kültür etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
kültür etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Uzaydan dünyaya düştü doğayı keşfetti

Özgür Gürbüz-BirGün/8 Nisan 2016

Jasmin Blasco ve Pico Studio
Uzayda doğmuş ilk dünyalıya ne denir? Uzaylı elbette. Yıllardır uzaylıların dünyaya gelip, “ben dostum” demesini bekleyenlerin bu sıralar mırıldandığı bir şarkı var. Şarkının da, “çabuk gelin, yok olmadan” diye bir nakaratı var. Bu şarkının İstanbul Modern’deki “Yok Olmadan” sergisinden ilham aldığı yönünde rivayet çok. Sergi salonlarını doğanın korunması için açan İstanbul Modern’in bu son sergisi oldukça farklı sanatçılardan, bize yaşadığımız çevreyi hatırlatacak, sorunları düşündürecek onlarca eserle dolu. Sergiye Jasmin Blasco’nun, “Uzayda Doğmuş İlk İnsan”ıyla başlayabilirsiniz. Sanatçının kurgusu, bu ‘uzaylı’nın dünyayı ziyaretine hazırlanışını, dünyanın dışarıdan nasıl göründüğünü anlatıyor. Blasco’dan esinlenerek bu sergiyi dünyaya ilk kez adım atan bir insan gibi gezmek, etrafımızdaki zenginliği keşfetmenize çok yarayacak.

Mark Dion
Dünya Çevre Günü’ne (5 Haziran 2016) kadar açık olacak sergide sadece karşı karşıya bulunduğumuz çevre sorunlarına dokunuşlar yok; doğanın sanatın içine nasıl işlediğine, birbirlerini nasıl etkilediğine dair çalışmalar da var. Alper Aydın’ın “Taş Kütüphanesi” gibi. Aydın’ın Türkiye’nin dört bir yanından topladığı taş ve ahşap örnekleri, size yanından geçip görmediğimiz bir başka güzelliği hatırlatacak. Francesco Garnier Valletti’nin 1800’lerin ortasında hazırlamaya başladığı balmumu temelli meyve figürleri de Aydın’ın çalışması gibi, doğanın zenginliğinin aynı zamanda kütüphaneler dolusu bir bilgi hazinesi olabileceğini gösteriyor. 20 sanatçının eserlerinden oluşan sergide bu ikisinin yan yana gelmesi rastlantı olmasa gerek. Onlarca çeşit meyveyi, mevsim gözetmeksizin birlikte görmek her uzaylı kadar dünyalıyı da mutlu edecek.

Yok Olmadan sergisini, küratörlerden Çelenk Bafra ile birlikte gezdik. Bafra, gezegene gelişme ve iktidar hırsıyla yaptıklarımızla kendi kendimizi soktuğumuz bu çıkmazdan kolay kolay çıkamayacağımızı düşünüyor. İklim zirveleri gibi küresel politik girişimlerin ve bireysel doğaya dönüş çabalarının yeterli kalacağını düşünmüyor. Doğayla ilişkimize dair yüzeysel ve samimiyetsiz bakış açısının tersyüz edilmesinde sanatçıların katkısının olacağına inanıyor. Bafra, “Biz burada daha yaratıcı zihinlere yer açmak istedik. Hayalci değil, umut dolu bir bakış açısı sunmaya çalıştık” diyor.

Lars Jan
Sergi, performanslardan, resimlere ve deneysel çalışmalara kadar çok farklı teknik ve bakış açısı barındırıyor. Örneğin, geleceğin sanatının, iklim değişikliğine yol açmadan yapılması gerektiğini düşünüyorsanız, Roger Ackling’in doğada bulduğu tahta parçalarını, sadece güneş ışınlarından yararlanarak şekillendirdiği eserleri size ilham verebilir. Karbon ayak izi sıfır! Charles Dellschau adlı kasabın not defterinden çıkanlar uzaylıların dünyaya daha önce bir kasap kılığında gelmiş olabileceğini düşündürebilir. Yerkürenin doğası elbette atmosfer ve uzayla bağlantılı ancak maceracı bir doğa gezisi için o kadar uzağa gitmeye gerek yok. Mark Dion’un ‘Kâr Körlüğü’ adlı çalışması yüz adet kutup ayısı çiziminden oluşuyor. Camila Rocha ise Brezilya’nın yağmur ormanlarını, bizim oralarının tabureleriyle müzeye getirmiş. Evinizi nasıl yağmur ormanına çevirirsiniz, ipuçlarını da vermiş; çiçek sehpalarının yanındaki taburelere biraz oturmanız yetecek. Elbette ve ne yazık ki, bugünkü doğamız sadece organik maddelerden ibaret değil. Canan Tolon, çevremizdeki, insan yapımı eşyaları doğayla buluşturmanın bir yolunu bulmuş. İyi kurgulanmış serginin bir esprisi de bu. Nerede olduğumuzu hatırlatan, hayallerimizi yeniden karşımıza getiren ve doğayı bize gösteren imgelerle dolu. Sergiyi gezerken veya dönüş yolunda hayaller, sorunlar veya çözümlerden hangilerini sarıp kucaklayacağınıza, yanınızda götüreceğinize siz karar verebilirsiniz.
Uzaydan dünyaya inmenin ve gezegenin geleceği için elimizi taşın altına koymanın vakti geldi. Bu sergi, sanatın da bu çabanın bir parçası olabileceğini gösteriyor. Unutmadan söyleyelim, perşembe günleri tüm uzaylılar İstanbul Modern’e ücretsiz girebiliyor.

Yok Olmadan sergisi etkinlikleri
Sergi süresince doğayla ilgili birçok etkinlik de düzenleniyor. 31 Mart’taki, Kütüphanede Ekoloji Buluşmaları adlı etkinlikte doğa ve sürdürülebilir yaşam üzerine odaklanan oluşumlarla tanışmak ve tartışmak mümkün. 7 ve 9 Nisan tarihlerinde ise kentsel tarım üzerinde çalışan Ek Biç Ye İç girişimi ile permakültür üzerine bir atölye gerçekleştiriliyor.

Rock'ı Sar Doksana

Türkçe rock müziğin tarihinde önemli bir yer tutan 90’lı yılların öyküsü ve dönemin grupları bir belgesele konu oldu. ‘Sar Doksana’ adlı belgeselin ilk gösteriminde 90'lı yılların grupları da sahne alıyor.

Özgür Gürbüz-BirGün/29 Şubat 2016

Anadolu rock, Anadolu pop derken saykodelik şarkılara kadar uzanan Türkçe sözlü rock müziğin tarihinde 1990’lı yılların yeri farklıdır. 1980 darbesinden sonra birçok gencin özgürlük arayışına yanıt veren şarkılar, bireysel özgürlük istekleri, o günün rock grupları ve camiası tarafından sahiplenmişti. Halk müziği ya da “özgün müzik” diye bilinen iki türe havale edilmiş politik meseleler de yavaş yavaş Türkçe sözlü rock müzikle dillendirilmeye başlanmıştı. Bulutsuzluk Özlemi ve Moğollar bu konuda öncülük etti. Diğer gruplar ise özgürlüklere, ‘ama’sız aşklara işaret eden şarkılarla küçük sahnelerde hayran kitleleri oluşturmaya başladı. İstanbul’da Kadıköy sohbetin, Beyoğlu da barlarda gruplarla birlikte şarkıları söylemin adresi oldu.

Yönetmenliğini Erdal Akmaz’ın yaptığı “Sar Doksan’a” belgeseli, Sokak Lambası Film Prodüksiyon tarafından hiçbir kurumdan maddi destek alınmadan yapılmış. O dönemin şarkıları gibi “tek başına takılmış”. Filmde, 657, Acil Servis, Akbaba, Bulutsuzluk Özlemi, Diken, Dr. Skull, Duman, Egoist, Grizu, Kargo, Kesme Şeker, Kramp, Kronik, Kurban, Mavi Sakal, Moğollar, Mor ve Ötesi, Okyanus, Pentegram, Radical Noise, Şebnem Ferah (Volvox), Yaşar Kurt, Whiskey grupları ve dönemin Abdülika, Zihni gibi tanınmış simalarıyla yapılan röportajlar, arşiv görüntüleri var. Kurgusal öğelerle zenginleştirilen belgeselin dönemin tarihine ışık tutacağı kesin. 1 Mart 2016 akşamı Kadıköy Dorock XL’de tanıtılacak film için özel bir etkinlik de planlanmış. Güven Erkin Erkal’ın sunuculuğunu yapacağı gecede Nejat Yavaşoğulları (Bulutsuzluk Özlemi), Kaan Altan (Mavi Sakal), Cenk Taner (Kesmeşeker), İrfan Alış (Peyk), Grizu, Objektif, Kramp, Kronik ve Whisky de sahne alacak.

‘Dağlarda sitem var / Dağlarda matem var / Dağlarda açmıyor yeşil / Ben o yeşildeyim’ diyen Objektif’ten, ‘Bazen bir rüya, bazen bir gerçek;alacakaranlık / Bazen yalnızken, bazen herkesle; dalga dalga yayılan / Boşlukta yarattım kendimi durmadan / Ateşten bir çember, durmadan daralan / Yak bizi, yak bizi’ diyen Whisky’ye kadar herkes bu filmed buluştu. Biz de merakla bekliyoruz ne çıkacağını ama şimdiden eski dostlara buluşmak için bir fırsat çıktığını söyleyebiliriz. Kimbilir, konser sonrası Ortaköy Meydanı’na geçer, oradan Tünel'e uzanır sonrada Köprüaltı’nda tekrar şarkılarımızı söyleriz.

Kültür Bakanı Topçu Kışlası'nın içine ne koyacak?

Özgür Gürbüz-Birgün/12 Şubat 2012

Foto: www.kenthaber.com
Taksim'de Gezi Parkı yerle bir olacakmış. Hoşuma gitmedi bu plan ama anladım.

Gezi Parkı'ndaki ağaçlar kökünden sökülecekmiş. İstanbul'da iki tane çimen yan yana dursa milli park sayılır. Midem bulandı ama onu da anladım.

Taksim'deki bu son yeşil alanın yerine de, 1939'da yıkılan “Halil Paşa Topçu Kışlası”nın bir benzeri yapılacakmış. Vallahi, bırakın onaylayıp onaylamamayı, neden böyle bir şey yapacaklar onu anlamadım!

Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay, 8 Şubat akşamı Cüneyt Özdemir’in televizyon programına konuk oldu. Ertuğrul Günay diyor ki, İstanbul Taksim Meydanı'ndaki yeni düzenlemede alışveriş merkezi (AVM) olmayacak. Kültür Varlıklarını Koruma Kurulu böyle bir plan önlerine gelirse reddedermiş. İyi de, o zaman neden yapıyorsunuz o koca kışlayı? Çatısı var, odası var; içi boş mu kalacak? Ne koyacaksınız içine? Top mu, uçaksavar mı?

Bakan Günay diyor ki, belki kafe olur, kitapçı olur ya da cd satan bir müzik dükkanı olur ama AVM olmaz. Gülsek mi ağlasak mı duruma. AVM dediğin şeyin içinde ne var ki? Kafe, kitapçı ya da müzik dükkanı, öyle değil mi? Sorun konfeksiyonsa, topçu kışlası büyük onu da bir yere sıkıştırırsınız, olur size Halil Paşa Alışveriş ve Kültür Merkezi. Alışveriş ve kültür merkezi olur mu demeyin, Ankara'daki meşhur Kocatepe Cami'nin altında var bir tane. Süpermarketlisinden. En makbulünden, hem dindar hem tüccar! Tinersavarı da mutlaka vardır.

Dert belli. Taksim'de kalan son yeşil alan bir ticaret merkezine dönüştürülecek.

Bana kimse gelip de eskiden yıkılmış tarihi bir binanın yeniden canlandırılmaya çalışıldığı masalını anlatmasın. Var olan eserleri korumayan hükümet mi yapacak bunu? Emek Sineması'nın yerine alışveriş merkezini ben mi yaptırıyorum? Bergama'daki Allionai Antik Kenti'nin sular altında kalmasına kim göz yumdu? Hasankeyf'i yok edecek barajın inşasına kim izin verdi? Baraj inşaatı aldı başını gidiyor, set Hasankeyf'i sular altında bırakacak kadar yükseldiğinde iş işten geçmiş olacak.
Bakan Günay'ın hükümetin yanlış icraatlarını aklamak için yapmak zorunda kaldığı açıklamalar sadece Taksim Meydanı'yla sınırlı değil. İnönü Stadı'nın yerine yapılması düşünülen yeni stada karşı çıkarken kullandığı argümanlar da beni ikna etmedi. Günay, “İstanbul ve Türkiye'nin tarihini korumaktan sorumlu bakansam bu projeye evet demem” diyor. Stadın bir metre altında içinden otomobil geçecek büyüklükte kanallarının olduğunu, yıkımda bu kanallar ortaya çıkarsa yerine hiçbir şey yapılamayacağını söylüyor. Yeni stad planında AVM, 2500 araçlık otopark ve otel projelerinin olduğunu, buna müsaade etmeyeceğini belirtiyor. Buraya kadar tamam. Tarihi ve kültürel değerlere zarar verecek bir projeye evet demektense ben eski statta, yağmur altında maç izlemeyi tercih ederim. Yalnız...

İnönü Stadı'nın hemen arkasında Gökkafes adında bir ucube durmuyor mu Sayın Günay? Duruyor. O ucubenin içinde mağaza da, otel de, otopark da var mı Sayın Bakan? Var. Gökkafes'i yıkacak mısınız Sayın Bakan? Hayır. İnönü Stadı'nın hemen yanındaki Dolmabahçe Sarayı'nın bahçesini Swissotel'den geri alıp, içinde mağaza, otel ve otopark olan o binaları da yerle bir edecek misiniz? Yine hayır. Beğenmediğiniz sosyal demokratların eski belediye başkanı Nurettin Sözen, Park Otel'i seçim kaybetme pahasına yıkmıştı. Siz de Gökkafes'i, Swiss Otel'i yıkacak mısınız? Hiç sanmıyorum. Beşiktaşlılara stadı başka bir yere taşımalarını önermeniz de dikkat çekici. Kim bilir o stad boşalınca yerine neler yapılacak. O kanalların içine butik alışveriş merkezleri olur mu acaba?
Yanlış anlamayın Sayın Günay, İstanbul'un üzerine titreyen hükümetin bir üyesiyim diyorsunuz ya, o yüzden soruyorum. Çatılarda kaçak bir şehir var dediğiniz için ucube binalardan bahsediyorum. Kaçak deyince benim aklıma nedense fakir fukaranın gecekondusu değil, sıra sıra gökdelenler geliyor.

Unutmadan, bir de Beyoğlu'nun yıkıntıya dönüşmüş, bir türlü onarılamayan kaldırımlarıyla ilgili soruya verdiğiniz, Beyoğlu'nda gezerken kaldırımlara değil başka yerlere bakıyorum yanıtınız vardı. Ben bunu da anlamadım. Uçabiliyorsanız başka ama Beyoğlu'nda kaldırımlara bakmadan yürümek mümkün değil. O kadar çok kırık, oynayan kaldırım taşı var ki; bakmazsanız sakatlanırsınız. Bileğiniz döner, ayağınız kırılır.

Allah korusun!