Hıristiyan aleminin en önemli dini bayramı Paskalya, cumartesi gecesi kiliselerde yapılacak olan ayinle başlayacak. Ancak Hıristiyan cemaati hazırlıklara şimdiden başladı. En çok satan hediyelik eşya ise tavşan ve mum.
Özgür Gürbüz - Gazete Habertürk / 10 Nisan 2009
Türkiye’deki Hıristiyan cemaati Paskalya’yı kutlamaya hazırlanıyor. Cumartesi akşamı aile fertleri ve dostlarla kurulacak büyük bir sofrada, etsiz geçen oruç günleri (Büyük Perhiz) muhtemelen balıkla ya da kırmızı etlerle sonlanacak. Başta çocuklar olmak üzere herkes çikolataya doyacak. Paskalya, İsa’nın yeniden dirildiği gün olarak kabul ediliyor ve tüm Hıristiyan alemi bu özel günü, kendi içlerinde bazı farklılar olmakla beraber tasvir etmeye çalıştığımıza benzer bir törenle kutluyor. Pazar günü ise kiliselerde törenler düzenleniyor, birçok Avrupa ülkelerinde pazartesileri de (Easter Monday) resmi tatil ilan ediliyor.
Kutlamalar sırasında birbirlerine hediye verenlere de rastlanıyor. Yumurtalar yeniden doğumu simgeliyor. Yumurtalar da doğurganlığı gösterdiği için tavşanla anılıyor. Bu nedenle tavşan ve yumurta figürleri hediyelerin ana temasını oluşturuyor. Çocuklara tavşanların, kendilerine yumurtayla beraber oyuncak ve çikolata getirdikleri de söylenir. Bu nedenle en gözde hediyeler yumurta, tavşan ve onların resimlerinin yer aldığı dekorasyon malzemeleri oluyor.
Son Tavşan Bizim
İstanbul’da paskalya için hediyelik eşya satan mağaza sayısı bir elin parmaklarını bulmuyor. İlk uğradığımız dükkan sahibi Isac Taragano, bu yıl ithalatçının yaşadığı sorunlar nedeniyle yeni ürünler getiremediklerini söylüyor ve elinde geçen yıldan kalan bir tek tavşan olduğunu söylüyor. Onu da biz alıyor ve 20 yıldır paskalya hediyeleri satan Ani Ravul’un dükkanına giriyoruz. Burası bir hayli kalabalık ve onlarca çeşit var. “Normalde satışlar iki hafta önce başlardı, bu yıl son haftaya kaldı diyen Ravul, “Ürünlerin çoğu ithal. En çok mumlar, seramikler ilgi görüyor” diyor. Çocuklar yumurta şeklindeki çikolatalara çok ilgi gösteriyor. Evlerde de anneleriyle gerçek yumurtaları boyuyorlar.
“Kendimi çocuk gibi hissediyorum” diye bir cümle duyunca hemen arkamızdaki Lerna Özder ile tanışıyoruz. Oldukça kalabalık bir yemek yiyecekleri ve tüm dostlarını göreceği için oldukça heyecanlı olduğunu anlatan Özder, “Yemekte balık çok önemli. Özellikle de kalkan yeniyor. Paskalya çöreği, midye ve dolmadan oluşan bir sofra kuruluyor” diyerek bize biraz olsun Paskalya heyecanını aksettiriyor.
Özgür Gürbüz tarafından kaleme alınan makale, analiz ve haberlere bu adresten ulaşabilirsiniz. Yazıları başka bir yerde yayımlamak için izin almalısınız. E-posta: ozgurgurbuzblog(at)gmail.com
Yatağan’da yaşamak Köprü'den daha riskli
Obama’ya Boğaz Köprüsü’ne pankart asarak 64 metre yükseklikten “Barış için iklimi kurtar” çağrısı yapan eylemciler, köprüye çıkmaktan değil iklim değişikliğinin sonuçlarından korkuyorlar.
