“2,5 milyar insanın tuvaleti yok”

5. Dünya Su Forumu için Türkiye’ye gelen Uluslararası Özel Su Operatörleri Federasyonu (AquaFed) Başkanı Gerard Payen, İstanbul’daki forumdan atık suların arıtılmasıyla ilgili bir hedef çıkmasını bekliyor. Payen, dünyada 2,5 milyar insanın hala hijyenik bir tuvalete sahip olmadığına dikkat çekiyor.

Özgür Gürbüz - Gazete Habertürk / 19 Mart 2009*

Dünya Su Forumu’yla ilgili tartışmaların odağında suyun kullanım hakkının devri, ‘muhalif’ bir deyişle suyun özelleştirilmesi var. Özelleştirme ve forumdan beklentilerini, Aquafed’in başkanı ve dünyanın en büyük su ve enerji şirketlerinden Ondeo-Suez’in su bölümünün eski Yönetim Kurulu Başkanı Gerard Payen’e sorduk. Payen, forumdan atık su sorunu ile ilgili somut bir hedef çıkmasını istiyor. Birleşmiş Milletlerin (BM) milenyum hedefleri arasında 2015’ten önce, dünyada temiz içme suyu ve tuvalete erişimi olmayan insan sayısını yarı yarıya azaltmak gibi hedefler olduğunu anımsatan Payen, atık su arıtma ile ilgili benzer bir hedefe ihtiyaç olduğunu düşünüyor. “Meksika’da politik tartışmalar yüzünden böyle bir karar çıkmadı, İstanbul’da ise bu şans var” diyor. Dünyada özel-hijyenik tuvalete sahip olmayan insan sayısının 2,5 milyar, evinde ve oturduğu sokakta musluğu olmayan insan sayısının ise 3 milyarı bulduğuna dikkat çekiyor. Bu 3 milyar insanın 900 milyonu ise suya erişim konusunda ciddi problemler yaşıyor. Afrika’da bütün gününü eve su taşımakla geçiren insanlar var.

Türkiye’yi hayvansal kirlenmeye uğramamış suya erişimde başarılı bulan Payen, bu riski taşıyan suları kullananların 1990’larda yüzde 15 olduğunu şimdi ise yüzde 7’lere gerilediğini söylüyor. Dünyanın su konusunda en sorunlu bölgesi Afrika ise en kötü durumda. BM’nin hedeflerine değil 2015, 2030-2040 yıllarında ulaşması zor görünüyor. Payen, “1990’da 2,4 milyar insanın özel-hijyenik tuvalete erişimi yoktu. Bugün ise 2,5 milyara ulaştı. Dünya bu konuda çok gecikti. Kendinizin tuvaleti olması fark etmiyor. Komşunuzun tuvaleti yoksa kirlenmiş atık sular sizin suyunuzu da kirletebilir. Bu nedenle atık suların arıtılması çok önemli” diyor.

"Özel sektör hükümet ne derse onu yapıyor”
“Deniz suyu küresel kamu malı ama tatlı su değil. Kanada’dan gelen su, Aşağı Sahra’ya ait olamaz” diyen Payen’e, suyun özelleştirilmesi tartışmaları hakkında ne düşündüğünü soruyoruz. “Özel sektörün ger kalmış ülkelerdeki insanlara yardım etmedikleri, onlara yüksek faturalar çıkardıkları söylenir. Bunlar doğru değil. Özel şirketler, hükümetler kendilerine ne derlerse onu yaparlar” diyen AquaFed Başkanı, suyun yoksul halka bedava verilmesinin önünde özel şirketlerin durmadığını öne sürüyor. Payen, “İngiltere’de su şebekesi özel sektöre satıldı. Fransa’da ise şebeke hükümete bağlı ama hükümet birçok yerde özel firmalara şebekeyi işletme hakkı verdi. Özelleştirmeden hangisini anladığımız önemli. Hükümet, fiyatı yatırımları belirler. Kim işletirse işletsin bu, suyun bedava olmasını engellemez. Hükümet sübvansiyon verirse özel sektör de suyu bedava satabilir” açıklamasını yapıyor. Johannesburg’ta 10 yıl önce özel bir şirkete kamu şirketini iyileştirmek için beş yıllığına bir kontrat verildiğini, beş yılın sonunda ise belediye başkanının şirkete, ‘Durum iyileşti, teşekkür ederiz’ deyip kontratı yenilemediği anlatan Payen, “Böyle örnekler de var” diyor.

