Özgür
Gürbüz-BirGün/12 Mart 2014
Fukuşima’daki nükleer felaketin üzerinden
üç yıl geçti. 2010 yılında Japonya elektrik ihtiyacının yüzde 30’una yakınını
nükleer santrallerden sağlıyordu. 2012’de bu oran yüzde 2’ye düştü. Neredeyse
bir yıldır ülkedeki nükleer reaktörlerin hepsi kapalı. İktidardaki liberaller
nükleer santrallerin en azından bir bölümünü tekrar çalıştırmak istiyor. Kolay
değil, ülkenin elektriğinin üçte birini sağladığınız kaynak bir gecede yok
oluyor. Halk tepkili ama aynı bizde olduğu gibi medyanın büyük bir kısmı
nükleer endüstrinin sözcüsü gibi davranıyor. Ekonomik bahanelerle ve nükleer
lobinin desteğiyle birkaç reaktörün önümüzdeki günlerde tekrar çalıştırılması
kimseyi şaşırtmamalı. Uzun vadede ise Japonya’nın nükleer enerji politikası
belirsizliğini koruyor. 140 bine yakın
insan üç yıldır radyoaktiviteye maruz kalmış evlerinden uzakta yaşıyor.
Bazıları ayda bir kez evlerini ziyaret edebiliyor ama geceleri kalmalarına izin
verilmiyor. Nükleer enerjiye bir kez bulaştınız mı adeta bin yıl
lanetleniyorsunuz. Bizim gibi hiç
bulaşmamış ülkeler çok şanslı. O yüzden de Sinop ve Mersin’deki mücadele çok
önemli.
Fukuşima kazası diğer ülkeleri de etkiledi.
Nükleersiz İtalya yoluna nükleersiz devam etme kararı aldı. İsviçre yeni reaktör
yapmaktan vazgeçtiği gibi, eldekileri kapatma kararı aldı. Dünyanın en büyük
sanayi devlerinden Almanya, kazadan sonra sekiz reaktörünü birden kapattı. Kalan dokuz tane de 2021’de kapanacak.
Almanya’da bugün elektriğin dörtte biri yenilenebilir enerjiden sağlanıyor. Ne
elektrikler kesiliyor, ne de fabrikalar kapanıyor. Elektrik ihraç ediyorlar,
alıcılar arasında 58 nükleer reaktörü olan Fransa bile var. 150 milyar
kilovatsaat elektrik rüzgar, güneş ve biyokütle gibi kaynaklardan sağlanıyor.
Tüm Türkiye’nin 250 milyar kilovatsaat elektrik tükettiğini hatırlatalım.
Fukuşima Almanya’ya ders oldu. 2050 yılı
hedefi, elektrik tüketiminin en az yüzde 80’ini, enerjinin de yüzde 60’ını
yenilenebilirden sağlamak. Bunun adına ‘Enerji
Dönüşümü’ diyorlar.
Mesele yenilenebilir enerji meselesi de
değil. Fukuşima’dan ders çıkarma meselesi. Yeni bir santral kurmak yerine tasarruf
yapabilirsiniz. Dilerseniz ekonomide enerji yoğun sektörlerden vazgeçip, arz
talep dengesini, talebin kulağından tutarak sağlayabiliriniz. Çimento
fabrikalarının yarısını kapatıp bu çok enerji tüketen sektörlerde üretimi iç
tüketimle sınırlayabilirsiniz. Verimli
ampulleri zorunlu kılın, toplu taşımayı şart koşun ya da neon ışıklarını gece
10’dan sonra içkiyi yasakladığınız gibi yasaklayın. Çözüm böyle de gelebilir.
Akan suya bakmanızda inanın bir sorun yok.
Dünyanın en güzel doğa harikaları arasında o akan sular
var; tabi ki bakacaksınız. Asıl sorun patlayan nükleer santrallere öyle boş boş
bakmanızda. Güvenli nükleer masallarına karnımız tok. Millet bu masalları değil
tapeleri dinliyor; bilesiniz. Fukuşima kazası sonrası enerji bakanı ve başbakan
arasındaki konuşmanın tapeleri internete düştü bile:
Enerji
Bakanı: Başbakanım Japonya’da nükleer santralde kaza
oldu, ne diyelim?
Başbakan: Montaj diyelim, olmadı sabotaj deriz. Yok mu elde Mersin ve
Sinopluları kandırmak için kullandığımız görüntüler?
Bakan: Hangi görüntüler?
BB: Hani, şu nükleer şeyin yanında denize giren insanların fotoları var
ya…
Bakan: Şu bikinili kadınları fotoşapla kaldırıp yerine bizim başörtülü
bacılarımızı koyduğumuz fotoğraflar mı?
BB: Evet onlar. Bizim oğlan olsa anlamazdı, sen hemen kaptın.
Bakan: Yanına da deri eldivenli birkaç kişi koyalım mı?
BB: Yok, onları sonra kullanırız.
Bakan: İnanırlar mı efendim?
BB: 9 yıldır ne söylesek inanıyorlar, neden inanmasınlar?
Bakan: Ama görüntüleri gördüler, interneti de hemen yasaklayamadık…
BB: Dert etme, “tüpgaz patladı”
de, geç. Ben şimdi bizim Fatih’i de arıyorum. Altyazı geçsin, ‘Japonya’da elim tüpgaz patlaması’
diye. Sen de Erdoğan’ı ara ama nazik ol, ağlatma şimdi koca adamı. Hassaslaştı
bu günlerde.
Bakan: Başüstüne efendim.
BB: Hadi hayırlı günler.