Özgür Gürbüz-Yeşil Ekonomi/27 Eylül 2010
2011-2015 yılları arasında 12. Beş Yıllık Kalkınma Planı’nı devreye sokacak olan Çin hükümeti, 2011 yılından itibaren ülke sınırları içerisinde karbon ticaretini başlatmayı planlıyor. Emisyon ticareti için beş yıllık bir plan hazırlayan Çin Halk Cumhuriyeti, 2020'ye kadar Gayri Safi Yurt İçi Hasıla'da birim başına karbon salımını 2005 yılının yüzde 40 ila 45 oranında aşağısına çekme hedefine bu sayede daha rahat ulaşmayı planlıyor.
Çin'in emisyon ticareteine başlayacağı haberi, 12. Beş Yıllık Kalkınma Planı’nın detaylarının tartışıldığı Ulusal Kalkınma ve Reform Komisyonu’nun toplantısı esnasında, katılımcılardan biri tarafından China Daily gazetesine iletildi ve böylece açığa çıktı, ya da çıkması istendi. Konu hakkında kamuoyu fazla bilgiye sahip değil. Haberi sızdıran katılımcı, toplantıda ulusal karbon ticareti programı konusunda anlaşma sağlandığını ancak, endüstri ve uzmanların mekanizmanın nasıl uygulanacağı konusunda tartışmaya devam ettiğini söylemişti. Birleşmiş Milletler'in, Çin'in Tianjin kentinde 4-9 Ekim tarihleri arasında düzenleyeceği iklim değişikliği toplantısında Çin tarafı belki daha fazla bilgi verebilir. Kişi başına düşen seragazı emisyonlarının miktarı az da olsa, dünyanın atmosfere en fazla seragazı bırakan ülkesinin neler yapacağını bilmek, yıl sonunda Meksika'da yapılacak kritik toplantı hakkında da fikir verecek. Çin'in eskisi kadar kapalı bir ülke olmadığı herkesce biliniyor. İklim konusunda Türkiye'den daha şeffaf olduğunu da düşünmeye başlamıştım ki, imdadıma Çevre Bakanlığı'nın açıklaması yetişti.
“Karbon Sicili” adı verilen uygulama sayesinde Çevre Yönetimi Genel Müdürlüğü, karbon ticaretine dahil olan projeleri kayıt altına almaya balacak. Yenilenebilir enerji yatırımcılarının ve yatırım yapmayı düşünenlerin “www.karbonkayit.cob.gov.tr” adresine göz atmalarında fayda var. Yapılan açıklamada, “karbon sicili projesiyle Türkiye’de Gönüllü Karbon Piyasaları'nda geliştirilen projeler sayesinde azaltılan seragazı emisyonlarının kayıt altına alınması ve izlenmesi sağlanacak” deniyor. Gönüllü piyasalardan bahsediliyor çünkü Türkiye, Kyoto Protokolü'ne geç de olsa taraf olmuş, ancak yıllar süren müzakere süreci içerisinde özel konumunu belirten birçok değişikliği de kabul ettirmişti. Tüm bunlar, Türkiye'nin diğer ülkelerden çok farklı bir konuma gelmesine neden oldu. Öyle ki, hatırı sayılır emisyon yüküne ve Kyoto üyeliğine rağmen Türkiye, seragazı emisyonlarını azaltmak istediğinde neredeyse protokolün sağladığı hiçbir finansman kaynağından yararlanamaz hale geldi. Türkiye, İklim Değişikliği Çerçeve Anlaşması'nda Ek-1 listesinde yer aldığı için Kyoto Protokolü'nün Temiz Kalkınma Mekanizması (CDM) kapsamındaki projelere ev sahibi olamıyor. Kyoto Protokolü'nün Ek-B listesinde yer aldığı ve bir yükümlülüğü olmadığı için de Ortak Uygulama Mekanızması'ndan faydalanamıyor. Yine bu nedenle, Emisyon Ticareti'ne de katılamıyor. Halbuki bunların hepsi, Kyoto'nun da temeli sayılır. Sonuçta Türkiye'nin elinde, yenilenebilir enerjiden yutak alanları korumaya kadar birçok seragazı azaltım tedbirlerini finanse edebilmek için kala kala, Gönüllü Karbon Piyasaları kaldı. Gönüllü piyasalarda ton başına ödenen fiyatların zorunlu piyasalara göre kat ve kat aşağıda olduğu da herkesce biliniyor. Zorunlu piyasalarda karbonun ton fiyatının 20 avrolarda gezindiği sıralarda gönüllü piyasalarda ton başına 3 avro üzerinden anlaşmalar yapıldığı biliniyor. Söylemeden edemeyeceğim; güneşe, rüzgara destek verirsek paramızı dışa kaptırırız zihniyeti, acaba bu kardan zarar durumunda ne düşünüyor?
