“Küresel Yakıt Ekonomisi Girişimi” adlı rapor, 2050 yılında otomobillerin yüzde 50 daha az yakıtla çalışabilecek hale gelebileceğini öngörüyor.
Derleyen :Özgür Gürbüz / 6 Mart 2009
İçlerinde Uluslararası Enerji Ajansı, BM Çevre Ajansı, Uluslararası Taşımacılık Forumu ve Uluslararası Otomobil Federasyonu tarafından İngiltere’de kurulan FIA Vakfı’nın hazırladığı rapora göre, 2050 yılında otomobillerin kilometre başına ortalama yüzde 50 daha az yakıt harcaması mümkün olacak. Küresel ısınmayı durdurmak için belirlenen bu hedefe yaklaşmak için melez (hibrid) otomobillere büyük görev düştüğü belirtiliyor. Daha verimli çalışan motorlar, yakıt ekonomisi ve hidrojen yakıt hücreleriyle çalışan otomobillerin de bugünkü araç filosunun yerini alması düşünülüyor.
2050 yılında bu hedefe ulaşılırsa, her yıl yaklaşık 6 milyar varil değerinde petrol tüketiminin de önüne geçilmiş olacak. Bu sayede, 2050 yılında, yıllık 2 milyar ton karbondioksit (Co2) tasarrufu yapmak da mümkün olacak. Hedefe ulaşmak için bir dizi önlem öneren dört uluslararası ajans, teknolojik yöntemlerin dışında çevreci sürüş tekniklerinin geliştirilmesini, trafik ve hız kontrollerinin geliştirilmesini ve araç filosunun düzenli bakımının sağlanmasını öneriyor. Otomobil üreticilerini hükümetlerle birlikte yasal düzenlemeler üzerinde çalışmaya çağıran girişim, enerjiyi verimli kullanan otomobillere ağırlık verilmesi için de üreticilere ayrıca çağrıda bulunuyor.
Özgür Gürbüz tarafından kaleme alınan makale, analiz ve haberlere bu adresten ulaşabilirsiniz. Yazıları başka bir yerde yayımlamak için izin almalısınız. E-posta: ozgurgurbuzblog(at)gmail.com
Su mahkemesinden Başbakan’a son çağrı
İstanbul’da yapılacak 5. Dünya Su Forumu öncesi toplanacak olan İstanbul Su Mahkemesi, Yusufeli, Hasankeyf ve Munzur yöresinde yapılacak olan barajlarla ilgili İstanbul’da kuracağı mahkemeye, davalı taraf olarak ilgili bakanlarla birlikte Başbakan’a da tebligat yolladı ancak halen yanıt alamadı
Şükran Özçakmak – Özgür Gürbüz
Gazete Habertürk / 5 Mart 2009
Hükümet, 140 ülke temsilcisinin katılımıyla beşincisi 16–22 Mart tarihlerinde İstanbul’da yapılacak olan Dünya Su Forumu’na hazırlanırken, toplantıda suyla ilgili asıl sorunların tartışılmayacağını öne süren muhalifler İstanbul Su Mahkemesi adı altında bir toplantı düzenliyor. Latin Amerika Su Mahkemesi Örgütü ile Heinrich Böll Stiftung Derneği Türkiye Temsilciliği tarafından düzenlenecek mahkemede Yusufeli, Hasankeyf ve Munzur yöresine yapılması planlanan baraj projeleri, Meksika’da suya bağlı olarak meydana gelen sosyal ve çevresel sorunlar ile Brezilya’daki Madeira Nehri’ne kurulması planlanan baraj projeleri olmak üzere beş ayrı dava ele alınacak. İstanbul Tophane’deki eski tütün deposunda kurulacak olan mahkeme, davacıları ve savunmayı 10-11 Mart tarihlerinde dinleyecek, jüri ise kararını 14 Mart’ta açıklayacak.
