Özgür Gürbüz-BirGün/20 Ocak 2017
Türkiye’nin
enerjide dışa bağımlılık oranı yüzde 75’lere çıktı. Dışa bağımlılık bir sorun,
özellikle de ateş pahasına dışardan aldığınız enerjiyi üretimden çok tüketime
harcadığınızda. Sorunun adı dışa bağımlılık ama sorunun kaynağı dışarıda değil,
içeride. Tek sorumlu ülkenin enerji politikasını belirleyen iktidar. Tüketici
davranışını da, sanayinin tercihini de hükümet belirliyor. İktidara geldikleri
2002 yılında Türkiye enerjide yüzde 67 oranında dışa bağımlıydı şimdi bu oran
yüzde 75’i buldu.
Merak
ediyorsunuzdur, her söylemlerinde dışa bağımlılığı azaltacağız diyenler nasıl
oldu da dışa bağımlılığı artırdı diye. Halbuki, Türkiye’nin neredeyse her
deresine, belki de onları ‘kurutma/tahrip etme’ pahasına baraj yapıldı. Yerli
kaynak sayılan hidroelektrik potansiyeli çok daha fazla kullanılmaya başlandı. Bugün Türkiye’de üretilen elektriğin yüzde
6’sından fazlası akarsular* üzerine kurulan hidroelektrik santrallerden geliyor.
Bir o kadar da rüzgar ve jeotermal toplamından elektrik üretiliyor. Tüm bunlara
rağmen dışa bağımlılık azalmadı. Çünkü sorun, işin üretim değil tüketim
tarafındaydı ama enerji politikasını yönetenler bunu görmemekte ısrar etti.
Hidroelektrikle bu iş olmadı şansımızı bir de kömürde deneyelim dediler.
Enerji Bakanlığı 2012 yılını ‘kömür yılı’ ilan etti. Bahanesi de enerjide dışa bağımlılığı azaltmak ve istihdamı artırmak diye açıklandı. Hükümet ne derse tersi oluyor demeyecekseniz ne olduğunu söyleyeyim. Tersi oldu. 2012 yılında 28 milyon ton civarında olan kömür ithalatımız 2015 sonunda 35 milyon tona dayandı. 2002 yılında ise kömür ithalatı sadece 11 milyon tondu. Elektrik üretiminde yerli kömürün önünü açacağız diye boş verilen çevre kuralları ve halk sağlığı, defalarca uyardığımız gibi, ithal kömürün de önünü açtı. ‘Kömür yılından hemen sonra, 2013’te ithal kömürle çalışan santraller Türkiye’deki elektrik üretiminin yüzde 12’sini karşılıyordu. Yerli kömürü ve istihdamı artırmak için alınan tedbirler sonucu bu oran 3 yılda yüzde 17’yi geçti. Türkiye’deki elektrik üretiminde ithal kömürün payı barajlı hidroelektrikleri yakaladı. Dışa bağımlılık arttı, ülke kül ve ise boğuldu.
Enerji Bakanlığı 2012 yılını ‘kömür yılı’ ilan etti. Bahanesi de enerjide dışa bağımlılığı azaltmak ve istihdamı artırmak diye açıklandı. Hükümet ne derse tersi oluyor demeyecekseniz ne olduğunu söyleyeyim. Tersi oldu. 2012 yılında 28 milyon ton civarında olan kömür ithalatımız 2015 sonunda 35 milyon tona dayandı. 2002 yılında ise kömür ithalatı sadece 11 milyon tondu. Elektrik üretiminde yerli kömürün önünü açacağız diye boş verilen çevre kuralları ve halk sağlığı, defalarca uyardığımız gibi, ithal kömürün de önünü açtı. ‘Kömür yılından hemen sonra, 2013’te ithal kömürle çalışan santraller Türkiye’deki elektrik üretiminin yüzde 12’sini karşılıyordu. Yerli kömürü ve istihdamı artırmak için alınan tedbirler sonucu bu oran 3 yılda yüzde 17’yi geçti. Türkiye’deki elektrik üretiminde ithal kömürün payı barajlı hidroelektrikleri yakaladı. Dışa bağımlılık arttı, ülke kül ve ise boğuldu.
