Çevreciler Cargill'in kapısına dayanacak

Özgür Gürbüz- Referans Gazetesi / 10 Ekim 2006

Çevreciler ve bazı siyasi parti temsilcileri Bursa'daki Cargill fabrikası ile ilgili kapatma kararının uygulanıp uygulanmayacağını yerinde görmek için yarın fabrikanın önünde toplanacak. Bilindiği gibi nişasta bazlı şeker üreticisi Cargill Tarım Sanayi ve Ticaret A.Ş.'nin faaliyet gösterdiği Orhangazi ilçesi sınırlarındaki Karapınar bölgesi, Bakanlar Kurulu tarafından Özel Endüstri Bölgesi olarak ilan edilmiş, Danıştay'ın bu kararı bozmasıyla da fabrikanın kapanması gündeme gelmişti. Orhangazi Kaymakamlığı'nın Bursa Valiliği'ne gönderdiği yazıda fabrikanın yarın sabah saat 10.00'da kapatılacağı belirtildi. Konu hakkında görüşlerini sorduğumuz Bursa Valiliği ise "Yasal süreç devam ediyor" açıklamasını yaptı.

Kapatma kararının uygulanmasını isteyen ve aralarında Türk Mimar ve Mühendisler Odası Birliği (TMMOB), Özgürlük ve Dayanışma Partisi (ÖDP), Doğayı ve Çevreyi Koruma Derneği (DOĞADER) gibi kuruluşların bulunduğu bir grup da "temsili mühürleme" için yarın saat 10.00'da fabrika önünde toplanacak. Bursa'dan iki otobüsle Cargill'in yolunu tutacaklarını söyleyen ÖDP Bursa Yönetim Kurulu Üyesi İkbal Polat, "Yargı kararlarının gereğinin yapılmasını ve kamu idaresinin görevini yerine getirmesini bekliyoruz" açıklamasını yapıyor.

Petrol piyasası Danıştay kararını bekliyor

EPDK tarafından 28 dağıtım şirketine kesilen cezayla ilgili tebliğgatı alan petrol şirketleri yürütmeyi durdurma kararı almak için Danıştay'ın yolunu tutuyor. Danıştay'ın vereceği karara göre daha önce lisansız akaryakıt sattığı için ceza alan bayiler de yeniden mahkeme yolunu tutabilir.

Özgür Gürbüz - Referans Gazetesi / Ekim 2006

Bu ayın başında Enerji Piyasası Denetleme Kurulu (EPDK) tarafından 28 ana dağıtım firmasına tebliğ edilen cezaları haksız bulan petrol şirketleri birer birer Danıştay'ın yolunu tutuyor. 28 dağıtım şirketinin yaklaşık 24'e yakınının Danıştay'a başvurduğu gelen haberler arasında. İçlerinde Shell, Petrol Ofisi, BP, Opet ve Total gibi dev şirketlerin de bulunduğu firmalara kesilen toplam ceza 1 milyar 600 milyon 835 bin 180 YTL'yi buluyor.

Dağıtım firmaları Danıştay'dan kararın iptali ve yürütmenin durdurulması lehinde bir karar çıkmasını umuyor ancak böyle bir kararın çıkması halinde sektörün önüne çözülmeyi bekleyen başka sorunlar çıkıyor. EPDK, dağıtım şirketlerine kestiği cezaya gerekçe olarak lisansız bayilere akaryakıt sağlamayı göstermişti. Bu konuda bayileri de "es" geçmeyen EPDK, daha önce de yaklaşık bin 800 bayiye lisansız akaryakıt sattıkları için bayi başına 57 bin 156 YTL'lik ceza kesmişti. Bayilerde tıpkı dağıtım şirketleri gibi bu karara itiraz etmiş ve Danıştay'a başvurmuşlardı. Danıştay bu başvuruları incelemiş ve idari veya teknik hatalardan kaynaklanan (bayi adının yanlış yazılması gibi) bir neden olmadığı takdirde hepsini reddetmişti. Eğer Danıştay, dağıtım şirketlerinin yürütmeyi durdurma talebine olumlu yanıt verirse daha önce ceza alan bayilerin de tekrar önceki karara itiraz etmesi kaçınılmaz gibi görünüyor.