Mahkemeye davacı olarak, yörede yaşayan vatandaşlar adına dava açan avukatlar, davalı olarak da Başbakan Recep Tayip Erdoğan, Enerji ve Tabi Kaynaklar Bakanlığı ile Çevre ve Orman Bakanlığı temsilcileri ile ilgili kuruluşlar davet edildi. Meksika ve Brezilya Devlet temsilcilerinin de davet edildiği mahkemeye, henüz resmi yanıt gelmediği bildirildi. Latin Amerika Su Mahkemesi Örgütü’nden Cileke Comanne (Meksika), Javier Bogantes (Meksika) ve Heinrich Böll Stiftung Derneği’nden Ulrike Dufner ve Nükhet Oğan’ın, dün sabah Nippon Hotel’de düzenlenen basın toplantısında, devletin resmi kurumlarına mahkemeye katılmaları için bir kez daha çağrı yaptı. mahkeme kararını, beş dava konusu hakkındaki hukuki, teknik ve bilimsel raporlar ve delilleri inceledikten sonra yedi kişiden oluşan jüri heyetiyle verecek.
Yasal düzenlemelerle çözüm bulunamamış su ile ilgili problemlerin çözümüne katkıda bulunmak amacıyla böyle bir mahkeme kurduklarını belirten Ulrike Dufner, “İklim Değişikliği su raporuna (IPCC) göre 2050 yılında iki milyar, 2080 yılında 3 milyar insanın sudan mahrum kalacak. Türkiye’de de su, hammadde ve ticari olarak kullanılmaya başlandı. Su, uluslararası bir güç haline dönüştürülmekte. Sürdürülebilir bir çözüm üretilmediği takdirde, su nedenli çatışmaların sayısı artacak ve şiddetlenecek. Su Mahkemesi, hukuku yeniden yorumlayarak su ile ilgili çatışmalara alternatif ve adil çözümler getirmeyi hedefliyor” dedi.
***
Jüride kimler var?
Sinema oyuncusu Pelin Batu, Helsinki Yurtaşlar Derneği temsilcisi Emel Kurma, Türkiye Ekonomik ve Sosyal Etüdler Vakfı (TESEV) Demokratikleşme Program yöneticisi Dilek Kurban, Amerikalı ekonomist David Barkin, Brezilya’da federal savcı Alexandre Camanho de Assis, Alman yayıncı Silke Helfrich, Amsterdamlı politika danışmanı ve editör Maurits Groen.
***
“Kosta Rika’nın yüzde 92’sine içilebilir su gidiyor”
Latin Amerika Su Mahkemesi’nden Meksikalı Javier Bogantes, Güney Amerika için su sorununu çözmüş en iyi ülke olarak Kosta Rika’yı gösteriyor. Ülkenin yüzde 92’sinde musluklardan akan su içilebilir nitelikte olduğunu belirten Bogantes, hükümetin, kendisine bağlı ama gerçek anlamda özerk olan bir enstitü kurduğunu, tüm dağıtımın devlet elinde tutulduğunu belirtiyor. Kosta Rika’da sadece bazı kırsal kesimlerde insanlar içme suyuna şişe su satın alarak ulaşıyor diyen Bogantes, bu aşamaya 50 yıllık bir çalışmadan sonra geldiğini berlirtiyor.
***
Latin Amerika Su Mahkemesi nedir?
Latin Amerika Su Mahkemesi Örgütü (Tribunal Latinoamericano del Agua), 1983 yılında Rotterdam’da Rhin Nehri’nin kirletilmesi ile kuruldu. İlk duruşma 2000 yılında Kosta Rika’da gerçekleştirildi ve 10 adet farklı dava ele alındı. Latin Amerika’da ortaya çıkan su çatışmalarına, etik değerleri temel alarak yeni çözümler getirmiştir. Mahkeme, projelerde bir hak ihlali olup olmadığına, söz konusu projeleri ulusal ve uluslararası hukuk kurallarına ve sözleşmelere göre değerlendirerek karar verir.