Özgür Gürbüz - Gazete Habertürk / 9 Nisan 2009 *
Fotoğraf: Serdar Çelik - Greenpeace
Pazartesi günü üç ayrı dilde üç ayrı pankartla ABD Başkanı Obama’ya anlamlı bir mesaj gönderen Greenpeace (Yeşilbarış) eylemcileri 14 saat gözaltında tutulduktan sonra salıverildi. Dördü kendilerini iplerle yerden 64 metre yükseklikteki köprüden aşağıya bıraktı, 14 tanesi ise kendilerini köprüye zincirledi. 10 yıldır Greenpeace’de gönüllü olan Gözde Baykara, köprüden geçen araçlardan kendilerine alkış ve kornalarla yapılan destekten bahsediyor. O sırada ipin ucunda pankart açmakla meşgul olan Mevlüt Yaman, Oğuzhan Yılmaz ve Özay Özer ise bu destekten pek haberdar değilmiş. Onlar için köprüden aşağıya sarkmak çok da korkulacak bir şey değil. “Orada ben ne yaptığımı biliyorum. Hakim olduğum bir konuda çalışıyorum” diyor Oğuzhan. Tek sorunun zamanla yarışmak olduğunu belirten Mevlüt, “Polisin geldiğini görüyorsun, uygulanan şiddetle başediyorsun” diye konuşuyor ve öncelikle emniyete önem verdiklerini o koşulu sağlamadan işe koyulmadıklarını özellikle belirtiyor. Özay ise ekliyor: “Yatağan termik santralinin yanında yaşamak köprüye çıkmaktan daha tehlikeli”.
Greenpeace’in çok merak edilen tırmanışçılarının çoğu dağcılıkla ya da sporla haşır neşir olmuş ve bu konuda eğitim almış kişiler. Özay, çevre alanında sosyoloji yüksek lisansı yapıyor ve endüstriyel tırmanışla uğraşıyor. Gözde işin mühendislik tarafına ısınamadığı için son sınıftayken çevre mühendisliğini bırakmış. Fotoğraf karemize sığdıramadığımız Cihan ise hukuk fakültesinde son sınıfta. Oğuzhan Aikido hocası ve Mevlüt’te spor bilimlerinde okumuş. Kimi karada iyi kimi denizde anlayacağınız. Onları Greenpeace’e çeken ise eylemlerden çok Greenpeace’in söylemleri olmuş. Şiddet karşıtı duruşu, eylemlerde sivil itaatsizlik ve doğrudan eylemi seçmesi ve tabi ki çevre için yaptıkları çalışmalar.
İklim değişikliği ve nükleer enerji hemen hemen hepsi için Türkiye’nin en öncelikli sorunları arasında yer alıyor. Sorunların çözümü için “Batının eski teknolojilerini transfer etmeyi durdurmak lazım” diyen Özay’ın çağrısına, Mevlüt’ün desteği, “İnsanın toprakla bağı kopmuş durumda, bu ilişkiyi yeniden kurmak lazım” yönünde oluyor. Eylemde hedef aldıkları Obama hakkında ise olumlu düşünceler hakim. İklim konusunda söyledikleri cazip. “Obama’ya inanmak istiyorum” diyorlar ama öncelikle yıl sonunda Kopenhag’ta yapılacak iklim görüşmelerinde Obama’nın sınavı geçmesi lazım.
***
Mini Yeşil-Anket
Greenpeace yerel seçimlerden önce belediye başkanlarından temiz enerji sözü almıştı. Eylemcilere bulundukları kentte belediye başkanı olsaydınız ilk ne yapardınız diye sorduk.
Özay (Eskişehir) Bisiklet yollarının geliştirir, yeşil mimari örneklerini arttırırdım.
Gözde (İstanbul) Toplu taşıma ücretlerini düşürürdüm.
Oğuzhan (Ankara) Şehir merkezindeki araç trafiğini azaltır yayalara açardım.
Mevlüt (İstanbul) Güneş için belediye başkanları bildirgesini imzalardım. Kadir Topbaş hala imzalamadı!
* Tam metin
Özgür Gürbüz - Gazete Habertürk / 9 Nisan 2009 *
Fotoğraf: Serdar Çelik - Greenpeace
Pazartesi günü üç ayrı dilde üç ayrı pankartla ABD Başkanı Obama’ya anlamlı bir mesaj gönderen Greenpeace (Yeşilbarış) eylemcileri 14 saat gözaltında tutulduktan sonra salıverildi. Dördü kendilerini iplerle yerden 64 metre yükseklikteki köprüden aşağıya bıraktı, 14 tanesi ise kendilerini köprüye zincirledi. 10 yıldır Greenpeace’de gönüllü olan Gözde Baykara, köprüden geçen araçlardan kendilerine alkış ve kornalarla yapılan destekten bahsediyor. O sırada ipin ucunda pankart açmakla meşgul olan Mevlüt Yaman, Oğuzhan Yılmaz ve Özay Özer ise bu destekten pek haberdar değilmiş. Onlar için köprüden aşağıya sarkmak çok da korkulacak bir şey değil. “Orada ben ne yaptığımı biliyorum. Hakim olduğum bir konuda çalışıyorum” diyor Oğuzhan. Tek sorunun zamanla yarışmak olduğunu belirten Mevlüt, “Polisin geldiğini görüyorsun, uygulanan şiddetle başediyorsun” diye konuşuyor ve öncelikle emniyete önem verdiklerini o koşulu sağlamadan işe koyulmadıklarını özellikle belirtiyor. Özay ise ekliyor: “Yatağan termik santralinin yanında yaşamak köprüye çıkmaktan daha tehlikeli”.
Greenpeace’in çok merak edilen tırmanışçılarının çoğu dağcılıkla ya da sporla haşır neşir olmuş ve bu konuda eğitim almış kişiler. Özay, çevre alanında sosyoloji yüksek lisansı yapıyor ve endüstriyel tırmanışla uğraşıyor. Gözde işin mühendislik tarafına ısınamadığı için son sınıftayken çevre mühendisliğini bırakmış. Fotoğraf karemize sığdıramadığımız Cihan ise hukuk fakültesinde son sınıfta. Oğuzhan Aikido hocası ve Mevlüt’te spor bilimlerinde okumuş. Kimi karada iyi kimi denizde anlayacağınız. Onları Greenpeace’e çeken ise eylemlerden çok Greenpeace’in söylemleri olmuş. Şiddet karşıtı duruşu, eylemlerde sivil itaatsizlik ve doğrudan eylemi seçmesi ve tabi ki çevre için yaptıkları çalışmalar.
İklim değişikliği ve nükleer enerji hemen hemen hepsi için Türkiye’nin en öncelikli sorunları arasında yer alıyor. Sorunların çözümü için “Batının eski teknolojilerini transfer etmeyi durdurmak lazım” diyen Özay’ın çağrısına, Mevlüt’ün desteği, “İnsanın toprakla bağı kopmuş durumda, bu ilişkiyi yeniden kurmak lazım” yönünde oluyor. Eylemde hedef aldıkları Obama hakkında ise olumlu düşünceler hakim. İklim konusunda söyledikleri cazip. “Obama’ya inanmak istiyorum” diyorlar ama öncelikle yıl sonunda Kopenhag’ta yapılacak iklim görüşmelerinde Obama’nın sınavı geçmesi lazım.
***
Mini Yeşil-Anket
Greenpeace yerel seçimlerden önce belediye başkanlarından temiz enerji sözü almıştı. Eylemcilere bulundukları kentte belediye başkanı olsaydınız ilk ne yapardınız diye sorduk.
Özay (Eskişehir) Bisiklet yollarının geliştirir, yeşil mimari örneklerini arttırırdım.
