İş dünyasının Kopenhag çıkarması

Kopenhag’daki 15. iklim zirvesine Türkiye’den birçok işadamı da katıldı. Görüşmeleri izleyen TÜSİAD heyeti, Türkiye’nin tarihsel sorumluluğuna dikkat çekerken, bir yandan da düşük karbon ekonomisine geçişe hazırlanması görüşünde.

Özgür Gürbüz / 16 Aralık 2009

Kopenhag’da sona yaklaşan İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi 15. Taraflar Toplantısı, Türkiye’den bugüne kadar görülmemiş bir ilgi gördü. Resmi heyete kayıt yaptıran katılımcı sayısı 110’un üzerine çıktı. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün de katıldığı toplantıya Çevre, Tarım, Dışişleri, Enerji, Ulaşım, Sanayi bakanlığı gibi birçok bakanlık bürokratları dışında iş dünyasından da çok sayıda kişi katıldı. Sabancı Holding CEO’su Ahmet Dördüncü, Zorlu Enerji Grubu Başkanı Murat Sungur Bursa, Otomotiv Sanayi Derneği Genel Sekreteri Ercan Tezer, İskenderun Enerji Genel Direktörü Sırrı Uyanık, Koç Holding’den Stratejik Planlama Başkanı Tamer Haşimoğlu ile Teknoloji Direktörü Stratejik Planlama Grubu Teknoloji ve Çevre Koordinatörü Orhan Behiç Alankuş, TÜSİAD’dan Sanayi Hizmetleri ve Tarım Uzmanı Hande Baloğlu ve İSTAÇ’tan Sistem Geliştirme Müdürü Oğuz Can toplantıları izleyenler arasındaydı.

Türkiye’nin tarihsel sorumluluğu yok
Toplantıları TÜSİAD adına izleyen Sanayi Hizmetleri ve Tarım Uzmanı Hande Baloğlu gelinen noktayı, “AB adına İsveç çok ciddi mesajlar verdi ve ABD ile Çin’i çok ciddi adımlar atmaya çağırdı. ABD ve Çin olmazsa bu kadar yıldır yapılan işlerin boşa gideceğini söyledi. ABD’nin hedefi 1990’lara göre baktığınızda yüzde 3 indirime denk düşüyor ve bu hedef Senato’dan henüz geçmedi. Çin ise ulusal önlem alırım ama uluslararası yaptırım içeren anlaşamaya yanaşmam diyor” şeklinde özetliyor. Baloğlu, 15 bin kapasitelik Bella Center’a 42 bin kişinin kayıt yaptırdığını ve son üç gündür sivil toplumun büyük bir bölümünün içeri giremediğine de dikkat çekiyor ve organizasyonun demokrasi ve şeffaflık sorununa dikkat çekiyor. Baloğlu “Buradan bir anlaşma çıkmasa bile şöyle bir umut var. Siyasi iradenin ortaya konması önemli. Kesin karar çıkmasa bile siyasi karar gelecek yıl Meksika’da hukuki bir karara dönüşebilir. Teknik çalışmalar tamamlandı bundan sonra ki süreç siyasetçilerin ellerinde” diyor. TÜSİAD’ın Bölgesel Çevre Merkezi (REC) ile bir iklim platformu kurduğunu ve özel sektörü sürece katmaya çalıştığına da değinen Baloğlu, “Emisyonları son yıllarda artışa geçen Türkiye’nin tarihsel sorumluluğunun yok. 1990 yılında sanayileşme oranı, Gayri Safi Mili Hasıla belli. Türkiye’nin çok ciddi yükümlülük alması beklenemez ama yenilenebilir enerji ve enerji verimliliği potansiyeli var. Düşük karbon ekonomisine hazırlanılması gerekiyor” yorumunu yapıyor.

Dünya Meteoroloji Örgütü'nün 2009 yılı değerlendirmesi










Dünya Meteoroloji Örgütü (WMO) Genel Sekreteri Michel Jarraud 21. yüzyılın ilk 10 yılının kayıtlardaki en sıcak 10 yıl olduğunu açıkladığı basın toplantısı. (İngilizce)

Ekoloji değil, ekonomi önemli

Kopenhag’daki iklim zirvesinde pazarlık masasına oturan Türkiye’nin stratejisi ortaya çıktı. Türkiye, ekonomisine yük getireceği düşüncesiyle 2012 sonrası yükümlülük almamaya yönelik her türlü çabayı gösterecek.

Özgür Gürbüz-Gazete Haberturk /9 Aralık 2009

Türkiye, Kopenhag'daki İklim Zirvesi'ne cebinde bir strateji belgesiyle gidecek. Kyoto’ya taraf olan ancak EK-B adı verilen ve yükümlülük alan ülkelerin yer aldığı listede bulunmadığı için seragazı indirim hedefi almayan Türkiye’nin ana stratejisi bu konumunu korumak. Ulusla tutumumuz başlıklı bölümde, “2012 yılı sonrasında herhangi bir sera gazı emisyonu sayısal azaltım yükümlülüğünün alınmasının ülkemiz ekonomisine getireceği ilave yük ve sorumluluklar dikkate alınarak, Protokol’ün Ek-B listesinde ülkemizin isminin bulunmaması yönünde her türlü girişimde bulunulacaktır” maddesi dikkat çekiyor.

Türkiye’nin özel konumuna dikkat çekilen strateji belgesinde, 1990’dan bu yana yapılan rekor yüzde 119’luk artışa rağmen kişi başına düşen yıllık emisyon değerinin 5,3 ton CO2 eşdeğeriyle OECD ve Avrupa ülkelerinden düşük olduğuna dikkat çekiliyor. OECD ülkeleri ortalaması 15, Avrupa Birliği’ne üye 27 ülkede ise bu rakam 10,2 ton. Belgede yine kişi başına enerji tüketiminin gelişmiş ülkelere göre azlığına dikkat çekiliyor ve Türkiye’nin 2001 yılında Marakeş toplantısında kabul edilen özel durumunun korunmasının isteneceği anlaşılıyor.

Strateji belgesine göre Kopenhag’da mevcut durumu korumak için mücadele edecek olan Türkiye’nin bir yandan da finansal desteklere ulaşarak beş ana sektörde seragazı salımlarını azaltmaya yönelik kısa (1 yıl), orta (1-3 yıl) ve uzun (3-10) vadeli planlar yaptığı da görülüyor. Enerji, Ulaştırma, Sanayi, Atık ve Arazi kullanımı ile Tarım ve Ormancılık başlığı altındaki beş ana sektörde göze çarpan maddeler şunlar:

  • Yeni binalarda enerji verimliliği ve merkezi ısıtma ön plana çıkacak. Sıcak su, elektrik üretimi ve tüketimi bölgeselleştirilecek. (Kısa)
  • Yenilenebilir ve nükleer enerji kullanımı teşvik edilecek (Orta)
  • Termik santrallerde rehabilitasyon, alternatif yakıt için Ar-Ge. (Orta)
  • Enerji yoğunluğu 2020’de 2004’e göre daha düşük seviyeye çekilecek (Uzun)
  • 2020 yılında toplam elektrik üretiminin yüzde 25’i yenilenebilir enerjiden sağlanacak.(Uzun)
  • Enerji sektöründe 2020 yılına kadar referans senaryoya göre yüzde 7 karbondioksit emisyon sınırlaması hedeflenecek. (Uzun)
  • Yük ve yolcu taşımacılığında demiryolunun payı artacak. (Kısa)
  • Büyük kentlerde metro ve hafif raylı sistem. (Orta)
  • Gönüllü karbon piyasaları oluşturulacak. Seragazı indirimi yapan gelir elde edecek. (Orta)
  • Kojenerasyon ve ısı kazanım sistemleri teşvik edilecek. (Orta)
  • Belediye atıklarının yüzde 70’i 2012 itibariyle düzenli depolamaya geçecek. (Orta)
  • Kompost, geri dönüşüm ve atıklardan enerji üretimi yaygınlaşacak. (Uzun)
  • Gübre ve ilaçlamada modern tekniklerle karbon salımı azaltılacak.(Kısa)
  • Ormansızlaşmanın önlenmesi için strateji belirlenecek. (Kısa)
  • 2008–2012 yılları arası 2,3 milyon hektar alan ağaçlandırılacak ve rehabilite edilecek. Bu sayede 2020 yılına kadar toplam 181,4 milyon ton karbon ormanlar tarafından tutulacak. (Uzun)
  • Kentsel alanlarda açık ve yeşil alan sistemlerinin artırılması teşvik edilecek. (Uzun)

Politikacı Gözüyle Kopenhag

Kopenhag İklim Zirvesi
Gün 3

Özgür Gürbüz-Gazete Haberturk / 9 Aralik 2009*

Kopenhag’daki iklim zirvesi çevrecilerin küresel ısınmaya dikkat çektiği bir arena olsa da zirvenin asıl ev sahipleri politikacılar. Bilim insanları ve sivil toplum örgütlerinin ortaya koyduğu veriler, politikacılar tarafından yürütülen müzakerelerde ülkelerin sorumlulukları haline geliyor. Bu hedeflere nasıl ulaşılacağı, hangi mekanizmaların kullanılacağı, Kyoto’da belirlenen yöntemlerde ısrar edilip edilmeyeceği Kopenhag İklim Zirvesi’nin merakla beklenen çıktıları arasında. Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde görev yapan milletvekillerinden hem görüşmeleri değerlendirmelerini istedik hem de Türkiye’nin iklim politikaları hakkındaki görüşlerini sorduk.