Şükran Özçakmak – Özgür Gürbüz
Gazete Habertürk / 5 Mart 2009
Hükümet, 140 ülke temsilcisinin katılımıyla beşincisi 16–22 Mart tarihlerinde İstanbul’da yapılacak olan Dünya Su Forumu’na hazırlanırken, toplantıda suyla ilgili asıl sorunların tartışılmayacağını öne süren muhalifler İstanbul Su Mahkemesi adı altında bir toplantı düzenliyor. Latin Amerika Su Mahkemesi Örgütü ile Heinrich Böll Stiftung Derneği Türkiye Temsilciliği tarafından düzenlenecek mahkemede Yusufeli, Hasankeyf ve Munzur yöresine yapılması planlanan baraj projeleri, Meksika’da suya bağlı olarak meydana gelen sosyal ve çevresel sorunlar ile Brezilya’daki Madeira Nehri’ne kurulması planlanan baraj projeleri olmak üzere beş ayrı dava ele alınacak. İstanbul Tophane’deki eski tütün deposunda kurulacak olan mahkeme, davacıları ve savunmayı 10-11 Mart tarihlerinde dinleyecek, jüri ise kararını 14 Mart’ta açıklayacak.
Mahkemeye davacı olarak, yörede yaşayan vatandaşlar adına dava açan avukatlar, davalı olarak da Başbakan Recep Tayip Erdoğan, Enerji ve Tabi Kaynaklar Bakanlığı ile Çevre ve Orman Bakanlığı temsilcileri ile ilgili kuruluşlar davet edildi. Meksika ve Brezilya Devlet temsilcilerinin de davet edildiği mahkemeye, henüz resmi yanıt gelmediği bildirildi. Latin Amerika Su Mahkemesi Örgütü’nden Cileke Comanne (Meksika), Javier Bogantes (Meksika) ve Heinrich Böll Stiftung Derneği’nden Ulrike Dufner ve Nükhet Oğan’ın, dün sabah Nippon Hotel’de düzenlenen basın toplantısında, devletin resmi kurumlarına mahkemeye katılmaları için bir kez daha çağrı yaptı. mahkeme kararını, beş dava konusu hakkındaki hukuki, teknik ve bilimsel raporlar ve delilleri inceledikten sonra yedi kişiden oluşan jüri heyetiyle verecek.
Yasal düzenlemelerle çözüm bulunamamış su ile ilgili problemlerin çözümüne katkıda bulunmak amacıyla böyle bir mahkeme kurduklarını belirten Ulrike Dufner, “İklim Değişikliği su raporuna (IPCC) göre 2050 yılında iki milyar, 2080 yılında 3 milyar insanın sudan mahrum kalacak. Türkiye’de de su, hammadde ve ticari olarak kullanılmaya başlandı. Su, uluslararası bir güç haline dönüştürülmekte. Sürdürülebilir bir çözüm üretilmediği takdirde, su nedenli çatışmaların sayısı artacak ve şiddetlenecek. Su Mahkemesi, hukuku yeniden yorumlayarak su ile ilgili çatışmalara alternatif ve adil çözümler getirmeyi hedefliyor” dedi.
***
Jüride kimler var?
Sinema oyuncusu Pelin Batu, Helsinki Yurtaşlar Derneği temsilcisi Emel Kurma, Türkiye Ekonomik ve Sosyal Etüdler Vakfı (TESEV) Demokratikleşme Program yöneticisi Dilek Kurban, Amerikalı ekonomist David Barkin, Brezilya’da federal savcı Alexandre Camanho de Assis, Alman yayıncı Silke Helfrich, Amsterdamlı politika danışmanı ve editör Maurits Groen.
***
“Kosta Rika’nın yüzde 92’sine içilebilir su gidiyor”
Latin Amerika Su Mahkemesi’nden Meksikalı Javier Bogantes, Güney Amerika için su sorununu çözmüş en iyi ülke olarak Kosta Rika’yı gösteriyor. Ülkenin yüzde 92’sinde musluklardan akan su içilebilir nitelikte olduğunu belirten Bogantes, hükümetin, kendisine bağlı ama gerçek anlamda özerk olan bir enstitü kurduğunu, tüm dağıtımın devlet elinde tutulduğunu belirtiyor. Kosta Rika’da sadece bazı kırsal kesimlerde insanlar içme suyuna şişe su satın alarak ulaşıyor diyen Bogantes, bu aşamaya 50 yıllık bir çalışmadan sonra geldiğini berlirtiyor.
