Kopenhag zirvesine hazır mıyız?

Kyoto Protokolü’nün yerini alacak yeni anlaşma yıl sonunda şekillenecek ve ülkelerin hangi oranda seragazı indirimi yapacağı belli olacak. Bu konuda ilk net açıklama Avustralya’dan geldi. Avustralya, seragazı salımlarını 2020 yılında 2000 yılının yüzde 25 altına çekmeyi kabul ediyor.

Özgür Gürbüz-Gazete Habertürk/8 Haziran 2009

Danimarka’nın başkenti Kopenhag, yıl sonunda ya tarihi bir anlaşmaya sahne olacak ya da tarihi bir hayal kırıklığına. Kyoto Protokolü’nün yerini alacak yeni anlaşma, ülkelerin küresel ısınmayı durdurmak için 2012 sonrası neler yapması gerektiğini karar bağlayacak. Ülkelerin sorumluluklarının ne olacağı hakkında tartışmalar süredursun, Avustralya, seragazı salımlarını 2020 yılında 2000 yılının yüzde 25 altına çekmeyi önererek hedef önerisini kamuoyuna duyurdu. İklim değişikliği konusu Avustralya’da sert tartışmalara neden olmuş, bir önceki seçimde merkez sağ hükümetin Kyoto karşıtı tutumu, iktidarı elden kaçırmasının nedenlerinden biri olarak yorumlanmıştı.

İklim değişikliği bakanı
Avustralya’nın İklim Değişikliği Bakanı Senator Penny Wong “Avustralya için risk büyük. Gelecekteki refahımız ve eşsiz doğamızın akıbeti uluslararası düzeyde anlaşma yapılmasına bağlı” açıklamasını yapıyor. Çözüm yollarından birinin ormanları korumak olduğunu söyleyen Wong, “Ormanların tahrip edilmesi küresel sera gazı salınımlarının yüzde 18’ini oluşturmakta. Gelişmekte olan ülkelerdeki ormanların yok olmasına yol açan ekonomik zorunluluk yerine, ormanların korunmasını özendirmeliyiz” diyor. Avustralya karbondioksit gazının yakalanıp yeraltına gömülmesine yönelik teknolojilere de önlem paketi içerisinde yer veriyor ve iki milyar Avustralya doları ederinde bir yatırım planlıyor.

Taslak metin tartışılıyor
Öte yandan, ülkelerden gelen önerilerin derlenmesiyle oluşan Kyoto’nun yerini alacak metin de şekillenmeye başladı. Taslak metinde, 2020 yılına kadar seragazı emisyonlarını 1990 yılının yüzde 25 ile 45 oranında aşağı çekilmesini isteyen farklı hedefler var. 2050 yılında ise yine 1990 yılına göre seragazı emisyonlarını en az yüzde 75 azaltmayı hedefleyen öneriler var. Protokole taraf olan ülkeler, 7-18 Aralık tarihlerinde Kopenhag’ta yapılacak büyük buluşma öncesinde bir dizi toplantı yaparak bu farklı hedefler üzerinde bir anlaşmaya varmaya çalışacak. Tek tartışma konusu indirim oranının ne olacağı da değil. İndirimin öncelikli olarak hangi ülkeler tarafından yapılacağı, hedeflerden daha çok tartışılıyor. Üye ülkelerin verdiği önerilerle oluşturulan taslak metinde, sorumluluğun Kyoto’da olduğu gibi sadece “kalkınmış ülkeler” tarafından alınıp alınmayacağı henüz belli değil.

Üzerinde ciddi tartışmaların olacağı bir başka konu da atmosferdeki karbondioksit konsantrasyonunun nerede sınırlandırılacağıyla ilgili. Birçok bilim insanı halihazırda dünyanın ortalama sıcaklığında meydana gelen 0,8 derecelik artışın 2 dereceyi geçmesi halinde geri dönülemez bir noktaya gelineceğini söylüyor. Bunun için de atmosferdeki seragazı konsantrasyonunun 400 ile 450 ppm (CO2 eşdeğeri) arasında sınırlandırılmasını öne sürenler de var. Daha sıkı tedbirler alınmasını isteyen bir başka öneri ise sıcaklığı en fazla 1,5 dereceye kadar arttırmayı, buna bağlı olarak konsantrasyon miktarını da 350 ppm’de sabitlemeyi öneriyor. Yine, Kyoto’dan farklı olarak indirim hedeflerinin, ülkelerin atmosfere bıraktıkları toplam emisyon miktarı yerine kişi başına düşen emisyon miktarından yapılması da öneriler arasında.

Türkiye’nin önerisi metinde yok
Üye ülkelerin önerilerinden oluşan taslakta Türkiye’nin kendisini tanımladığı ve gelişmiş ülkelerden farklı bir hedef verilmesini istediği, “İleri Gelişmiş Ülkeler” grubu yer almıyor. Türkiye’nin bu aşamadan sonra nasıl bir strateji izleyeceği ise merak konusu. Bilindiği gibi Türkiye, en son verilere göre 2007 yılı sonunda seragazı emisyon miktarını 372 milyon tona kadar çıkarmış, böylece 1990 ylına göre yüzde 119 oranında bir artışa imza atmıştı.

Hava kirliliği alarm veriyor, uçağa binen sayısı artıyor

Özgür Gürbüz-Gazete Habertürk / 8 Haziran 2009

TMMOB Çevre Mühendisleri Odası (ÇMO), 2009 yılı Çevre Durum Raporu’nu her yıl olduğu gibi yine 5 Haziran Dünya Çevre Günü’nde açıkladı. Raporda artan enerji tüketimi sonucu giderek hızlanan iklim değişikliğinin sonuçlarına özellikle dikkat çekiliyor. Gelişmiş ülkelerde kişi başına fosil yakıt kullanımının arttığına dikkat çeken Çevre Mühendisleri, 1990-2003 yılları arasında uçakla yapılan seyahatlerdeki yüzde 80’e varan artışa dikkat çekiyor. Raporun ana başlıkları şöyle:

Küresel ısınma korkutuyor
Ortalama küresel sıcaklık, 1906’dan beri yaklaşık 0.74°C arttı. Bu yüzyıl içinde öngörülen yükselme ise 1,8°C ile 4°C arasında. Bazı bilim insanları 2°C’lik yükselmenin, büyük ve geri çevrilemez tahribat durumuna gelmeden önceki, eşik değer olduğuna inanıyor. Daha yüksek sıcaklıkların, ishal ve sıtma gibi salgın hastalıkların şiddetini arttıracağı ve küresel anlamda, besin üretimini azalacağı düşünülmekte.

Havada ve mevzuatta sorun var
Geçtiğimiz yıl, hava kirliliğinin önceki yıllara göre daha fazla gündeme gelmesine dikkat çekilen raporda, AB’ye uyum için yapılan mevzuat değişikliğinin de sorunlu olduğunun altı çiziliyor. ÇMO, hava kirliliğini, kentlerimizde hızlı nüfus artışı ve plansız büyüme ile birlikte siyasi iktidarın enerjiden sanayiye, ulaşımdan denetim süreçlerine kadar daha pek çok alanda izlediği yanlış ve eksik politikaların sonuçlarından sadece birisi olarak niteliyor.

Su politikaları değişiyor
Doğal yaşam için en temel ihtiyaçlardan biri olan suyun, artan nüfus ve plansız büyüme ile birlikte tükenmeye başlaması, kullanılabilir-içilebilir temiz suya erişimde yaşanan sorunlar ve suyun “ticari bir meta” olarak görülmeye başlaması su politikalarını değiştiriyor. 20. yüzyılda dünya nüfusu 4 kat artarken su ihtiyacının 9 kat artmış olması ve yine aynı dönemde endüstrinin kullandığı su miktarının 40 kat artmış olması su kıtlığını nüfus artışına bağlayan iddiaları yalanlıyor.

Kentli nüfusu artıyor, kentler çarpıklaşıyor
Türkiye hızlı ancak sağlıksız ve çarpık kentleşiyor. 1960’dan 2000’lere geçen süre içinde, kentli nüfus 7 milyondan 45-50 milyona yükseldi. Böyle büyük bir artış, kentlerde yaşayanların kentlileşmesini değil, daha çok “kırın kente taşınması” sorununu beraberinde getirdi. ÇMO, “Sanayileşme ve kalkınma, kentleşmenin önünde değil, arkasında kalmıştır” tespitini yaparken bu durumun birçok kentsel ve çevresel soruna zemin hazırladığını söylüyor.

Enerji sahası diye SİT alanını sattılar

Başbakan’ın çocuklarını ABD’de okutmasıyla gündeme gelen Gürmen Grup’un (Ramsey) sahibi Remzi Gür’ün şirketi, ihalesini kazandığı jeotermal enerji sahasının SİT alanı çıkması üzerine MTA ile mahkemelik oldu. Gür’ün verdiği 450 bin dolarlık tazminata MTA el koydu.