“2012’den sonra enerjide devrim olacak”
Prof. Dr. Mustafa Öztürk - AKP Hatay Milletvekili
TBMM Çevre Komisyonu Başkanvekili


2050 yılına kadar atmosfere atılan seragazı miktarı yüzde 50 oranında azaltılmak zorunda. Bu indirimin büyük bir bölümü gelişmiş ülkeler tarafından yapılacak. Örneğin, ABD 2005 yılını baz alarak, 2020’ye kadar yüzde 17, 2050 yılına kadar da yüzde 80 azaltmayı kabul ediyor. Ancak gelişmiş ülkeler seragazını azaltsa dahi, Çin, Hindistan ve Meksika gibi ülkelerde geleceğe dönük azaltım politikaları olmazsa karbon salımı yine artacak. Böylece CO2 konsantrasyonu 450 ppm’in üzerine çıkacak, yani ortalama sıcaklık artışı 2 dereceyi geçecek ve doğal denge anormal bozulacak. Bu nedenle 450 ppm’i geçmeden önlem almak zorundayız. Çin, baz yılını konuşmak kaydıyla 2050’ye kadar yüzde 30-40 azaltmayı kabul ediyor ama gelişmiş ülkelere sizin tarihsel sorumluluğunuz var, finansal ve teknolojik destek vermek zorundasınız diyor. Ben Türkiye’nin de benzer bir politika izlemesini istiyorum. Tarihi sorumluluğu gündeme getirerek bir baz yılı belirleyip, Çin’i, Brezilya ve AB ülkelerini de iyi takip ederek bir hedef ve azaltım yılı söylemesi lazım.

Türkiye fırsatlar ülkesi, karbon yoğun üretimden karbon az yoğun üretime geçelim. Yeni teknoloji ve enerji yatırımlarında yeni modeller devreye girer. Ulaşımda yük ve yolcu taşımacılığı karayolu ağırlıklı yapılıyor. Bunu demir ve deniz yoluna paylaştırsak seragazlarını yüzde 50 azaltırız. Binaları yalıtır 80 milyon tona yakın seragazı salımı önlenir. Çöplerimizi depoluyoruz, geri dönüşüme geçsek yüzde 10’a yakın seragazı azalır. Hedef politikamız olacak, böyle bir çalışma yapıldı mı; herhalde yapılmıştır. Bir ‘baş müzakereci’ de atamak zorundayız. Altında yönetim birimi olacak, bundan sonraki süreci, kaynak ve teknoloji transferlerini, raporlamaları, uluslararası izlemeyi bu birim üzerinden yürütürsek işlerimiz hızlı ve seri olur. Çevre Bakanlığı’nın emrinde böyle bir birim oluşturulabilir.

Kopenhag’da önemli gelişmeler sağlanacak ama sonuç alınacağını sanmıyorum. Kyoto’ya taraf olduğumuzda bir yükümlülük gelmeyecek dedik ama 2012’den sonra yükümlülük gelmeyecek diyemeyiz. Hazırlıklı olup, bunu fırsata çevirmeliyiz. 2012’den sonra enerjide devrim olacak. Rüzgardan güneşe, enerji verimliliğinde ciddi atılımlar yapılacak. Minimum enerjiyi maksimum kullanma dönemi başlayacak.

***
İşleri sadece piyasaya bırakmamalı
Prof. Dr. Osman Coşkunoğlu - CHP Uşak Milletvekili
AB Uyum Komisyonu Üyesi

Hükümet, Kopenhag’daki toplantıya ciddi bir hazırlıktan yoksun olarak katılıyor. Toplantıda, hükümetimizin genel söyleminin, ‘iklim değişikliğinin nedeni olan sera gazı salımı, gelişmiş ülkelerin yarattığı sorundur; biz gelişmekte olan ülkelerin bu sorun için yükümlülük altına girmemiz hem kaldıramayacağımız maliyetleri ortaya çıkarır, hem de ekonomik gelişme hızımızı keser’ olacağı anlaşılıyor. Yeri geldiği zaman G-20 ülkesi olmakla, Ortadoğu’nun, Balkanlar’ın ve Kafkaslar’ın en güçlü ülkesi olmakla övünen hükümetimizin bu kadar pasif ve reaktif değil proaktif ve belirleyici olması beklenirdi. Toplantıda alınacak kararları etkileyebilecek somut ve savunulabilir güçlü öneriler geliştirmiş olması, önerileri doğrultusunda etrafındaki ülkeleri örgütleyip Kopenhag’da ciddi bir ağırlık oluşturması beklenirdi.