Kısacası, Türkiye'nin “yükümlülük almayalım, sanayiciyi kızdırmayalım” üzerine kurulu Kyoto politikası, olası seragazı azaltım politikalarının finansmanının önünü de büyük ölçüde tıkamıştır. Geçtiğimiz yıl, ekonomik krizin de etkisiyle Türkiye'nin toplam seragazı emisyon miktarı yıllar sonra inişe geçti. Bu, gönüllü, yurtiçi piyasalarının kurulması için bir fırsat olabilirdi. En azından enerji yoğun sektörleri içine alan küçük bir borsayla Türkiye, mekanizmalara ısınabilirdi. Enerjide fosil yakıtlara dayalı mevcut politikalarla bu inişin uzun sürmeyeceğini herkes biliyor. İklim cambazı olmaya çalışan Türkiye'nin Meksika'da izleyeceği politikalar hakkında kimin, ne kadar haberi var, Türkiye daha ne kadar hiçbir şey yapmadan giderek incelen iklim ipinin üzerinde yürüyemeye devam edecek, merak ediyorum doğrusu. ABD, Çin ve Japonya gibi devlerin kavgası sonucu Kopenhag'da paçayı kurtaran Türkiye, Meksika'dan da yükümlülük almadan dönebilecek mi? Döndü diyelim... Uygun finansman yöntemlerini ve dış desteği sağlamadan seragazı azaltılımını nasıl gerçekleştirecek? Sizce Meksika'da taktik değiştirmenin zamanı gelmedi mi?
Özgür Gürbüz tarafından kaleme alınan makale, analiz ve haberlere bu adresten ulaşabilirsiniz. Yazıları başka bir yerde yayımlamak için izin almalısınız. E-posta: ozgurgurbuzblog(at)gmail.com
Almanya'da 100 bin kişi nükleere karşı yürüdü!
Özgür Gürbüz/19 Eylül 2010
Almanya'da Şansölye Angela Merkel'i zor günler bekliyor. 2002 yılında Sosyal Demokrat ve Yeşiller Partisi koalisyonunca alınan Almanya'daki nükleer santralleri kapatma kararını ertelemek isteyen Merkel, cumartesi günü hiç beklemediği bir tepkiyle karşı karşıya kaldı.
Hıristiyan Birlik Partileri (Muhafazakar-Sağ) ile Hür Demokrat Parti (Liberal-Sağ) koalisyonunun nükleer sevdasına, Berlin'i dolduran 100 bin nükleer karşıtı sert bir yanıt verdi. Gösteriye 30 bin kişinin katılmasını bekleyen emniyet yetkilileri de 100 bin kişiyi görünce şaşkınlıklarını gizleyemedi. Aslında bu yanıt sadece Almanya hükümetine değil, nükleer enerjiyi temiz, cici ve ucuz olarak göstermek isteyen diğer hükümetlere de verilmiş oldu. Dünyada nükleer enerjiye karşı çıkanların sadece Türkiye'deki birkaç çevreci olduğunu söyleyenler herhalde birkaç gün evlerinden dışarı çıkamayacak.
Yeşiller Partisi Eş Sözcüsü Claudia Roth, bu protestonun en geniş direniş olduğunu söylerken, seçimleri de işaret edercesine, “bu bir sinyal” dedi. Kamuoyu yoklamaları iktidardaki sağ koalisyonun halk desteğinin yüzde 35'lere kadar indiğini gösteriyor.