***
Latin Amerika Su Mahkemesi nedir?
Latin Amerika Su Mahkemesi Örgütü (Tribunal Latinoamericano del Agua), 1983 yılında Rotterdam’da Rhin Nehri’nin kirletilmesi ile kuruldu. İlk duruşma 2000 yılında Kosta Rika’da gerçekleştirildi ve 10 adet farklı dava ele alındı. Latin Amerika’da ortaya çıkan su çatışmalarına, etik değerleri temel alarak yeni çözümler getirmiştir. Mahkeme, projelerde bir hak ihlali olup olmadığına, söz konusu projeleri ulusal ve uluslararası hukuk kurallarına ve sözleşmelere göre değerlendirerek karar verir.
Dev güneş santraline Güney Kıbrıs vetosu
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin Dikmen bölgesinde, Avrupa Birliği (AB) fonlarıyla yapılacak 1 megavatlık güneş enerjisi santralinin ihalesi, Güney Kıbrıs Rum Kesimi’nin itiraz sonucu iptal edildi. Rum Kesimi, santralin güneş panellerinin kendi limanlarından Kıbrıs’a girmesinin şart koşulmasını isteyince AB geri adım attı. Proje, Ortadoğu’nun en büyük güneş santrali olacaktı.
Özgür Gürbüz-Gazete Habertürk / 3 Mart 2009
Kuzey Kıbrıs’ta jeneratörlerle ayakta kalmaya çalışan esnafın dört gözle beklediği, Ortadoğu’nun en büyük güneş enerjisi santrali ihalesi iptal oldu. Güney Kıbrıs’taki Conergy firmasının temsilcisinin Avrupa Birliği’ne (AB) yaptığı itiraz sonucu ihale yapılamadı. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin (KKTC) Dikmen (Digomo) bölgesinde (Lefkoşa’nın kuzeyinde) yapılması öngörülen santral AB fonlarıyla yapılacaktı. Yunanistan, Türkiye ve hatta Güney Kıbrıs’tan firmaların katılmaya hazırlandığı ihale, ihale şartnamesinde kullanılacak malzemelerin, “yasal hava ve deniz limanlarından” yani Güney Kıbrıs Rum Kesimi’nden geçeceğinin belirtilmemesi nedeniyle Brüksel’e takıldı. İhaleye itiraz eden Rumlar, ayrıca söz konusu santralin Dikmen bölgesinde, Rumlara ait taşınmazlar üzerine yapılacak olmasına da karşı çıktılar. Rum tarafı, mal sahiplerinden izin alınmadığını ve KKTC tarafının verilen iznin geçerli olmadığını öne sürüyor. Bu iki itiraz yüzünden sorun yaşayacağını anlayan ve projeye finansman sağlayan AB, çözümü 4,5 milyon avro değerindeki projeyi iptal etmekte buldu.
Vergi, stopaj geliri toplanamayabilir
Olayı kamuoyuna taşıyan Yakın Doğu Üniversitesi Öğretim Görevlisi Prof. Dr. Ata Atun, sorunun temelinde 1 Mayıs 2004 tarihinde yürürlüğe giren “Mali Yardım Tüzüğü”nün olduğunu söylüyor. Söz konusu tüzüğün, 1 Mayıs 2004’ten sonra Güney Kıbrıs’ın AB’ye üye olması ile bloke edildiğini, yaklaşık iki yıl sonra ise yürürlüğe konduğunu belirtiyor. AB taraftarlarının bunu olumlu bir gelişme olarak karşıladıklarını ancak kendisini aksini iddia ettiğini belirten Atun, “AB’nin Mali Yardım Tüzüğü, KKTC’yi tamamen kontrol altına alabilmek için hayata geçirildi” diyor. Atun, söz konusu düzenlemenin, güneş panellerinde olduğu gibi Avrupa’dan gelen tüm ithal ürünlerin Güney’den girmesi, tüm vergi ve harç işlemlerinin oradan yapılmasına neden olduğunu belirtiyor. Aynı zamanda eski bir KKTC milletvekili olan Prof. Dr. Atun’a göre, Kuzey’de yatırım yapan AB şirketlerinin, KKTC Hükümeti tarafından istenecek olan kazanç vergisi ve stopaj gibi ödemeleri, “Mali Yardım Tüzüğü” sayesinde reddedeceklerini aksi takdirde KKTC’yi tanımış olacaklarını da sözlerine ekliyor. Atun amacın, 1974 öncesi Rumlara ait olan toprakların Kıbrıslı Türkler tarafından kullanılmasına mani olmak olduğunu öne sürüyor.
