Savaş Emek (fotoğraf makinalı) Yatağan Termik Santrali önünde |
Türkiye’de
ekoloji hareketine ucundan kıyısından bulaşmış olanlar Savaş Emek’i tanır. Pazartesi günü Toprak Ana Savaş Ağabeyi bizden
aldı. O artık çok sevdiği ormanların, yeşilliklerin içinde yatıyor.
Karaburun’dan mavisine bayıldığı denize bakıyor.
Yeşil
hareketin içinde olmamı borçlu olduğum birçok kişi var. İlk adımı ağabeyim
Çağlar’ın sayesinde atmıştım. Peşine takılıp çevre gazetelerini dolaşmıştık.
Gönüllü olacaktık, Yeşil Gazete’de (Şimdiki
gazetenin isim babası ama başka benzerliği yok) karar kıldık. Gazetenin içeriği
bir yana, beni etkileyen işin başındaki Halil Tarık Tokmak oldu. Arif Künar,
Aynur Tuncer, Ayşe Tosuner, Bilge Contepe, Melda Keskin, Noyan
Özkan, Oktay Demirkan, Saynur Gelendost, Savaş Emek, Tolga Yarman, Ünal Erdoğan
ve daha niceleri. Demem odur ki, beni yeşil hareketin yeşilinden çok insanları
etkiledi, peşinden sürükledi.
Savaş
Ağabey’in aralarında olduğu İzmir grubunun yeri başkadır. Üniversite yılları, bir
gün Konak Meydanı’nda Ayşe Tosuner’i gördüm. Hava ayaz, Ayşe Abla, o soğukta
bir uyku tulumunu içinde Konak Meydanı’na alışveriş merkezi yapılmaması için
imza topluyordu. Tanıştım, S.O.S. Akdeniz Derneği’nin yerini öğrendim. O
dernek, Türkiye’nin ekoloji mücadelesinin en güzel günlerine tanıklık etmiş
Ağaçkakan Dergisi’nin yuvasıydı. Savaş Emek dergiyi neredeyse tek başına
çıkarırdı. Oraya ilk gidişimi, Emek’le ilk tanışmamızı hatırlıyorum. Akdeniz
fokunu kurtarmak için basılan kartpostallardan almıştım. O büro sonraları
nükleer santrallere karşı Alsancak’ta tek başıma imza topladığım günlerin
sonunda imza föylerini, pankartları bıraktığım yer olmuştu. Savaş Ağabey’i daha
iyi tanıdım, en çok da Akkuyu’da ön ayak olduğu nükleer karşıtı şenliklerde
geçen günlerimizi özlüyorum.
Savaş Emek bir
ekolojistti. Devletin çevrecileri resmi ideolojiye yaklaştırmak için kullandığı
‘çevreci’ dernek ve vakıflardan hiç
haz almazdı. Türkiye’deki ilk Yeşiller Partisi’nde vardı ama Yeşiller
liberallerle kucaklaştıkça o uzaklaştı. Anti-emperyalist sıkı bir Aydınlıkçıydı
ama kendi görüşüne yakın olmayanları bile eylemlerde bir araya getirirdi. Duruşundan
hiç taviz vermedi. Derdi sistemdi, Kuzey-Güney çelişkisiyle ilgili Ağaçkakan’a
şöyle yazmıştı: “...bugün yaşadığımız
ekolojik krizin kaynağında Kuzeyli ülkelerin tutumu yatıyor. İnsanlığın önüne
tek model ve tek seçenek olarak ortaya konan, sanayi monokültürünün bütün
dünyaya yayıldığında başımıza gelecekleri görmek için kahin olmaya gerek yok.
…Ortalama bir ABD’li yurttaşın tükettiğini bütün dünyalıların tükettiğini
varsaydığınızda, biyosferin yani dünyanın canlı ortamı barındıran bölümünün yok
olacağını kolaylıkla görebilirsiniz.” (1993, Sayı:9/10)
Ağaçkakan’ın 29.
sayısındaki “Başka Türlüsü Mümkün” adlı yazısında ise şöyle diyordu: “Alternatif enerji kaynaklarının tek başına
savunulması sonuçta bu sistemin ayakta kalmasını sağlayacaktır. Oysa dünyayı
yok eden sistemin kendisidir. Örneğin ekolojik çöküntü merkezleri olan kentler,
rüzgar türbinleri, güneş kolektörleri ile aydınlatılsa ne fark eder.
Otomobiller hangi enerjiyle çalışırlarsa çalışsın, sonuçta yaşamın canına
okurlar, tıpkı atom bombaları gibi.” (1996, Sayı:29)
Ağaçkakan
demek Savaş Emek demekti. Aliağa, Gökova, Akkuyu, Foça ve İzmir demek Savaş Emek
demekti. Termik ve nükleer santrallere karşı yürütülen destansı mücadelelerde
hep vardı. Akkuyu’da düzenlenen nükleer karşıtı şenlikler de o hep başı
çekmişti. “Ne Akkuyu’da ne Morkuyu’da”
diye söze başlıyor, Can Yücel’in, “Hormonlu
domates gibi bebeler istemiyor bu millet” dizeleriyle bitiriyordu.
Ekoloji
mücadelesi sürdükçe Savaş Ağabey bizimle olacak. Ağaçkakanlar elimde, tek tek
okuyor, tekrar öğreniyorum. Yeşillikler içinde uyu.