***
“Bolivya’da halkın yağmur suyu toplaması engellenmedi”
Bolivya’da Suez’e devredilen su işletmesinden sonra artan protestolar hükümet devirip Evo Morales’i adeta iktidara taşımıştı. Gerard Payen, o tarihlerde Suez’in su bölümünün en yetkili kişisiydi.

O.G. - Suez Bolivya’da ne yapıyordu?
G.P. - Kontratın hedefi çok basitti. Su şebekesinin verimli kullanılmasını sağlamak ve La Paz ile çevresine ulaştırmak. Suez, 400 bin kişiyi şebekeye bağladı. Bu insanların daha önce su almak için tek seçeneği satıcılardan su satın almaktı.
-Sonra fiyatlar arttı. İnsanlar yağmur suyu toplamak istedi ve bu engellendi, öyle değil mi?
- Gözlerimle yağmur suyu kullandıklarını gördüm. Kimse onları engellemedi.
-Bu olay dünyada birçok gazetede defalarca yazıldı ama...
-Daha birçok yaratılmış öykü var.
-Suyun fiyatı da mı artmadı?
- Projede, fiyatta değişiklik yapılmayacağı vardı. Yapılan tasarruflarla daha çok kişiyi şebekeye bağlayacaktık. Bu arada La Paz çok sayıda iç göç aldı. Bunlar, Morales’in politik destekçisi olan yerli halktı. Onlar için kentte hiçbir şey hazırlanmamıştı. Musluk suyu talep ettiler. Hükümetin para bulması gerekiyordu. Bildiğim kadarıyla bu parayı suyun fiyatını arttırarak değil şebeke bağlantı ücretlerini arttırarak yaptılar. Fiyat onlar için yüksek geldi ve gösteriler başladı. Suez, burada “günah keçisi” yapıldı.
- Firma Bolivya’dan ayrıldı ama.
- Evet, bu doğru.
- Suez para kaybetti mi?
- Sanmıyorum ama herhalde para da kazanmadılar.

* Orjinali

Susuzluk Avrupa’nın da başını ağrıtıyor

Avrupa Çevre Ajansı’nın hazırladığı son rapora göre, başta Güney Avrupa olmak üzere tüm kıtada su sıkıntısı yaşanıyor. Raporda, Tuz Gölü’nün kurumasından izinsiz ve aşırı su tüketiminin rol oynadığı belirtiliyor. Her bir Avrupalı, yılda ortalama iki olimpik yüzme havuzu kadar su tüketiyor.

Özgür Gürbüz-Gazete Habertürk / 19 Mart 2009*

Güney Avrupa tarihinin en ciddi su kıtlığı problemini yaşarken, Kuzey Avrupa’da artan talebi karşılayamamaktan öteri su sıkıntısı çekiyor. Avrupa Çevre Ajansı’nın (AÇA) bugün kamuoyuna açıklanacak olan “Avrupa’da Su Kaynakları” adlı raporunda, Türkiye’de Avrupa’nın ciddi sorunlar yaşayan ülkelerinden biri olarak görünüyor. Kuraklık ve yanlış su kullanımı nedeniyle Türkiye’nin en büyük ikinci gölü olan Tuz Gölü’nü tamamen kuruttuğuna dikkat çeken raporda, Konya bölgesinde 1980’lerden bu yana yaşanan kuraklığın gölün kurumasında önemli bir etkisi olduğuna ancak yasadışı su kullanımın da kritik bir rol oynadığına dikkat çekiliyor. Bilindiği gibi Tuz Gölü ve civarındaki göller, tarımda kullanılan yeraltı sularına ihtiyaç duyuluyor ve Konya Ovası’nda tarımsal sulama için kullanılan onlarca izinsiz kuyu bulunuyor.

