13 Ağustos’ta Rusya’nın Sesi’nde yayımlanan ilginç bir
haberde, Akkuyu’da kurulmak istenen nükleer santralle ilgili çekinceler dile
getirildi ve Türkiye’ye bir anlamda gözdağı verildi. Haberde görüşlerine
başvurulan Stanislav Tarasov adlı dış politika uzmanı, Akkuyu’da nükleer
karşıtlarının düzenlediği protestoların, Batı basınında santralin Türkiye için
tehlike arz ettiği yönündeki haberlerden esinlendiğini iddia etti. Böylece,
Başbakanın diline doladığı şu ‘dış mihrak’ hikayesi de eğlenceli bir hâl aldı.
Bir ‘dış mihrak’ bir başka ‘dış mihrak’tan şikayetçi oldu; bunu da gördük. İşin
garibi, nükleer karşıtları da bu ‘dış mihrakların’ hepsine karşı mücadele
ediyor. Mersin’de nükleer santral kurmak isteyen Ruslar, Sinop’ta ise Japonlar
ile Fransızlar.
Tarasov’un tezi özetle şu: Türkiye’de bazı çevreler
Rusya’yı, Akkuyu’da nükleer santral kurmaktan vazgeçirmek istiyor. Bir devlet
şirketi Rosatom’un Türkiye’deki kolu Akuyu NGS’nin Mersin’deki santral için
verdiği ÇED raporunun Çevre Bakanlığı’nca reddedilmesini bir işaret olarak
görüyor. ÇED raporunun Temmuz sonunda şirkete geri iade edilmesi santralin
yapımını geciktirecek diyen Tasarov, “…Türkiye
hükümeti Akkuyu projesi ile ilgili imzalanan anlaşmanın şartlarını, yeniden
gözden geçirme niyetinde olduğunu açıkça ifade etmeli. Rusya ise ortaya çıkacak
yeni koşullarda Türkiye ile nükleer enerji alanında işbirliği yapmanın karlı
olup olmadığı konusunu yeniden düşünmeli” diyerek uyarıyor. Tasarov’un
işaret ettiği nokta, Türkiye ile Rusya Federasyonu arasında imzalanan
anlaşmanın tazminata kadar uzanacak maddeleri. Anlaşmazlık durumunda Madde 17
devreye girebilir ve tahkim yolu açılabilir. Madde 18 ise daha yumuşak. Taraflar,
bir yıl önceden haber vermek kaydıyla anlaşmayı fesh edebilir ama iki tarafın
da rızası olmalı. 2012’de Belene Nükleer Santrali’nin yapımından vazgeçen
Bulgaristan Rosatom’la anlaşmayı iptal etmiş, Rusya’da karşılığında 1 milyar
300 milyon dolar tazminat istemişti. Kısaca, ya aba altından sopa gösteriliyor
ya da “vazgeçtiyseniz uğraştırmayın bizi” deniyor.
NÜKLEER DÜNYADA GÖZDEN DÜŞTÜ
Türkiye’ye nükleer santral satma konusunda çok kararlı
görünen Rusya ve yapma konusunda ısrarlı Türkiye nasıl oldu da bu duruma geldi,
asıl bunu anlamak lazım. İki ülkenin Suriye ve genelde Orta Doğu’nun geleceği
konusunda anlaşamadıkları ortada. Bu, işin siyasi boyutu. İşin enerji boyutunda
ise bizim yıllardır söylediğimiz gerçekler var. Nükleer enerji pahalı, riskli ve kirli. Son aylardaki gelişmeler de
haklı olduğumuzu gösteriyor.
·
Fukuşima’da 2,5 yıl
önce kaza yapan santralden 400 ton civarında radyoaktif su her gün okyanusa
karışıyor. Dünyanın en ileri teknolojilerine ve maddi olanaklarına sahip
Japonya bile bir nükleer kazanın sonuçlarıyla baş edemiyor.
·
Hisselerinin büyük
çoğunluğuna Fransız devletinin sahip olduğu nükleer enerji devi EDF, Amerika’daki
nükleer enerji pazarından çıkacağını açıkladı. Hükümetin Sinop’a nükleer
santral kurması için anlaştığı şirket, Amerika’da kaya gazı nedeniyle ucuzlayan
doğalgazla rekabet edemiyor; ilk neden bu. Fransızları ABD’den gönderen ikinci
neden ise daha ilginç. ABD, Calvert Cliffs Nükleer Santrali’ne yapılacak üçüncü
reaktör için EDF’nin başvurusunu reddetti. Nedeni de şöyle açıklandı: Amerika
topraklarında yabancı bir şirketin kontrolünde nükleer santral kurulamaz! Bizde
ise durum tam tersi, yabancı şirketlerce kurulmak istenen iki santral var.
·
Elektrik
ihtiyacının yüzde 75’ini nükleerden üreten ve bize örnek gösterilen Fransa’dan
gelen haberler de nükleer enerji taraftarlarını üzüyor. Fransa’da elektrik
fiyatlarına Ağustos itibariyle yüzde 5 zam geldi. Bir yıl sonra bir o kadar
daha zam gelecek. Çünkü Fukuşima sonrası nükleer santrallerin güvenlik
önlemleri ve işletme maliyetleri arttı. Devlet destekli nükleer enerji
Fransa’da bile diğer kaynaklarla fiyat rekabetinde zorlanıyor.
·
Yenilenebilir
enerji kaynakları hızla gelişiyor. 2012’de dünyada yenilenebilir enerjiye 268
milyar dolar yatırılırken nükleere ayrılan pay 25 milyar dolar civarındaydı.
Yenilenebilir enerjiye yatırım yapan ülkelerin başında Çin geliyor, onu ABD,
Almanya, AB ülkeleri ve Japonya izliyor. Yani gelişmiş ülkeler ucuz ve güvenli
denen nükleere değil yenilenebilir enerjiye yatırım yapıyor.
·
Türkiye’de nükleer
enerjiyi halk desteklemiyor. Mayıs 2013’te yapılan Konda araştırması nükleere
hayır diyenlerin oranı yüzde 63,4 diyor. Greenpeace’in Nisan 2011’de A&G
şirketine yaptırdığı araştırma da yüzde 64’ün karşı olduğunu söylüyordu. Bunca
propagandaya rağmen halk ikna olmadı.
JÖLE YAKITLI NÜKLEER GELİYOR
Mersin’deki nükleer projenin üzerinde kara bulutlar
dolaşmasının nedenleri özetle bunlar. Benzer nedenlerden dolayı, bu projenin
Türkiye için stratejik ve ekonomik bir gerekçesi kalmadı. Geriye bir tek ‘nükleer
yapma inadı’ ve o inadın ateşli sahiplerinden nükleer sever Başbakan
Başdanışmanı Yiğit Bulut kaldı. İddialara göre sahildeki çarpık yapılaşmayı
denetleme konusunda kurulacak komisyonda yer alacak Yiğit Bulut’un bu konulara
girmesi an meselesi. Bulut’un sahilleri dolaşmaktan vakti olur mu bilmem ama
jöle yakıtlı ilk yerli nükleer santralin halka rağmen devreye girmesi kimseyi
şaşırtmasın. Görünen o ki çevre konularında da bol dış mihraklı, komplo teorili
günler bizi bekliyor. Zaten sahildeki otellere ruhsatları da telekinezi ustası
Marslılar vermedi mi? Biz sadece ara elemanız, hiçbir günahımız yok.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder