Bayer'den görüntülü kimlik kartı

Bayer’in İleri Teknoloji Ürünler (MaterialScience) birimi tarafından geliştirilen son kimlik kartlarındaki fotoğraf sağa ve sola 90 derece dönebiliyor. Hareketli görüntü sayesinde kimlik sahibinin fotoğrafı üç ayrı açıdan görülebiliyor. Fotoğrafın üzerine dokunulduğunda ise kimlik bilgilerine ulaşılıyor.

Özgür Gürbüz-Gazete Habertürk/30 Kasım 2009

Daha çok sağlık ve tarım alanlarındaki çalışmalarıyla tanınan Bayer firması, İleri Teknoloji Ürünler (Bayer MaterialScience - BMS) adlı üçüncü bir bölümünde ise futbol topundan, yüksek güvenlikli kimlik kartlarına kadar birçok konuda kullanılabilen yeni teknolojiler geliştiriyor. Elektronik bir devrenin yapabileceği tüm işlemleri bir A4 kağıdı üzerine geçirebilen film teknolojisi de bunlardan biri. Holografi ve Polimer elektronik konularında da çalışmalar yürüten Bayer’in son buluşlarından biriyse görüntülü kimlik kartı.

Görüntülü kimlik kartları çok yakında
Artan terörizm ve sahtecilik tehlikesine karşı son teknoloji kimlik kartlarının önemi tüm dünyada arttı. Bayer de ince film ve holografi teknolojilerini kullanarak yeni kimlik kartları üzerinde çalışıyor. Güvenlik gerekçesiyle fotoğraflarının çekilmesine izin verilmeyen ve ilk bakışta bugünkü örneklerinden farklı görünmeyen bu kimlik kartı, avuç büyüklüğünde özel bir aletin üzerinde bakıldığında adeta canlanıyor. Fotoğraf bölümündeki profilden görüntü, sağa ve sola 90 derece dönerek, yetkililere kimlik sahibini iki farklı açıdan görme şansı tanıyor. Üzerine dokunulduğunda ise küçük bir ekrana dönüşüyor ve adres bilgileriniz ortaya çıkıyor. Bayer’in “Functional Films” (İşlevsel Filmler) Bölüm Başkanı olan Bernd Steinhilber, taklit edilmesi zor olan bu kimlik kartlarının önümüzdeki 3-5 yıl içerisinde kullanılmaya başlanacağı tahmin ediyor. Bayer, yeni kimlik kartlarına geçmeye çalışan Türkiye’nin projesiyle de ilgileniyor.

Kalpazanların işi zorlaşıyor
Satış Bölümü’nün başında yer alan Cengiz Yeşildağ da, yeni kimliklerin PVC örnekleri gibi katlandığı takdirde kırılmadığı ve hasar görmediğine dikkat çekiyor. Polikarbonat kartlar dışında mürekkeplerin de kullanılmaya başlandığını söyleyen Yeşildağ böylece taklit edilmenin giderek zorlaştığına dikkat çekiyor. Taklit edilmeyi önleme amaçlı olarak metal partiküllerinin kart üzerine istenildiği gibi dağıtmayı başardıklarını ekleyen Yeşildağ, bunun da kalpazanların işini zorlaştıracak bir başka önlem olduğunu söylüyor. Güney Afrika’nın pasaport, İngiltere’nin ise yeni ehliyet projelerinde bu teknolojilerin uygulanmaya başlandığını belirten yetkililer ileride pasaport kontrollerinin sadece makinalar aracılığıyla yapılabileceğini de öngörüyor.

Basılı organik materyal pazarı büyüyor
Futbol topu yüzeyinden, kayaklara, otomobillerdeki dokunmatik düğmelerden, katlanabilir ekranlara kadar uzanan basılı organik materyal pazarı giderek büyüyor. Bernd Steinhilber, pazarın büyüklüğünün 2015’de 50, 2020’de 100 ve 2025 yılında ise 250 milyar dolara ulaşmasını beklediklerini söylüyor. 2008 yılı satışlarının 136 milyon avroya ulaştığını belirten Steinhilber, bazı noktalarda endüstriyel üretimde zorlanılsa da bunların aşılacağı görüşünde. Bayer firmasının 2009 yılı için ayırdığı 2 milyar 900 milyon avroluk Ar-Ge bütçesinin yüzde 10’u işlevsel filmlere harcanıyor.

