Özgür Gürbüz-BirGün / 24 Nisan 2011
Her insanın hayatında unutamadığı birkaç an vardır. Toplasanız, bu anların süresi bir hayat etmez ama hayat aslında bu unutulmayan anlardan ibarettir. Gerisi biraz teferruat...
Hayatımdaki bu anların seceresine baktığımda, kendi gözlerimle gördüğüm Çernobil aklıma geliyor. Binlerce boş bina, insansız topraklar ve görünmez tehlike radyasyon. Kazaya müdahale eden ve sayıları 600 ila 800 bin arasında değişen tasfiyecilerin anlattıkları, bölgeden göç ettirilen 400 bin insan. Kaybedilen binlerce yaşam; insanlar, hayvanlar ve böcekler. Rakama vurunca giden can anlaşılmıyor, insanın yazası gelmiyor. Can acısını geride kalanlara sormak lazım. Bir de kaza sonrası yaralananlar var, kanser tedavisi görenler, psikolojik tedavi alanlar. Birleşmiş Milletler eski Genel Sekreteri Kofi Annan, Belarus’ta, Ukrayna’da ve Rusya Federasyonu’nda en az 3 milyon çocuğun (Çernobil kazasına bağlı olarak) fiziksel tedavi görmesi gerektiğini, meydana gelen ciddi tıbbi durumdan etkilenenlerin tam sayısının ise 2016’da öğrenileceğini söylemişti.
Yarın, işte yine o aklıma kazınacak anlardan biri şekillenecek. İstanbul Kadıköy meydanında yapılacak nükleer karşıtı miting Türkiye'deki binlerce insanın hayatını ilgilendiriği için büyük önem taşıyor. 17 Nisan'da Mersin Nükleer Karşıtı Platform'un organize ettiği insan zinciri eylemi, Mersinlilerin kentlerinin bir nükleer santrala ev sahipliği yapmasına karşı çıktıklarını açıkça gösterdi. Nükleer Karşıtı Platform'un yarın İstanbul'da düzenleyeceği miting ise nükleer maceraya dur demek için Türkiye'nin dört bir yanından Kadıköy'e gelen insanların sesi olacak. Sinoplular, Mersinliler, Kırklareli'nden gelenler, Ankara, Bursa, İzmir, Çanakkale ve İzmir'den yola çıkanlar ve daha yüzlerce insan, “Türkiye Çernobil, Fukuşima olmasın” diye haykıracak. Herkesin bir nedeni var.
Kimi, bir nükleer kaza sonucu bebeklerinin gözle görünmez radyasyon nedeniyle hasta olmasını istemiyor; kimi, yüzyıllarca sürecek genetik bozukluklara yol açabilecek bir radyasyon sızıntısından korkuyor.
Kimi, elektriğini saatli bir atom bombasından değil güneşten, rüzgardan üretmek istiyor; kimi, “neden bu kadar çok elektrik tüketiyoruz ki” diye soruyor?
Kimi, nükleer kazalardan korkuyor; kimi, Rus teknolojisinden.
Kimi, bir deprem ülkesine nükleer santral kurulmasına anlam veremiyor; kimi, 240 bin yıl radyoaktif kalan atıkların ne yapılacağını merak ediyor.
Kimi, yurt dışında kapatılan nükleer santrallere bakıp şaşırıyor, kimi nükleer santralle tüpgazı birbirine karıştıranlara bakıp afallıyor.
Kimi, Çernobil sonrası kendisine radyasyonlu çayları içiren zihniyetin hala işbaşında olduğunu düşünüyor, yetkililere güvenmiyor; kimi kendi iradesine saygı göstermeyen hükümete demokrasi çağrısı yapıyor.
Kimi, Ruslarla yapılan anlaşmada kötü kokular var diyor; kimi bunun bir seçim yatırımı olduğunu söylüyor.
Kimi, nükleer santrallerin kapitalizmin neferi olduğunu biliyor, tüketim toplumunun temel taşı olduğunun farkında; kimi, üretilecek elektriğin neredeyse beşte birinin nakil hatlarında kaybolacağı gerçeğinin.
Kimi, bambaşka bir dünya kurmak istiyor; kimi, enerji devrimini düşlüyor.
Mersinli tedirgin, Sinoplu tedirgin, kendilerine sorulmadan alınan bu karara kızgın. Onlarca nesili tehdit eden bu kararın dört yıllığına iktidara gelmiş bir hükümet tarafından kimseye sorulmadan, tartışılmadan alınmasını kabullenemiyorlar. Hepsi kararlı, “kurdurtmayacağız” diyorlar ve kurdurtmayacaklar. Yarın Kadıköy'de yürüyecek ve “nükleere hayır” diyecek binlerin her birinin onlarca nedeni var. Sizin 24 Nisan Pazar günü Kadıköy'de yapılacak mitinge gelme nedeniz ne? Mitingde görüşmek üzere, sağlıcakla...