını verirlerdi. Artık durum değişti. Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli için hazırlanan raporda, dünyadaki dalga enerjisi potansiyeli yılda 80 bin teravat saat (TWs) olarak gösteriliyor. Dünyanın enerji talebinin 16 bin TWs olduğu hatırlandığında rakamın büyüklüğü de ortaya çıkıyor. Gel-git, osmotik, okyanus termal enerji potansiyelleriyle bu rakam 92 bin TWs'i geçiyor. Tüm potansiyelin kullanılması şimdilik zor olsa da İstanbul Teknik Üniversitesi İnşaat Mühendisliği Bölümü öğretim üyesi Prof. M. Sedat Kabdaşlı, birkaç kuşak sonra üretilecek santrallerin potansiyeli daha iyi değerlendireceğini söylüyor.

Dalgakıranlara santral önerisi
Türkiye'de yıllık 15-20 TWs potansiyele ulaştıklarını belirten Kabdaşlı, bunun jeotermal enerjiden daha yüksek bir potansiyel olduğuna dikkat çekiyor. Kabdaşlı, maliyetlerin de kilovatsaat başına 5-7 dolar cent civarında olduğunu belirtiyor. Dalga enerjisi santrallerinin kıyıya, kıyıya yakın bölgelere ve 100 metre açığa kurulabildiğini söyleyen Kabdaşlı, "Türkiye'de çok sayıda dalgakıran, elektrik santrali olarak inşa edilebilir. Hazır bir yapı olduğu için maliyet de düşüyor. Dalga santralleri yapmaya dalgakıranlardan başlanmalı" diyor.

***
Güneş enerjisi sistemleri 2

Fotovoltaik paneller
Güneş panelini oluşturan fotovoltaik hücreler sayesinde güneşten gelen ışınları elektriğe çeviren sistemlerdir. Birkaç panelin çatılara, binaların yan cephelerine monte edilmesiyle elektrik elde edilebileceği gibi, onlarca panelin “güneş tarlaları” şeklinde yanyana konulmasıyla elektrik santrali vazifesi de görebilirler.

Termal Güneş Enerjisi
Bu sistemler güneş enerjisini belli bir noktada yoğunlaştırarak havayı ya da sıvıyı yüksek derecelerde ısıtır ve bu sayede buhar elde ederek elektrik üretirler. İspanya'nın Sevilla kenti yakınlarındaki 11 MW’lık santral bu türün Avrupa'daki en büyük örneği. 115 metre yükseklikteki bir kule etrafına yerleştirilen 600 ayna (heliostat), güneş enerjisini kuledeki sıvıyı ısıtmak için yönlendiriyor. Üretilen elektrik 6 bin evin ihtiyacını karşılamaya yetiyor.

Güneş ocakları
Özellikle kent dışındaki alanlarda ve güneşin yılın büyük bölümünde kuvvetli olduğu bölgelerde çanak anten benzeri bir ocak, güneş ışınlarını merkezine yerleştirilen tencereye yansıtıp tenceredeki yemeği pişiriyor. Uygun malzemeyle kaplanan eski bir çanak anten de bu iş için kullanılabiliyor.

***
Uzman Gözüyle

"Konya'nın yüzde 2,5'u Türkiye'ye yeter"
Ecofys Türkiye Müdürü Haluk Sayar

- Türkiye'nin güneşlenme potansiyeli nedir?
Türkiye'nin güneşlenme şiddeti metrekare başına 1500 kWs civarında. Önemli bir kısmı Güneydoğu'da. Almanya'da bu rakam ortalama 1000 kWs. Buna rağmen fotovoltaik kurulu gücümüz yok denecek kadar az. İspanya'da güneş elektrik santrali kurulu gücü 15-20 MW'lara (megavat) ulaştı.

- Çatılarda fotovoltaik panel görecek miyiz?
Yasa olmadığı için bu paneller şebeke bağlantısı olmayan yerlerde kullanılıyor. Çatılara kurulabilmesi için yasal düzenleme şart. Elektrik santralleri için verilen teşvik de 25 avro cent'e çekildi. 28 olması daha uygundu. 1 MW gücünde bir güneş elektrik santrali kurmanın bedeli 4 milyon avro civarında. Buna rağmen iki girişimci, güneş hücresi üretimi için fabrika kurmak üzereler. TÜBİTAK'tan fon aldılar. Yasa çıkarsa üretim hızlanacak. Pazar olmadan üretim mümkün değil. Biran önce tarım dışı alanların büyük güneş santralleri için kullanılmasına yönelik envanter çalışması yapılmalı.

- Hava karardığında ne olacak?
Güneş enerjisi, rüzgar veya hidroelektrik santrallerle hibrid sistemler şeklinde kullanılabilir. (Güneş olmadığında barajlar çalışır, güneş enerji üretirken barajlarda su depolanır.) Ayrıca suyu güneş enerjisiyle gündüz barajlara pompalayıp gece barajlardan elektrik de üretebilirsiniz. Konya'nın yüzde 2.5'i fotovoltaik panellerle kaplansa Türkiye'nin ihtiyacını karşılayacak elektrik üretilebilir. 1000 kilometrekarelik bir alandan bahsediyoruz.

***
"Yanlış Bilgi"

Büyük dalga değil süreklisi makbul
Sanılanın aksine dalga enerjisi santralleri için yüksek dalgaların olduğu yerler değil yıl boyunca süreklilik gösteren, 1-1.5 metre boyunda dalgaların bulunduğu bölgeler uygun. Türkiye'de Çeşme, Çanakkale kıyıları ve Karadeniz avantajlı.

***
Dünyada kim en çok kullanıyor?
Dalga enerjisinin ilk ticari örneği Portekiz'de hayata geçti. 2.5 MW kurulu güce sahip bu santral, ürettiği elektriği şebekeye satan (kWs başına 23 avro cent) ilk ticari örnek. 1500 kişiye elektrik sağlayan proje 10 milyon dolara mal oldu. Portekiz dışında Fransa, İngiltere, ABD, Danimarka ve Norveç de dalga enerjisi üzerinde çalışan ülkeler.

***
Fotovoltaik güçte lider ülkeler ve kurulu güçlerinin gelişimi

ÜLKE - KURULU GÜÇ (MW) 2007 2008
İspanya 560 2511
ABD 207 342
Japonya 210 230
Almanya 1100 1500

Kaynak: Avrupa Fotovoltaik Endüstrisi Birliği

YARIN (GÜN 3): Avrupa'nın en rüzgarlı ülkesi / Bu fabrikanın kanatları var / Yeşil yakalı işçiler geliyor.

Türkiye'nin temiz enerji kaynakları-1

Yazı dizisi

Başlarken
...

Her insan hayatta kalmak için enerjiye ihtiyaç duyar ve enerji ihtiyacını güneşin büyüttüğü bitkilerden ve bitkileri yiyerek beslenen hayvanlardan sağlar. İnsanların kurduğu yeni yaşam modelleri ise besinlerden sağlanan enerjiden fazlasına ihtiyaç duyuyor. Isınmadan elektriğe, makinalardan ulaşım araçlarına kadar birçok noktada petrol, doğalgaz, kömür ve nükleer gibi sınırlı kaynakları kullanıyoruz. Kaynakların sınırlı olması, belli bölgelerde yoğunlaşması ve neden oldukları küresel ısınma gibi çevre sorunları insanları başka enerji kaynakları arayışına itiyor. Umut, güneş ve rüzgar, jeotermal, dalga, biyokütle gibi çevreci enerji kaynaklarında. Sınırlı kaynaklar açısından "enerji fakiri" olarak nitelenen ve dışa bağımlı olan Türkiye, temiz enerji kaynakları açısındansa oldukça şanslı.

Özgür Gürbüz-Gazete Habertürk / 15 Ağustos 2009

GÜNEŞ YENİDEN DOĞUYOR

Türkiye güneş enerjisiyle güneydeki yazlıkların çatılarına konan panellerle tanıştı. Su ısıtmakta kullanılan bu paneller kısa sürede yaygınlaştı. Öyle ki Türkiye, Çin'in ardından güneş enerjisini su ısıtmakta kullanan ikinci ülke konumuna geldi. Türkiye'deki toplam kurulu güç kapasitesi 2007 sonunda 7.8 gigavat termale (GWt) ulaştı. Aynı yıl Avrupa Birliği'nin toplam kapasitesi 17 GWt'ye ulaşıyordu. Türkiye sadece AB'nin yarısı kadar bir kapasiteye sahip olmakla öne çıkmıyor aynı zamanda Avrupa'nın kullandığı panellerin birçoğunun üretimini de yapıyor. Güneş enerjisi sadece su ısıtma için kullanılmıyor. Trafik ışıklarından uzay araçlarına kadar onlarca alanda enerji ihtiyacı güneşten karşılanıyor. Maliyetler de giderek düşüyor.

Doğalgaz giren kente güneş girmiyor
Türkiye’de faaliyet gösteren güneş kollektörü üreticileri Türkiye ve dünya pazarlarında boy gösteriyor. Ezinç Metal A.Ş, 2003'ten beri dünyadaki en büyük üç üretici arasında. Avrupa ülkelerinin hemen hepsine, toplamda 59 ülkeye ihracat yapıyor. Firmanın kurucusu Nurullah Ezinç, 1978'te Kıbrıs'ta su ısıtmak için güneş panelleri kullanıldığını görüyor ve Türkiye'ye döner dönmez üretime başlıyor. Bugün fabrikada 285 işçi, yılda tamamı yerli, 400 bin metrekare panel üretiyor. Satış Denetleme Şefi Oğuz Öztürk, iç pazarın yaklaşık yüzde 40'ını, ihraç edilen panellerin yüzde 45'ini ürettiklerini söylüyor. Merdiven altı üretimden ve doğalgazın yaygınlaşmasından yakınan Öztürk'e göre, kalitesiz ürünler hem güneş enerjisinin imajını zedeliyor hem de kaliteli üretimi sekteye uğratıyor. "Yenilenebilir enerjide KDV hâlâ düşmedi. Güneş enerjisi desteklense kalitesiz ürünler piyasadan kalkar" diyen Öztürk, "Doğalgazın yaygınlaştığı yerlerde güneş enerjisi satışı düşüyor. Dünyada güneş yükseliyor, burada doğalgaz. Avrupa güneşe destek verirken, Türkiye'nin desteklememesi üzücü. Halbuki ciddi potansiyel var" sözleriyle sıkıntılarını aktarıyor. Güneş enerjisinin etkisi her mahalle, her apartmanda farklı. Bu nedenle farklı tarz ve modellerde paneller üretiliyor. Örneğin Karadeniz'de selektif yüzeyli panel seçmekte fayda var. Dört kişilik bir aile için su ısıtan konforlu bir sistemin maliyeti, ortalama 3 bin 500 TL.

***
Güneş enerjisi sistemleri

Güneş kolektörleri
Genelde suyla çalışan, güneş enerjisini ısı enerjisine dönüştüren sistemler. Çatılardaki sistemler örnek gösterilebilir. Paneller sayesinde ısıtılan su, borularla musluklara aktarılabildiği gibi gelişmiş sistemlerde pompa aracılığıyla ortam ısıtmasında dahi kullanılabiliyor.

Güneşle soğutma
Almanya'daki Solitem firmasında çalışmalarını sürdüren Dr. Ahmet Lokurlu'nun mucitleri arasında olduğu bu yöntem, güneş enerjisiyle suyu yüksek derecelerde ısıtıyor, Basınç uygulanarak buhar üretiliyor. Buhar iki kademeli bir makinede soğuk havaya dönüşüyor. Antalya Metro, Sarıgerme İber Otel Türkiye'deki örneklerinden. Evler için de benzer modeller geliştirilebiliyor: Böylece terleten güneş, klimanın yerine geçiyor. (FOTO var)

Güneşle aydınlatma
En büyük aydınlanma aracı olan güneş ışınları, uygun bir mimari planlamayla yapılarınızın en dip noktalarına kadar ulaştırılıp ampul vazifesi görüyor. TESCO-Kipa'nın Salihli'deki deposu ve satış alanı, güneş ışığını toplayıp yansıtan ve sıfır enerji tüketen bu lambalar sayesinde aydınlatılıyor.

***
Uzman Gözüyle

“Elektrik ihtiyacının iki katı güneşten sağlanabilir”
Prof. Dr. Şener Oktik Muğla Üniversitesi Rektörü

- Enerji talebinin ne kadarı temiz enerjyle karşılanabilir?
Yenilenebilir enerjilerin teknik potansiyeli dünyanın toplam enerji ihtiyacının yaklaşık altı katını karşılayabilir. Ancak bu dönüşümlerin büyükçe bir bölümü henüz ekonomik değil.

- Güneşten elektrik üretme potansiyelimiz nedir?
Bugünkü teknolojilerle, konvansiyonel yolla üretilen elektrik enerjisi maliyetlerine yakın elektrik enerjisi üretilebilecek bölgeleri dikkate alsak bile ülkemizin toplam potansiyeli 380 milyar kilovatsaatin (kWs) üzerinde. 2008 elektrik enerjisi tüketimi ise 200 milyar kWs civarında. Dolayısıyla ülkemiz elektrik ihtiyacının yaklaşık iki katı bugünkü teknoloji ile karşılanabilir.

- Türkiye'nin hedefiyle ilgili çalışmanız var mı?
Avrupa Birliği ülkeleri, 2020 yılına kadar en düşük senaryoda elektrik enerjisinin yüzde 3'ünü orta iyimser senaryoda yüzde 6'sını ve iyimser senaryoda yüzde 12'sini fotovoltaik (PV) yolla yani güneş enerjisinden elektrik enerjisini doğrudan sağlamayı öngörmekte. 2020’de ülkemizin elektrik enerjisi ihtiyacının 400 milyar kWs olacağını varsayıp, AB'nin en düşük senaryosundan yola çıkarak 12 milyar kWs fotovoltaik elektrik enerjisi hedeflemeliyiz. Bunun kurulu güç için anlamı 2020 yılına kadar yaklaşık 1000 megavat (MW) fotovoltaik güç santralinin kurulmasıdır. Bu ise, 3 ila 3,5 milyar dolarlık bir yatırımı gerektiriyor.

-Türkiye fotovoltaik hücre üretiminde geç mi kaldı?
Fotovoltaik göze (hücre) üretimi sürekli gelişen bir teknoloji, bütün ülkeler bu alanda yerini alma çabasında. Henüz geç kalınmış sayılmaz ancak yarışta yerimizi almalıyız.

***

Yerleşkenin elektriği güneşten
Muğla Üniversitesi adeta güneş panelleriyle inşa edilmiş. Merkez Yerleşkesi'nin 2008 yılında tükettiği elektriğin yüzde 4'üne yakını yerleşke içerisinde kurulmuş olan fotovoltaik panellerden sağlanmış. Öğrenci kafeteryasının ve araç parkının çatısı panellerle kaplanmış. Yerleşke içerisindeki aydınlatma lambaları güneş enerjisiyle çalışıyor. Daha da görkemlisi, rektörlük binasını kaplayan paneller. Bu bina Türkiye'de entegre şebekeye bağlı en büyük sistem. Tek başına yılda 48 bin kWs elektrik üretebiliyor. Bu rakamın ne kadar büyük olduğunu elektrik faturalarınıza bakıp anlayabilirsiniz.

***
Dünyada en çok kim kullanıyor?
1998 yılında hiç fotovoltaik paneli olmayan İspanya, 10 yıl içinde kurduğu 2511 MW'lık güçle dünya lideri konumuna geldi. Onu 1500 MW'la Almanya ve 342 MW ile ABD izliyor.

***
"Yanlış Bilgi"
Güneş enerjisinden ısı veya elektrik elde etmek için sanıldığı gibi oldukça sıcak bir hava ya da bol güneşli bir gün gerekmiyor. Her ne kadar bol güneş daha çok üretim anlamına gelse de bulutlu, güneşsiz bir havada da üretim gerçekleşebiliyor. Paneller, aşırı sıcaklarda verim kaybına bile uğrayabiliyor.

Türkiye, güneş enerjisiyle su ısıtma / ısınma kapasitesinde Çin’den sonra ikinci. Ülkeler ve kurulu güç oranları şöyle:

ÜLKE ORAN (%)
Çin 66,7
AB 12,3
Türkiye 5,8
Japonya 4,1
İsrail 2,8
Brezilya 2
ABD 1,3
Avustralya 1
Hindistan 1,2
Ürdün 0,5
Diğer 2,4

Kaynak: REN 21

YARIN: Çatılar güneşe hasret / Konya'nın yüzde 2,5'u Türkiye'ye yeter / Dalga geçilen kaynak umut vaat ediyor.

67 yaşındaki emekli Greenpeace eylemcisi

Önceki gün Ankara'ya gelen Rusya Başbakanı Vladimir Putin'in, Başbakan Erdoğan ile yaptığı nükleer enerji anlaşmasını protesto ederken gözaltına alınan ve polisin sert müdahalesine maruz kalan Greenpeace eylemcisi Perihan Pulat HABERTÜRK'e konuştu.

Özgür Gürbüz - Gazete Habertürk / 8 Ağustos 2009
Fotoğraf: Greenpeace

Ankara’da Rusya Başbakanı Vladimir Putin’in Başbakan Erdoğan ile yaptığı nükleer enerji konusundaki görüşmeyi protesto ederken dün gözaltına alınan ve polisin sert müdahalesine maruz kalan Perihan Pulat, eylemlere devam etmekte kararlı. Gözaltına alındıktan birkaç saat sonra serbest bırakılan 67 yaşında, Sayıştay’dan emekli... Perihan Pulat, “Düşündüklerimi ufak bir eylemle de olsa kamuoyuna duyurabiliyorsam ne mutlu. Bugün çok mutluyum. Bana destek olan, bugün (dün) burada olan tüm arkadaşlara teşekkür ediyorum” dedi.

Yüreği de genç
Perihan Pulat’ın boyu 1 metre 55 santim. Kilosu ise 45. Başabakan Tayyip Erdoğan’ın 2 metrelik özel korumaları tarafından içerisinde makinalı tüfek bulunan cipe taşınırken çekilen fotoğrafları uzun yıllar hatırlanacağa benziyor. On yıldır Greenpeace (YeşilBarış) çevre kuruluşunu takip ettiğini ve daha önce birçok eylemde yer aldığını konuşmamız sırasında öğreniyoruz. Meclis kapısındaki nükleer karşıtı eylemde, Japonya’nın balina katliamını protesto eden eylemde hep yer almış. Irak savaşından önce de sokaklardaymış. Greenpeace’le birlikten olmayı tercih etmesini, onların dirençli olmalarına ve hiçbir şirketten maddi destek almıyor olmalarıyla açıklıyor.

Fotoğraflarda oldukça genç göründüğünü söylediğimzde, yanıtı, “Yüreğim de çok gençtir” oluyor. Kötü bir şey yapmadıklarını ve emekten, doğadan yana tüm canlılar için mücadele ettiklerini belirtiyor.

“Elim ayağım tutarsa devam ederim”
Dün yapılan eylemde yanlış hiç bir şey yapmadığını, eylemin barışçıl olduğunu anlatan Pulat, “Üstümdeki gömleği çıkartmıştım. Elimdeki pankartı açmak üzereydim kendimi yerde buldum. Biri kolumu kıvırdı, biri de, 80-85 kilo ağırlığında olabilir, üzerime çullandı” sözleriyle yaşadıklarını anlatıyor. Duygusal olarak bu sert müdahalenin kendisini etkilemediğini belirten Greenpeace’in en genç eylemcisi, “İnandığım bir konuda fikirlerimi beyan ettim. Yazıları biraz daha uzun bir süre gösterebilseydim daha mutlu olurdum” diyor.

Yeşiller’den Kürt sorunun çözümü için 6 adım

Kürt sorunu hakkında görüşlerini açıklayan ve çözüm için bir rapor hazırlayan Yeşiller Partisi, PKK’nin silahlarını bırakması için gerekli ortamın sağlanmasını istedi.

Özgür Gürbüz / 8 Ağustos 2009

Geçtiğimiz yıl kurulan Yeşiller Partisi, Kürt sorununun çözümü için öneriler içeren bir raporu kamuoyuna açıkladı. Parti Eş Sözcüsü Bilge Contepe ve Merkez Yürütme Kurulu üyesi Ümit Şahin tarafından sunulan raporda, barışın sağlanması için altı somut adım önerildi. Sorunun çözümünde Kürt halkının muhatap alınmasını isteyen Yeşiller, bölge milletvekilleri ve belediye başkanlarının görüşlerine öncelik verilmesini istedi. İkinci adım olarak PKK’nin en kısa zamanda silahlı mücadeleyi reddettiğini açıklaması ve bunun için gerekli ortamın devlet tarafından hazırlanması talep edildi. Önerilerden biri ise, taş attıkları gerekçesiyle tutuklu bulanan çocukların serbest bırakılması için yasaların Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi’yle tam uyumlu hale getirilmesi.

Yeşiller, mayınlı arazilerin organik tarıma uygun hale getirilmesini ve yöre halkına eşit olarak dağıtılmasının barış sürecine yardım edeceğini belirtirken, boşaltılan köy ve mezralara geri dönüş yolunun da açılmasını istedi. Yeşiller Partisi’nin önerdiği son adım ise Kürtçe eğitim, akademik çalışma ve yayın hakkı önündeki engellerin kaldırılması oldu.

Hakkari’ye barış ağacı
Raporun açıklanmasının ardından soruları yanıtlayan Parti Eş Sözcüsü Bilge Contepe, “Binlerce kişinin akan kanı hepimizi boğdu. Kürt sorununa şiddetsiz ve demokratik bir çözüm istiyoruz” dedi. Kadınlar olarak da “Barış Nöbeti” adında bir başka girişim başlattıklarını belirten Contepe, bugün (8 Ağustos 2009) Hakkari’nin Berçelan Yaylası’nda Kadınların Barış Girişimi adlı grup olarak barış çadırları kurup 24 saat nöbet tutacaklarını söyledi. Saat 10’da başlayacak nöbete Ankara, İzmir ve İstanbul’dan da destek verilecek ve kent merkezlerinde benzer nöbetler tutulacak. Contepe, Hakkari Özgürlük Parkı’na, kökleri doğa, gövdesi insanlık, dalları kültürler, meyveleri ise farklılıkları ve barışı simgeleyen bir fidan dikeceklerini açıkladı. Yeşiller, partileşmeden önce de, 1994 yılında benzer bir girişimde bulunmuş ve o defa da Tunceli’ye bir barış ağacı dikilmişti.

Nükleer silahlar Türkiye’nin olamaz!

Özgür Gürbüz / 5 Temmuz 2009

ABD’nin İncirlik üssünde olduğu söylenen nükleer bombalarla ilgili son günlerde medyada yine birçok haber yayımlandı. Bombaların varlığı, ne Amerikalı ne de Türkiyeli askeri ve resmi makamlar tarafından onaylanmış değil; inkâr da edil(e)miyor. Adana’daki İncirlik Amerikan Üssü’nde ne kadar nükleer bomba olduğu net olarak bilinmese de, sayı 40 ila 90 arasında değişiyor. Son 15 yıl içerisindeki tek gelişme, daha önce Balıkesir ve Mürted Üssü’nde de olduğu söylenen bu nükleer silahların hepsinin İncirlik’te toplandığı ya da iddiaların artık sadece İncirlik’e yöneldiği. Bu “üç maymun” politikasının aslında gizliden bir onay anlamına geldiği konusunda hem fikir olabiliriz. Bunu bir varsayım olarak değil herkesin bildiği ama ispatlayamadığı bir gerçek olarak da yorumlamak mümkün. Bu nedenle de tartışma sürüyor ama yanlış bir eksende.

Bombalar yasal değil
Ne zaman konu nükleer silahlar olsa, Türkiye’nin bu silahları istediği gibi kullanıp kullanamayacağı tartışılıyor. İşin etik tarafına dokunan da pek yok, hâkimiyetin Türkiye’de olması sanki bir başarı, olmaması da başarısızlık addediliyor. Kimse bombaların bu topraklarda bulunmasının yasal olmadığından bahsedemiyor haliyle. Hafızamız ve araştırma ruhumuzun kısıtlı olması da bundan 30 yıl öncesine geri dönüp araştırma yapmayı güçleştiriyor. Türkiye, 1969 yılında Birleşmiş Milletler’de imzaya açılan, “Nükleer Silahların Yayılmasını Önleme Anlaşması”na (NPT) taraf olmuş bir ülke. 28 Kasım 1979 tarihli Resmi Gazete’de bu karar yayımlandı. Anlaşma gereğince, 1967 yılından önce nükleer silaha sahip olan ABD, Rusya, Fransa, İngiltere ve Çin nükleer silahı olan ülkeler olarak kabul edilir ve bu ülkelerin nükleer silahı olmayan ülkelere bu tip silahları temin etmesi, yapmaları için yardımda bulunmaları yasaklanır.

Özetlersek, ABD Türkiye’ye bu silahları veremez, verirse anlaşmayı ihlal etmiş olur. Bu da nükleer silah ticaretinin önünü açar. Türkiye’nin silahların varlığını kabul etmesi ve sahipliğini üstlenmesi ise, AB üyeliğinden, BM’deki rolüne kadar çok ciddi tartışmalara da yol açar. Bu yüzden Türkiye’nin ne kendi imkânları ne de başka yollardan nükleer silah sahibi olması, bulundurması mümkün değildir. Türkiye’nin nükleer silahların İncirlik’te saklanmasına sessiz kalması gibi bir zorunluluğu da yok. Yunanistan’ın yaptığı itirazlar sonucu 2001 yılında NATO üssünden silahların geri çekildiği, Almanya’nın Ramstein Hava Üssü’nden de 2005’de yine nükleer silahların geri alındığı biliniyor. Türkiye benzer bir iradeyi gösteremiyorsa bu tamamen mevcut hükümetin sorumluluğunda gerçekleşen bir eylemdir. Ya AKP bunu istemiyor ya da ABD’ye “One minute” demeye gücü yetmiyor.

Atom Enerjisi Ajansı denetlesin
İlginç bir durum daha var. Medyada çıkan bu haberler sonucunda Türkiye’nin, yine aynı anlaşma gereğince, Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (UAEA) tarafından kontrol edilmesi gerekir. Çünkü denetim hakkı UAEA’nındır. Türkiye bu hakkı kabul ettiğini, 20 Ekim 1981’de Resmi Gazete’de yayımlanan bir başka anlaşmaya imza atarak tanımıştır. Kamuoyu gerçekten merak ediyorsa, UAEA’na başvurmalı ve onları göreve çağırmalıdır. BU aslında nükleer silahların nasıl kontrolsüz yayıldığının da iyi bir örneği olabilir. UAEA’nın, Türkiye sınırları içerisinde bulunan Amerikan üssünü nasıl denetleyeceği ise ayrı bir soru işareti tabii.

Hiroşima’nın üzerinden 64 yıl geçti
Hiroşima’ya atom bombasının atılmasının 64 yıl sonrasında bu anlaşmanın önemi bugün daha fazla ön plana çıkıyor. Nükleer santral tacirlerinin, enerji darboğazı, iklim değişikliği gibi konuları fırsat bilerek yeniden çanta ellerinde dolaşmaya başladıkları bu günlerde, başlarındaki en büyük dert sattıkları her nükleer reaktörle artan nükleer silahlanma riski. NPT metninin ilk paragrafında da yazıldığı gibi, bu anlaşmaya taraf olan ülkeler, “Nükleer bir savaşın bütün insanlığa uğratabileceği yıkıntıyı ve böyle bir savaş tehlikesini önlemek için her türlü çabayı harcamayı göz önünde tutar” deniyor. Metin, “nükleer silahların yayılmasının nükleer savaş tehlikesini ciddi biçimde arttıracağına inanarak...” diye devam ediyor.

Hiroşima ve Nagasaki üzerinden geçen 64 yıl, dünyadaki insanlara sadece ve sadece bu anlaşmanın girişinde yer alan bu cümlelerin ne kadar doğru olduğunu defalarca kanıtladı. Buna rağmen, nükleer lobiler ve savaş tüccarlarının kafa karıştırmaya yönelik argümanları, insan aklının bir defa daha aklıselimden aklıevvelle kaymasına yol açıyor. Yol açıyor ki, medyada, sokakta nükleer silaha sahip olduğunda huzurlu bir gece uykusu yaşayacağını sananların sayısı artıyor. Komşusuna atacağı nükleer bombanın yarattığı radyasyon bulutlarının kendisine geleceğinden ya da benzer bir silahla kendisinin de vurulacağından habersiz bu insanlar, geldiğimiz noktanın 6 Ağustos 1945’e ne kadar yakın olduğunun ne yazık ki farkında değiller. İnsan, hayatta kalmak, barış içinde yaşamak için nükleer silahlara değil, suya, temiz havaya, yiyeceğe ve bir düşmana değil de dosta muhtaç olduğunu anladığı gün, işte o gün insan olacak.
Karşı Bisiklet Grubu, küresel ısınmaya dikkat çekmek, nedenleri ve çözümlerini anlatmak üzere Çanakkale'den İzmir'e kadar, beş gün sürecek bir tura başlıyor. Tur boyunca, küresel ısınma hakkında bilgilendirme yapılacak, kent merkezlerinde toplu bisiklet turları düzenlenecek.

Özgür Gürbüz / 5 Ağustos 2009

Küresel ısınma dünyanın karşılaştığı en önemli çevre sorunlarından biri ve sorunun çözümünde yaşam tarzımız da önemli bir rol oynuyor. Karşı Bisiklet Grubu, otomobil yerine bisikleti tercih edin diyor ve Çanakkale’den İzmir’e kadar olan 330 km’lik yolu 5 günde almak için pedal basacak. 5 Ağustos günü saat 19:00’da Çanakkale’de bir basın açıklaması yapıp kent içindeki destek için gelen bisikletçilerle tur atacak olan 8 kişilik ekip, 6 Ağustos’ta ise yola çıkacak. Küçükkuyu, Burhaniye, Dikili, Aliağa üzerinden İzmir’e varacak olan bisikletçiler, yol boyunca küresel ısınma konusunda halkla konuşacak ve el ilanları dağıtacak. Akşamları ise konakladıkları kentlerdeki bisikletçilerle beraber tur atıp, iklim değişikliğine neden olan etkenler, çözüm önerileriyle ilgili sunum yapacaklar.

Öğretmen de var, emekli astsubay da
Tura katılanlar arasında hayatını bisikleti sevdirmeye adamış bir rehber öğretmen de var. 47 yaşındaki Mehmet Savaşçıoğlu, okulunda ve yaşadığı kent İzmir’de bisikletin ulaşım aracı olarak yaygınlaştırılmasına çalışıyor. İşine devamlı bisikletle gidip geldiğini belirten Savaşçıoğlu, “Küresel ısınma tüm canlıların hayatını tehdit ediyor, ekolojik denge bozuluyor. Ekolojik dengenin bozulması sonucu yeni birçok hastalıkla karşılaşıyoruz” diyor. Bisiklet kullanımının yaygınlaştırılması için özel yollar yapılmasını isteyen. Savaşçığlu, bisikletin çevreci bir araç olmasının yanı sıra insan sağlığı için de faydalı olduğuna dikkat çekiyor. “Madde kullanmayın demekle olmuyor. Risk ortamlarından uzak tutmak gerekiyor. Okul zamanı turlar düzenleyerek pozitif örnekler göstermeye çalışıyoruz” yorumuyla da okullarda bisiklet kullanımın yaygınlaştırılmasının bir başka önemine değiniyor. Tura katılanlar arasında yine aynı yaşta olan bir emekli astsubayın yanı sıra, iki öğretmen ve dört üniversite öğrencisi de yer alıyor.

***
Karşı Bisiklet
40’a yakın üyesi olan İzmir merkezli, Karşı Bisiklet Grubu, küresel ısınma konusunu sürekli gündemde tutup, seragazı salımının azaltılması için hükümetlere baskı yapmaya çalışıyor. Otomotiv üretiminin sınırlandırılmasını isteyen grup, “Biz petrol şirketlerine çalışmak zorunda değiliz” diyor.

***
Araçların küresel ısınmaya katkısı
Gidilen her kilometre için kişi başına atmosfere verilen karbondioksit (CO2) miktarına bakıldığında, otomobiller 208 gramla başı çekiyor. Otomobil yerine kent içi otobüslere binerseniz bu rakam 89 grama düşüyor. Uzun mesafede ise otobüsler her kişi için kilometre başına 20 gram CO2 salıyor. Bisiklet için bu rakam “0” kabul ediliyor. Ayrıca, üretilen her otomobil için de atmosfere 5 ton CO2 bırakılıyor. (Kaynak: BBC)

Yılda 2 milyar içecek kutusu doğaya bırakılıyor

Türkiye’de her yıl 3 milyar 200 milyon civarında içecek kutusu üretiliyor. Daha çok süt ve meyve suları için kullanılan bu kutuların yaklaşık 2 milyarı toplanamıyor. Her bir kutunun doğada yok olması için 100-150 yıl gerekiyor.

Özgür Gürbüz-Gazete Habertürk / 1 Ağustos 2009 *

Çevre kirliliğinin büyük bir parçasını da evimizden ve elimizden çıkan atıklar oluşturuyor. Plastik su şişelerinden, içecek kutularına, naylon torbalardan ambalaj malzemelerine kadar birçok farklı madde, kısa bir kullanım süresinden sonra çöpü boyluyor. Doğada yıllarca yok olmadıkları için ciddi çevre sorunlarına neden oluyor.