Gözde (İstanbul) Toplu taşıma ücretlerini düşürürdüm.
Oğuzhan (Ankara) Şehir merkezindeki araç trafiğini azaltır yayalara açardım.
Mevlüt (İstanbul) Güneş için belediye başkanları bildirgesini imzalardım. Kadir Topbaş hala imzalamadı!
* Tam metin
Küresel ısınma Obama’ya rağmen gündemden düştü
2007 yılında gündemin en üst sıralarında yer alan küresel ısınma Obama’nın iktidara gelişiyle ABD’nin mücadeleye aktif katılmasına rağmen medyada daha az haber konusu olmaya başladı. Uzmanlar, ekonomik krizin ve küresel ısınmanın doğal bir süreç olduğunu iddia eden karşı propagandanın önemine dikkat çekiyor.
Özgür Gürbüz - Gazete Habertürk / 7 Nisan 2009
Avrupa Çevre Ajansı, Lizbon Üniversitesi ve Calouste Gulbenkian Vakfı’nın Portekiz’in Lizbon kentinde düzenlediği Medya ve Çevre adlı toplantıda iklim değişikliği sorunu masaya yatırıldı. Avrupa ve Amerika’dan bilim insanları, medya konusunda araştırmalar yapan akademisyenler ve gazetecilerin katıldığı toplantı iki gün sürdü. İngiltere’de ve Amerika’da birbirinden bağımsız yapılan araştırmalar 2007 yılında medyada gündemden inmeyen “küresel ısınma” konusunun 2008 yılında tam tersi yönde ilerleyerek rutin haber sınıfına girdiğini gösteriyor. Uzmanlara göre, ABD’nin önceki başkanı George Bush’un aksine, küresel ısınmayı durdurmak için önemli hedefler belirleyen ve ekonomik durgunluğu, temiz enerjiye yaptığı yatırımlarla önlemek için milyarlarca dolar harcayan Obama’nın başkanlığı da bu gidişatı değiştirmedi.
Obama’ya kamuoyu desteği şart
Toplantıda özel bir konuşma yapan North Carolina Üniversitesi İletişim Bölümleri profesörlerinden Robert Cox, konuşmasında iklim değişikliğinin insan etkisiyle meydana geldiğini inkar eden yayınların arttığına dikkat çekti ve ekonomik krizin iklim değişikliği sorunun önüne geçtiğine değindi. İngiltere’nin uzaktan eğitim kurumu olan “Open University”de görev yapan ve iklim değişikliği ile medya üzerine çalışmaları bulunan Prof. Joe Smith de benzer bir eğilim İngiltere’de de egemen olduğuna dikkat çekti. Küresel ısınmayı inkar edenlerin, internetteki bloglar, hava durumu sunucuları, köşe yazarları ve sağ eğilimli ‘think-thank’lar aracılığıyla fikirlerini yaydıklarını belirten Smith, “Obama, Kopenhag’da Kyoto devamı bir metne imza atsa bile bunu kongreye götürdüğünde çok ciddi bir kamuoyu desteğine ihtiyacı olacak. Beni asıl endişelendiren bu kamuoyu desteği” diyor.
Obama’nın yeşil enerji planı
* Önümüzdeki 10 yıl içerisinde rüzgar, güneş ve enerji verimliliği gibi temiz enerji kaynaklarına 150 milyar dolar yatırılacak ve 5 milyon kişiye iş sahası açılacak
* Önümüzdeki 10 yıl içerisinde tasarruf ve alternatif teknolojilerle Venezuella ve Orta Doğu’dan ithal edilen petrole ihtiyaç duyulmayacak hale gelinecek.
* 2015 yılına kadar Amerika’da üretilmiş 1 milyon melez (hibrid / elektrik ve petrolle çalışan) otomobil yollarda olacak.
