Özgür Gürbüz-BirGün/9 Şubat 2014
Bu defa onların anladığı dilden yazacağım. Paradan
bahsedeceğim. Manipüle etmeden, fıskiye kırmadan anlatacağım.
Türkiye’nin turizm gelirleri 2013 yılında 32 milyar
doları geçti. Otomotiv sektörünün 2013’te yaptığı ihracat miktarı ise 21 milyar
dolar. Turizmin istihdama katkısını kıyaslamıyorum bile.
Turistlerin çoğu Akdeniz’e geliyor. Ülkeye giren 39
milyon turistin yarısının bu bölgede tatil yaptığı tahmin ediliyor, 11
milyondan fazlası doğrudan Antalya’ya uçuyor. Yerli turist de cabası. Peki, siz
ne yapıyorsunuz? Antalya’ya 300 km öteye bir nükleer santral kurmaya
çalışıyorsunuz. İtirazlar ayyuka çıkana kadar, nükleer santralin kaçak inşa
edilmesine bile ses çıkarmadınız. Yapılmak istenen tavuk kümesi değil, nükleer
santral. Denetim yok, hukuk yok. Ayıptır söylemesi konuyu bilen de yok.
Manisa’da uranyum çıkartılıp daha sonra kaderine terk edilen maden ocaklarında
sınır değerlerin 140 katı radyasyon tespit ediliyor, hükümet oralı değil. Gaziemir’de
tonlarca radyoaktif atık gömülü, halkı korumak için alınan tek önlem
radyasyonlu alana tel örgü çekmek. Havadaki, topraktaki radyasyonu tel örgüyle
hapseden ilk ülkeyiz. Dünya tarihine adını, çayından, hurdasından nükleer atık
çıkan ülke diye yazdırmışsın. Akdeniz’e nükleer
santral kurarsan bu turizmi etkilemez mi sanıyorsun?
Çok değil, bundan üç yıl önce Türkiye’ye nükleer santral
satmak isteyen firmalar ve onların ‘gönüllü’
halkla ilişkiler ekibinin ellerinde
bir fotoğraf vardı. Nükleer santralin yanında denize giren insanların
fotoğrafı. O fotoğrafları gösterenlere bir teklifim var. Hadi, bu yaz
Fukuşima’ya gidip santralin yanında denize girenleri gözlerimizle görelim.
Balıkçıları, tıklım tıklım plajları seyredelim. Mayonuzu da yanınızda getirmeyi
unutmayın, Fukuşima’nın bol trityumlu sularında serinlemeden olmaz. Akşama da
sezyumu bol balıklardan yeriz.
İş sadece nükleerle bitmiyor. Adana-Mersin arasını termik
santrallere yem edecek planlar var. Halihazırda Yumurtalık bölgesi kömür ve
petrole boğulmuş durumda. Yapılaşmadan nasibini almamış tarihi ören yerleriyle,
kalan birkaç kumsal da talana hazırlanıyor. Phaselis (Faselis) antik kenti yakınına otel yapılmak isteniyor. Beş
yıldızsız, otelsiz bir turizm modelinin en güzel örneği Olimpos’a geçen yıl yapılan taarruz geri püskürtüldü ama tehlike
sürüyor. Antalya ve civarında betona
tutsak olmamış yüzlerce dönüm arazi 2B adı altında satışa çıkarıldı. Çığlıkara’da taş ocağı, Ahmetler’de HES turistlerin görmek için
geldiği doğal güzellikleri tehdit ediyor. Beydağları
Sahil Milli Parkı Bakanlar Kurulu kararıyla milli park statüsünden
çıkarıldı; kamptı, oteldi derken orası da talan edilecek.
Olsun, biz turistleri beş yıldızlı otellerle kandırırız
sanmayın. Yakında ormansızlıktan hava, plansız yapılaşmadan denizler kirlenmeye
başlayacak. Rehberler, turistleri eski çağlardan kalan harabelere değil,
süpermarket depolarına, barajların su toplama havzalarına götürecek. “Burası
İzmir Kemalpaşa” diyecekler. “Bu
deterjan deposunun altında 1500 yıllık mozaikler yatıyor”. “Burası
Hasankeyf” diyecekler. “10 bin yıllık
tarihimize bir şey olmasın diye su altında bıraktık”. “Ve burası Allionai. İki bin yıllık bu sağlık merkezini sulama barajı
yapmak için yerin altına gömdük” diye anlatacaklar. Beş yıldızlı
betonlarınızı beş kuruşa pazarlayamayacaksınız. Türkiye’nin en büyük gelir
kapısı kapanacak. Dağları, ovaları verdiğiniz, suları zehirlettiğiniz maden
sektörünün ihracatı 5 milyar dolar. O ovalara, dağlara çadır kampı kursanız,
ekolojik tarım yapsanız aynı parayı kazanırsınız. Dünya kirleniyor, temiz hava,
toprak ve su dünyanın en pahalı ürünleri olacak. Çıkardığınız altınları üst
üste yığsanız satın alamayacaksınız. Turistlerin
bu ülkeye Başbakan’ın hologramını izlemeye geldiğini sanıyorsanız
aldanıyorsunuz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder