67 yaşındaki emekli Greenpeace eylemcisi

Önceki gün Ankara'ya gelen Rusya Başbakanı Vladimir Putin'in, Başbakan Erdoğan ile yaptığı nükleer enerji anlaşmasını protesto ederken gözaltına alınan ve polisin sert müdahalesine maruz kalan Greenpeace eylemcisi Perihan Pulat HABERTÜRK'e konuştu.

Özgür Gürbüz - Gazete Habertürk / 8 Ağustos 2009
Fotoğraf: Greenpeace

Ankara’da Rusya Başbakanı Vladimir Putin’in Başbakan Erdoğan ile yaptığı nükleer enerji konusundaki görüşmeyi protesto ederken dün gözaltına alınan ve polisin sert müdahalesine maruz kalan Perihan Pulat, eylemlere devam etmekte kararlı. Gözaltına alındıktan birkaç saat sonra serbest bırakılan 67 yaşında, Sayıştay’dan emekli... Perihan Pulat, “Düşündüklerimi ufak bir eylemle de olsa kamuoyuna duyurabiliyorsam ne mutlu. Bugün çok mutluyum. Bana destek olan, bugün (dün) burada olan tüm arkadaşlara teşekkür ediyorum” dedi.

Yüreği de genç
Perihan Pulat’ın boyu 1 metre 55 santim. Kilosu ise 45. Başabakan Tayyip Erdoğan’ın 2 metrelik özel korumaları tarafından içerisinde makinalı tüfek bulunan cipe taşınırken çekilen fotoğrafları uzun yıllar hatırlanacağa benziyor. On yıldır Greenpeace (YeşilBarış) çevre kuruluşunu takip ettiğini ve daha önce birçok eylemde yer aldığını konuşmamız sırasında öğreniyoruz. Meclis kapısındaki nükleer karşıtı eylemde, Japonya’nın balina katliamını protesto eden eylemde hep yer almış. Irak savaşından önce de sokaklardaymış. Greenpeace’le birlikten olmayı tercih etmesini, onların dirençli olmalarına ve hiçbir şirketten maddi destek almıyor olmalarıyla açıklıyor.

Fotoğraflarda oldukça genç göründüğünü söylediğimzde, yanıtı, “Yüreğim de çok gençtir” oluyor. Kötü bir şey yapmadıklarını ve emekten, doğadan yana tüm canlılar için mücadele ettiklerini belirtiyor.

“Elim ayağım tutarsa devam ederim”
Dün yapılan eylemde yanlış hiç bir şey yapmadığını, eylemin barışçıl olduğunu anlatan Pulat, “Üstümdeki gömleği çıkartmıştım. Elimdeki pankartı açmak üzereydim kendimi yerde buldum. Biri kolumu kıvırdı, biri de, 80-85 kilo ağırlığında olabilir, üzerime çullandı” sözleriyle yaşadıklarını anlatıyor. Duygusal olarak bu sert müdahalenin kendisini etkilemediğini belirten Greenpeace’in en genç eylemcisi, “İnandığım bir konuda fikirlerimi beyan ettim. Yazıları biraz daha uzun bir süre gösterebilseydim daha mutlu olurdum” diyor.

Yeşiller’den Kürt sorunun çözümü için 6 adım

Kürt sorunu hakkında görüşlerini açıklayan ve çözüm için bir rapor hazırlayan Yeşiller Partisi, PKK’nin silahlarını bırakması için gerekli ortamın sağlanmasını istedi.

Özgür Gürbüz / 8 Ağustos 2009

Geçtiğimiz yıl kurulan Yeşiller Partisi, Kürt sorununun çözümü için öneriler içeren bir raporu kamuoyuna açıkladı. Parti Eş Sözcüsü Bilge Contepe ve Merkez Yürütme Kurulu üyesi Ümit Şahin tarafından sunulan raporda, barışın sağlanması için altı somut adım önerildi. Sorunun çözümünde Kürt halkının muhatap alınmasını isteyen Yeşiller, bölge milletvekilleri ve belediye başkanlarının görüşlerine öncelik verilmesini istedi. İkinci adım olarak PKK’nin en kısa zamanda silahlı mücadeleyi reddettiğini açıklaması ve bunun için gerekli ortamın devlet tarafından hazırlanması talep edildi. Önerilerden biri ise, taş attıkları gerekçesiyle tutuklu bulanan çocukların serbest bırakılması için yasaların Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi’yle tam uyumlu hale getirilmesi.