Öğrencilere temiz enerji ve kırsal kalkınma bursu

Heinrich Böll Stiftung Derneği, kırsal kalkınma, yenilenebilir enerji/enerji verimliliği alanlarında çalışan yüksek lisans öğrencilerine üç sömestr boyunca burs veriyor. Üçüncü yılına giren bursa hak kazanabilmek için öğrenciler çalışma konularıyla derneğe başvuruyor, jürinin seçtiği öğrenciler ayda 150 euro burs ve her sömestr 150 euro değerinde kitap ve araştırma parası kazanıyor.

Özgür Gürbüz / 27 Kasım 2009

Heinrich Böll Stiftung Derneği, enerji kaynaklı çevre sorunlarını çözmek ve kırsal kalkınma konusunda gençleri teşvik etmek amacıyla yüksek lisans öğrencilerine bu yıl da burs veriyor. Kendilerine araştırma alanı olarak kırsal kalkınma veya yenilenebilir enerji/enerji verimliliği konularını seçmiş olan yüksek lisans öğrencileri ikinci sömestrlerinden itibaren üç sömestr boyunca bursa hak kazanabiliyor. Aylık 150 euro değerindeki bursa başvurmak için Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmak, YÖK tarafından tanınmış bir üniversitede yüksek lisans programına kayıtlı bulunmak ve tez konularını belirlenen alanlar içinden seçmek yeterli.

İki ay staj zorunluluğu bulunan burs kapsamında öğrencilerin yurt içi ve dışındaki etkinliklere katılması da destekleniyor, her sömestr 150 euro değerinde kitap ve araştırma parası da veriliyor. Bursa aday olan öğrencilerin toplumsal cinsiyet bakış açısı ve daha önce sivil toplum kuruluşlarında yaptıkları çalışmaları da değerlendirmeye alınıyor. Başvurular için son tarih 1 Aralık 2009.Ayrıntılı bilgi için buraya tıklayabilirsiniz.

Kopenhag neden önemli?

Aralık ayının ikinci haftası Danimarka’nın başkenti Kopenhag’da başlayacak olan iklim değişikliği zirvesi, gezegenin geleceği için kritik öneme sahip. Ya Kyoto’dan daha iyi bir anlaşma ortaya çıkacak ya da önemli kararlar bir sonraki toplantıya bırakılarak gezegenin geleceği daha fazla riske atılacak.

Özgür Gürbüz-Gazete Habertürk / 25 Kasım 2009

Küresel iklim değişikliğini önlemek için tüm dünya ülkeleri arasında yapılan müzakerelerin en önemlisi, “Taraflar Toplantısı” olarak da anılan “COP” toplantıları. Bu yıl 15. yapılacak toplantı Danimarka’nın başkenti Kopenhag’da 7 ile 18 Aralık arasında gerçekleşecek. Kopenhag’daki COP-15, Kyoto’dan sonra küresel ısınmayı durdurmak için alınması gereken önlemleri belirlemek açısından kritik öneme sahip. Ancak taraf ülkeler henüz birçok konuda uzlaşmış değil. Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Sekretaryası, Kopenhag toplantısının neden bu kadar önemli olduğunu sıkça sorulan10 soruyu yanıtlayarak özetliyor.

1. Kopenhag’da anlaşamaya varmak neden önemli?
İnsanlar halihazırda atmosfere dünyanın ortalama sıcaklığını tehlikeli seviyelere yükseltecek kadar seragazı salmış durumda. Seragazı artışı kuraklıktan, fırtınalara ve sıcak dalgalarına kadar birçok iklim olayının hem şiddetini hem de sıklığını artırıyor. Biran önce seragazı artışını önleyecek bir uluslararası anlaşma gerekiyor. Kopenhag bu anlamda mihenk taşı niteliğinde.

2. Anlaşmanın bu yıl sağlanmasının önemi nedir?
Sanayileşmiş ülkelerin atmosfere saldıkları seragazlarını 2012 yılına kadar 1990 seviyesinin yüzde 5,2 aşağısına çekmek için Kyoto Protokolü devrede ancak 2012 sonrası belirsiz. Bu yıl 2012 sonrası yürürlüğe girecek yeni bir metin üzerinde anlaşma sağlanması ülkelere hazırlık için fırsat tanıyacak.