5 milyon avroluk proje
Uluslararası Conergy firmasının Türkiye Distribütörlüğünü yapan Norm Enerji’nin Şirket Müdürü Erkan Yenen ise iptal kararına oldukça tepkili. İtirazın Conergy şirketi adına yapılmadığını ve bireysel olduğunu belirten Yenen, Kıbrıs Rum Kesimi’ni olaya politik bakmakla suçluyor. Kuzey Kıbrıs’ta elektrik sıkıntısının had safhaya ulaştığını, jeneratörlerle elektrik üreten esnafın, Türkiye’ye oranla daha fazla elektrik parası ödediğini belirten Yenen, “Güneş enerjisi Kıbrıs’ta çok popüler. Yaklaşık 700 konutun elektrik ihtiyacını karşılayabilecek olması ve güneş enerjisinin şebekeye bağlı olmadan bağımsız çalışabilmesi projeyi daha da önemli kılıyordu” diyor. Conergy firmasının Yunanistan Ofisi Satış Müdürü Vasilis Kontis ise projenin hayata geçirilmemesinden üzüntü duyduğunu, politika ve ticaretin birbirine karıştırılmaması gerektiğini söylüyor.
Özgür Gürbüz-Gazete Habertürk / 3 Mart 2009
Kuzey Kıbrıs’ta jeneratörlerle ayakta kalmaya çalışan esnafın dört gözle beklediği, Ortadoğu’nun en büyük güneş enerjisi santrali ihalesi iptal oldu. Güney Kıbrıs’taki Conergy firmasının temsilcisinin Avrupa Birliği’ne (AB) yaptığı itiraz sonucu ihale yapılamadı. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin (KKTC) Dikmen (Digomo) bölgesinde (Lefkoşa’nın kuzeyinde) yapılması öngörülen santral AB fonlarıyla yapılacaktı. Yunanistan, Türkiye ve hatta Güney Kıbrıs’tan firmaların katılmaya hazırlandığı ihale, ihale şartnamesinde kullanılacak malzemelerin, “yasal hava ve deniz limanlarından” yani Güney Kıbrıs Rum Kesimi’nden geçeceğinin belirtilmemesi nedeniyle Brüksel’e takıldı. İhaleye itiraz eden Rumlar, ayrıca söz konusu santralin Dikmen bölgesinde, Rumlara ait taşınmazlar üzerine yapılacak olmasına da karşı çıktılar. Rum tarafı, mal sahiplerinden izin alınmadığını ve KKTC tarafının verilen iznin geçerli olmadığını öne sürüyor. Bu iki itiraz yüzünden sorun yaşayacağını anlayan ve projeye finansman sağlayan AB, çözümü 4,5 milyon avro değerindeki projeyi iptal etmekte buldu.
