Bu hafta korkunç şeyler gördüm. Yerlerde sürüklenen köylü kadınlar gördüm; ellerinde ağaç dalları, sopalarla. Hacı dedeler gördüm, namazdan kalkıp eyleme gelmişler sanki, ellerinde sımsıkı sarıldıkları bastonları vardı. “Vurun beni” diye bağıran bir erkek gördüm, tüylerim diken diken oldu. Yarı çıplak, ben diyeyim 20, siz deyin 50 jandarmanın önünde duruyordu. Gırtlağını yırtarcasına bağırıyor, “vurun beni” diyordu. Vurun!
Foto: Yeşil Gerze Çevre Platformu |
Ben bu hafta, yıllardır mücadelesini verdiğimiz yaşam mücadelesi filminin sonunu gördüm. Yaşamı için, köyü için, ağacı için yolu kapayan Yaykıl köylülerini gördüm. Onlara desteğe gelen Gerzelileri, yanlarında Sinopluları gördüm. Kentliler köylüler birlikteydi. Üzerlerine panzer yürüyordu. Ve anladım ki yolun sonuna geldik. Kendisinden dört kat daha az ömür tüketmiş polis ve jandarmadan dayak yemeyi göze alan insanları görünce anladım ki, zurnanın zırt dediği yerdeyiz. Ahlakın bittiği, vicdanın tükendiği, para hırsının insanı kör ettiği gündeyiz dostlar. Bilin ki, cehennem gibi bir yerdeyiz.
Ben bu hafta bir panzer gördüm. Daha önce de panzer görmüştüm, tank görmüştüm ama ben orada ‘düşman’ görmedim dostlar. Ufukta ağaç gördüm, deniz gördüm, çalı gördüm onlar için direnen insanlar gördüm. Direnmek ayıp mı? Ağacını, çalını, denizini, doğduğun köyü, aşık olduğun tepeyi savunmak ayıp mı? Bunun için direnmek suç mu? Cehennem gibi bir yerdeyiz dostlar, yaşamı savunmanın suç olduğu bir memleketteyiz. Zebanilere direnmekteyiz dostlar.
Gece yarısı yeri göğe çıkaracak sondaj makinalarını köye gizlice getirmek suç değil. Danıştay’ın yürütmeyi durdurma kararına rağmen termik santral inşasında ısrar etmek hiç değil. Yürütmeyi durdurma kararına edilen itirazın reddedilmesine aldırış etmeden, köye iş makinaları göndermek de yasal. Dünyanın iklimini değiştirecek dev bir kömür santralini kurmak haşa! Denizi, ovayı kömür tozuna bulamak övgüye değer davranış. Hayat pahasına para kazanmak hiç suç değil. Suç toprağına, derene sahip çıkmakta. Azla yetinmekte. Panzerin karşısına elde ağaç dalı dikilmekte. Öyle olmasa gözaltına alınıp tutuklananlar Yaykıl köylüleri değil de Anadolu Grubu’nun personeli olmaz mıydı?
Merak ediyorum Gazze'yi, Mavi Marmara'yı aratmayan bu görüntüleri Başbakan gördü mü? Merak ediyorum Gerze'ye termik santral kurmak isteyen Anadolu Grubu Yönetim Kurulu Başkanı Tuncay Özilhan bu olan biteni gördü mü? Benim gördüklerimi görmüş olup da bir insanın bu işten vazgeçmemesi mümkün mü? Bu kadar mı muhtaçsınız paraya? Size cebimdeki beş on kuruşu vermeye hazırım. Yeter ki vurmayın o insanlara, vurdurtmayın. Bütün samimiyetim ve iyi niyetimle soruyorum Sayın Özilhan, ninem yaşında kadınların dayak yemesi pahasına bu santrali kuracak mısınız? Annenizi, babanızı bir kez olsun coplanırken gördünüz mü? Çok merak ediyorum, Gerze’de olanları gördünüz mü? Bir insan neden vurulmak, ölmek ister, ölüm pahasına direnir hiç düşündünüz mü? İzninizle soruyorum Sayın Özilhan, siz hiç dövülen anneanneler, biber gazı yiyen dedeler gördünüz mü? Bu kadar mı Sayın Özilhan, bu kadar mı?