Petrol piyasasının önündeki bir başka engel ise Danıştay'ın kararı tebliğgat tarihinden itibaren 1 ay süren ödeme süresinden sonra alması. Bu durumda EPDK dosyaları Maliye Bakanlığı'na, Maliye Bakanlığı'da Vergi Dairesi'ne göndermek zorunda kalacak. Vergi Dairesi'nden ödeme emri çıkarılacak ve firmalara gönderilecek. Firmalar bu aşamada süresi 7 gün olan ödeme emrinin iptali için bir dava daha açabilecek. Böyle bir dava belirsizliği daha da uzatacak. Öte yandan tartışmaya konu olan bir başka konu ise, 57.156 YTL idari para cezasının uygulanmasıyla ilgili olan 563/598 sayılı Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu kararı. Bu kararın Anayasa'nın ölçülülük ilkesine aykırı olduğunu öne süren Avukat Gökhan Candoğan kararın iptali için başvuruda bulunmuş. Candoğan, cezaların her bayi için aynı olduğunu bunun da Anayasa'nın 13. maddesindeki ölçülülük ilkesine aykırı olduğunu söylüyor. Avukat Candoğan, Sinop'taki bir bayi ile İstanbul'un işlek bir semtindeki bayinin aynı cezaya tabi tutulmasının bu ilkeyle bağdaşmadığını ve hem bayilere hem de dağıtım şirketlerine verilen cezalarda bu ilkenin gözardı edildiğine dikkat çekiyor.

Benim Memurum Nükleeri Sever!

Hükümetle çevreciler arasında sık sık tartışma konusu olan nükleer enerjinin tehlikeli olup olmadığı konusu devlet memuru olmak isteyenlere soru olarak soruldu. Nükleer santraller için dikkatli davranılırsa tehlike yaratmaz diyenler memur olma şanslarını arttırırken, nükleer santraller tehlikelidir diyenler puan kaybetti.

Özgür Gürbüz

Beş milyon kişinin girdiği 2006 Kamu Personeli Yerleştirme Sınavı'nda (KPSS) sorulan bir soru nükleer enerji konusunda hükümetin görüşünü anlatır gibiydi. Genel yetenek sınavının A kitapçığında sorulan 28 numaralı soruda verilen metinde nükleer enerjinin tehlikeleri ateşin tehlikeleriyle kıyaslandı. Ateşin de kontrol edilmezse zararlı olabileceği ama bu nedenle "kötü" olarak nitelenemeyeceği örnek gösterilerek nükleer enerjinin kontrol edildiği sürece yararlı olacağı mesajı verildi. Yanıt anahtarında doğru seçeneğin "C" şıkkı olarak verildiği KPSS sorusu şöyle:

Eğer kendinize çevreci diyorsanız, nükleer enerjiye hemen "kötü" damgasını yapıştırmaya adaysınız demektir. Oysa, "Ateş iyi mi, kötü mü?" diye sorulsa ne dersiniz? Ateş, her yıl binlerce dönüm ormanımızı yakıyor. Kazayla evlerimiz, teknelerimiz yanıyor. Buna rağmen ateşe kötü diyebilir miyiz? Diyemeyiz; çünkü uygarlığın başlangıcı ateştir. Tıpkı ateşin gelip ormanlarımızı yakması gibi, nükleer enerji de zararlı olabilir.Yapmamız gereken şey, onu kontrol altında tutmaktır.

Bu parçada nükleer enerjiyle ilgili olarak anlatılmak istenen
aşağıdakilerden hangisidir?

A) Zararlarından nasıl korunulacağı konusunda çeşitli çalışmalar yapılmaktadır.

B) Günümüzde oldukça önemli bir yere sahiptir.

C) Üretilirken ve kullanılırken dikkatli davranıldığı sürece, herhangi bir tehlike yaratmaz.

D) Hangi alanda kullanılırsa zararsız olacağı henüz saptanmamıştır.

E) Çevreye ve canlılara vereceği zararlar uzun yıllar sürecektir.

