Özgür Gürbüz - Beyazformasiyahsort - 22 Kasım 2011
Maçı mı anlatsam yoksa maçtan önce stada girişte yaşanan rezilliği mi, açıkçası bilemedim. Saatlerce itiş kakış içerisinde stada girmeye çalıştık. En az bir saat böyle bir hengâmede kaldık. Maça 10 dakika kala ilgililer turnikelerin yanındaki kapıları açıp biletleri el yordamıyla kontrol etmeye başladılar. Bu arada biletsiz onlarca kişi içeri girdi. Maç başlamasına birkaç dakika kala kendimizi içeri zor attık. Bu rezaletin sorumlusu kim? Kulüp, stad yönetimi ya da Federasyon bir açıklama yapar mı acaba? İkinci dünya vatandaşı olmak böyle bir şey olsa gerek.
Maça gelince... Oynanan futbol bizim ligimize özgüydü. Mücadelesi bol, estetiği az. Beşiktaş maçın büyük bir bölümünde gole daha yakın taraftı. Çok sayıda pozisyona girdi. “Biraz da şans olacak” dedirten pozisyonlar vardı. Almeida'nın, Simao'nun direğin hatırını soran pozisyonları gibi. Almeida'nın maç sonunda attığı gol de haftanın tartışma konusu olacak. Malum yorumculara yine ekmek çıktı. Hep söylediğim gibi, hakemlere kızmaktansa işi hakemlere bırakmayacak bir futbol oynamak lazım.
Almeida'dan bahsetmeli. Bu maçta da, ister istemez pivot santrafor görevini üstlendiği anlar oldu. Hava toplarını yere güzel indirdi, doğru yerlerde pozisyon aldı. Pivot değil, pilot santrafor mübarek. Kalkışı, zamanlaması, fiziğini doğru kullanması ve topu arkadaşına indirişi harika. Kendisine yakın oynayan bir hücum oyuncusu ya da hücuma dönük bir orta saha oyuncusu takımda olsa çok şey değişecek. Egemen'le birlikte Beşiktaş maçlarında izlemekten zevk aldığım iki oyuncudan biri Almeida. Takıma katkısı büyük.
Quaresma'dan da bahsetmek lazım. Beşiktaş Quaresma'dan faydalanmak istiyorsa onu topla mümkün olduğunca geç ve kanatlarda buluşturmalı. Karşısında bir kişi kaldığında geçip orta yapma şansı çok fazla ama önünde 2-3 kişi varken topu kaybetme olasılığı da bir o kadar yüksek. Futbolu kendi başına oynayan bir oyuncu. Yetenekleri nedeniyle kendisinden büyük bir beklenti var. Yalnız Quaresma bu beklentiyi yanlış algılıyor. Kendisinin tek başına takımı kurtarması gerektiğini düşünüyor adeta. O nedenle topu alınca, sonuca gidene ya da sonuca ulaşacak pozisyona kendisini sokana kadar topu geri vermiyor. Bu psikolojik bir sorun, Serdar Özkan ve İbrahim Akın'da da vardı. Bu psikolojik sorunu kolay kolay çözemeyeceği için Quaresma'yla topu sonuca en yakın noktalarda buluşturmak çok daha mantıklı. Böylece top kaybetme olasılığı aza iner. Ancak bunu Beşiktaş orta sahasında yapabilecek oyuncu sayısı az. Guti gitti. Fernandes eldekilerin en iyisi, sırtı dönük top alabilecek, sağ ve sol kanatta Quaresma ile topu buluşturabilecek yetenekte ama başka sorunları var. Takıma girebilenler içinde sadece Fabian Ernst böyle bir rol üstlenebilir ama o da hücüm özelliğinin kısıtlı olması nedeniyle aranan kişi değil. Bu şartlarda Beşiktaş'ın Quaresma'dan faydalanması giderek zorlaşıyor.
Necip maça çok iyi başladı ama hemen sakatlandı. Talihsizdi. Beşiktaş'ın maçı lehine çevirmesi için aranan kan orta sahada pres yaparak topu kapmaktı. Galatasaray orta sahası prese yanıt veremeyecek bir havadaydı belki de yorgundu. Nitekim Necip girer girmez iki top kaptı, ikisi de pozisyon yarattı ama sakatlanmasıyla Carvalhal'in bu hamlesi de meyvesini veremedi. Maçın yanan tek ateşi Beşiktaş da bu dakikadan sonra söndü ve maç aslında orada bitti. Diğer Beşiktaşlı oyuncular ise bildiğiniz gibiydi, ne kötü ne de çok iyi...
Seyirciye stada girerken “turnike” eziyetini çektirenlere kızdığım kadar, maçın sonunda sahaya elinde ne varsa atan o seyirciye de kızdım. Galatasaray'ın Beşiktaş deplasmanından bir puan çıkarmak için zaman çalmaya çalışması da önemli bir şey. Keyfini çıkarmak lazım ama sahaya şişe atarak değil.