Özgür Gürbüz-BirGün/25 Haziran 2018
Sık sık seçim
olan bir ülkede pazartesi günleri yazı yazmak ne zor işmiş. Bu seçim
sonuçlarını görmeden yazdığım kaçıncı yazı hatırlamıyorum. Siz bu yazıyı
okuduğunuzda sonuçları biliyor olacaksınız. Belki şu an kutlama yapıyorsunuz
belki de haksızlıklar için mücadele ediyorsunuz. Sonuçları henüz bilmiyorum ama
önemli değil. Size kazananı söyleyebilirim. Türkiye’de seçimi umut kazandı!
Bu seçimde çok
şey değişti. Haksızlığa, adaletsizliğe, yolsuzluğa karşı gösterilen tepki
kitleselleşti. Sadece sol partiler değil, İyi Parti ve Saadet Partisi gibi iki
sağ partinin de Adalet Yürüyüşü ile sloganlaştırılan, “hak, hukuk, adalet”
talebine en güçlü şekilde katıldıkları görüldü. Adaletli, hukuka dayalı,
yasama, yürütme ve yargının bağımsız hareket edebildiği bir demokratik sisteme
dönüşün umudu arttı. Tek adamcılar, hukuku hiçe sayanlar, yolsuzluğa göz
yumanlar ülkemizde azınlık ve şimdi onlar da bunu biliyor.
Barış ve huzur
isteği her türlü talebin önüne geçti. İktidarı tek bir adamın etrafında
toplamayı amaçlayan ittifak planına karşı, demokrasi talebi garip geldi. Asıl
ittifakı demokrasiye, parlamenter sisteme inanalar yaptı. Padişahlık hayali,
tek adam saltanatı, saraylardaki dokunulmazlıklar çöktü. Bu ülkenin
insanlarının yoksul halkın parasıyla saltanat sürmek isteyenlere hayır diyeceği
kesinleşti. Seçimin belki de en çarpıcı sloganı, “Patates, soğan; güle güle
Erdoğan” oldu. Patates alamayan vatandaşa iktidarın vaadi ise kıraathane ve
ücretsiz kek oldu. Ekmek bulamıyorsanız pasta yiyin misali… Ona oy verenler
bile sarayın halkın düştüğü durumla ilgilenmediğini anladı. Refleksleri hızlı
olanlar bu seçimde saraya oy vermeyi bıraktı, diğerleri de bundan sonra
bırakacak.
Umut fakirin
ekmeğiydi, o umut kitleselleşti, miting alanlarını doldurdu. Sarayları
savunanların mitingleri zayıf, isteksiz kitlelerce, “emirle” doldurulurken,
başta Muharrem İnce olmak üzere muhalefetin mitingleri inançlı ve heyecanlıydı.
Türkiye tarihinin görmediği büyüklükte mitingler arka arkaya ve ülkenin dört
bir yanında gerçekleşti. Devlet imkanları seferber edilmedi, gelenlere para
ödenmedi, memurlar veya öğrencilere mitinge katılmaları yönünde tehdit
mesajları gönderilmedi ama milyonlar sokağa çıktı. Seçime üç gün kala üç büyük
kentte 10 milyona yakın insan toplandı. O insanların gözündeki umut, ülkenin
umudu oldu. Hırsızlık, oy çalma ve baskıya müsaade edilmeyeceği o mitinglerden
gelen mesajlardan belliydi.
İktidarın
tekelindeki medya iyice itibarsızlaştı. Çoğunun seçimin kaybedilmesi durumunda
yayın politikalarını değiştirmeye hazırlandığına emin olabilirsiniz. Çok geç
kaldıklarını hepimiz biliyoruz. Halk o kanalları da, o kanallara mecbur kaldığı
için değil çıkarı için hizmet verenleri affetmeyecek. Küçümsedikleri, tek
stüdyoya dünyayı sığdırmaya çalışan kanalların izlenme oranları plazalardaki
ihtişamlı kanallara fark attı. Medya’da da sarayda oturanlar kaybetti. 25 Haziran’dan sonra bağımsız medya
daha da güçlenecek. Uydu antenleriyle bağımsız kanallar izlenecek. Kimse
yandaşları unutmayacak. BirGün gibi gazetelere abonelikler artacak. Yeni bir
Türkiye kuruluyor ve artık halk bu yeni ülkenin medyasını da kendisinin kurması
gerektiğini biliyor.
En önemlisi de
bu seçimden sonra ülkedeki kutuplaşma azalacak. Ayrımcılığın, şiddetin dili
kaybedecek. Irkı, dini, mezhebi farklı olsa da ezilenlerin aynı safta
birleşmesi Türkiye’de ön yargıları kıracak. Kıyafet, mezhep, ırk ve din
üzerinden politika yapıp dostları düşman edenlerin ömrü doldu. Devir soğanı
bulma ve adaletli bir şekilde paylaşma devri.
Bu seçim
döneminde ben insanların gözünde bu umudu gördüm. Bu umudun onları mutlu
ettiğine şahit oldum. Ben zaten bu ülkenin dağından, denizinden çok insanındaki
umudunu seviyorum.