KPSS sınavında sorulan soruyu değerlendiren Nükleer Mühendis Prof. Dr. Tolga Yarman, " Ateş, ya da yazıdaki benzetme itibariyle "nükleer enerji" üretilirken ve kullanılırken dikkatli davranıldığı sürece herhangi bir tehlike yaratmaz, deniyor. Burada her ikisi de bir "meşale ateşi" olgusuna indirgenmiş. Dünyanın en büyük nükleer felaketleri azami dikkatin işletme (kullanım) üzerinde olduğu zamanlarda olabilmiştir" diyerek tepkisini dile getiriyor.

Rakamlar dünyanın durumunu iyi göstermiyor

İşyerinizin penceresinden baktığınızda göremiyor olabilirsiniz ama dünyada geçen yıla oranla daha çok bisiklet var. Bisiklet sayısındaki artışa ve varil fiyatlarının 70 dolarlarda seyretmesine rağmen petrol tüketimi ise hala artıyor. Tüketim arttıkça da yaşlı gezegenin dayanma gücü azalıyor.

ÖZGÜR GÜRBÜZ - Referans / Eylül 2006

On yıl önce size obezitenin bulaşıcı hastalıklar kadar tehlikeli hale geldiğini söyleseler inanır mıydınız? Sanırım hayır. Halk arasında şişmanlık olarak geçen ve vücutta fazla miktarda yağ birikmesi sonucu ortaya çıkan obeziteden muzdarip insan sayısı dünyada 300 milyon civarında. Mısır ve Kuveyt'te nüfusun yüzde 30'dan fazlası obez. Bu iki ülkede obez olanların yüzde 40'tan fazlası kadın. Beterin de beteri var, Pasifik Okyanusu'ndaki ada devletlerden Nauru'da obezite oranı nüfusun yüzde 80'i. Endüstriyel ülkelerde sağlık harcamalarını yüzde 12'si obeziteyle doğrudan ilgili. Tüm bunlar obeziteyi bildiğimiz sarılık, sıtma gibi hastalıklar kadar tehlikeli yapıyor. Worldwatch Enstitüsü tarafından hazırlanan Hayati İşaretler (Vital Signs 2006-2007) raporu obezite gibi dünyanın pek konuşulmayan durumunu çarpıcı rakamlarla ortaya koyuyor.

Herşeyden önce nüfusun artmaya devam etiğini söylemekte yarar var. 1999 yılında 6 milyar olan dünya nüfusu 2005'te 6 milyar 450 milyon oldu. 2005 yılı hububat üretimi de buna artışa paralel olarak arttı ve 2 milyar tonu geçti. 1999'da bu rakam 1 milyar 882 milyon tondu. Nüfus artışı zirve yapmasına rağmen mısır ve buğday üretimleri bir önceki yıla göre düştü. 2005 yılında yaşanan kuraklık, dünya mısır üretiminin yüzde 42'sini üreten ABD'de yüzde 7'lik bir düşüşe yol açtı. İklim değişikliğinden bahsetmeden kuraklıktan bahsetmek olmaz. Kötü haber mi istiyorsunuz, işte size küresel ısınmanın son durumu. Küresel ısınma konusundaki tüm girişimlere rağmen atmosferdeki karbondioksit miktarı 7 milyar 570 milyon tonu buldu. Kyoto için baz alınan 1990 yılına göre 1 buçuk milyar ton daha fazla. Yerkürenin ortalama sıcaklığı arttıkça hava olaylarıyla bağlantılı felaketlerin vereceği ekonomik zararın artacağını söyleyenler son iki yıldaki astronomik rakamlara dikkat çekiyor. 2005 yılında bu rakam tam 204 milyar doları buldu. Sadece 1 yıl önce 109, 1980'de ise 14,5 milyar dolardı. Sanırım bu noktada 2005'te Amerika'nın kapısını çalan Katrina'yı anımsamakta fayda var.