Yılda 3,2 milyar kutu
İçecek kutuları sıklıkla kullandığımız ambalaj malzemelerinden. Türkiye’de içecek kutu pazarı, 2008 yılında yaklaşık 3,2 milyar kutuluk bir hacme ulaştı. Tetra-Pak firması pazarın yüzde 87'isine hakim ve bu yıl içerisinde iç pazara verdiği 2 milyar 800 milyon kutunun yüzde 41’ini geri toplamayı başarmış. 2007 yılına göre bu rakam dört puanlık bir yükselişe işaret ediyor ve Tetra-Pak üreticisi ülkeler arasında Tetra-Pak Türkiye’yi altıncı yapıyor. Türkiye'deki tüm üretimin ise ancak yüzde 34'ü geri toplanabiliyor. Tetra-Pak Türkiye Çevre Müdürü Ferid Ekmekçioğlu, Türkiye’deki geri dönüşüm oranının, kayıt altına alınmayan “gizli geri dönüşüm” de hesaba katılırsa 41’in de üstüne çıkacağını söylüyor. Birinci sıradaki Almanya’da geri dönüşüm oranı ise yüzde 61. Dünyada ise geçtiğimiz yıl üretilen 141 milyar 379 milyon içecek kutusunun sadece 25 milyarı geri kazanılmış.

Kutuların yüzde 75'i kağıt oluyor
Ekmekçioğlu, 2008 yılında toplanan 17 bin 787 ton kutunun geri dönüştürüldüğünü, son yıllarda tetra-pak malzemelerindeki kağıdın da ayrıştırılarak geri kazanıldığını belirtiyor. Kağıt, plastik ve alüminyumdan oluşan tetra-pak kutuları ayrıca çeşitli mobilya eşyaları ve promosyon malzemelerine de dönüştürülebiliyor. 2008 yılında 3 bin tonluk içecek kartonu preslenerek ‘yekpan’ adındaki malzemeye dönüştürülmüş. İstanbul depreminden sonra yapılan prefabrik evlerde bile bu malzeme kullanılmış. “Yekpan” olarak adlandırılan malzemelere dönüştürmenin kutular için en ideal çevreci çözüm olmadığını kabul eden Ekmekçioğlu, “Yekpan’a 1995 senesinde başladık. Kağıt geri dönüşümü de Türkiye’de 1999 senesinde başladı. Şimdi kutuların neredeyse yüzde 75’den fazlası kâğıt geri dönüşümü olarak değerlendiriliyor ve bu oran kâğıt lehine giderek artıyor. Kâğıt, çevre açısından baktığınızda daha tercih edilen bir yöntem” diyor.

Kutuların karbon ayak izi azaltılıyor
Geri dönüşüm dışında enerji verimliliği üzerinde de çalışan Tetra-Pak, 2003- 2008 yılları arasında İzmir’deki fabrikasında üretimi yüzde 35 arttırmasına rağmen enerji kullanımını yüzde 27,7, su kullanımını ise yüzde 33 oranında azaltmayı başarmış. Gömüye giden atık miktarı da yüzde 85 azalmış. Bu sayede, kutu üretmek için harcanan enerji ve enerji kullanırken atmosfere bırakılan seragazı miktarı azalıyor. Ekmekçioğlu, küresel ısınmaya katkılarını azaltan bu tasarruf tedbirlerini müşterilerine de aktardıklarını ve üç büyük markayla çalışmalara başladıklarını belirtiyor.

***
“Ambalaj malzemeleri geri dönüştürülebilir olmalı”

Sennur Günenç
Çevre Mühendisleri Odası Katı Atık Komisyonu Üyesi

Ülkemiz gibi gelişmekte olan ve köylü nüfusun çok hızlı bir şekilde şehre göç ettiği yerlerde en büyük doğa sorunumuz dev çöp dağları. Ambalaj Atıklarının Kontrolü Yönetmeliği gereği ulaşmak istediğimiz ilk hedef, tüketilen ambalaj malzemelerinin geri dönüştürülebilir maddelerden yapılması. İkinci hedefimiz ise noktasal kaynaklarda çıkan ambalaj atıklarının çöpe değil geri dönüşüm sistemine katılması. Böylece artan nüfusa karşılık azalan doğal kaynaklarımızı koruyarak gelecek nesillere ulaştırabiliriz. Teknik olarak bakıldığında Tetra-Pak malzemeyi oluşturan kağıt, plastik ve alüminyum malzemeler teknik olarak yüzde 100 geri dönüştürülebilir. Türkiye sınırları içerisinde bu tür malzemeleri - preslemek dışında- geri dönüştüren bir firma varsa, Çevre Mühendisleri Katı Atık Komisyonu olarak böyle bir teknolojiden haberdar olmayı çok isteriz. Bu kutular üç ayrı cins malzemenin karışımından oluştukları için doğada 100-150 seneden önce yok olmuyor.

*Tam metin