Daha az suyla daha çok iş
Raporda Avrupa’nın iklim değişikliğiyle beraber daha sık ve daha sert kuraklıklar yaşayacağına dikkat çekiliyor ve yaz aylarında su sıkıntısı yaşanacağı belirtiliyor. Kaçak kullanımlar hariç, her bir Avrupalı yılda ortalama iki olimpik havuz dolusu (5300 metreküp) su tüketiyor. AÇA Genel Müdürü Prof. Jacqueline McGlade, “Su kıtlığına bulduğumuz kısa dönemli çözüm, su kaynaklarından ve yeraltından daha fazla su çekmek oldu. Bu işlemin kalan su kaynaklarının miktarı ve kalitesi ile ekosistem üzerinde ağır etkileri var” diyor ve su talebini azaltarak, suyu verimli kullanmamızı öneriyor.

Suyun kullanıldığı yerlere de dikkat çeken rapora göre Avrupa’da çıkarılan suyun yüzde 44’ü enerji üretimi için, yüzde 24’ü tarım, yüzde 21’i musluklardan akan sular ve yüzde 11’i de sanayide kullanılıyor. Güney Avrupa’da ise tarımın payı artıyor ve yüzde 60’ları hatta bazı bölgelerde yüzde 80’leri buluyor. Sanayi, enerji ve tarım sektörü genel olarak nehir ve göllerdeki suyu kullanırken, su şebekelerinde dolaşan su, kalitesinden dolayı, daha çok yeraltı kaynaklarından elde ediliyor. Enerji üretimi için kullanılan su genelde kaynağına geri gönderilirken, tarımda kullanılan su için bu geçerli değil. Tarımda kullanılan suyu verimli kullanmak en önemli çözüm olarak görülüyor.

***
AÇA’nın tavsiyeleri
* Tüm sektörlerde suyun kullanımı, kullanım miktarına göre fiyatlandırılmalı.
* Hükümetler kuraklık yönetim planları hazırlamalı ve kriz yönetimi yerine riske odaklanmalı.
* Atık suların geri kazanımı ve yağmur sularının kullanılması için fırsat yaratılmalı.
* Şebeke kayıpları azaltılmalı. Avrupa’nın bazı bölgelerinde bu oran yüzde 40’ları geçiyor.
* Yasadışı su kullanımlarını önlemek için konulan cezalar uygulanmalıSu kıtlığı yaşanan yerlere uygun bitkiler ekilmeli

* Orjinali

Barajları dolduracak su bulamayabiliriz

Avrupa Çevre Ajansı Genel Müdürü Jacqueline McGlade, barajlar konusunda uyarıda bulundu: “İklim değişikliği yüzünden barajları dolduracak su bulamayabilirsiniz”.

Özgür Gürbüz - Gazete Habertürk / 18 Mart 2009*

İklim değişikliğinin küresel etkileriyle ilgili projeksiyonların olduğuna değinen ancak bölgeler üzerindeki etkileri üzerine detaylı çalışmaların bulunmadığına dikkat çeken Avrupa Çevre Ajansı (AÇA) Genel Müdürü Prof. Jacqueline McGlade, “Güney bölgelerde, belli bir bölgenin ne kadar yağış alacağını tahmin etmek mümkün değil. Bu nedenle barajlar gibi büyük projeler inşa etmek bugün hiç olmadığı kadar zor. Ajans olarak, 10-20 yıl önce bile yapılmış olan barajların, tahminden daha az yağış aldığı için, içindeki biyolojik materyallerde artış olduğunu gördük. Bu da içmek için temiz olmayan su anlamına geliyor” diyor. Yapılan barajları dolduracak suyu bulamayabiliriz diyen McGlade’e göre su talebini azaltacak yöntemlere ve çalışmalara ağırlık verilmesi hayati önem taşıyor.

Dünya Su Forumu için İstanbul’da bulunan ve Avrupa’nın su durumuyla ilgili bir rapor yayımlayan AÇA Genel Müdürü McGlade, Gazete Habertürk’ün sorunun çözümüyle ilgili önerilerini ise “talep yönetimi” başlığı altında toplası. “Çiftçileri eğitmek ve damlama sulama gibi basit teknikleri tüm çiftçilerin uygulamasını sağlamak gerek. Bunu yaparsak, yüzde 80’lere varan tarımsal su kullanımını yüzde 40’lara indirebiliriz” diyen McGlade, “Başarılı olursak başka bir dünya bizi bekliyor. Nehirler arası su transferleri yüzünden yaşanan tartışmalar son bulur, büyük barajlarla ilgili sorunlar biter” şeklinde konuştu. Şebeke kayıplarının önlenmesi ve su kullanımın gerektiği ölçüde ve kullanım miktarına göre ücretlendirilmesini savundu.

Avrupa’da Bulgaristan yüzde 50’ye varan oranla şebeke kayıplarında Avrupa’daki en kötü dereceye sahip. Almanya ise, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra kurduğu yeni şebekeyle kayıpları yüzde 5’ler civarına çekmiş durumda. McGlade’e raporda yer almayan Türkiye’nin şebeke kayıplarıyla ilgili rakamını sorduğumuzda aldığımız yanıt ellerinde verilerin olmadığıydı. McGlade, “Kontrollerin çok iyi yapıldığı İngiltere’de de benzer bir sorun var. Bu, Türkiye’ye has bir sorun değil” derken, Avrupa içerisinde de bu rakamların son 5-10 yılda derlenmeye başlandığını ve önemli bir altyapı çalışmasını gerektirdiğini söylüyor. Avrupa’nın son 30 yılda 100 milyar avroluk bir kaynağı bu tip çalışmalara ayırdığının da altını çiziyor.

*Orjinali

Su Forumu’nun sponsorları tartışma yarattı

İstanbul’da süren 5. Dünya Su Forumu’nun sponsorları çevrecilerden tepki alıyor. Forumun ana sponsoru olan Nurol ve Cengiz İnşaat, Hasankeyf’i sular altında bırakacak olan Ilısu Barajı’nın yapımını üstlenen konsorsiyum içerisinde yer alıyor.

Özgür Gürbüz / 19 Mart 2009

Türkiye’de yapımı uzun yıllardır tartışılan, gereken çevresel koşulları sağlamadığı için yabancı bankalar tarafından verilen ihracat kredileri askıya alınan Ilısu Barajı, Su Forumu’nda da ‘sponsor’ tartışmalarına neden oldu. Geçtiğimiz pazartesi günü İstanbul’da başlayan ve 22 Mart günü sona erecek olan 5. Dünya Su Forumu’nun ana sponsorluklarını Nurol ve Cengiz İnşaat yapıyor. Bu firmaların her ikisinin de Ilısu Barajı konsorsiyumunda yer alması ise çevrecilerin tepkisini topluyor. Doğa Derneği Koordinatörü Nuri Özbağdatlı, “Ilısu Barajı uluslararası çevresel ve kültürel standartları sağlamıyor. Türkiye’nin kültürel ve doğal mirasını yok edecek bir proje. Forumun destekçileri ise bu barajı yapıyorlar ve bu, Dünya Su Forumu’nun su konusundaki çözüm arama girişimlerine gölge düşürüyor” diyor. Doğa Derneği, toplantıların yapıldığı Sütlüce’deki kongre merkezinde de, Hasankeyf’te yaşayan kaplumbağaları simgeleyen Rafet maketiyle broşür de dağıtmıştı.

Suyun Ticaretleştirilmesine Hayır Platformu’ndan Prof. Dr. Beyza Üstün ise “Kendileriyle ilgili bir engel çıkmayacakları için destekliyorlar” yorumunu yapıyor. Forumun ana sponsorlarının dışında kalan destekçilerini de enerji, baraj ve inşaat alanlarında çalışan şirketler oluşturuyor. Çevrecilerin Ilısu Barajı’na olan itirazlarına rağmen Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu, projeyi destekliyor. Eroğlu, “Bazı ülkelerde baraj yapılmasına gerek olmayabilir. Bizde bazı mevsimlerde yağmur var bazı mevsimlerde yok. Herkesin fikri doğru değil. Barajlar çevreye hayat veriyor” şeklinde konuştu. Hasankeyf’te kültür ve tarih parkı hazırladıklarını söyleyen Eroğlu, “Hasankeyf’te referandum yapmak istiyor musunuz” sorumuza ise, “Proje yerel bir proje değil ki Türkiye’nin projesi. Hayır sandık koymayacağız. Karşı çıkanların maksadı farklı” yanıtını verdi.

***
Nezarette barajları tartıştılar
Su Forumu’nun açıldığı gün yapılan protestoda gözaltına alınan 17 kişi, 30 saat sonra serbest bırakıldı. Gözaltına alınanlar arasında bulunan Munzuru Koruma Kurulu temsilcisi Hasan Şen, emniyette bulundukları süre içerisinde alternatif toplantıya katılamadıklarını, bu nedenle de G3 numaralı nezarethanedeki altı arkadaşıyla birlikte su havzaları ve barajlarla ilgili 2,5 saatlik bir çalıştay yaptıklarını söyledi. Çalıştaydan Munzur Nehri üzerine yapılması düşünülen barajlara hayır yanıtı çıktı.

Hasankeyf ve Yusufeli Dünya Kültür Mirası listesine alınsın!

5. Dünya Su Forumu öncesi tartışmalı su projelerini masaya yatıran ve uluslararası uzmanlardan oluşan İstanbul Su Mahkemesi, Hasankeyf ve Yusufeli Vadisi’nin UNESCO’nun kültürel miras listesine alınmasını ve baraj projelerinin durdurulmasını önerdi.

Özgür Gürbüz - Gazete Habertürk / 15 Mart 2009

Latin Amerika Su Mahkemesi ve Heinrich Böll Stiftung Derneği'nin kolaylaştırıcılığında gerçekleşen, yöre halkı ve sivil toplum örgütlerinin davacı, Türkiye ve yurtdışından resmi kurum ve şirketlerinse davalı olduğu İstanbul Su Mahkemesi’nde kararlar açıklandı. Tarihi Hasankeyf kentini sular altında bırakacak Ilısu Barajı projesinde, Almanya Şansölyesi Angela Merkel’den, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a kadar birçok kişi ve kurum mahkum edildi. Karar gerekçesinde, projenin ekonomik, ekolojik ve kültürel açıdan hayata geçirilebilir olmadığına dikkat çekildi ve Türkiye Cumhuriyeti Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın Hasankeyf’i UNESCO Dünya Kültür Mirası Listesi’ne aday göstermesi için başvuruda bulunması istendi.

Çoruh Vadisi’nde yapılması planlanan Yusufeli Barajı ve hidroelektrik santrali için de benzer bir karar alan mahkeme, Çoruh Vadisi’ndeki kutsal ziyaret yerlerinin Dünya Mirası Listesi’ne aday gösterilmesini istedi. Kararda, çevrede ölçülemeyecek boyutlarda tahribata yol açacak, bölge sakinlerine önemli ölçüde zarar verecek ve maliyeti ulusça ödenecek proje için davacılar tarafından yapılan iptal talebinin kabul edilmesi istendi. Tunceli’nin Munzur nehri üzerinde yapılması düşünülen sekiz baraj projesi hakkında ise alınan kararda, davalı olan Devlet Su İşleri, Çevre Bakanlığı, Enerji Bakanlığı ve Başbakanlık’tan, yapılacak barajlardan kaynaklanacak sorunların ne olduğunun kamuoyuna açıklanması istendi.

Üçü Türkiye’den, diğer ikisi Meksika ve Brezilya’dan suyla ilgili tartışmalı beş projenin masaya yatırıldığı ve uzmanlardan oluşan bir jüri heyeti tarafından davalı ve davacılar dinlendikten sonra karara bağlandığı duruşmalar iki gün boyunca İstanbul Tophane’deki eski tütün deposunda yapıldı. Davalıların hiçbiri toplantıya gelmezken sadece Ilısu Barajı projesinde yer alan ihracat kredi ajansları adına Alman Euler Hermes şirketi yazılı bir yanıt gönderdi. Gönderilen yanıtta, istenilen kriterler karşılanmadığı için projenin askıya alındığı belirtildi ve mevcut koşullar çerçevesinde toplantıya katılmak için bir gerekçe bulunmadığı belirtildi.