Hava olayları bağlantılı ekonomik kayıpları (milyar dolar)

YIL Ekonomik Kayıp Sigortalı Kayıp
1980 14,5 2,4
1985 23,7 6,2
1990 58,1 20
1995 85,6 15,2
2000 39,2 9,5
2002 57,3 13,6
2003 60,8 16,2
2004 109,1 43,4
2005 204 92,2
Kaynak: Münih RE

Bunca iç karartıcı rakamdan sonra güzel şeylerden bahsetmek de gerek. Dünyamızda bir önceki yıla göre daha çok bisikletimiz var örneğin. Bisiklet üretimi tarihinde dördüncü kez 100 milyon sınırını aşarak 101 milyonu yakaladı. 1988'de 105 milyon bisikletle üretim rekoru kıran sektörün lideri pazarın yüzde 60'ına sahip olan Çin. Bisikletlerle ilgili ilginç bir istatik de 2001'den bu yana elektrikli bisikletlerin satışının 10 kat artarak 10 milyonu bulması. Satışların artışı bir anlamda "para" demek olduğu için küresel ekonominin durumuna bakmanın tam zamanı. Ekonomideki büyüme 2005'te yeni bir rekora imza attı. Gayrisafi Küresel Hasıla (GKH), yüzde 4.6'lık bir artışla tarih içindeki en yüksek değeri olan 59,6 trilyon dolara ulaştı. Bu rekorda, GKH'nin yüzde 21'ini oluşturan ABD'deki yüzde 3,8'lik artışın rolü büyük. Bu artışın arkasında da Amerika'daki ev fiyatlarındaki yükselişin getirdiği zenginlik yatıyor. Katrina kasırgası olmasaydı 60 trilyon sınırının geçilmesi kaçınılmaz gibiydi. Bir başka aktör ise GKH'nin yüzde 14'ünü oluşturan Çin'deki 7.8'lik büyüme. Tüm bu büyüme rakamlarını aldatıcı buluyorsanız Amerika'daki "Redefining Progress" örgütünün alternatif analizi tam size göre. Gerçek İlerleme Göstergeci (Genuine Progress Indicator-GİG) büyümeyi size gayrisafi milli hasıladan (GSMH) kirletilen çevresel değerleri ve diğer ekonomik zararları çıkardıktan sonra veriyor. Hesabı böyle yapınca ABD'nin GSMH'sında 1972 ile 2002 yılları arasında meydana gelen yüzde 79'luk büyümenin GİG'e göre sadece yüzde 1 olduğunu görüyorsunuz. Yeni ekonomik analizler, dünyanın geri gelmeyecek çevresel değerlerinin harcanarak yaratılan büyümeyi sürdürülebilir bulmadığı için ekonomik büyümeyi yeniden tanımlama yoluna gidiyor.

Gayrisafi Küresel Hasıla
Yıl Toplam (trilyon dolar) Kişi başına (dolar)
1970 17,9 4829
1980 26,6 5977
1985 30,6 6311
1990 36,7 6946
1995 41,4 7277
2000 49,9 8212
2005 59,6 9233
Kaynak: IMF

Dünyada ya da bir ülkede üretilen ürün ve servislerin sayısındaki artışla reklamlar arasında doğrudan bir ilgi olduğu kesin. Elektrikli diş fırçasının tüketiciden gelen bir ihtiyaçtan yola çıkarak üretildiğini söyleyen pek az ekonomist kaldı. Bu yüzden de 1950 yılında 50 milyar dolar olan küresel reklam harcamaları da GKH gibi bir rekora imza atarak tüm dünyada 570 milyar doları buldu. Yani, dünyadaki her insan için reklam firmaları yılda 88 dolar harcıyor. Bölgeler arasındaki farklar da dikkat çekili. Reklam harcamalarının yüzde 42'si Kuzey Amerika'da yapılıyor ve yine Amerika kişi başına harcamada 933 dolarla başı çekiyor. En büyük 100 küresel reklam ajansının ana para kaynağı da otomobil reklamları. 100 firma harcadığı 96 milyar doların yüzde 24'ünü otomobil reklamlarına harcadı.