Ya biz kentliler? Bütün bunları görecek ve hala elektrikli diş fırçamız, 40 yılda bir kullandığınız elektrikli aletleriniz için elektrik istemeye devam mı edeceğiz? Kadınlar, gençler dayak yemesin, ben gerekirse elektriksiz de kalırım demek bu kadar mı zor?
Sinop'ta olan biteni gören çocuklara da bir şeyler söylemek istiyorum. Yapmayın çocuklar, siz siz olun, para için her şeyi yapmayın. Kuşu, ağacı, denizi para için satmayın. İnsanları sevin çocuklar, cehennem zebanilerini kendinize örnek almayın. Kendinize cehennem gibi bir dünya yaratmayın.
Yaşı iki katıma ermiş nine ve dedelerim, ellerinizden öpüyorum. Bilin ki bu cehennem ateşini siz yakmadınız ama söndürmek için kocaman bir adım attınız.
3 yorum:
Sevgili Özgür, duygu dolu güzel yazını okudum. Ben yaklaşık on yıl önce'de Akkuyu'da robokopları görünce olacakları tahmin etmiştim:"Artık bize dokunacaklar!!!"
Referandumla elde edilen hukukun üstünlüğünden(!) ve seçimde gelen % 50 destekten sonra ise: "Tamam" dedim, "Başlayabilirsiniz!!!".
Israrla söylüyorum, biz başkalarına bir şeyler söylerken kendimizle yani çevre, yeşil ve ekodlojistlerin özellikle yazar çizer ve lider takımı birbirimize birşey söyleyemiyor, sohbet edemiyoruz. Kapitalistler gibi sabah kahvaltılarında eyleme ve mücadeleye yön verecek konuşmalar ve etkilenmeler yapamıyoruz. Ben taşranın kulağı olmaktan şanslıyım. Söylem ve yazılarımı bu kulaktan dolma yazıyorum. Ulusal çağırılı geçen senenin şubatındaki (sanırım) ilk Gerze Toplantısı'nda neredeyse zor kullanarak aldığım mikrofonda salonu dolduran beşyüz kişiye sadece (Elif Şafak İskender isimli kitabını henüz yayaımlatmamışken) şunları söyleyebildim :"Asker, polis, savcı, hâkim, doktor... yakındığınız ne varsa bu ülkede sizin çocuklarınız. Onları iyi ve çevreci yetiştirin... Kul hakkıı yenmez ve kazançlarınıza haram karıştırmayın". Son söz bitmez, ama ben artık "Ayn Rand'ın Hayatın Kaynağı'nı ve Atlas Silkindi'sini okudum, iflah olmam... Hele son günlerde gelen bir mesajda Hanefi mezhabinden olanlara Kur'an Tefsiri'nin yasaklandığı ve sadece bazı kesimlere bu iznin verildiğini öğrenince yapmaya çalıştığım son çabanın da boşa gideceğini anladım. Yine sözün bittiği yerde değil başladığı yerdeyiz, ama sözü Kur'an'a çevireceğiz ve bu kez islami yeşil muhalefetin canlanması için uğraşacak ve bunu talep edeceğiz. Örneğin, Eliyeşil ile seni ya da Üç Ekoloji'nin 'Çevre koruma ve İslam' konulu bir röportaj yapmasını öneriyorum. Her ne kadar istemeye istemeye yapsak da başka yapılacak kalmadı.Işık her zaman olduğu gibi doğudan yükselecek zira...
Sevgili Özgür bey,
Yazınız müthiş duygulu ve duyarlı. Ayrıca edebi bir tat da var.12'den vurmak bu olsa gerek. Başarılarınızın devamını dilerim. Sevgiler...
Merhaba ben akhisarhaber.com den Vedat ÖZEL pazar gününki yazınızı çok beğendim. Ağzınıza ve yüreğinize sağlık. Sizlere sormadan kendi köşemde linkini vererek tavsiyede bulundum. Kalın sağlıcakla selamlar.
Yorum Gönder