* 2012’ye kadar Amerika’nın elektriğinin yüzde 10’u; 2025’e kadarsa yüzde 25’i yenilenebilir enerji kaynaklarından sağlanacak.
* 2050 yılına kadar Amerika’nın atmosfere saldığı seragazları, karbon ticareti de kullanılarak yüzde 80 azaltılacak.
Özgür Gürbüz - Gazete Habertürk / 7 Nisan 2009
Avrupa Çevre Ajansı, Lizbon Üniversitesi ve Calouste Gulbenkian Vakfı’nın Portekiz’in Lizbon kentinde düzenlediği Medya ve Çevre adlı toplantıda iklim değişikliği sorunu masaya yatırıldı. Avrupa ve Amerika’dan bilim insanları, medya konusunda araştırmalar yapan akademisyenler ve gazetecilerin katıldığı toplantı iki gün sürdü. İngiltere’de ve Amerika’da birbirinden bağımsız yapılan araştırmalar 2007 yılında medyada gündemden inmeyen “küresel ısınma” konusunun 2008 yılında tam tersi yönde ilerleyerek rutin haber sınıfına girdiğini gösteriyor. Uzmanlara göre, ABD’nin önceki başkanı George Bush’un aksine, küresel ısınmayı durdurmak için önemli hedefler belirleyen ve ekonomik durgunluğu, temiz enerjiye yaptığı yatırımlarla önlemek için milyarlarca dolar harcayan Obama’nın başkanlığı da bu gidişatı değiştirmedi.
Obama’ya kamuoyu desteği şart
Toplantıda özel bir konuşma yapan North Carolina Üniversitesi İletişim Bölümleri profesörlerinden Robert Cox, konuşmasında iklim değişikliğinin insan etkisiyle meydana geldiğini inkar eden yayınların arttığına dikkat çekti ve ekonomik krizin iklim değişikliği sorunun önüne geçtiğine değindi. İngiltere’nin uzaktan eğitim kurumu olan “Open University”de görev yapan ve iklim değişikliği ile medya üzerine çalışmaları bulunan Prof. Joe Smith de benzer bir eğilim İngiltere’de de egemen olduğuna dikkat çekti. Küresel ısınmayı inkar edenlerin, internetteki bloglar, hava durumu sunucuları, köşe yazarları ve sağ eğilimli ‘think-thank’lar aracılığıyla fikirlerini yaydıklarını belirten Smith, “Obama, Kopenhag’da Kyoto devamı bir metne imza atsa bile bunu kongreye götürdüğünde çok ciddi bir kamuoyu desteğine ihtiyacı olacak. Beni asıl endişelendiren bu kamuoyu desteği” diyor.
Obama’nın yeşil enerji planı
* Önümüzdeki 10 yıl içerisinde rüzgar, güneş ve enerji verimliliği gibi temiz enerji kaynaklarına 150 milyar dolar yatırılacak ve 5 milyon kişiye iş sahası açılacak
* Önümüzdeki 10 yıl içerisinde tasarruf ve alternatif teknolojilerle Venezuella ve Orta Doğu’dan ithal edilen petrole ihtiyaç duyulmayacak hale gelinecek.
* 2015 yılına kadar Amerika’da üretilmiş 1 milyon melez (hibrid / elektrik ve petrolle çalışan) otomobil yollarda olacak.
* 2012’ye kadar Amerika’nın elektriğinin yüzde 10’u; 2025’e kadarsa yüzde 25’i yenilenebilir enerji kaynaklarından sağlanacak.
* 2050 yılına kadar Amerika’nın atmosfere saldığı seragazları, karbon ticareti de kullanılarak yüzde 80 azaltılacak.
Yeni başkanlar, çevre için ne yapacaksınız?
Yerel seçimler bitti, başkanlar belirlendi. Çevreciler vakit kaybetmeden yeni belediye başkanlarından kentleri iklim değişikliğine neden olmamak için yeniden tasarlamaya çağırdı. REC (Bölgesel Çevre Merkezi) kentleri karbonsuzlaştırmak için beş kademeli bir plan hazırladı.
Özgür Gürbüz - Gazete Habertürk / 2 Nisan 2009
İklim değişikliği tüm dünyayı tehdit ediyor ve insanları yaşam tarzlarını değiştirmeye zorluyor. Dünyadaki seragazlarının yüzde 75’i direkt ve dolaylı olarak kentlerden kaynaklanıyor. REC (Bölgesel Çevre Merkezi) Türkiye, Sürdürülebilir Kentler Birliği (ICLEI) tarafından geliştirilen “İklim Dostu Kentler Kampanyası”nı Türkiye’de de başlattı. Dün seçilen belediye başkanları ve seçmenlerden sürdürülebilir enerji, ulaşım, konut, arazi planlaması ve atık yönetimi politikalarını talep etmeye çağıran REC, bu sayede kentlerden kaynaklanan ve küresel iklim değişikliğine yol açan seragazı emisyonlarının azaltılabileceğini söylüyor.
Beş adımda iklim dostu kentler
İklim Dostu Kentler Kampanyası (ICLEI-CCP) kapsamında kentlerde daha az karbon emisyonu çıkarmak için beş adımdan oluşan bir plan öneriliyor. İlk adımda kentleri, ne kadar seragazı ürettiğini hesaplamaya ve artış tahminleri yapmaya çağıran REC, daha sonra her kentin ne kadar emisyon azaltımı yapabileceği yönünde bir hedef belirlemesini öneriyor. Üçüncü adım ise bu hedefe ulaşabilmek için kentlerde yapılabilecekleri belirlemek. Seragazlarının özellikle kömür ve petrol gibi fosil yakıtlardan kaynaklandığı bilindiği için, binalarda yapılacak enerji tasarrufu, ulaşımda metro gibi toplu taşıma yöntemlerine ağırlık verilmesi seçenekleri ön plana çıkıyor. Dördüncü adım belirlenen uygulamaları hayata geçirmek ve beşincisi ise sonuçları değerlendirmek olarak saptanmış.
Kentlerin kampanyanın göbeğinde yer alması, iklim değişikliğinden en fazla etkilenecek yerlerin başında yine kentlerin gelmesinden kaynaklanıyor. Çünkü dünya nüfusunun yarısı, Türkiye nüfusunun yaklaşık yüzde 75'i kentlerde yaşıyor. Bölgesel sıcaklık yükselmeleri ile birlikte kentlerde hava kirliliği artıyor, kuraklık ve sel olaylarının artışı kentsel su kaynaklarını olumsuz etkiliyor. Kıyı bölgelerindeki yerleşim yerlerinin ileriki on yıllar içerisinde su altında kalma riski bile var.
***
Daha az karbon salımı için yerel yönetimler neler yapabilir?
• Enerji verimliliğinin desteklemesi, temiz ve yenilenebilir enerjinin yaygınlaştırılması
• Daha fazla yeşil alan yaratılması, daha sağlıklı kentleşme politikası
• Katı atık yönetimi ile geri dönüşüm, atık azaltımı, kompost ve metan gazı kullanma altyapısının hazırlanması.
• Ulaşım planlaması ile daha etkin toplu taşıma, yaya ve bisiklet ulaşımı için altyapı oluşturulması.
***
Dünyada İklimler Değişiyor Kömür ve petrol gibi fosil yakıtların tüketilmesi ve orman alanlarının yok edilmesi sonucunda, sera gazlarının miktarı son 500.000 yılın en yüksek düzeyine ulaştı. Son 200 yıldaki en sıcak 10 yıl, son 20 yılda yaşandı. Tüm dünyada kuraklık, sel, kasırga gibi aşırı iklim olayları gitgide artıyor. Türkiye’de ortalama sıcaklıklarda uzun vadede 5-6 C arasında artış ve ortalama yağışlarda ise yüzde 40’a varan oranda azalma bekleniyor.
