Bu saat işinden kim kârlı çıktı

Özgür Gürbüz-BirGün/23 Aralık 2016

Sabahları zifiri karanlıkta yola çıkıyor, güvenlik korkusuyla yola düşüyor ve kendinizi bir zombi gibi hissediyorsanız bilin ki yalnız değilsiniz. İki aya yakın bir zamandır gözlerini zar zor açan, direklere ve diğer zombidaşlara toslamadan yollarda yürüyen, araç kullanan bu ülkedeki milyonlardan birisiniz. Neden bu hale düştük, hatırlıyor musunuz?

Çektiğimiz bu eziyetin sorumlusu hükümet, kış saatine geçmeyerek elektrik tasarrufu yapacağımızı söylemişti. Şaşırtıcı değil ama yine söylediklerinin tersi oldu. Türkiye’nin elektrik tüketimi geçen ay, bir yıl önceki kasım ayına göre yüzde 6,5 oranında arttı! Yanlış duymadınız, tasarruf yapmadığımız gibi rekor bir artışa da imza attık. Daha önceki kasım aylarında görülmemiş bir artış oranı yakalandı.

Elektrik Mühendisleri Odası’na (EMO) göre bu artışın nedeni kış saatine geçilmemesi sonucu artan elektrik tüketimi. Elektrik tüketimini artıracak diğer etkenlere bakınca EMO’ya hak veriyorsunuz. Meteoroloji Genel Müdürlüğü, kasım ayının mevsim normallerinde geçtiğini teyit ediyor. Ekonomi durgun hatta çökmüş. İmalat sanayinde kapasite kullanım oranında belirgin bir artış yok, kapanan yüzlerce şirket var. Geriye bir olasılık kalıyor. AKP hükümetinin akılları zorlayan yaz saatinde diretme planı, elektrik tasarrufuna yol açmadığı gibi tersine elektrik israfına neden olmuş.

28 Ekim’de, BirGün’deki, ‘Yaz Saati Değil Siesta’ başlıklı yazımı bulup okursanız, orada, “Karanlıkta kalkarak ve çalışarak nasıl enerji tasarrufu yapacağız” diye sormuş, yaz saatinde kalma ısrarının tüketimi artırabileceğinden bahsetmiştim. Ne yazık ki haklı çıktık. Kış saatine geçmemenin neden yanlış olduğunu hatırlatalım. Türkiye’deki nüfusun büyük bir kısmı ülkenin Batı’sında yaşıyor. Bu insanlar karanlıkta kalktıkça evlerini ısıtmak için daha fazla enerji harcayacaklar, işten/okuldan eve geldiklerinde de hava yine kararmış olacağından gün ışığından faydalanamayacaklar. Bir dostumla yaptığım konuşma, bu tezin doğruluğunu kanıtladı. Çocuklarını okula göndermek için daha erken kalktığını, evlerindeki merkezi ısıtma o saatlerde etkin olmadığı için de evi elektrik sobasıyla ısıttığını söyledi. Karanlık olduğu için yanan lambalar da cabası. Elektrik tüketimi rakamları, böyle yüzlerce ev ve işyeri olduğunu doğruluyor.

Durum net ama o kadar basit değil. Bu sadece hükümetin bir hesap hatası mı yoksa bilerek yapılmış bir eylem mi? Bu sorunun yanıtını, “bu işten kim karlı çıktı” diye sorarak bulabiliriz. Bildiğiniz gibi enerji sektörü uzunca bir süredir krizde. Nedeni, abartılan elektrik talebine bağlı olarak kurulan onlarca yeni santral. Türkiye’deki halihazırda çalışır durumdaki enerji santrallarının kurulu gücü 78 bin MW. Yapımı süren, lisans almış ve başvuru aşamasındakileri de toplarsanız bir 50 bin MW’lık santral da yolda. Oysa elektrik talebi istenildiği gibi artmıyor. Santrallar kapasitelerinin çok altında çalışıyor. Özelleştirilen santralları satın alan şirketlerden, eski oyunculara kadar herkes dertli. Onları bataktan kurtarmanın tek yolu daha çok elektrik satmalarını sağlamak. Kasım ayında bu oldu. Bir önceki yılın kasım ayına göre tüketimde 1,5 milyar kilovatsaatlik bir artış sağladı. Önümüzdeki 3-4 ay boyunca da benzer tüketim rakamları karşımıza çıkabilir.

Elektrik dağıtım şirketlerinin durumu daha da beter. Elektrik satışı azaldıkça kârları düşüyor ama asıl dertleri bu da değil. Dağıtım ihalelerini almak için milyar dolarları savuran bu şirketler, dolar kurundaki fark nedeniyle bankalara borçlarını ödemekte zorlanıyor. Elektrik dağıtım ve üretim özelleştirmelerine 21 milyar dolar ödendiği (Enerji IQ) belirtiliyor. Bankaların enerji sektörüne kullandırdığı kredi miktarının da 50 milyar doları bulduğu söyleniyor. Dolar yükseldikçe bu borcun ödenmesi zorlaşıyor. Enerji sektörü çökerse bankalar da bundan nasibini alacak. Hükümet ise beklendiği gibi(!) faturayı yanlış ticari kararlar veren bu şirketlere veya bankalara değil (çoğu hükümete yakın isimler zaten) halka ve doğaya kesiyor. Tüm dünya daha az enerji tüketerek aynı işi yapmaya başlarken; biz daha çok elektrik tükettirmeye, bu tüketimi karşılamak için de nehirleri, ovaları santrallarla doldurmaya ve suyumuzu, havamızı kirletmeye çalışıyoruz.

Sektörün durumu yaz saatiyle de kurtulamayacak kadar ciddi. Yakında hepimizi gece mesaisine bile kaldırabilirler. Oy vermeye, susmaya devam ettikçe bu eziyet sürecek. Tamamen zombiye dönüşmeden önce yapılacak ilk iş, saatleri bir saat geri almak için daha kuvvetli bir kampanya yapmak. Haydi sosyal medya başına!
#SaatlerGeriAlınsın

Hiç yorum yok: