Özgür Gürbüz-BirGün / 9 Ekim 2011
|
Yatağan Termik Santrali - Özgür Gürbüz |
Uluslararası Enerji Ajansı (UEA) Baş Ekonomisti Fatih Birol salı günü yaptığı açıklamada fosil yakıtlara verilen sübvansiyonların tutarını açıkladı. 2010 yılında fosil yakıtların, yani petrol, kömür ve doğalgazın üretimi ve tüketimini desteklemek için tüm dünyada 409 milyar dolar sübvansiyon verilmiş. Kullanıldıkları yerlerde hava kirliliğinden asit yağmurlarına kadar çeşitli çevre sorunlarına neden oldukları gibi küresel iklim değişikliğinin de başlıca sorumlusu bu fosil yakıtlar. Birol, nükleer santrallere verilen rakamdan bahsetmemiş. Amerika'dan bir örnek verelim. 1943 ile 1999 yılları arasında ABD'de nükleer, rüzgâr ve güneşe 150 milyar dolar sübvansiyon verilmiş. Bunun yüzde 95'i nükleer enerjiye gitmiş*.
Fosil yakıtlara verilen teşvikler aslında enerji sektöründe karanlık kalmış birçok noktayı aydınlatıyor. Yatırımlarının büyük bir bölümünü kömür, petrol, doğalgaz ve nükleere yapmış şirketlerin, hükümet politikalarında ne kadar etkili olduklarını gösteriyor. Yoksa, bütün dünya iklim değişikliğini konuşurken, başta Avrupa’daki ülkeler olmak üzere seragazı emisyonlarını düşürmek için hedefler belirlenmişken, küresel ısınmaya neden olan fosil yakıtların hem üretimi hem de kullanımına mali destek verilmesi nasıl açıklanabilir? Bu mali destekler, aslında bize nasıl yalan söylendiğini de gösteriyor.
Fosil yakıtlara verilen teşvikler, özellikle ülkemizde sık sık kullanılan, “temiz enerji kaynakları pahalı” argümanının koca bir saçmalık olduğunu gösterme açısından da önemli. Güneş, rüzgâr gibi yenilenebilir enerji kaynakları için, bu kaynaklardan üretilecek elektrik enerjisine belli bir süre boyunca alım garantisi verilmesi istenince fosil yakıt üreticileri hemen ayaklanıyor. “Ucuz dediğiniz temiz enerji için bir de teşvik istiyorsunuz” diye suçlamalarda bulunuyorlar. Yine aynı şirketler, “kömüre, petrole ve doğalgaza karbon vergisi eklenmeli, kirleten bedelini ödemeli” dendiğinde ise ortada yoklar. Görünen o ki, fosil yakıt üreticileri bir yandan sorgusuz sualsiz kirletmek, bir yandan da hükümetlerden milyarlarca dolar teşvik almaya devam etmek istiyorlar. Bu firmaların çoğu serbest piyasa şiarını dillerinden düşürmüyor. Hâlbuki gerçek bir rekabet bile işlerine gelmiyor. Siz doğayı kirletmemek için teknoloji geliştireceksiniz, haliyle daha pahalıya (en azından ilk başta) üretim yapacaksınız, diğer taraf ise bütün çöpünü, atığını hiçbir kısıtlama olmadan doğaya bırakacak ve üstüne üstelik ben senden daha ucuza üretiyorum diyecek. Ödediğimiz vergiler yağma Hasan'ın böreği mi?
Peki, ne yapılmalı? Fosil yakıtlara verilen teşvikler derhal durdurulmalı. Daha sonra sosyal maliyet dediğimiz kalem, maliyet hesaplamalarına dâhil edilmeli. Sosyal maliyet, o sanayi tesisisin üretimi sırasında doğaya ve canlılara verdiği zararın ekonomik değerini ifade ediyor. Bir fabrikanın atıklarının öldürdüğü balıkların maddi değeri veya hasta ettiği insanların tedavi masrafları, o tesisin üretim maliyetine ekleniyor ve böylece gerçek maliyet bulunmaya çalışılıyor.
Kömür rüzgârdan 96 kat daha tehlikeli
Bir kömür santralini örnek alalım. O santralin üretimi boyunca atmosfere bıraktığı her gram seragazı emisyonunu vergilendirelim. Kirletenle kirletmeyen bir olmasın. Enerji santrallerinin 1 kilovatsaat (kWs) elektrik üretimi için ne kadar seragazı saldıklarına dair elimizde birçok çalışma var. Benjamin K. Sovacool’un çalışmasında, rüzgâr santrallerinin 1 kWs elektrik üretmek için atmosfere 10 gram kadar karbondioksit eşdeğeri seragazı saldıkları hesaplanmış. 1 kWs elektriği kömür santralinde üretirseniz bu rakam 960 gram. Yani elektriği kömürden üretmek, rüzgâra göre küresel ısınmaya 96 kat daha fazla neden oluyor. Tabi, küresel ısınmaya neden olmanın cezalandırılmadığı Türkiye'de bu veri hiçbir anlam ifade etmiyor. Avustralya’da hayatı geçirilen uygulama bizde de olsa, bu firmalardan karbondioksitin tonu başına 23 dolar karbon vergisi alınacak. İşte kirletene teşvik böyle veriliyor; cezalandırmayarak. Örneğin Sinop-Gerze'de kurulmak istenen termik santral yılda 7 milyon tona yakın seragazı salacak. 2009 yılında tüm Türkiye'nin emisyon miktarı 369 milyon tondu. Gerze'deki santral Türkiye'nin toplam emisyonlarının yüzde 2'sini üretecek ama kuruş ceza ödemeyecek!
İşin ekonomisini bir kenara bırakalım. Dünyada 1 milyar 400 milyon insan var ve bu insanların evlerinde elektrik yok. UEA, 2030 yılına kadar bu insanların evine elektrik getirmek için her yıl 36 milyar dolar harcanması gerektiğini söylüyor. Fosil yakıtlara her yıl verilen 409 milyar dolar teşviki hatırlayın. Kömüre, petrole ve doğalgaza verilen sübvansiyonların sadece 10’da biri bu sorunu çözebilir. Dahası var. Böyle giderse, fosil yakıtlara verilen destekler 2020’de 660 milyar doları bulacak. Gayri safi küresel hâsılanın yüzde 0,7’si, bizi her gün ağır ağır öldüren bu kaynaklara verilecek. Hâlbuki iklim değişikliğini durdurmak için gayri safi küresel hâsılanın yüzde 2’sinin bu işe ayrılması lazım. Fosil yakıtlara verilen destek çekilince belki yüzde 1 bile dünyayı kurtarmaya yetecek. Görülüyor ki, “iklimi kurtar” diyen çevrecilere çok para istiyorsunuz yanıtını veren gelişmiş ülkeler, “bize teşvik ver” diyen kömürcülere karşı pek bir cömertler.
* Renewable Energy Policy Project “Federal Energy Subsidies: Not All Technologies Are Created Equal” (July 2000).