Yeşiller, mayınlı arazilerin organik tarıma uygun hale getirilmesini ve yöre halkına eşit olarak dağıtılmasının barış sürecine yardım edeceğini belirtirken, boşaltılan köy ve mezralara geri dönüş yolunun da açılmasını istedi. Yeşiller Partisi’nin önerdiği son adım ise Kürtçe eğitim, akademik çalışma ve yayın hakkı önündeki engellerin kaldırılması oldu.

Hakkari’ye barış ağacı
Raporun açıklanmasının ardından soruları yanıtlayan Parti Eş Sözcüsü Bilge Contepe, “Binlerce kişinin akan kanı hepimizi boğdu. Kürt sorununa şiddetsiz ve demokratik bir çözüm istiyoruz” dedi. Kadınlar olarak da “Barış Nöbeti” adında bir başka girişim başlattıklarını belirten Contepe, bugün (8 Ağustos 2009) Hakkari’nin Berçelan Yaylası’nda Kadınların Barış Girişimi adlı grup olarak barış çadırları kurup 24 saat nöbet tutacaklarını söyledi. Saat 10’da başlayacak nöbete Ankara, İzmir ve İstanbul’dan da destek verilecek ve kent merkezlerinde benzer nöbetler tutulacak. Contepe, Hakkari Özgürlük Parkı’na, kökleri doğa, gövdesi insanlık, dalları kültürler, meyveleri ise farklılıkları ve barışı simgeleyen bir fidan dikeceklerini açıkladı. Yeşiller, partileşmeden önce de, 1994 yılında benzer bir girişimde bulunmuş ve o defa da Tunceli’ye bir barış ağacı dikilmişti.

Nükleer silahlar Türkiye’nin olamaz!

Özgür Gürbüz / 5 Temmuz 2009

ABD’nin İncirlik üssünde olduğu söylenen nükleer bombalarla ilgili son günlerde medyada yine birçok haber yayımlandı. Bombaların varlığı, ne Amerikalı ne de Türkiyeli askeri ve resmi makamlar tarafından onaylanmış değil; inkâr da edil(e)miyor. Adana’daki İncirlik Amerikan Üssü’nde ne kadar nükleer bomba olduğu net olarak bilinmese de, sayı 40 ila 90 arasında değişiyor. Son 15 yıl içerisindeki tek gelişme, daha önce Balıkesir ve Mürted Üssü’nde de olduğu söylenen bu nükleer silahların hepsinin İncirlik’te toplandığı ya da iddiaların artık sadece İncirlik’e yöneldiği. Bu “üç maymun” politikasının aslında gizliden bir onay anlamına geldiği konusunda hem fikir olabiliriz. Bunu bir varsayım olarak değil herkesin bildiği ama ispatlayamadığı bir gerçek olarak da yorumlamak mümkün. Bu nedenle de tartışma sürüyor ama yanlış bir eksende.

Bombalar yasal değil
Ne zaman konu nükleer silahlar olsa, Türkiye’nin bu silahları istediği gibi kullanıp kullanamayacağı tartışılıyor. İşin etik tarafına dokunan da pek yok, hâkimiyetin Türkiye’de olması sanki bir başarı, olmaması da başarısızlık addediliyor. Kimse bombaların bu topraklarda bulunmasının yasal olmadığından bahsedemiyor haliyle. Hafızamız ve araştırma ruhumuzun kısıtlı olması da bundan 30 yıl öncesine geri dönüp araştırma yapmayı güçleştiriyor. Türkiye, 1969 yılında Birleşmiş Milletler’de imzaya açılan, “Nükleer Silahların Yayılmasını Önleme Anlaşması”na (NPT) taraf olmuş bir ülke. 28 Kasım 1979 tarihli Resmi Gazete’de bu karar yayımlandı. Anlaşma gereğince, 1967 yılından önce nükleer silaha sahip olan ABD, Rusya, Fransa, İngiltere ve Çin nükleer silahı olan ülkeler olarak kabul edilir ve bu ülkelerin nükleer silahı olmayan ülkelere bu tip silahları temin etmesi, yapmaları için yardımda bulunmaları yasaklanır.