Vergi, stopaj geliri toplanamayabilir
Olayı kamuoyuna taşıyan Yakın Doğu Üniversitesi Öğretim Görevlisi Prof. Dr. Ata Atun, sorunun temelinde 1 Mayıs 2004 tarihinde yürürlüğe giren “Mali Yardım Tüzüğü”nün olduğunu söylüyor. Söz konusu tüzüğün, 1 Mayıs 2004’ten sonra Güney Kıbrıs’ın AB’ye üye olması ile bloke edildiğini, yaklaşık iki yıl sonra ise yürürlüğe konduğunu belirtiyor. AB taraftarlarının bunu olumlu bir gelişme olarak karşıladıklarını ancak kendisini aksini iddia ettiğini belirten Atun, “AB’nin Mali Yardım Tüzüğü, KKTC’yi tamamen kontrol altına alabilmek için hayata geçirildi” diyor. Atun, söz konusu düzenlemenin, güneş panellerinde olduğu gibi Avrupa’dan gelen tüm ithal ürünlerin Güney’den girmesi, tüm vergi ve harç işlemlerinin oradan yapılmasına neden olduğunu belirtiyor. Aynı zamanda eski bir KKTC milletvekili olan Prof. Dr. Atun’a göre, Kuzey’de yatırım yapan AB şirketlerinin, KKTC Hükümeti tarafından istenecek olan kazanç vergisi ve stopaj gibi ödemeleri, “Mali Yardım Tüzüğü” sayesinde reddedeceklerini aksi takdirde KKTC’yi tanımış olacaklarını da sözlerine ekliyor. Atun amacın, 1974 öncesi Rumlara ait olan toprakların Kıbrıslı Türkler tarafından kullanılmasına mani olmak olduğunu öne sürüyor.
5 milyon avroluk proje
Uluslararası Conergy firmasının Türkiye Distribütörlüğünü yapan Norm Enerji’nin Şirket Müdürü Erkan Yenen ise iptal kararına oldukça tepkili. İtirazın Conergy şirketi adına yapılmadığını ve bireysel olduğunu belirten Yenen, Kıbrıs Rum Kesimi’ni olaya politik bakmakla suçluyor. Kuzey Kıbrıs’ta elektrik sıkıntısının had safhaya ulaştığını, jeneratörlerle elektrik üreten esnafın, Türkiye’ye oranla daha fazla elektrik parası ödediğini belirten Yenen, “Güneş enerjisi Kıbrıs’ta çok popüler. Yaklaşık 700 konutun elektrik ihtiyacını karşılayabilecek olması ve güneş enerjisinin şebekeye bağlı olmadan bağımsız çalışabilmesi projeyi daha da önemli kılıyordu” diyor. Conergy firmasının Yunanistan Ofisi Satış Müdürü Vasilis Kontis ise projenin hayata geçirilmemesinden üzüntü duyduğunu, politika ve ticaretin birbirine karıştırılmaması gerektiğini söylüyor.
Moda Oteli'ne ikinci dava
İstanbul 2. İdare Mahkemesi, Kadıköy’ün Moda semtinde inşası süren 250 odalı, 12 katlı otel inşaatının ruhsatının iptali ve yürütmenin durdurulmasını isteyen bölge halkının dava talebini kabul etti.
Özgür Gürbüz -Gazete Habertürk / 2 Mart 2009
İstanbul'un Kadıköy İlçesi'nde inşaatı süren Corner (Köşe) Otel'e karşı açılan ruhsatın iptali ve yürütmeyi durdurma davası mahkemece esastan görüşülecek. Moda sahilinde inşa edilen 250 yataklı, 50 metre yüksekliğindeki otel, hem bölgede oturanlar hem de Mimarlar Odası gibi sivil toplum örgütleri tarafından Kadıköy'ün siluetini bozmakla suçlanıyor. “Corner Otel” inşaatı, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nce yapılan imar değişikliğiyle, daha önceden ikisi konut alanı, birisi yol olan üç parselin birleştirilmesiyle oluşturulan 2 bin 632 metrekarelik alan üzerine yapılıyor. İmar değişikliğinde konut bölgesi olarak belirlenen parseller, Turizm ve Ticaret Bölgesi’ne çevrildi. Eski üç parselin, imar yüksekliği 18,50 metre (yaklaşık 6 kat) ve emsal değeri 2,07 olmasına rağmen, Büyükşehir Belediyesi’nce yapılan imar değişikliğiyle imar yüksekliği 45 metreye, emsal değeri ise 21 bin 233 metrekareye çıkarıldı. Modalıların itiraz ettiği bu değişiklik, Kadıköy Belediyesi tarafından da onaylandı ve inşaat başladı. Dev Otele Hayır Platformu sözcüsü Kerem Ateş, Kadıköy Belediyesi’nin projeyi en azından bir yıl geciktirme şansı olduğunu ve bu şansı kullanmadığından şikayetçi.