Almanya'da Şansölye Angela Merkel'i zor günler bekliyor. 2002 yılında Sosyal Demokrat ve Yeşiller Partisi koalisyonunca alınan Almanya'daki nükleer santralleri kapatma kararını ertelemek isteyen Merkel, cumartesi günü hiç beklemediği bir tepkiyle karşı karşıya kaldı.
Hıristiyan Birlik Partileri (Muhafazakar-Sağ) ile Hür Demokrat Parti (Liberal-Sağ) koalisyonunun nükleer sevdasına, Berlin'i dolduran 100 bin nükleer karşıtı sert bir yanıt verdi. Gösteriye 30 bin kişinin katılmasını bekleyen emniyet yetkilileri de 100 bin kişiyi görünce şaşkınlıklarını gizleyemedi. Aslında bu yanıt sadece Almanya hükümetine değil, nükleer enerjiyi temiz, cici ve ucuz olarak göstermek isteyen diğer hükümetlere de verilmiş oldu. Dünyada nükleer enerjiye karşı çıkanların sadece Türkiye'deki birkaç çevreci olduğunu söyleyenler herhalde birkaç gün evlerinden dışarı çıkamayacak.
Yeşiller Partisi Eş Sözcüsü Claudia Roth, bu protestonun en geniş direniş olduğunu söylerken, seçimleri de işaret edercesine, “bu bir sinyal” dedi. Kamuoyu yoklamaları iktidardaki sağ koalisyonun halk desteğinin yüzde 35'lere kadar indiğini gösteriyor.
Kuma gömülen kafalar
Özgür Gürbüz/17 Eylül 2010
Fotoğraflar: Allionai Facebook grubu
Bugün bir bilmecem var sizlere! Dünyada 2 bin yıllık tarihi bir sağlık yurdunu kuma gömmeye çalışan ülke hangisidir diye sorsam, bilebilir misiniz? Bilirsiniz, tahmin edersiniz hatta eminsiniz. Öyle değil mi?
Uzaklara gitmenize hiç gerek yok. Ne de bir arkadaşınızı aramanıza ya da izleyicilere sormanıza. Ne de olsa onlar izleyici, dostların birçoğu da çoktan kafasını kuma gömdü zaten, çalan telefonları duymuyor. Kimileri çaresiz olduğunu düşündüğü, kimileri ise bu rezaleti görmemek için kafasını kuma gömdü. Memlekette durum bu. Gücenmek yok, dost acı söyler. Fırsattan istifade eden bazıları da ellerine kazma küreği alarak, yetmedi vinçleri getirerek, tarihi Allionai sağlık yurdunu kuma gömmeye başladı. İki bin yıllık tarih kuma gömülür mü? Gömülür, burası Türkiye. Türkiye'de yaşayan milyonlarca insanın birçoğunun başı zaten uzun süredir kum içinde. Belki oradan Allionai'yi daha iyi görürler, kim bilir?
Son haberler, İzmir'in Bergama ilçesi sınırlarındaki bu termal merkezde ciddi bir inşaat faaliyetinin sürdüğüne işaret ediyor. 120 civarında işçi elinde kürek, onlarca yıllık emek sonucu ortaya çıkarılmış bu tarihi termal merkezini kumla örtmeye çalışıyor. Bu işi biran önce bitirmeye çalışıyorlar, o yüzden vinçler de getirmişler. Telaşları, başları kumda memleketin sözde sahiplerinin, kazara başlarını kumdan çıkarması olasılığındandır. Belli mi olur, bu ülkenin Kültür Bakanı, “orada ne oluyor yahu” der, İlber Ortaylı veya Murat Bardakçı gibi popüler isimler bu hafta sonu bölgede toplanarak tarihe verdikleri desteği göstermek isterler. Sürpriz olur tabi, ama olabilir. Burası Türkiye. Kimin ne yapacağı, ne zaman yapacağı belli olmaz. Belki de Nasredin Hoca gelir, “Ey sefiller, madem kuma gömecektiniz, onlarca yıl emek harcayıp neden gün yüzüne çıkardınız” der, kahrından bir kez daha ölür ve gider.