Bölgelere göre reklam harcamaları
Avrupa %27
Kuzey Amerika %42
Afrika/Ortadoğu %5
Güney Amerika %5
Asya-Pasifik %21
Kaynak: ZenithOptimedia

Reklamlar işe yarıyor mu sorusuna en iyi yanıtı sanırım cep telefonu satışları veriyor. Dünyada cep telefonu abonelerinin sayısı 2004'te 1 milyar 750 milyonu buldu. Bazı kaynaklar 2005'te bu rakamın 2 milyar 100 milyon olacağını söylüyor. İnternet abone sayısındaki yükseliş de benzer bir eğilim izliyor. 15 yıl önce 1 milyondan az olan abone sayısı 400 milyon civarında. Gartner pazar araştırma firması telefon satışlarının ekonomik değerinin 2005 yılı için 816,6 milyon olduğunu söylüyor. En çok cep telefonu abonesi olan ülke sıralamasında bu defa Amerika lider değil. Çin'de 394 milyon abone var ve daha da ilginci sadece 2004 yılında satılan telefon sayısı 92 milyon. Bu durumda dünya motorlu taşıt filosunun Hindistan'la beraber yüzde 4,7'sine sahip Çin'de daha çok kişinin araba kullanırken cep telefonuyla konuşacağını tahmin etmek yanlış olmaz sanırım. Dünyadaki otomobil üretimindeki artış da bunu destekliyor. 2005 yılında 45 milyon 600 bin yolcu taşıyan araç üretildi. Araçların hala büyük bir çoğunluğu benzinle çalışıyor. Tüketilen benzinin yüzde 44'ü ABD'deki, yüzde 14'ü ise Batı Avrupa'daki otomobillerin depolarına dolduruluyor.

Bölge ve ülkelere göre benzin tüketimi

Amerika %44
Batı Avrupa %14
Batı Yarımküre (Batı Avrupa hariç) %11
Doğu Avrupa ve eski Sovyet Ülkeleri %6
Afrika %3
Japonya %5
Çin ve Hindistan %5
Diğer Asya ve Pasifik ülkeleri %12
Kaynak: EIA

Hayati İşaretler raporunun belki de en can alıcı istatistiklerinden biri de savaşlar ve çatışmalarla ilgili. Lübnana'a yeni bir barış gücü gönderecek olan Birleşmiş Milletler'in (BM) tüm barış güçleri için yaptığı harcamalar da 2005 yılında yeni bir rekora imza attı ve 5 milyar dolar sınırını ilk kez aştı. BM'nin barış gücünün yüzde 71'inin askerler tarafından oluşması da ilginç bir "ironi" olarak göze çarpıyor. Gönüllülerle beraber toplam personel 85 bini buluyor. Barış gücü harcamalarının artırır da silahlanma faaliyetleri durur mu? 1991 yılından bu yana 1 trilyon doların altında seyreden silah harcamaları 2004 yılında 1 trilyon 24 milyar dolara ulaştı. İşin daha da garibi dünyadaki çatışma ve savaşların sayısı da 1990'lardan bu yana en düşük sayı olan 39'a kadar inmiş. Bunların 28'i savaş statüsünde. Bu üç ayrı istatistik daha yoğunluklu savaşlar yaşandığı anlamına da geliyor olabilir.

BM Barış Gücü harcamaları
YIL Harcama (Milyar dolar)
1986 0,378
1990 0,632
1995 4,063
2000 2,926
2002 2,812
2004 4,558
2005 5,003
Kaynak: BM ve Worldwatch

Savaşlar, taşıt sayısı, akaryakıt ve cep telefonu gibi bireysel elektronik aletlerini kullanmada ortaya çıkan artış hiç kuşkusuz en çok eski dünyayı zorluyor. Elektrik üreten güneş fotovoltaik panellerde yılda bin 727 megavatı bulan yıllık üretime, rüzgarda 2005'te eklenen 11 bin 770 megavatlık yeni kapasiteye ve su ısıtmak için kullanılan 18 milyon metrakareye eşdeğer güneş toplaçlarına rağmen dünya hala sıkıntılı. Mercan kayalıklarının yüzde 20'si yokoldu ve yüzde 24'ü de yokolmak üzere. Kötümser tahminlere göre 2100 yılında bildiğiniz kuş türlerinin yüzde 40'ının soyu tükenebilir. 2000-2005 yılları arasında dünya ormanlarının yüzde 1'i yani 36 milyon hektarı daha hayata elveda dedi. Sadece ekolojik sorunlar değil sosyal sorunlarda dünyanın boğazındaki kementi daraltmaya devam ediyor. Dünya Sağlık Örgütü, 1 milyardan fazla insanın güvenli ve temiz bir içme suyuna ihtiyacı olduğunu söylüyor. Tüm bu rakamlar şu soruyu akla getiriyor: Dünya dönmeye devam ediyor ama nereye kadar?

