Enerji ve Tabi Kaynaklar Bakanlığı'nın tasarruf ve enerji verimliliği kavramlarını telaffuz etmeye başlamasından dolayı mutluyum. Ülkedeki her dereye HES (hidroelektrik santrali), her koya termik, denize bakan her kıyıya nükleer santral kurmaya çalışarak enerji sorununun çözülemeyeceğini artık anlamalıyız. Bakanlığın gecikmeli de olsa “tasarruf diye bir şey var” demesi hoş. İşin hoş olmayan tarafı ise erkek egemen bakanlığımızın işi yine başkalarına yıkmaya çalışması. Hatırlayacağınız gibi bundan önceki verimlilik kampanyasında idolümüz “EnVer” adlı bir çocuktu.
Eski bakan Hilmi Güler zamanında yıldızı
parlayan EnVer çabuk unutuldu. Kafasında kırmızı renkte, tavaya benzer bir
şapkası vardı ve bize enerji tasarrufunu anlatıyordu. EnVer'e, “SuVer” adında,
su tasarrufu konusunda uzman bir kız kardeş gelmesi de planlanıyordu ama
olmadı. O tarihlerde kürtaj konusu gündemde değildi. Hükümet çocuğu aldırmış
olmalı ki SuVer'le hiç tanışmadık. Yapması mecburi üçüncü çocuğa da “Yeter” adı
konunca bu başarısız tasarruf kampanyalarına ara verildi.
Hilmi Güler'in halefi Taner Yıldız, kafasında
tencereyle gezen çocukların halka mesajı iletmekte zorlandığını anlamış olmalı.
Onun hedefi ev kadınları ya da kampanyanın diliyle söyleyelim, ev hanımları
oldu. Nedeni de basit; enerji tüketicileri arasında ailenin önemi büyük. Proje
diyor ki, “Isınma, aydınlatma, temizlik, kişisel bakım gibi faaliyetlerin
yürütülmesinde aileler büyük ölçüde enerji tüketmektedirler. Ailede günlük
faaliyetlerin sürdürülmesinde ve tüketiminde karar verici kişi olarak ise
kadınların önemli bir rolü bulunmaktadır”. Çok doğru. Yemeğin kaç dakika
pişeceğine, pantolonun kaç dakikada ütüleneceğine, çamaşırların hangi ısıda
yıkanacağına, hangi deterjanın alınacağına hep kadınlar karar veriyor. Çünkü
evin bütün “ortak işlerini” kadınların üzerine yıkmakta erkeklerin üzerine yok.
Reis beyler otururken “karar verici” hanımlar çalışıyor. Şu karar vericilikte
ne çileli işmiş canım. Yetkin mi var, derdin var bu memlekette.
ERKEKLER ÜTÜLESİN
Projenin amacının iyi olması, yapılan bu
hatayı örtmeye yetmiyor. Kadını evde temizlikten, çamaşırdan sorumlu tutuyor ve
adeta bütün bu işler sadece onun sorumluluğuymuş gibi davranıyor. Ben size
enerjiyi gerçekten verimli kullanmaya başlayacağımız zamanı söyleyeyim. Ne
zaman erkekler ütü yapmaya başlar, o zaman. Erkekler, haftada 4-5 saati ütü
başında geçirince atletlerinden donlarına kadar her şeyi ütülü istemeyi
bırakırlar. Erkeklerin yapabileceği bir başka şey de futbol maçlarının gece
oynanmasına karşı çıkmak olabilir. Futbolun beşiği İngiltere'de bile çoğu maç
gündüz saatlerinde oynanıyor. Maçlar gündüz oynanırsa aydınlatmak için elektrik
harcanmaz.
Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP), iktidardaki
10 yılı boyunca sadece arzı yönetmeye çalıştı. Talebi, değiştirilemez veya
kontrol edilemez bir etken kabul edip bu talebi karşılamak için onlarca
santrale yeşil ışık yaktı. Halbuki, talebi kontrol etmezseniz ölüm fermanınızı
da imzalamış olursunuz. Sınırsız bir talebi sınırlı enerji kaynaklarıyla
karşılamanız mümkün değil. Olan doğaya ve bu enerji yatırımlarının faturasını
ödemek zorunda bırakılan halka oluyor. Sanayi, ulaşım ve kentleşme
politikalarınız talebi kontrol etmekte kullanacağınız araçlardır. Enerji
kaynaklarınız sınırlıysa (öyle olduğu söyleniyor) çimento, kağıt, demir-çelik
sektörlerinde aynı anda yer almaz, bilişim veya tekstil sektörüne ağırlık
verirsiniz.
10 YILDIR YERİMİZDE SAYIYORUZ
Okullar cuma günü kapandı, karneler verildi.
Gelin biz de hükümete son 10 yılın enerji verimliliği karnesini verelim.
Karnenin en önemli dersi enerji yoğunluğu. Enerji yoğunluğu, üretilen hizmet
veya ürünü ne kadar enerji kullanarak yaptığınızı gösteriyor. Avrupa İstatistik
Bürosu (Eurostat) verileri, 1000 avro değerinde gayri safi yurt içi hasıla
(GSYH) yaratmak için ne kadar enerji tükettiğinizi gösteriyor. AKP 2002 yılında
iktidara geldiğinde Türkiye 1000 avro değerinde GSYH yaratmak için 240 kilogram
eşdeğeri petrol (kgep) harcıyordu. 2010'da bu rakam sadece 233'e geriledi.
Avrupa'nın sanayi devi Almanya'da bu rakam 2002'de 157 kgep'ti, 2012'de 141
oldu. İngiltere'de 134 kgep'ten 111'e geriledi. Avrupa'nın en iyisi İsviçre'de
ise 92'den 80'e. Hırvatistan 2002'de bizden kötü durumdaydı şimdi 230'larda.
Kabaca söylersek, aynı masayı İsviçre'de Türkiye'den üç kat daha az enerji
harcayarak, İngiltere'de ise iki kat daha az enerji harcayarak
üretebiliyorsunuz. Gelişmişlik, çokça duyduğumuz gibi kişi başına tükettiğimiz
elektrik miktarını artırmaktan değil, az enerjiyle çok iş yapmaktan geçiyor.
Kalkınma Bakanlığı’nın 9. Kalkınma Planı’nda
aynen şöyle diyor: “...binalar ve ulaştırma sektörlerinde yapılacak
verimlilik uygulamalarıyla hem genel enerji hem de elektrik tüketimlerinin
yüzde 20-25 oranında düşürülmesi mümkün görülmektedir”. Yüzde 20 daha az
elektrik talep etmek, kurulmak istenen onlarca HES'in, nükleer santralin rafa
kaldırılması demek. Erkeklerin çoğunlukta olduğu mecliste doğru politik
kararlar alınmadıkça, sorumluluğu “hanımlara” ve çocuklara yüklemek biraz
kolaya kaçmak gibi geliyor. Evde yapacağımız tasarruf çalışmaları, ulusal
politikalarla da desteklenmek zorunda.