Durumu bilmeyenler için özetlemekte fayda var. Allionai ve çevresinde ilk yerleşim izleri tarih öncesi döneme uzanır. Helenistik dönemde küçük bir termal merkezi kurulduğu sanılmaktadır. Roma ve özellikle Bizans dönemi yoğun yapılaşmanın gerçekleştiği evredir. Alliona'inin en önemli yapısı Ilıca'nın Roma döneminde yapıldığı ve Bizans döneminde bazı değişikliklere uğradığı düşünülmektedir. 1998 yılında başlayan büyük kazılarla ortaya çıkarılan, bulunan tarihi eserlerin İzmir'in tanıtımında bile kullanıldığı bu antik yerleşim yeri, bir yanlış planlama sonucu, Yortanlı Barajı'nın baraj gölü sınırları içerisinde kalmıştır.1 Evet, sorun budur. Baraj gölünün suları altında kalacağı için kent sanki hiç bulunmamış, yokmuş gibi davranılmaya, millet uyanmadan, onlarca mahkeme kararına rağmen tarihin üstünü örtemediği bu kentin insan eliyle yok edilmesine çalışılmaktadır. Kurtarma çalışmaları adı altında yapılan, bulunan eserlerin müzeye taşınmasıdır. Yürütmeyi durdurma için 7 Eylül 2010'da mahkemeye başvuruldu ama mahkeme kararı beklenmiyor, karar aleyhte çıksa bile, çıkana kadar Allionai diye bir yer kalmayacak. Müzelerde sergilenen eserlerin bulunduğu yerleri gösteren haritalar olur ya, Allionai için böyle bir harita olmayacak. Trajik değil mi? Trajik, ama burası Türkiye.
Bölgeye kimin önce geldiği bellidir. Yortanlı Barajı'nın kesin projesi 1985 yılında yapılmıştır ancak Allionai 2 bin yıllık tarihiyle ev sahibidir, baraj ise 60, bilemediniz 100 yıllık geleceğiyle misafir. Misafir istemiyor diye evin yıkıldığı nerede görülmüş? Burada; burası Türkiye.
Barajın rezervuar alanını kentin üstüne getirecek planlar kuma gömüleceği yerde, bugün 2 bin yıllık tarih kuma gömülmektedir. Bir sürü bakanımız, bir sürü milletvekilimiz, bir sürü vatandaş, bir sürü gazeteci, eş, dost ve arkadaş da başlarını kuma gömmüştür. Başlar biran önce kumdan çıkarılmazsa, Allionai'yi görebilmenin tek yolu, bizlerin de başlarını kuma gömmesi olacak.
1 www.allionai.org
Fotoğraflar: Allionai Facebook grubu
Bugün bir bilmecem var sizlere! Dünyada 2 bin yıllık tarihi bir sağlık yurdunu kuma gömmeye çalışan ülke hangisidir diye sorsam, bilebilir misiniz? Bilirsiniz, tahmin edersiniz hatta eminsiniz. Öyle değil mi?
Uzaklara gitmenize hiç gerek yok. Ne de bir arkadaşınızı aramanıza ya da izleyicilere sormanıza. Ne de olsa onlar izleyici, dostların birçoğu da çoktan kafasını kuma gömdü zaten, çalan telefonları duymuyor. Kimileri çaresiz olduğunu düşündüğü, kimileri ise bu rezaleti görmemek için kafasını kuma gömdü. Memlekette durum bu. Gücenmek yok, dost acı söyler. Fırsattan istifade eden bazıları da ellerine kazma küreği alarak, yetmedi vinçleri getirerek, tarihi Allionai sağlık yurdunu kuma gömmeye başladı. İki bin yıllık tarih kuma gömülür mü? Gömülür, burası Türkiye. Türkiye'de yaşayan milyonlarca insanın birçoğunun başı zaten uzun süredir kum içinde. Belki oradan Allionai'yi daha iyi görürler, kim bilir?
Son haberler, İzmir'in Bergama ilçesi sınırlarındaki bu termal merkezde ciddi bir inşaat faaliyetinin sürdüğüne işaret ediyor. 120 civarında işçi elinde kürek, onlarca yıllık emek sonucu ortaya çıkarılmış bu tarihi termal merkezini kumla örtmeye çalışıyor. Bu işi biran önce bitirmeye çalışıyorlar, o yüzden vinçler de getirmişler. Telaşları, başları kumda memleketin sözde sahiplerinin, kazara başlarını kumdan çıkarması olasılığındandır. Belli mi olur, bu ülkenin Kültür Bakanı, “orada ne oluyor yahu” der, İlber Ortaylı veya Murat Bardakçı gibi popüler isimler bu hafta sonu bölgede toplanarak tarihe verdikleri desteği göstermek isterler. Sürpriz olur tabi, ama olabilir. Burası Türkiye. Kimin ne yapacağı, ne zaman yapacağı belli olmaz. Belki de Nasredin Hoca gelir, “Ey sefiller, madem kuma gömecektiniz, onlarca yıl emek harcayıp neden gün yüzüne çıkardınız” der, kahrından bir kez daha ölür ve gider.
Durumu bilmeyenler için özetlemekte fayda var. Allionai ve çevresinde ilk yerleşim izleri tarih öncesi döneme uzanır. Helenistik dönemde küçük bir termal merkezi kurulduğu sanılmaktadır. Roma ve özellikle Bizans dönemi yoğun yapılaşmanın gerçekleştiği evredir. Alliona'inin en önemli yapısı Ilıca'nın Roma döneminde yapıldığı ve Bizans döneminde bazı değişikliklere uğradığı düşünülmektedir. 1998 yılında başlayan büyük kazılarla ortaya çıkarılan, bulunan tarihi eserlerin İzmir'in tanıtımında bile kullanıldığı bu antik yerleşim yeri, bir yanlış planlama sonucu, Yortanlı Barajı'nın baraj gölü sınırları içerisinde kalmıştır.1 Evet, sorun budur. Baraj gölünün suları altında kalacağı için kent sanki hiç bulunmamış, yokmuş gibi davranılmaya, millet uyanmadan, onlarca mahkeme kararına rağmen tarihin üstünü örtemediği bu kentin insan eliyle yok edilmesine çalışılmaktadır. Kurtarma çalışmaları adı altında yapılan, bulunan eserlerin müzeye taşınmasıdır. Yürütmeyi durdurma için 7 Eylül 2010'da mahkemeye başvuruldu ama mahkeme kararı beklenmiyor, karar aleyhte çıksa bile, çıkana kadar Allionai diye bir yer kalmayacak. Müzelerde sergilenen eserlerin bulunduğu yerleri gösteren haritalar olur ya, Allionai için böyle bir harita olmayacak. Trajik değil mi? Trajik, ama burası Türkiye.
Bölgeye kimin önce geldiği bellidir. Yortanlı Barajı'nın kesin projesi 1985 yılında yapılmıştır ancak Allionai 2 bin yıllık tarihiyle ev sahibidir, baraj ise 60, bilemediniz 100 yıllık geleceğiyle misafir. Misafir istemiyor diye evin yıkıldığı nerede görülmüş? Burada; burası Türkiye.
Barajın rezervuar alanını kentin üstüne getirecek planlar kuma gömüleceği yerde, bugün 2 bin yıllık tarih kuma gömülmektedir. Bir sürü bakanımız, bir sürü milletvekilimiz, bir sürü vatandaş, bir sürü gazeteci, eş, dost ve arkadaş da başlarını kuma gömmüştür. Başlar biran önce kumdan çıkarılmazsa, Allionai'yi görebilmenin tek yolu, bizlerin de başlarını kuma gömmesi olacak.