Şapkayla para topladılar 120 milyar bütçeli festival yaptılar

Beyoğlu İstiklal Caddesi'nde birkaç genç kurdukları masanın önündeki kalabalığa hararetle birşeyler anlatıyor. Gazeteciyiz meraklıyız ya, yanaşıyoruz masaya. "Nasıl bir şey bu Barışarock?" diye çekinerek soruyor masaya yaklaşmış gençlerden biri. "İyi bir şey" yanıtı geliyor, yanındaki arkadaşı da ekliyor: "Biz karşı festivaliz".


Özgür Gürbüz - Referans Gazetesi / Ağustos 2006

Bu hafta sonu İstanbul'da 4'üncüsü gerçekleşecek olan Türkiye'nin en büyük "muhalif" festivali bir rekora hazırlanıyor. Geçen yıl 30 bine yakın kişinin geldiği ücretsiz festivale bu yıl 40 bin kişi bekleniyor. 2003 yılında "Rock şişede durmaz" sloganıyla yola çıktılar. "Küresel kapitalizmin simgesi" olarak niteledikleri Coca Cola'nın rock festivali düzenlemesinden rahatsız olan birkaç genç ve onlara destek veren sanatçıların gayretleriyle sıfır parayla yola çıktılar ve bugün 120-130 bin YTL bütçeli bir konser organize eder hale geldiler; üstelik ücretsiz! Sahnede şarkı söyleyen sanatçılar, afiş asan, standlarda broşür dağıtan gençlerin hepsi gönüllü. Sadece güvenlik elemanları profesyonel çalışacak, o da yasalar gereği zorunlu tutulmuş. Barışarock, Coca Cola'nın 4-5 milyon dolarla ölçülen bütçeli festivaline rakip olarak görülüyor.

Festivalden aylar önce hazırlıklar başlıyor. Haftada en az iki kez toplanıyorlar. Her toplantının sonunda katılımcılar arasında bir şapka dolaştırılıyor. Herkes üç-beş kuruş para atıyor şapkanın içine. Bu yıl toplanan miktar bin YTL'yi geçmiş. Bu para daha çok afiş ve broşürlere gidiyor. Bu yıl tam 100 bin el ilanı, 30 bin çıkartma ve 30 bin afiş basıldı. Ayrıca ilk kez "billboard"lara da ilan verildi. Birçok baskı işi gönüllü matbaalar tarafından karşılansa da haliyle şapkadan çıkan paradan daha fazlasına ihtiyaç duyulunca başka formüller de düşünülmüş. Yer kirası, güvenlik, sahne ve billboardların masrafı alanda yiyecek-içecek servisi yapan firma tarafından karşılanıyor. Alana yiyecek getirmek bu yüzden yasak ama oldukça uygun fiyatlarla yapılan servisten pek şikayet eden de yok. Zaten fiyatları da yine gönüllüler belirliyor.

Sahneye çıkacak grupların seçimi ise içlerinde müzisyenlerin de olduğu bir grup tarafından yapılıyor. İçlerinde işin başında beri her taşın altına elini koyan Moğollar Grubu'nun bas gitaristi Taner Öngür gibi yıllarını müziğe vermiş sanatçılar da var. Rock müzik yapan amatör gruplara ve Barışarock'un ilkelerine uygun profesyonellere her zaman kapıları açık. Her yıl ayrı bir temayla düzenlenen festivalin bu yılki teması "savaş" olunca, bir istisna olarak rock müziği dışında müzik yapan Kardeş Türküler'e de yer vermişler. Yabancı grupların yanısıra, Mor ve Ötesi, Bulutsuzluk Özlemi, Redd, Yaşar Kurt, Çamur ve Kurtalan Ekspres bu hafta sonu sahne alacak 29 gruptan bazıları. Çamur grubundan Çağatay Kadı, orada olmalarını azıcık düşünen insanların savaşa karşı olmaması, nükleere karşı durmaması mümkün değil diyerek açıklıyor. Kadı, "Bizim becerebildiğimiz en iyi eylem müzik yapmak. Barışarock'ta çalmak farklı. Oraya gelen insanların sizinle aynı hayat görüşünü paylaştığını bilmek işi çok eğlenceli kılıyor" diyor.