Tartışmalar sadece konacak salım hedefleri, ülkelere uygulanacak salım sınırlamaları ile karbon ticareti (piyasası) oluşturmak üzerine odaklanmış durumda. Salım sınırlarının belirlenmesi ve karbon piyasasına ilişkin, “sınırla-al-sat” mekanizmasının uygulanmasına ilişkin üç sorun veya zorluk var: sınırların belirlenmesi, bir ülkede salımın sınırı geçip geçmediğinin güvenilir ölçümünün sağlaması, sınırı geçtiği halde “izin satın alma” yapmayan ülkeye uygulanacak cezanın belirsizliği. Dolayısıyla, işleri sadece piyasaya bırakmak yerine, sadece sonuca – yani, salıma – odaklanmak ve buna uygun politikalar geliştirmeye yönelik bir gündem hem genel olarak dünyamız hem de ülkemiz için daha anlamlı, uygulanabilir ve yararlı olur. Örneğin, karbon salımının önde gelen nedenlerinden birisi olan enerji sektöründe, gerek temiz kömür teknolojisi gerekse yenilenebilir enerji teknolojileri üzerine ayrılacak kaynaklar ve Ar-Ge faaliyetleri ön plana çıkarılabilir. Ülkemizde yenilenebilir enerji teknolojilerine ve yatırımlarına teşvik getirmeyi amaçlayan beş milletvekili tarafından hazırlanmış bir kanun teklifi TBMM gündeminde olduğu halde, maalesef görüşülmesi hükümet tarafından engellenmektedir. Türkiye Kopenhag’a sadece “bize para verin de karbon salımımızı azaltalım” diye zavallı bir hedefle değil, daha iddialı ve vizyoner bir dizi hedefle gitmeli. Türkiye, salım sınırlarının belirlenmesini ve karbon piyasası ile sınırlı gündemi etkilemek için ağırlığını koyabilirse başarılı olabilir.

***
“Kopyala yapıştır yapıyoruz”
Hakan Coşkun - MHP Osmaniye Milletvekili
Çevre Komisyonu Üyesi

Kyoto’ya imza atmış ülkeler sanayileşme sürecini tamamlamış ülkeler. Türkiye henüz sanayileşme sürecini tamamlamadı, alınacak yükümlülüklerin bu sürece engel teşkil etmemesi lazım. Çevreyi biz kirletmiyoruz, en az kirleten ülkelerden biriyiz. Çevreyi kirletenler gelişmesini tamamlamış ülkeler. Tarımda ve sanayide altyapı çalışmaları tamamlanmadan, AB istiyor diye, hiçbir şey müzakere edilmeden önümüze bir metin konursa başta üreticiler etkilenecek. Böyle olursa üreten değil tüketen bir toplum oluruz bu da her şeyin sonu olur. Çevreyi kirletmemek için herkes önlem alacaktır ancak uygulamanın nasıl yapılacağı, hangi kaynakların kullanılacağı, ödeneklerin nasıl sağlanacağının belirlenmesi gerekir. Kendi modelimize uydurmuyoruz, kopyala yapıştır yapıyoruz. Henüz ABD bile sürece tam dahil olmadı. Çevre Komisyonun’da bilgilendirme toplantıları düzenlendi ama yeterli düzeyde değil. Kyoto öncesi de bir bilgilendirme oldu ama çekincelerimize yanıt alamadık.

***
Karbonsuz topluma geçiş beklemez
Endüstrileşme öncesi döneme göre ortalama sıcaklıktaki artış 2 derecenin altında tutmak isteniyorsa küresel emisyonların 2015-2020 yılları arasında zirve yapıp ardından hızla düşmeye başlaması gerekiyor. İklimi denegelemek ve karbonsuz bir toplum yaratmak için CO2 ve diğer seragazlarını bu yüzyıl içerisinde sıfır emisyon düzeyine ulaştırmak şart. Bunun için de kişi başına düşen karbon emisyonlarını 2050 yılına kadar yılda 1 tonun altına çekmek gerekiyor. Dünya ortalaması 4 tonun altında. Bu hedefe ulaşmak gelişmiş ülkeler için 2000 yılına göre yüzde 80-90 oranında azaltım yapmaları anlamına geliyor.

***
Deniz seviyesi yükselişi kaçınılmaz
2100 yılına gelindiğinde deniz seviyesindeki artışın 1 metreyi geçeceği, o tarih için belirlenen en yüksek üst değerin de 2 metreyi bulabileceği belirtliyor. Küresel sıcaklık dengelense bile deniz seviyesindeki artış önümüzdeki yüzyıllarda devam edecek ve birkaç metreyi bulacak.

*Orjinali