1 www.allionai.org
Yaban koyunlarına uydu aracılığıyla takip
17 Eylül 2010
Konya Bozdağ Anadolu Yaban Koyunu Üretme İstasyonundan Ağustos ayı içerisinde doğaya bırakılan Anadolu Yaban Koyunları uydu aracılığı ile izleniyor. Çevre ve Orman Bakanlığı, Doğa Koruma Milli Parklar Genel Müdürlüğü'nün bugün yaptığı açıklamaya göre, bir yıl süre ile toplanan veriler sonucunda hayvanların tercih ettikleri alanlar, üreme ve çiftleşme dönemindeki hareketleri ile günün değişik saatlerindeki aktiviteleri belirlenebilecek, üretme istasyonunda üretilen bireylerin doğaya uyum süreçleri yakından takip edilebilecek.
Yaban koyunlarının boyunlarına takılan uydu vericili tasmalar, iki saatte bir olmak üzere uzaydan GPS koordinatları alıyor ve bu koordinatları cep telefonu şebekesi üzerinden bilgisayara gönderiyor. Böylece Çevre ve Orman Bakanlığı bünyesindeki personel koyunların dolaştığı alanları ofislerinden takip edebiliyor.
Türkiye’deki bir çok yaşam alanında soyu tükenme tehlikesiyle karşı karşıya kalan bu alt türün neredeyse tek rastlandıkları yer Bozdağ. 1966 yılında Çevre ve Orman Bakanlığı 42 bin hektarlık bir alanı bu türün korunmasını sağlamak için Konya-Bozdağ YHKS (Yaban Hayatı Koruma Sahası) olarak ilan etti. 1988'de ise, yaban koyunlarının evcil koyunlar ile besin rekabetini ve çoban köpeklerinin baskısını ortadan kaldırmak amacıyla bu alanın 3bin 500 hektarlık kısmı telle çevrilip “Yaban Koyunu Üretme İstasyonu” olarak ayrıldı. 1996 yılında tel çit elektro-şok sistemiyle donatıldı.
2004 yılında uygulamaya konulan proje ile Anadolu Yaban Koyunları eski yaşam alanları arasındaki Ankara Nallıhan ve Karaman Karadağ’a da nakledilmiştir.
Konya Bozdağ Anadolu Yaban Koyunu Üretme İstasyonundan Ağustos ayı içerisinde doğaya bırakılan Anadolu Yaban Koyunları uydu aracılığı ile izleniyor. Çevre ve Orman Bakanlığı, Doğa Koruma Milli Parklar Genel Müdürlüğü'nün bugün yaptığı açıklamaya göre, bir yıl süre ile toplanan veriler sonucunda hayvanların tercih ettikleri alanlar, üreme ve çiftleşme dönemindeki hareketleri ile günün değişik saatlerindeki aktiviteleri belirlenebilecek, üretme istasyonunda üretilen bireylerin doğaya uyum süreçleri yakından takip edilebilecek.
Yaban koyunlarının boyunlarına takılan uydu vericili tasmalar, iki saatte bir olmak üzere uzaydan GPS koordinatları alıyor ve bu koordinatları cep telefonu şebekesi üzerinden bilgisayara gönderiyor. Böylece Çevre ve Orman Bakanlığı bünyesindeki personel koyunların dolaştığı alanları ofislerinden takip edebiliyor.
Türkiye’deki bir çok yaşam alanında soyu tükenme tehlikesiyle karşı karşıya kalan bu alt türün neredeyse tek rastlandıkları yer Bozdağ. 1966 yılında Çevre ve Orman Bakanlığı 42 bin hektarlık bir alanı bu türün korunmasını sağlamak için Konya-Bozdağ YHKS (Yaban Hayatı Koruma Sahası) olarak ilan etti. 1988'de ise, yaban koyunlarının evcil koyunlar ile besin rekabetini ve çoban köpeklerinin baskısını ortadan kaldırmak amacıyla bu alanın 3bin 500 hektarlık kısmı telle çevrilip “Yaban Koyunu Üretme İstasyonu” olarak ayrıldı. 1996 yılında tel çit elektro-şok sistemiyle donatıldı.
2004 yılında uygulamaya konulan proje ile Anadolu Yaban Koyunları eski yaşam alanları arasındaki Ankara Nallıhan ve Karaman Karadağ’a da nakledilmiştir.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)