100'den fazla STK stand açıyor
Barışarock'un bir başka özelliği ise sadece müzik festivali olmaması. Bu yıl belki de Türkiye'de bir rekora imza atarak 100'den fazla sivil toplum kuruluşu (STK) standlarıyla orada olacak. DİSK'ten Gökkuşağı Vosvosları'na, Yeşiller'den Küresel Barış ve Adalet Koalisyonu'na kadar onlarca STK bir anlamda Sarıyer Mehmet Akif Ersoy Piknik Alanı'nda buluşuyor. Konserler devam ederken film ve belgesel gösterileri, tiyatro atölyeleri ve ekoloji olimpiyatları gibi etkinlikler de müzik dinlemeye ara verenleri bekliyor. Muhalif olduğu kadar renkli ve eğlenceli bir festival olan Barışarock'un kapısı ırkçılar, savaştan medet umanlar, doğaya zarar verenler dışında herkese açık. Hem de beleş! Bazı gazetelerden davetiyeleri keserek ya da "beleşix"ten indirerek festivale ücretsiz girebiliyorsunuz.

Konser programı
26 Ağustos Cumartesi 27 Ağustos Pazar
12:00 The Blow Up's (İngiltere) Pinhani
12.45 Yolgezer Işığın Yansıması
13.30 Erdal Bayrakoğlu Soulitary
14.15 Gevende Koma Rewşen
15.00 Karagüneş Nidal
15.45 Çilekeş Anima
16.30 False in Truth Catafalque
17.15 Deli Karakedi
18.00 Çamur Turgut Berkes
18.45 Zardanadam Redd
19.30 Demirhan Baylan Demir Demirkan
20.15 Aylin Aslım Yaşar Kurt
21.00 Moğollar Kurtalan Ekspres
21.45 Mehmet Ali Alabora konuşması ve Savaşa Karşı Ses Çıkar BGST Kardeş Türküler ve 45'lik şarkılar
22.00 Mor ve Ötesi Bulutsuzluk Özlemi
22.45 Final Final

Dilovası'nda araştırma "ticari sır" engeline takıldı

Özgür Gürbüz - Ağustos 2006

Devlet İstatistik Enstitüsü’nün rakamlarına göre Türkiye’deki ölümlerin yüzde 12,5’u kanser nedeniyle. Dilovası'nda ise kanserden ölüm oranı Türkiye ortalamasının yaklaşık üç katı. Araştırmayı Dilovası Belediyesi'yle beraber Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi yapmış. Halk Sağlığı Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Onur Hamzaoğlu bu rakamları doğrulamak için nüfus ve hastane gibi sekiz ayrı kayıdı kontrol ettiklerini belirtiyor. Kocaeli'nin tehlike haritasını çıkarmak için yaptıkları diğer bir çalışmada ise "ticari sır" engeline takılmışlar. Kocaeli'nde kullanılan hammaddeler nereden geliyor, hangi süreçlerden geçiyor öğrenememişler. Hamzaoğlu, "İtfaiye Müdürlüğü'ne bile verilmeyen bilgiler var. Bir yangında, İtfaiye bile bazı işletmelerde hangi maddeyle karşılaşacağını bilmiyor. Bunları bilsek hangi önlemler alınacağını da tahmin edebiliriz" diyor. Araştırmaya "ticari sır" nedeniyle valiliğin izin vermediği öne sürülüyor.

1 Ocak 1995 ile 10 Ekim 2004 tarihleri arasında Dilovası'nda toplam 494 ölüm gerçekleşti. Sekiz yılda gerçekleşen ölümlerin yüzde 32,3’ü kanserden. Bu ölümlerin yüzde 44’ü akciğer, yüzde 19,5’u da mide kanseri olarak kayıtlara geçmiş.

Nükleer santralin sökümü 100 yıl sürecek

Tüm dünyada nükleer enerji yeniden tartışılmaya başlanırken santrallerin atıkları ve sökümü hükümetleri korkutuyor. İngiltere'de bu yı sonunda devreden çıkacak Sizewell A reaktörünün söküm işlemlerinin tamamlanması için 100 yıldan fazla bir süre gerekecek.