3. Kopenhag’ın başarılı kabul edilmesi için ne olmalı?
Dört noktada net kararlar alınması gerekiyor. Orta vadedeki seragazı emisyonlarının kısıtlanması, gelişmekte olan ülkelerin yükümlülüklerinin ne olacağı, gelişmekte olan ülkelere hedeflerine ulaşması için nasıl ve ne oranda finansal destek sağlanacağı ve bunu organize edecek kuruluşun kim olacağı.

4. Kopenhag’dan çıkacak muhtemel yasal sonuç nedir?
Ana politik konuların halledilmesinden sonra Kopenhag’dan çıkacak kararların Kyoto Protokolü’nde yapılacak değişiklikler olarak hayata geçirilmesi, yeni bir anlaşma metninin ortaya çıkması ve 2013’ten itibaren yürürlüğe girecek ülkelerin bağımsız hedeflerini içeren anlaşmaların kabulü masadaki olası yasal öneriler.

5. Kopenhag, Kyoto’nun ilerisine nasıl geçebilir?
Kyoto, küresel ısınmayla mücadelede sorumluluğu ağırlıklı olarak gelişmiş ülkelere yükleyen bir başlangıç metniydi. Kopenhag’dan ise yine aynı nitelikte fakat daha yüksek hedefli bir metin bekleniyor. 2020’ye gelindiğinde seragazı emisyonları 1990’ın yüzde 25-40, 2050’de ise yüzde 50 aşağısına çekecek bir anlaşma aranıyor.

6. Kopenhag’da gelişmiş ülkelerin hedefler konusunda anlaşması bekleniyor mu?
Hayır, sanayileşmiş ülkeler gelişmekte olan belli başlı ülkelerden kendilerine orta-vadede hedef belirlemelerini beklemiyor. Bali’de anlaşmaya varıldığı gibi, gelişmekte olan ülkelerden seragazı artışlarına finansal mekanizmalarla desteklenmeleri halinde sınır getirmeleri bekleniyor.

7. Gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin ana kaygıları nelerdir?
Gelişmekte olan ülkeler katkı sağlamayı istemekle beraber, yükümlülük almaya zorlandıklarında ekonomik büyüme ve yoksullukla savaşta güç kaybedeceklerine inanıyor. Sanayileşmiş ülkeler aldıkları hedefler sonucu gelişmekte olan ülkelerde rekabeti sübvanse etmek zorunda olmaktan çekiniyor. Çıkacak sonuç iki taraf için de adil olmak zorunda.

8. Yeni anlaşmada gelişmekte olan ülkelerin rolü nedir?
Uluslararası Enerji Ajansı’na göre 2030 yılında küresel enerji talebi yüzde 55 artacak. Enerji yatırımlarının toplam miktarı 22 trilyon doları bulacak ve bunun yarısı gelişmekte olan ülkelere ait. Sanayileşmiş ülkeler seragazı emisyonlarını bugün tamamen durdursalar bile gelişmekte olan ülkelerdeki artış, eşik değer olarak bakılan 2 derecelik ortalama sıcaklık artışının geçilmesini önlemeye yetmeyecek.

9. Küresel ısınmanın olası maliyeti nedir, bunu kim ödeyecek?
Maliyet rakamları oldukça farklı olsa da küresel ısınmanın sonuçları ve emisyon indirimi için biçilen miktar 2020 yılında yaklaşık 250 milyar doları bulacak. Asıl sorun bu büyük meblağın ne kadar olacağını bulmaktan çok kısa zamanda bu fonu oluşturacak finansal mekanizmaları sağlamak.

10. Küresel ekonomik kriz Kopenhag’dan yeni bir anlaşma çıkmasını zorlaştırıyor mu?
Birçok ekonomi uzmanı bu uyarıyı yapsa da başta Çin ve ABD olmak üzere belli başlı ülkeler, daha çok iş yaratma potansiyeli olan “yeşil ekonomi”ye yatırım yaparak hem krizden kurtulmaya hem de küresel ısınmaya çözüm bulmaya çalışıyor. ABD, önümüzdeki 10 yıl içinde 150 milyar dolarlık yatırımla 5 milyon “yeşil iş” yaratmayı hedefliyor. Çin ise yüzde 40’ı doğal kaynakların korunması ve yenilenebilir enerjiye ayrılacak olan 584 milyar dolarlık bir paket açıkladı.