Özetlersek, ABD Türkiye’ye bu silahları veremez, verirse anlaşmayı ihlal etmiş olur. Bu da nükleer silah ticaretinin önünü açar. Türkiye’nin silahların varlığını kabul etmesi ve sahipliğini üstlenmesi ise, AB üyeliğinden, BM’deki rolüne kadar çok ciddi tartışmalara da yol açar. Bu yüzden Türkiye’nin ne kendi imkânları ne de başka yollardan nükleer silah sahibi olması, bulundurması mümkün değildir. Türkiye’nin nükleer silahların İncirlik’te saklanmasına sessiz kalması gibi bir zorunluluğu da yok. Yunanistan’ın yaptığı itirazlar sonucu 2001 yılında NATO üssünden silahların geri çekildiği, Almanya’nın Ramstein Hava Üssü’nden de 2005’de yine nükleer silahların geri alındığı biliniyor. Türkiye benzer bir iradeyi gösteremiyorsa bu tamamen mevcut hükümetin sorumluluğunda gerçekleşen bir eylemdir. Ya AKP bunu istemiyor ya da ABD’ye “One minute” demeye gücü yetmiyor.

Atom Enerjisi Ajansı denetlesin
İlginç bir durum daha var. Medyada çıkan bu haberler sonucunda Türkiye’nin, yine aynı anlaşma gereğince, Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (UAEA) tarafından kontrol edilmesi gerekir. Çünkü denetim hakkı UAEA’nındır. Türkiye bu hakkı kabul ettiğini, 20 Ekim 1981’de Resmi Gazete’de yayımlanan bir başka anlaşmaya imza atarak tanımıştır. Kamuoyu gerçekten merak ediyorsa, UAEA’na başvurmalı ve onları göreve çağırmalıdır. BU aslında nükleer silahların nasıl kontrolsüz yayıldığının da iyi bir örneği olabilir. UAEA’nın, Türkiye sınırları içerisinde bulunan Amerikan üssünü nasıl denetleyeceği ise ayrı bir soru işareti tabii.

Hiroşima’nın üzerinden 64 yıl geçti
Hiroşima’ya atom bombasının atılmasının 64 yıl sonrasında bu anlaşmanın önemi bugün daha fazla ön plana çıkıyor. Nükleer santral tacirlerinin, enerji darboğazı, iklim değişikliği gibi konuları fırsat bilerek yeniden çanta ellerinde dolaşmaya başladıkları bu günlerde, başlarındaki en büyük dert sattıkları her nükleer reaktörle artan nükleer silahlanma riski. NPT metninin ilk paragrafında da yazıldığı gibi, bu anlaşmaya taraf olan ülkeler, “Nükleer bir savaşın bütün insanlığa uğratabileceği yıkıntıyı ve böyle bir savaş tehlikesini önlemek için her türlü çabayı harcamayı göz önünde tutar” deniyor. Metin, “nükleer silahların yayılmasının nükleer savaş tehlikesini ciddi biçimde arttıracağına inanarak...” diye devam ediyor.

Hiroşima ve Nagasaki üzerinden geçen 64 yıl, dünyadaki insanlara sadece ve sadece bu anlaşmanın girişinde yer alan bu cümlelerin ne kadar doğru olduğunu defalarca kanıtladı. Buna rağmen, nükleer lobiler ve savaş tüccarlarının kafa karıştırmaya yönelik argümanları, insan aklının bir defa daha aklıselimden aklıevvelle kaymasına yol açıyor. Yol açıyor ki, medyada, sokakta nükleer silaha sahip olduğunda huzurlu bir gece uykusu yaşayacağını sananların sayısı artıyor. Komşusuna atacağı nükleer bombanın yarattığı radyasyon bulutlarının kendisine geleceğinden ya da benzer bir silahla kendisinin de vurulacağından habersiz bu insanlar, geldiğimiz noktanın 6 Ağustos 1945’e ne kadar yakın olduğunun ne yazık ki farkında değiller. İnsan, hayatta kalmak, barış içinde yaşamak için nükleer silahlara değil, suya, temiz havaya, yiyeceğe ve bir düşmana değil de dosta muhtaç olduğunu anladığı gün, işte o gün insan olacak.
Karşı Bisiklet Grubu, küresel ısınmaya dikkat çekmek, nedenleri ve çözümlerini anlatmak üzere Çanakkale'den İzmir'e kadar, beş gün sürecek bir tura başlıyor. Tur boyunca, küresel ısınma hakkında bilgilendirme yapılacak, kent merkezlerinde toplu bisiklet turları düzenlenecek.