Özgür Gürbüz-Referans Gazetesi / Ağustos 2006

1980'li yıllardan itibaren nükleer atık ve güvenlik sorunları yüzünden popülaritesini yitiren nükleer enerji, önümüzdeki yıllarda ortaya çıkması beklenen enerji arzı sorunu nedeniyle tekrar tartışılmaya başlandı. Diğer seçeneklere göre ilk yatırım maliyeti çok daha yüksek olan ve 250 bin yıl kadar radyoaktif kalan atıklara henüz kalıcı bir çözüm bulamamış olan nükleer endüstrinin bugünlerdeki en büyük sorunu ise söküm maliyetleri ve işlemlerin zorluğu. Reuters'in İngiltereNükleer Tesisler Müfettişliği'ne dayandİngiltere'de bu yıl sonunda kapanacak olan Sizewell A reaktörünün bulunduğu alanın tamamen temizlenmesi 2110 yılında bitecek. 1966 yılında çalışmaya başlayan 420 megavat toplam güce sahip iki reaktörden oluşan santralin ilk olarak sökülecek türbin ve ek binalarının ise 2017'ye kadar tamamlanması umuluyor.

İngiltere'deki Nükleer Söküm İdaresi'ni (Nuclear Decommissioning Authority) asıl telaşlandıran ise bu değil. İngiltere'de halihazırda 23 nükleer reaktör çalışıyor ve bunların birçoğu yaş haddinden dolayı emekli olmak üzere. Öte yandan çok küçük (toplam kurulu güçleri 1200MW kadar) ve daha çok askeri amaçlara hizmet etmiş 22 reaktör ise zaten kapatılmış durumda ve sökülmeyi bekliyor. İdare'nin yaptığı hesaplara göre atıkların nereye konulacağı sorusunun yanında işin faturası da el yakacak. Tüm bu söküm çalışmalarının tamamlanması için tahmin edilen rakam 130,8 milyar dolar. İngiltere hükümeti yaşlanan bu reaktörlerin yerine yenilerinin konulması konusunda bu rakamları analiz ederek karar vermesi için bir komisyon görevlendirdi. Geçen hafta yaptığı konuşmayla, komisyon raporunu beklemeden nükleer enerjiye "yeşil ışık" yakmak isteyen Tony Blair ise hem parti içinde hem de kamuoyunda ağır eleştirilere uğradı.

Karaca: "Ekonomi çökerse çöksün"

Özgür Gürbüz / Mart 2006

Avrupa Birliği(AB) müzakere sürecinde Türkiye'nin tarım ve çevre politikalarını etkilemek ve kamuoyunu bilgilendirmek için "ABce" adı altında biraraya gelen Buğday Derneği, Çekül Vakfı, Doğa Derneği ve TEMA Vakfı, dünya su günü dolayısıyla ilk görüşlerini su politikaları üzerine açıkladı.

Toplantıda TEMA Vakfı adına söz alan Hayrettin Karaca, tüketim alışkanlıklarıyla ilgili sert eleştiriler yaptı. Karaca, yapılan toplantı gibi birçok toplantı yapıldığını ama sistemin çözümü tıkadığını söyledi. Karaca, "Hakkımdan fazlasını almayacağım(tüketmeyeceğim), çatlasan da patlasan da almayacağım. Ekonomi çökerse çöksün!" diye konuştu. Karaca, köy çeşmelerinin yüzde 70'inde suyun tükendiğine dikkat çekerken, ABce grubunun dönem sözcülüğünü yapan Doğa Derneği adına Genel Müdürü Güven Eken konuştu. Eken, "En geç 2007 sonuna kadar Su Çerçeve Yasası çıkarılarak suyun kim tafaından ne ölçüde kontrol edileceği belli olmalı" dedi. Eken, hiçbir suyun aslında boşa akmadığını, boşa akıyor denen akarsuların bile insanlara soludukları temiz hava ve yedikleri yiyecekleri sağlayan kaynaklar olduğunun unutulmaması gerektiğine dikkat çekti. AB'yle gelecek en önemli değişikliğin entegre havza yönetiminin Türkiye'ye yerleşmesi olacağını da sözlerine ekledi.