“Tünelin ucunda ışık göründü”
Davanın kabulüyle inşaatla ilgili davaların sayısı ikiye çıktı. İstanbul Mimarlar Odası Anadolu Yakası Şubesi’nin açtığı ruhsat iptaliyle ilgili dava ise yaklaşık iki yıldır sürüyor. Oda’nın imar değişikliğine yaptığı itiraz ise, hukuk biriminin başvuruyu bir gün geç kalması nedeniyle kabul edilmemişti. Sivil toplum örgütlerinin dava talebinin kabul edilmesiyle inşaata izin veren imar değişikliğini ve inşaat ruhsatının ikisinin birden iptal edilmesi gündeme geldi. Ateş, bu kararı “Tünelin ucunda ışık göründü” sözleriyle yorumluyor. Ateş, “Bilirkişi sürecine bu kadar çabuk gelinmesi sevindirici. İnşaat çok hızlı ilerliyor, davanın hızlı yürümesi çok önemli. Corner Otel davası artık kamuoyuna mal olmuş bir dava” sözleriyle değerlendiriyor.
Özgür Gürbüz -Gazete Habertürk / 2 Mart 2009
İstanbul'un Kadıköy İlçesi'nde inşaatı süren Corner (Köşe) Otel'e karşı açılan ruhsatın iptali ve yürütmeyi durdurma davası mahkemece esastan görüşülecek. Moda sahilinde inşa edilen 250 yataklı, 50 metre yüksekliğindeki otel, hem bölgede oturanlar hem de Mimarlar Odası gibi sivil toplum örgütleri tarafından Kadıköy'ün siluetini bozmakla suçlanıyor. “Corner Otel” inşaatı, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nce yapılan imar değişikliğiyle, daha önceden ikisi konut alanı, birisi yol olan üç parselin birleştirilmesiyle oluşturulan 2 bin 632 metrekarelik alan üzerine yapılıyor. İmar değişikliğinde konut bölgesi olarak belirlenen parseller, Turizm ve Ticaret Bölgesi’ne çevrildi. Eski üç parselin, imar yüksekliği 18,50 metre (yaklaşık 6 kat) ve emsal değeri 2,07 olmasına rağmen, Büyükşehir Belediyesi’nce yapılan imar değişikliğiyle imar yüksekliği 45 metreye, emsal değeri ise 21 bin 233 metrekareye çıkarıldı. Modalıların itiraz ettiği bu değişiklik, Kadıköy Belediyesi tarafından da onaylandı ve inşaat başladı. Dev Otele Hayır Platformu sözcüsü Kerem Ateş, Kadıköy Belediyesi’nin projeyi en azından bir yıl geciktirme şansı olduğunu ve bu şansı kullanmadığından şikayetçi.
“Tünelin ucunda ışık göründü”
Davanın kabulüyle inşaatla ilgili davaların sayısı ikiye çıktı. İstanbul Mimarlar Odası Anadolu Yakası Şubesi’nin açtığı ruhsat iptaliyle ilgili dava ise yaklaşık iki yıldır sürüyor. Oda’nın imar değişikliğine yaptığı itiraz ise, hukuk biriminin başvuruyu bir gün geç kalması nedeniyle kabul edilmemişti. Sivil toplum örgütlerinin dava talebinin kabul edilmesiyle inşaata izin veren imar değişikliğini ve inşaat ruhsatının ikisinin birden iptal edilmesi gündeme geldi. Ateş, bu kararı “Tünelin ucunda ışık göründü” sözleriyle yorumluyor. Ateş, “Bilirkişi sürecine bu kadar çabuk gelinmesi sevindirici. İnşaat çok hızlı ilerliyor, davanın hızlı yürümesi çok önemli. Corner Otel davası artık kamuoyuna mal olmuş bir dava” sözleriyle değerlendiriyor.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)