Lübnan etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Lübnan etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Savaşa hayır demenin dayanılmaz ağırlığı

Özgür Gürbüz-BirGün / 3 Ekim 2024

Kaynak: littlerockpeaceforpalestine
İran’ın İsrail’e fırlattığı füzeler, İsrail’in aylar süren saldırılar sonucunda Gazze’de öldürdüğü 40 binden
fazla insanı geri getirmeyecek. Muhtemelen İsrail’in yeni saldırılarına da davetiye çıkaracak, soykırım devam edecek, işgal genişleyecek. Savaş bir noktada dursa bile daha çok insan ölecek. Bunu hepimiz biliyoruz ama durduramadığımız bir savaş makinesi yüzünden kahrolası bir savaşta taraf tutmaya zorlanıyoruz. Füzelerin saldırısından sivillerin zarar görebileceğini düşünmek, bir saldırı haberini üzülerek bildirmek bile linç nedeni olabiliyor bu cehennemde. Muhtemelen bu yazdıklarıma da kızacak bazıları.

İnsanın yaşamı yok etmeyi savunması, can alınmasını onaylaması, intikamı meşrulaştırması elbette insanlığını kaybettiğinin resmidir. Bize insanın en gelişmemiş halini gösteren bir fotoğraf gibidir. Filistin’deki bu kanlı fotoğraftaki yerimizi, barış istemekten taraf tutmaya geçmeye zorlandığımız an değil, Filistin’in işgaliyle birlikte başlayan savaşı durduramadığımız an aldık. Savaşı durduramadığımız her gün, bir kare daha çekiliyor. Önde cinayetlerin olduğu bir başka karede daha arkadaki yıkıntılar arasında poz vermeye zorlanıyoruz. Halbuki biz o karede hiç yer almak istemiyoruz.

Bir savaşta ezilenden, işgale uğrayandan yana olmak elbette yadırganamaz; Filistin’e verdiğimiz destek de bu temele dayanıyor. Ancak öncelik savaşı önlemek olmalı. Filistin’de 1967 sınırlarına dönülmesini ve bağımsız bir Filistin devletinin tanınmasını istemekle, savaşın devamını istemek, işgalcilerin ölümlerine sevinmek arasında dağlar kadar fark var. Netanyahu Hükümeti’ni destekleyen güçler de tahminen bizden bu hataya düşmemizi istiyor. Bizi barışın değil savaşın tarafı yapmak, saldırılarını meşrulaştıracak.

İran’ın desteklediği güçlerin hedef alınarak köşeye sıkıştırılması, Lübnan ve Suriye saldırıları büyük bir olasılıkla İran’ı, hatta Rusya’yı bu bataklığa çekme planının bir parçasıydı. Arap Baharı yalanıyla ele geçiremedikleri Suriye’ye giden yol bu vesileyle açılmışa benziyor. Rusya’nın Orta Doğu’ya müdahalesi sonrası başlayan Ukrayna savaşı, Putin’in bu denkleme dahil olmasını zorlaştıracak. Rusya, Suriye’deki denklemi bozduğu için Ukrayna’da bir batağa sürüklendi, Batı ambargolarıyla ekonomisi zayıflatıldı. İran’ı uzun süreli bir savaşa sürükleyecek olası bir saldırıda, Rusya hem Suriye ve İran’a destek vermek hem de kendi topraklarını savunmak zorunda kalabilir.

Gelelim işin zor kısmına. Kabul etmeliyiz ki aylardır barış ve ateşkes çağrısı yapılıyor ama Batı kayıtsız kaldığı için ilerleme kaydedilemiyor. Böyle bir durumda, yukarıda yazdığım gibi iyiniyetli barış çağrıları ne kadar başarılı olabilir? Savaşta taraf tutmak yerine topyekûn barışın tarafında olursak hâlâ şansımızın olduğunu düşünenlerdenim. Öncelikle barış talebinde, bu talebi zorlayacak yaptırımlarda ortaklaşmak gerek. Bugüne kadar Güney Afrika’nın Uluslararası Adalet Divanı’nda İsrail aleyhine açtığı soykırım davasına müdahil olmak için başvuran ülke sayısı kaç biliyor musunuz? Sadece sekiz. Bu ülkeler, Nikaragua, Kolombiya, Libya, Meksika, Filistin, İspanya, Türkiye ve Şili. Kendilerini Müslüman kimlikleriyle öne çıkaran birçok ülkenin bu listede olmaması garip değil mi?

Ekonomik ambargo, uluslararası arenada İsrail’in yalnızlaştırılması gibi diğer barışçıl mücadele araçlarında da bir ortaklaşma görülmüyor. Barışçıl yöntemlerle işgale birlikte karşı çıkmadan, silahtan medet ummak çölde serap görmeye benziyor. İronik ama silahlı mücadelede bile ortaklaşamamış sözde Filistin dostu bir güruh var karşımızda. Hamas lideri Haniye öldüğünde ulusal yas ilan edenlerle Hizbullah’ın lideri Nasrullah öldürüldüğünde oralı olmayanlar. Bu çıkarlarına göre hareket eden topluluğun barış için öncülük etmesi elbette hayal. O yüzden de şu ana kadar hep bir tarafta yer alarak rengini belli etmiş Erdoğan, Putin veya Pezeşkiyan gibi liderlerin bir barış anlaşmasına öncülük etme şansı yok. Hem inandırıcı olmadıkları hem de İsrail’e hayır diyen güçleri arkalarında toplayacak kapsayıcılıktan yoksun oldukları için.

Bu savaşı durdurmak ve Filistin’in bağımsızlığını kazanması, dünyanın her bir köşesinden, sadece barış isteyen güçlerin bir araya gelmesiyle mümkün olacak. Öncülük edecek ülkelerin de birçok ekonomik ve diplomatik zorlukla mücadeleyi göze almaları şart. Rahatımızın bozulması kaçınılmaz. Barış umudunun bu kadar azalmasındaki en büyük etken de herhalde bu.