Özgür Gürbüz-BirGün/10 Temmuz 2015
Bugün
sizlere dünyanın en büyük ve en gelişmiş devletlerinden birinde yaşanmış bir
inşaat öyküsü anlatacağım. Sanayi devrimine öncülük etmiş, bilime ve gelişmeye
hatta ekonomik kalkınmaya sırtını hiçbir zaman dönmemiş bir devletten
bahsediyorum. Güneşi nadiren görse de, ‘güneş batmayan imparatorluk’ namıyla bilinen
bu yeri hepiniz biliyorsunuz. Halk arasında İngiltere dediğimiz Birleşik
Krallık’ta geçiyor öykümüz.
Bir
adaya sıkışmış bu koca devletin en büyük sorunlarından biri insanların başına
sokacak yer bulmak. Nüfus yavaş artsa da, İngiltere’de yeni ve uygun fiyatlarda
ev bulmak zor. Halk doğayla iç içe yaşamaya alıştığından birkaç büyük kent
dışında apartmanlarda yaşamaya sıcak bakmıyor. Bahçeli, insanın doğayla ilişkisinin
sürdüğü müstakil evler oradakilerin olmazsa olmazı. Belediyeler bizdeki gibi
kentlerdeki yeşil alanları “ha deyince” eş-dost müteahhitlere peşkeş çekmiyor.
Yüksek katlı bina izni almak, ülkedeki “yeşil kuşak”lara yeni evler yapmak da
zor. İngilizler garip millet, çaya süt katıyor, her boşluğa alışveriş merkezi
yapmayı, parkları hükümete yakın şirketlere satmayı ‘gelişme’den saymıyor. Bütün
bunlar ev sorununu büyütüyor. Fiyatları arttırıyor, ev yapmaya uygun yerler
inşaat firmaları tarafından kapışılıyor.
Öykünün
heyecanlı kısmı ise burası. Günlerden bir gün ev yapacak yer bulmanın iğneyle
kuyu kazmak kadar zor olduğu İngiltere’de, bir şirket 57 ev için uygun bir alan
bulur. Plymouth’taki bu arazi şirkete para, ev soruna çözüm olabilir ama kentin
Belediye Meclis’i projeye onay vermeyince işler durur. Şirket mahkemeye gider
ama oradan da olumlu yanıt alamaz çünkü planlama müfettişi, doğal hayatın
özellikle de korkunç yer öreni (Nothophantes horridus) adlı küçük bir örümceğin
hayatı tehlikeye gireceği için projeye onay verilmediğini belirtir. Bu örümcek
dünyada sadece Plymouth’da üç yerde yaşıyor ve Dünya Doğayı Koruma Birliği’ne
(IUCN) göre nesli ‘kritik tehlike’de. İnşaat yatar, şirket gider, örümceğin yaşam
alanını kurtarmak için 9 bin 700 imza toplayan örümcek* severler bayram eder.
Dünya
Doğayı Koruma Birliği’ne göre Türkiye’de
nesli tehdit altındaki tür sayısı 364. Siz bu türlerden bir tanesi için
durdurulan bir proje hatırlıyor musunuz? Güzergahı değiştirilen bir yol,
yapımından vazgeçilen bir baraj, izin alamayan bir sanayi tesisi? Var mı
aklınıza gelen bir yer? Beceriden olsa gerek. Bizdeki şirket sahiplerini, kamu
kuruluşlarını, yüklenici ve mimarları tebrik etmek lazım. Bugüne kadar binlerce
kilometre yol, yüzlerce baraj, alışveriş merkezi ve konut projesi yapmalarına
rağmen bir projeyi bile Türkiye’nin eşsiz yaban hayatına denk getirmediler. Tüm
bu özene rağmen, Dünya Doğayı Koruma Birliği’nin Kırmızı Listesi’nde nesli
tehdit altındaki türlerin sayısı neden her yıl daha da artıyor, anlamak zor
tabii. Çok değil, 20-30 yıl önce Anadolu’da görülen leoparların nereye
gittiğini insan merak ediyor. Çizgili sırtlanların, vaşakların, yer
yediuyurlarının, Akdeniz fokunun nesli, inşaat firmalarının, devletin bu
özenine rağmen neden azalıyor? Memlekette et fiyatları artınca sırtlan ve fok
yiyenler mi türedi?
Sadece hassas türler değil tüm yeşil doku tehdit altında. 250 milyon ağaca ev sahipliği yapan İstanbul’un Kuzey Ormanları’na dozer ve kepçelerle giriliyor. Türkiye’nin el değmemiş yaylalarına lüks arabalarıyla çıkmak isteyenlerin keyfi için yollar döşeniyor. Binlerce yıllık tarihi geçmişe sahip Hasankeyf sular altında bırakılıyor.
İki
ülke de ‘kalkınma ve büyüme’ kelimelerini
konuşmalarından eksik etmeyen hükümetlerce yönetiliyor. Büyüme ve kalkınma
kelimelerini inşaatla, yatırımla ilişkilendirmenin yanlış olduğunu biliyoruz
ama bir an için bunu boş verin. Büyüteçle zor görülen bir örümcek için seferber
olunan bir ülke ile domuzların intihar edercesine kendisini denize attığı bir
ülkeden bahsediyoruz. Hangisi halkına ‘kalkınma’
adına yalan söylüyor sizce?
*Gazetedeki yazımda böcek yazmışım. Nafiz Güder'in uyarısıyla örümceklerin böcek değil, eklem bacaklı olduğunu hatırladım. Kendisine teşekkür eder, bu hatamdan dolayı okuyucularımdan özür dilerim.
*Gazetedeki yazımda böcek yazmışım. Nafiz Güder'in uyarısıyla örümceklerin böcek değil, eklem bacaklı olduğunu hatırladım. Kendisine teşekkür eder, bu hatamdan dolayı okuyucularımdan özür dilerim.