GDO'lu bitkiler ABD'de tarım ilacı kullanımını arttırdı

ABD’de 13 yıllık GDO (Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar) kullanımı sonucu sanıldığının aksine pestisit kullanımının azalmadığı aksine arttığı ortaya çıktı. Genetik mühendisliği sonucu elde edilen bitkilerin ekildiği ilk iki yıl (1996-1998) tarım ilacı kullanımı yüzde 1 ila 2 oranında düşerken, daha sonraki yıllar eğilim değişmeye başladı. 2007'de pestisit kullanımı yüzde 20, 2008'de ise yüzde 27 oranında arttı.

Özgür Gürbüz /25 Kasım 2009

Değiştirilen GDO Yönetmeliği, genetiği değiştirilmiş gıda ve bitkilerin Türkiye’ye girişiyle ilgili yeni tartışmaları da beraberinde getirirken, Meclis’te onaylanmayı bekleyen Biyogüvenlik Yasası, genetiği değiştirilmiş tohumların Türkiye’de ekimine olanak sağlıyor. GDO kullanımını savunanların en önemli tezlerinden biri, genetik mühendisliği sonucu üretilmiş tohumların zararlılara olan direnci yüzünden daha az tarım ilacına ihtiyaç duymalarıydı. Aralarında, Duyarlı Bilim İnsanları Birliği (Union of Concern Scientist), Gıda Güvenliği Merkezi ve Greenpeace’in de bulunduğu 7 sivil toplum kuruluşu tarafından hazırlatılan raporda, 13 yıl boyunca ekimi yapılan GDO’lu mısır, soya ve pamuk alanlarında tarım ilacı (pestisit) kullanımının arttığı gözlemlendi.

Dönüm başına 12 gram daha fazla ilaç
Araştırma, zararlı bitkileri yok eden ilaçlara dayanıklı olması için genetiği değiştirilmiş HT ürünleriyle (Herbisit dirençli cide tolerant crops), bitkilere zarar veren böcekleri öldüren “Bacillus thuringiensis” bakterisini içeren “Bt” bitkileri üzerinde yoğunlaştırılmış. ABD’de 1996 ile 2008 yılları arasında 941 milyon dönüme HT Mısır, HT Soya ve HT pamuk ekilmiş. Aynı yıllar arasında ekilen Bt mısır ve Bt pamuk alanı ise 357 milyon dönüm. Toplamda, 1 milyar 300 milyon dönüme ekilen genetiği değiştirilmiş ürünler toplamda tarım ilacı kullanımı 13 yılda yaklaşık 144 milyon 423 bin kilogram artmış. Yani, GDO’lu ürün eken çiftçiler dönüm başına 12 gram dağa fazla tarım ilacı kullanmak zorunda kalmışlar. Bu yükselişte aslan payını zararlı otları yok etmesi için genetik mühendisliğe teslim edilen herbisit dirençli (HT) ürünler alıyor. Bakteri geni içeren bitkilerde ise (Bt) az da olsa (13 yılda 30 milyon kilogram) böcek öldürücü ilaç kullanımında azalma gözlemleniyor.

İlaçlara dayanıklı yeni bitkiler türedi
İlginç olan kullanıldıkları ilk üç yılda GDO’lu ürünlerin tarım ilacı kullanımında azalmaya neden olması. İlk yıl yüzde 1,2, ikinci ve üçüncü yıl yüzde 2,3 oranlarında meydana gelen azalma eğilimi daha sonra tersine dönüyor ve 2007’de yüzde 20, 2008’de ise yüzde 27 oranında artışa neden oluyor. Raporda bu artışın nedenlerinden biri zararlı bitkileri yok eden ilaçlara karşı direnen yeni ve güçlü bitki türlerinin ortaya çıkması olarak belirtilmiş. GDO kullanımı, daha dirençli yeni türlerin ortaya çıkmasına yol açmış. Tarım ilacı kullanımındaki ikinci neden ise GDO bitkilerinin zararlı otlara karşı kullanılan tarım ilaçlarına olan direnci nedeniyle daha fazla ilaç kullanımının önünü açması.