Özgür Gürbüz - Gazete Habertürk / 2 Nisan 2009
İklim değişikliği tüm dünyayı tehdit ediyor ve insanları yaşam tarzlarını değiştirmeye zorluyor. Dünyadaki seragazlarının yüzde 75’i direkt ve dolaylı olarak kentlerden kaynaklanıyor. REC (Bölgesel Çevre Merkezi) Türkiye, Sürdürülebilir Kentler Birliği (ICLEI) tarafından geliştirilen “İklim Dostu Kentler Kampanyası”nı Türkiye’de de başlattı. Dün seçilen belediye başkanları ve seçmenlerden sürdürülebilir enerji, ulaşım, konut, arazi planlaması ve atık yönetimi politikalarını talep etmeye çağıran REC, bu sayede kentlerden kaynaklanan ve küresel iklim değişikliğine yol açan seragazı emisyonlarının azaltılabileceğini söylüyor.
Beş adımda iklim dostu kentler
İklim Dostu Kentler Kampanyası (ICLEI-CCP) kapsamında kentlerde daha az karbon emisyonu çıkarmak için beş adımdan oluşan bir plan öneriliyor. İlk adımda kentleri, ne kadar seragazı ürettiğini hesaplamaya ve artış tahminleri yapmaya çağıran REC, daha sonra her kentin ne kadar emisyon azaltımı yapabileceği yönünde bir hedef belirlemesini öneriyor. Üçüncü adım ise bu hedefe ulaşabilmek için kentlerde yapılabilecekleri belirlemek. Seragazlarının özellikle kömür ve petrol gibi fosil yakıtlardan kaynaklandığı bilindiği için, binalarda yapılacak enerji tasarrufu, ulaşımda metro gibi toplu taşıma yöntemlerine ağırlık verilmesi seçenekleri ön plana çıkıyor. Dördüncü adım belirlenen uygulamaları hayata geçirmek ve beşincisi ise sonuçları değerlendirmek olarak saptanmış.
Kentlerin kampanyanın göbeğinde yer alması, iklim değişikliğinden en fazla etkilenecek yerlerin başında yine kentlerin gelmesinden kaynaklanıyor. Çünkü dünya nüfusunun yarısı, Türkiye nüfusunun yaklaşık yüzde 75'i kentlerde yaşıyor. Bölgesel sıcaklık yükselmeleri ile birlikte kentlerde hava kirliliği artıyor, kuraklık ve sel olaylarının artışı kentsel su kaynaklarını olumsuz etkiliyor. Kıyı bölgelerindeki yerleşim yerlerinin ileriki on yıllar içerisinde su altında kalma riski bile var.
***
Daha az karbon salımı için yerel yönetimler neler yapabilir?
• Enerji verimliliğinin desteklemesi, temiz ve yenilenebilir enerjinin yaygınlaştırılması
• Daha fazla yeşil alan yaratılması, daha sağlıklı kentleşme politikası
• Katı atık yönetimi ile geri dönüşüm, atık azaltımı, kompost ve metan gazı kullanma altyapısının hazırlanması.
• Ulaşım planlaması ile daha etkin toplu taşıma, yaya ve bisiklet ulaşımı için altyapı oluşturulması.
***
Dünyada İklimler Değişiyor Kömür ve petrol gibi fosil yakıtların tüketilmesi ve orman alanlarının yok edilmesi sonucunda, sera gazlarının miktarı son 500.000 yılın en yüksek düzeyine ulaştı. Son 200 yıldaki en sıcak 10 yıl, son 20 yılda yaşandı. Tüm dünyada kuraklık, sel, kasırga gibi aşırı iklim olayları gitgide artıyor. Türkiye’de ortalama sıcaklıklarda uzun vadede 5-6 C arasında artış ve ortalama yağışlarda ise yüzde 40’a varan oranda azalma bekleniyor.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)