***
“Söyleyecek bir şeyleri yok”
Resmi makamlardan temsilci olmamasını değerlendiren Jüri Heyeti Başkanı Pelin Batu, diğer ülkelerde yapılan mahkemelerin birçoğunda da hükümetlerin olmadığını, bu durumun sürpriz olmadığını söyledi. Batu, “Burada olmamaları onlar için daha kötü. Bu hükümetin sorumluluk alamadığı ve kendisini savunma gereği duymadığını gösteriyor. Bu da söyleyecek bir şey olmadıklarının kanıtı” dedi.

Basında Sağlık Ödülü 2009

14 Mart Tıp Haftası çerçevesinde düzenlelen Basında Sağlık Ödülleri sahiplerini buldu. İnternet Gazeteciliği dalında e-günlüğüm (blogum) ödüle değer bulundu.

Bu anlamlı ödülü kazanmaktan onur duyduğumu belirtir, İstanbul Tabip Odası'na şükranlarımı sunarım. Ödül töreninde yaptığım kısa konuşmada söylediklerimi burada da, aklımda kaldığı kadarıyla, tekrarlamak istiyorum.

"Böyle anlamlı bir ödülü almaktan dolayı onur duydum, teşekkür ederim. Mesleğim gereği oldukça fazla dolaşıyorum. Gördüğüm kadarıyla, memleketin nehirleri, çiçekleri, böcekleri, denizleri ve insanları hep hasta. Bu nedenle, siz hekimlerin desteğine çok ihtiyacımız var. Tekrar teşekkür ederim".

UNESCO-IHP Forum’a geri döndü ama kriz bitmedi

Pazartesi günü İstanbul’da başlayacak olan Dünya Su Forumu’nda skandal önlendi ama hava hala gergin. Resmi forumdan çekilmesi gündeme gelen UNESCO-IHP, yerel grupların “farklı yaklaşımları” olmasına rağmen forumda yer alacaklarını açıkladı ancak tematik toplantıların organizasyonundan ismini çekti.

Özgür Gürbüz - Gazete habertürk / 13 Mart 2009 *

5. Dünya Su Forumu içerisinde yer alacak “Su ve Kültür” başlıklı oturumda yaşadığı sorunlar nedeniyle resmi foruma katılmama kararı alan ve yerine muhaliflerin düzenlediği alternatif foruma yönelen UNESCO-IHP (Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Kurumu - Uluslararası Hidrolojik Programı) kararını değiştirdi. Gazete Habertürk’ün sorularını yanıtlayan IHP'nin ekohidroloji konusunda program uzman yardımcısı olarak görev yapan Lisa Hiwasaki, resmi foruma katılacaklarını ancak “Su ve Kültür” başlık altında düzenlenecek iki oturumun koordinatörlüklerinden çekildiklerini açıkladı. Hiwasaki, "6.5 numaralı konu (Su ve Kültür) hakkında, yerel çalışma arkadaşlarımızla (İSKİ ve TÜRKKAD) kıyaslandığında, farklı bir yaklaşımımız oldu. Bu nedenle, onların bu konuyu koordine etmeleri ve bu tema altındaki iki oturumu kendi başlarına organize etmeleri konusunda kendilerini yüreklendirdik" açıklamasını yaptı.

“Uzlaşmaz ve tehditkar bir tavır”
IHP yetkilisinin isim vermeden eleştirdiği kuruluşlar, resmi programda IHP ile birlikte tema koordinatörü olarak gözüken TÜRKKAD (Türk Kadınları Kültür Derneği) ve İSKİ (İstanbul Su ve Kanalizasyon İdaresi). Konuyla ilgili Gazete Habertürk’e açıklama yapan 5. Dünya Su Forumu Program Komitesi Eş Başkanı Prof. Dr. Necati Ağıralioğlu, 10 Mart’ta Gazete Habertürk’ün ortaya çıkardığı krizi doğruluyor. Ağıralioğlu, “Başlık koordinatörlerinden birinin süreç tamamlandıktan günler sonra içerik konusunda bir uzlaşmazlık iddiasıyla ortaya çıkmasını hayretle karşılıyoruz” diyor. UNESCO-IHP’nin toplantının içeriğini tek başına yapılandırmakla ve başlığı tek başına yönetmek için çalışmakla suçlayan Ağıralioğlu, IHP’nin TÜRKKAD ve İSKİ’nin ortak koordinatörlük yetkisini reddettiğini söylüyor. Konuyla ilgili şikayetlerinin Program Komitesi tarafından haklı bulunmasına rağmen IHP’nin başlığı tek başına yönetebilmek için 6.5 numaralı başlığın koordinatörler arasında ikiye bölünmesini önerdiğini ve önerisinin kabul edilmemesi durumunda başlıktan ismini çekeceğini belirttiğini söylüyor.

Ağıralioğlu, “UNESCO-IHP’nin forum ruhuyla bağdaşmayan bu yaklaşımı, 5. Dünya Sekreteryası tarafından uzlaşmaz ve tehditkar bir tavır olarak görülmüş, bu başlıktan ismini çektiğini bildirmesi de talihsiz bir tercih olarak değerlendirilmiştir” diyor. IHP ile iki kurum arasında görüş ayrılığı, su ile kültürel çeşitlilik konuları arasındaki karşılıklı ilişkinin toplantılarda tartışılmasının kabul edilmemesi nedeniyle çıkmıştı. UNESCO-IHP, su ve kültür arasında bilimsel bir ilişki olduğunu ve sürdürülebilir su yönetimi açısından konunun tartışılmasının önemli olduğunu düşündüğünü, bu nedenle de oturumun olası sonuçlarını paylaşmamak amacıyla çekilme kararı aldıklarını belirtmişti.

*Tam metin

1 saniye 5 salisede, 3 kez kıta değiştirdi (!)

Bir saniye beş salise içerisinde İstanbul Boğaziçi Köprüsü’nden iki kez kaçak geçiş yaptığı öne sürülen eczacı isyanlarda.

Özgür Gürbüz - Gazete Habertürk / 13 Mart 2009

Köprüden ücretsiz geçtiği iddiasıyla Eczacı Oktay Yüksel'e gelen trafik cezası akıllara durgunluk veriyor. Yüksel’e gelen ceza tebliğinde ilk kaçak geçişin 27 Şubat 2000 tarihinde, akşam saat beşi 17 dakika ve 26 saniye geçe olduğu yazılı. OGS gişesinden Yüksel’in yaptığı ikinci kaçak geçiş ise ilkinden tam 1 saniye 5 salise sonra yapılmış. Bu durumda Avrupa'dan Asya'ya kaçak geçen Yüksel'in, 1 saniye 5 salise içinde Asya'dan Avrupa'ya dönmesi ve tekrar Asya'ya geçmesi gerekiyor. İşin ilginç yanı, Oktay Yüksel’e 2000 yılındaki iki cezanın yanısıra 2003 ve 2008 yıllarında da yine kaçak geçiş nedeniyle cezalar kesilmiş.

Yüksel, 2000 yılında aracını elden çıkardığını söyleyerek diğer cezalarında kendisiyle bir ilgisi olmadığını söylüyor. Tebligatta belirtilen telefon numaralarının devamlı meşgul olması nedeniyle yetkililere ulaşamadığını belirten Oktay Yüksel, “Bu kadar sürede ancak bir ‘UFO’ böyle bir geçiş yapabilir. Verilen telefonlar devamlı meşgul çalıyor. 2000 yılında aracı zaten satmıştım. Araç bana ait olmadığı gibi, kesilen ceza da akla ve mantığa aykırı. İşlerimin yoğunluğu ve telefon numaralarının cevap vermemesi nedeniyle, mağdur olmaktan korkuyorum” diyor.