Özgür Gürbüz / 5 Ağustos 2009

Küresel ısınma dünyanın karşılaştığı en önemli çevre sorunlarından biri ve sorunun çözümünde yaşam tarzımız da önemli bir rol oynuyor. Karşı Bisiklet Grubu, otomobil yerine bisikleti tercih edin diyor ve Çanakkale’den İzmir’e kadar olan 330 km’lik yolu 5 günde almak için pedal basacak. 5 Ağustos günü saat 19:00’da Çanakkale’de bir basın açıklaması yapıp kent içindeki destek için gelen bisikletçilerle tur atacak olan 8 kişilik ekip, 6 Ağustos’ta ise yola çıkacak. Küçükkuyu, Burhaniye, Dikili, Aliağa üzerinden İzmir’e varacak olan bisikletçiler, yol boyunca küresel ısınma konusunda halkla konuşacak ve el ilanları dağıtacak. Akşamları ise konakladıkları kentlerdeki bisikletçilerle beraber tur atıp, iklim değişikliğine neden olan etkenler, çözüm önerileriyle ilgili sunum yapacaklar.

Öğretmen de var, emekli astsubay da
Tura katılanlar arasında hayatını bisikleti sevdirmeye adamış bir rehber öğretmen de var. 47 yaşındaki Mehmet Savaşçıoğlu, okulunda ve yaşadığı kent İzmir’de bisikletin ulaşım aracı olarak yaygınlaştırılmasına çalışıyor. İşine devamlı bisikletle gidip geldiğini belirten Savaşçıoğlu, “Küresel ısınma tüm canlıların hayatını tehdit ediyor, ekolojik denge bozuluyor. Ekolojik dengenin bozulması sonucu yeni birçok hastalıkla karşılaşıyoruz” diyor. Bisiklet kullanımının yaygınlaştırılması için özel yollar yapılmasını isteyen. Savaşçığlu, bisikletin çevreci bir araç olmasının yanı sıra insan sağlığı için de faydalı olduğuna dikkat çekiyor. “Madde kullanmayın demekle olmuyor. Risk ortamlarından uzak tutmak gerekiyor. Okul zamanı turlar düzenleyerek pozitif örnekler göstermeye çalışıyoruz” yorumuyla da okullarda bisiklet kullanımın yaygınlaştırılmasının bir başka önemine değiniyor. Tura katılanlar arasında yine aynı yaşta olan bir emekli astsubayın yanı sıra, iki öğretmen ve dört üniversite öğrencisi de yer alıyor.

***
Karşı Bisiklet
40’a yakın üyesi olan İzmir merkezli, Karşı Bisiklet Grubu, küresel ısınma konusunu sürekli gündemde tutup, seragazı salımının azaltılması için hükümetlere baskı yapmaya çalışıyor. Otomotiv üretiminin sınırlandırılmasını isteyen grup, “Biz petrol şirketlerine çalışmak zorunda değiliz” diyor.

***
Araçların küresel ısınmaya katkısı
Gidilen her kilometre için kişi başına atmosfere verilen karbondioksit (CO2) miktarına bakıldığında, otomobiller 208 gramla başı çekiyor. Otomobil yerine kent içi otobüslere binerseniz bu rakam 89 grama düşüyor. Uzun mesafede ise otobüsler her kişi için kilometre başına 20 gram CO2 salıyor. Bisiklet için bu rakam “0” kabul ediliyor. Ayrıca, üretilen her otomobil için de atmosfere 5 ton CO2 bırakılıyor. (Kaynak: BBC)