Özgür Gürbüz-Gazete Habertürk / 7 Haziran 2009 *

Jeotermal enerji sahalarının özelleştirilmesi kapsamında geçtiğimiz Kasım ayında yapılan ihalede Aydın-Sultanhisar sahasını İşadamı Remzi Gür'ün şirketi Gökkale Tarım Gıda Enerji Madencilik Ltd. Şirketi kazandı. Gökkale firması, Başbakan Erdoğan’ın çocuklarını Amerika’da okutmasıyla da bilinen Remzi Gür’e ait. Gür, ihaleyi kazanmasına rağmen bölgenin SİT alanı olması nedeniyle kuyu açamayacağını öğrenince şok yaşadı. 3 Kasım 2008 tarihinde açık arttırmayla yapılan ihaleyi kazanan firma, 450 bin dolar tutarındaki tazminatı yatırdı ve çalışmalara başladı. İlk incelemelerde söz konusu sahanın Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü’nün (MTA) belirttiği gibi 20 megavat (MW) kurulu güce değil 10 MW’lık bir kurulu güç potansiyeline sahip olduğu anlaşıldı.

Kuyu açılamaz
Firma, ikinci şoku, Sultanhisar’da bulunan iki kuyu ile sonradan açılması planlanan kuyuların birinci, ikinci ve üçüncü dereceden SİT alanları içerisinde kaldığının anlaşılmasıyla yaşadı. Gökkale Ltd. Operasyon Direktörü Dr.Hakan Berooğlu, “Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu onay vermezse bu sahalarda çalışma yapılması ve kuyu açılması için mümkün değil” diyor. Kapasite ve SİT alanıyla ilgili sorunlar nedeniyle ileri tetkikler yapmaya karar veren firma, MTA’ya sözleşme yapma süresinin uzatılması için başvurdu. Başvuruya olumlu yanıt vermeyen MTA, 450 bin dolarlık teminata da el koydu. Bunun üzerine Gökkale Ltd. ve MTA davalık oldu.

Enerjiden vazgeçmiyor
Basın bildirisi ile ihale günü arasındaki zaman diliminin çok kısa olması nedeniyle projenin rantabilite hesabını, basın bildirisinde belirtilen “minimum 20 MW” tabirine göre yaptıklarını belirten Beroğlu, “MTA'nın teminatımıza el koyması üzerine dava açtık” diyor. Berooğlu, jeotermal enerji ihalelerindeki mevcut şartların değiştirilip, hidroelektrik santraller için benimsenen katkı payı yöntemine geçilmesinin daha doğru olacağını belirtiyor. Katkı payı yönteminde ihaleyi, üretilen elektriğin satışından devlete en büyük payı bırakmayı taahhüt eden firma kazanıyor. “Bu yöntemde jeotermal alanların ihalesindeki gibi ihalenin kazanılması ile milyonlarca dolarlık ruhsat bedeli ödenmemekte. Özel sektör kaynakları, çok yüksek maliyet içeren santralin kurulmasına aktarılabilmektedir” diyen Berooğlu, “Jeotermal alanların özel sektör tarafından daha iyi kullanılabilmesi için bünyesinde çok iyi uzmanlar bulunduran MTA'nın ihale edeceği alanları çok daha iyi incelemeli” açıklamasını yapıyor. Firma yetkilileri tüm bu olanlara rağmen enerji alanındaki yatırımlardan vazgeçmediklerini de belirtiyor.

*tam metin

Kalitesiz kömür devlete 56 milyon dolara mal olmuş

Halen operasyonun devam ettiği Kangal Termik Santrali’nin arıza sicili oldukça kabarık çıktı. Santralin iki ünitesi halen bakımda. Kaza kaynaklı üretim kaybı 2004 yılının tüm üretiminden daha fazla. 1991 yılında devreye giren santralde, EÜAŞ tarafından raporlanan en az üç kaza olduğu ve santralin uzun süre devre dışı kaldığı da ortaya çıktı.