Dışa
bağımlılığı azaltmak için yapılan tüm bu hamleler doğalgaz ithalat miktarının
artışını durdursa da yerini ithal kömürle doldurmaya çalıştığımız için sonuç
değişmedi. Daha kirli bir kaynağı seçtiğimiz için hem sağlığımızı hem de
doğamızı daha fazla riske attık.
Ne
yapılmalıydı ya da yapılmalı, onu da dilimiz döndüğünce anlatalım. Enerjide dışa
bağımlılığı azaltmak istiyorsak işe ilk başta tasarruf ve verimlilikle başlamalıyız.
DPT raporlarında Türkiye’nin enerji verimliliği ve tasarruf potansiyelinin
yüzde 20-25 oranında olduğu yazıyor. Bu şu demek; bizim cebimiz delik. 100 lira
atıyoruz, 25 lirası delikten boşa gidiyor. O yüzden de 100 lirayı cepte tutmak
için 130 lirayla evden çıkıyoruz. Enerji dilinden söylersek, elektrik talebi
100 ise biz 100 üretmek yerine 130 üretmeye çalışıyoruz çünkü biliyoruz ki
30’unu boşa harcayacağız.
Yapmamız gereken
cepteki deliği dikmek elbette. Binalara yalıtım şartı getirmeli, yalıtım yapmak
isteyene uygun teşvikler sağlamalıyız. Toplu taşımayı yaygınlaştırmalı,
sanayide enerji yoğun üretim yöntemlerinden, çimento gibi ürünlerin ithalatı
için enerji harcamaktan vazgeçmeli, ekonomiyi bilişim gibi alanlarda büyütmeliyiz.
Verimli motorlarla üretip, akıllı elektrikli aletlerle tüketmeliyiz. Sınırları
çizilmiş tüketimi, tüketilen yerde üretim yapan, küçük ve yenilenebilir enerji santrallerine
kaydırarak dışa bağımlılığı da azaltabiliriz. Güneş paneli ve rüzgar
türbinlerinin üretimi ve parçası için fabrikalar açıp istihdam sorununa enerji
yatırımlarıyla çözüm bulmak da mümkün. 300 kişinin çalıştığı bir ithal kömür
santrali yerine 30 bin kişinin ürettiği yenilenebilir enerji sektörü kurmak
hayal değil.
Mesele, cepteki deliği dikip halkı rahatlatmak yerine cebi doldurmayı amaçlayan şirketlere göz kırpan politikaları hayata geçirmekse lütfen o bildiğiniz yolda, durmadan devam edin. Bıçak kemiğe dayandı diyorsanız da bu gidişata “hayır” deyin. Bu ülkenin insanları da temiz hava solumayı, güzel günler görmeyi herkes kadar hak ediyor.
Mesele, cepteki deliği dikip halkı rahatlatmak yerine cebi doldurmayı amaçlayan şirketlere göz kırpan politikaları hayata geçirmekse lütfen o bildiğiniz yolda, durmadan devam edin. Bıçak kemiğe dayandı diyorsanız da bu gidişata “hayır” deyin. Bu ülkenin insanları da temiz hava solumayı, güzel günler görmeyi herkes kadar hak ediyor.
*Barajsız hidroelektrik santraller
1 yorum:
yazınız istatistiksel verilere dayalı bilgilendirici bir yazı olmuş ellerinize sağlık. bunun farkına varıp toplumu iyi yolda yönlendirdiğniiz için teşekkür ederiz. ancak tasarruf tedbrilerinin neler olabileceği, bu yolda amaça hizmet edecek neler yapabileceğimizi de tavsiye niteliğinde belirtebilirdiniz... iyi çalışmalar... en azından 4-5 liraya tasarrfullu ampül kullanılabilir.
Yorum Gönder