Greenpeace Kori Nükleer Santrali'ndeki tehlikeyi işaret ediyor |
Dünyada nükleer enerjide ısrar eden sayılı
ülkelerden Güney Kore'de birkaç hafta önce yaşananlar atomspor taraftarlarının
görmek istemediği, basında yer almaması için ellerinden geleni yaptığı
hadiselerden biri. Olay, ülkenin en eski nükleer santrali Kori'de geçiyor.
Skandal, kayıtlara adı “Hwang” diye geçen Güney Kore'li işadamının Kori nükleer
santraline kusurlu parça satması. Üç yıl hapse mahkum edilen Hwang, 2008
yılından bugüne dek tam üç kez kullanılmış parçaları temizleyip boyadıktan
sonra nükleer santrale yeniden satmış. Bu işten 2 milyon 600 bin ABD Doları
kazanmış. İşin daha da ilginç tarafı, Hwang'ın bu parçaları nükleer santralin
çöplüğünden, santral çalışanı bir işçi aracılığıyla alıyor olması. Santralde
eskiyen parça çöpe gidiyor, çöpe giden parçaları işçi Hwang'a getiriyor ve
Hwang o parçaları boyuyor, cilalıyor ve yeniymiş gibi santrale geri satıyor.
Dört yılda üç kez nükleer santralin tüm güvenlik denetimlerini geçmeyi
başarmış! Parçaları çalan kişi de bu işin ortaya çıkmasıyla yakayı ele vermiş,
ona da üç yıl ceza vermişler. Hakim, bu olayın santralin güvenliği konusunda
ciddi endişe duyulmasına neden olacağını söylemiş. Hatırlayın, benzer bir
skandal Mersin'e nükleer santral kurmak isteyen Rosatom firması'nın alt şirketi
Zio-Podolsk'ta da yaşanmıştı. 4 Mart 2012 tarihinde Birgün'de, “Mersin’e
yapılmak istenen nükleer santral “dandik” olabilir mi?” başlığıyla onu da
yazmıştık.
Tahmin edersiniz, bu Güney Kore'deki ilk
'hadise' değil. Yaklaşık bir buçuk ay önce yine Kori'de bir başka skandal
ortaya çıktı. Santralde yapılan incelemede, bir Güney Kore firması tarafından
üretilen parçaların, yasadışı yollardan elde edilmiş Fransız teknolojisi temel
alınarak üretildiği ortaya çıktı. Merdiven altı üretim diyeceğim nükleerci
dostlar kızacak. Bu defa kızdırmayalım 'atomsporu' sonra yazının devamını
okumuyorlar. Halbuki yazının devamında Şubat ayında Kore'de meydana gelen bir
başka 'hadise' var; bitmiyor yani.
GÜNEY KORE'DE TEHLİKE ÇANLARI
Tarih 9 Şubat, saat sabah 8:30. Kori'deki 1
numaralı reaktör bakım için kapatılmış. Çoğu kimse bilmez ama nükleer
reaktörler dışarıdan aldıkları elektrikle çalıştırılır, bir anlamda dışa
bağımlıdır. Kori-1 reaktörü de elektrik almak için üç ayrı noktadan şebekeye
bağlıymış ancak beslendiği iki noktada bakım çalışmaları olduğundan kazanın
olduğu sırada tek kaynaktan elektrik alıyormuş. Çalışanlardan birinin hatasıyla
son şebeke bağlantısından alınan elektrik de kesilmiş. Reaktör, güvenlik
fonksiyonları ve soğutma sistemini çalıştıracak elektrik olmadan tam 12 dakika
boyunca öyle kalakalmış. Bu gibi acil durumlarda nükleer reaktörlerde dizel
jeneratörlerin devreye girmesi beklenir. Kori santralinde de aynen öyle yapmışlar;
beklemişler. Beklemişler ama dizel jeneratör de çalışmamış. İşçilerin
gayretiyle 12 dakika sonra şebeke bağlantısı yeniden sağlanmış ve büyük bir
kazanın ucundan dönülmüş. Soğutma suyu sıcaklığı bu süre içerisinde 36
dereceden 58'e çıkmış. Atık havuzunda ise 21 derecelik ısı artışı yaşanmış.
Reaktör bakımda olmasaydı bu 12 dakika, bir başka nükleer felaketle
sonuçlanabilirdi. Santralin yöneticisi olayı ülkedeki düzenleyici kuruluşa bir
ay sonra, 12 Mart 2012'de bildirmiş. Zahmet etmiş tabi. O saatten sonra
santrale giden denetçilerin bir şey bulamayacağı ortada. Santralin sahibi Kore
Hidroelektrik ve Nükleer Enerji şirketi, KEPCO adlı Güney Kore'li nükleer devin
bir alt kuruluşu. KEPCO mu kim? KEPCO da bizim hükümetin Sinop'a nükleer
santral yapması için adeta yalvardığı firma!
DEMOKRASİ MESELESİ
Şu kısacık ömrümde duyduğum, okuduğum bu ve
benzeri nükleer kazaları anlatmaya kalksam herhalde ömrüm yetmez. Anlat anlat
bitmez. En iyisi ben size bu öykülerden çıkarılacak hisseyi, dersi anlatayım.
Ders şu: Ne kadar çok demokrasiniz varsa o kadar az nükleer santraliniz olur.
Bugün nükleer santral yapımında ciddi bir şekilde ısrar eden ülkelerin sayısı
iki elin parmağını geçmez. Rusya, Çin, Hindistan, Pakistan, Ukrayna ve Güney
Kore. Hepsinin ortak özelliği, şeffaflığın, halkın katılımının ve sivil
toplumun hükümeti denetleyecek mekanizmalara erişiminin sınırlı olması. Nükleer
enerji şirketlerinin devlet elinde olması, kontrolün de yine devlete bağlı
kuruluşlarca yapılması halkın hiçbir şeyden haberi olmamasına neden oluyor. Bu
ülkelerde halk kolay kolay sokağa çıkamaz, medya denetim altındadır. Nükleer
endüstrinin medyayı Japonya'da nasıl kontrol altında tuttuğu Fukuşima sonrası
ortaya çıktı. Eski başbakan Naoto Kan bile Fukuşima'daki santrali yöneten
şirketi hükümetine bilgi vermemekle suçlamadı mı?
AYILANA NÜKLEER BAYILANA GAZOZ
Türkiye'de demokrasinin ne kadar geri olduğu
AKP hükümetinin nükleer enerji konusundaki tutumundan anlaşılabilir. Dört
yıllığına iktidara getirilen bir hükümetin halkın 240 bin yıllık geleceğine
(nükleer atıklardan bazılarının radyoaktif kalma süresi) ipotek koyacak
kararlar alıyor. Enerji Bakanı Taner Yıldız'ın son açıklaması ise müthiş.
2023'e kadar 23 nükleer reaktör yapmak istediklerini söylemiş. Kusura bakmayın
ama 11 yılda 23 reaktör yapamazsınız. Yer lisanslarını, zemin etütlerini hesaba
katmasanız bile bir reaktörün inşası en iyi ihtimalle 6-8 yıl sürer. Her
birinin gücü 1000 MW olsa, ABD Enerji Enformasyon İdaresi'nin iyimser
tahminiyle bile yine bir reaktör 5-6 milyar dolara mal olur. Peşin paranız
varsa tabi. Bunun bir de faizi var. 200 milyar dolar civarı bir paradan
bahsediyoruz. Ne o miktarda kredi, ne de aynı anda 23 reaktörü inşa edecek
kapasiteye sahip firmaları bulabilirsiniz. Hükümet nükleer santral kurmayı
gazoz fabrikası inşa etmek sanıyor herhalde. Ayılana bir tane, bayılana bir
tane. Sinop'a üç tane, Mersin'e dört tane. Aman efendim Yozgat da gelmiş, bir
de oraya kuralım...
***
Nükleer Karşıtı Platform 16 Haziran'da
Mersin'de büyük bir kongre düzenliyor. Nükleere dur demek için herkesi kongreye
katılmaya çağırıyor. Ayrıntılı bilgi: www.nukleerkarsitiplatform.org