Özgür Gürbüz-Gazete Habertürk /6 Haziran 2009 *

Kangal Termik Santraliİşletme Müdürlüğü ve Koç Holding’e ait Demir Export Kangal Kömür İşletmesine yönelik operasyonlarla gündeme gelen santralin bakıma alınma nedeninin düşük kalorili kömür kullanımı olduğu ortaya çıktı. Birçok kişinin gözaltına alındığı operasyonun amacının, temin edilen ve alımında usulsüzlük yapıldığı ileri sürülen kömürün kalorisinin düşük olduğu öne sürülmüştü. EÜAŞ (Elektrik Üretim A.Ş.) ve TKİ (Türkiye Kömür İşletmeleri) tarafından hazırlanan raporlarda, santralin kuruluş tasarımında yakılacak kömürün 1300 kilokalori/kg ısıl değere sahip olması öngörülmüş. EÜAŞ, santrale verilen kömürün ortalama 1100 kilokalori/kg ısıl değere sahip olduğunu ve kömürün kalorifik değerinin tutturulamamasının santralin verimli çalışmasını engellediğini belirtiyor. Marmara Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Tanay Sıdkı Uyar, “Santrallerin tasarımları kazana girecek kömürün özelliklerine bağlı olarak yapılır. Ona uygun olmayan, tasarım sınırları dışında kömürle beslenirse arızalar olabilir” diyor. Rehabilitasyon çalışmaları da bu savı güçlendiriyor. Üç ünitesi bulunan santralin ünitelerinden biri 1 yıldır, diğeri ise 1 aydır bakımda. Rehabilitasyon kapsamında yapılan bakım çalışmalarında kazan sisteminin yanma veriminin arttırılmasına çalışılıyor. 1 ve 2 numaralı ünitelerin kazanlarının değirmenleri, yakıcılar ve borular komple yenilenecek.

Kazaların devlete zararı 56 milyon dolar
Kangal Termik Santrali’nin arıza konusunda sicili oldukça kabarık. 1991 yılında devreye giren santral, elimize geçen ve EÜAŞ’ın kayıtlarına aldığı ilk arızasını 7 Temmuz 1992 yılında yaşamış. 1 numaralı ünitede, “Kazanda oluşan gaz birikmesi ve bu gazın dışarı sızabilen yanar haldeki kömür parçacıklarının etkisiyle tutuşması” nedeniyle çıkan yangın sonucunda 1 numaralı ünite 439 gün bakımda kalmış. 1993 sonunda tekrar devreye giren 1 numaralı ünitede 2 yıl sonra tekrar aynı nedenden dolayı bir yangın daha çıkmış. Bu defa 126 günde tamir edilen santralin 2 numaralı ünitesi iç ihtiyaç trafosunda da 2005 yılında gevşek bir civata yüzünden bir arıza yaşanmış. Bu üç kaza sonucunda santralin üretilemeyen elektrik bedeli ve tamir masrafları olarak devlete toplam maliyeti, aynı raporlarda 56 milyon 275 bin dolar olarak belirtilmiş. 1992 yılındaki kaza kaynaklı üretim kaybı 2004 yılının tüm üretiminden daha fazla. Bu iki ünite de şimdi bakımda.

“İhalesiz alım yolsuzluk akla getirir”
Transelectro ve Siemens firmaları tarafından gerçekleştirilen bakım işlemleri de hayli maliyetli. Amil-i Mutehassıs sözleşmeyle 56,5 milyon avro üzerinden bakım işlemlerinin yapılması konusunda anlaşmaya varılmış. TMMOB Makina Mühendisleri Odası Enerji Çalışma Grubu Üyesi Haluk Direskeneli, “Kamu çalışmalarında ihalesiz alım ne gerekçe verilirse verilsin, doğru değildir. ‘Yolsuzluk’ akla getirir, kaçınmak gerekir” diyor. TKİ’nin kömür satışlarında artık kömür kalitesinin mekanik ayricilar veya lavvar (yüzdürme) tekniğiyle yükseltildiğini belirten Direskeneli, “Umarım yeni bakanımız bundan sonra ihalesiz alımlara fırsat vermez” açıklamasını yapıyor.

***
Arızalar üretimi aksatıyor
Teorik elektrik üretim kapasitesi yılda 2 milyar 970 milyon kilovatsaat olan Kangal Termik Santrali, arızalar yüzünden elektrik üretiminde dalgalı bir grafik çiziyor. Son yıllarda yükselen üretimin, 2 ünitenin yeniden rehabilitasyona alınmasıyla düşmesi bekleniyor. İşte yıllara göre elektrik üretim rakamları:

YIL ÜRETİM (Kilovatsaat)
2002 2.083.965.000
2003 1.701.450.000
2004 1.491.318.000
2005 2.049.825.000
2006 2.535.422.000
2007 2.745.091.000

1. Ünitede meydana gelen kazalar
Tarih Tamir süresi Üretim kaybı(kWs) Arızanın maliyeti ($)
7 Temmuz 1992 10 bin 546 saat 1.581.900.000 44.739.303
1 Ağustos 1995 3 bin 28 saat 454.200.000 11.510.074

*tam metin