Kyoto Prtokolü Hayatımızı Nasıl Değiştirecek?

Özgür Gürbüz/ 6 Şubat 2009

Türkiye, gecikmeli de olsa 5 Şubat 2009 tarihinde Kyoto Protokolü’ne taraf oldu. Protokole bugüne kadar 185 ülke taraf oldu ve küresel ısınmaya yol açan seragazı emisyonlarını, 2012 sonuna kadar 1990 yılındaki seviyenin en az yüzde 5 altına çekmeyi kabul ettiler. 1997 yılında Japonya’nın Kyoto kentinde ortaya çıkan anlaşmada bu sorumluluk tüm taraf ülkelere verilmedi. Gelişmiş ülkeler olarak adlandırılan grup indirim taahhütlerini kabul ederken, gelişmekte olan ülkeler için yaptırım içermeyen tedbirler kabul edildi. Bugün protokole taraf olan Çin, Hindistan gibi ülkeler bu nedenle, birinci dönem olarak da adlandırılan 2008 – 2012 yılları arasında seragazı emisyonlarını indirmek zorunda değiller.

Türkiye’nin özel durumu
Türkiye’nin durumu ise birçok açıdan farklılık içeriyor. 1997’deki ilk metinde kendisini, OECD ülkesi olduğu için gelişmiş ülkelerin yanında bulan Türkiye, uzun yıllar yükümlülük alacak ülkeler arasında yer aldı. Türkiye’nin ilk yıllarda küresel ısınmaya gereken ilgiyi göstermemesi nedeniyle bu sorun fazlaca gündeme gelmedi. İşin ciddiyeti daha sonra anlaşıldı ve Türkiye 2001 yılında Fas’ın Marakeş kentindeki Taraflar Toplantısı’nda (COP 7) kendi özel durumunu kabul ettirerek, yükümlülük alan ülkelerin içinde yer aldığı “Ek-B” adı verilen listeden ismini çıkarttırdı. Bugün protokole imza atan Türkiye hem 2001 yılındaki karardan dolayı 2012 yılına kadar yükümlülük almıyor. 2009 Aralık ayında Danimarka’nın Kopenhag kentinde yapılacak toplantıda 2012 sonrası alınacak yeni yaptırımlar belli olacak. Türkiye’nin bu dönemde nasıl bir yükümlülük alacağı ise orada yapılacak görüşmelerde belli olacak. Protokol’e taraf olan Türkiye, Kopenhag’ta müzakerelere aktif olarak katılabilecek.

Neler yapmalıyız?
Önümüzdeki üç yıl boyunca Türkiye’yi etkileyen en büyük yükümlülük, Birleşmiş Milletler’e verilecek olan raporların daha detaylı ve sık olarak hazırlanacak olması. Bu dönemde Türkiye bir yaptırım almasa da uzmanlar, sürenin iyi değerlendirilerek 2012 sonrasına hazırlanılmasının önemine değiniyor. Makro politikalar; enerjiyi verimli kullanma, toplu taşımanın yaygınlaştırılması, karayollarından demiryollarına geçiş, rüzgar, güneş ve biyokütle gibi temiz enerji kaynaklarının kullanımının arttırılması, orman alanlarının ve su havzalarının korunması, sanayide yeşil teknoloji seçimine yönelinmesine neden olacak. Kyoto’nun günlük hayatımıza yansıması ise daha çok bireysel tedbirleri kapsıyor. Geri dönüşüm için evsel atıkların ayrıştırılması, tasarruf tedbirleri, evlerde yalıtım ve enerjiyi verimli kullanan cihazların kullanımı yine ilk akla gelenler. Yerel yönetimlerin tavırları ve çıkarılacak yasal düzenlemelerin bireysel tedbirlere etkisi fazla olacak.

Protokol hedef gösteriyor, gidilecek yolu ülkeler çiziyor
Kyoto Protokolü, yükümlülük alan ülkelere atmosfere saldıkları seragazı oranında indirim ya da sınırlama getiriyor. Bu hedefe nasıl ulaşacaklarına ise ülkelerin kendileri karar veriyor. Örneğin Avustralya 2012 sonuna kadar seragazı emisyonlarını 1990’a göre yüzde 2,1 azaltmak zorunda. Avustralya’nın hedefine ulaşmak için daha az kömürle çalışan santral mi yapacağı ya da enerji tasarrufuna mı ağırlık vereceği Kyoto’yla belirlenmiş değil. Protokol, ülkeleri seçimlerinde serbest bırakıyor, sadece Emisyon Ticareti (Karbon Borsası) gibi mekanizmalarla yol gösteriyor.

AB ve Kyoto
Avrupa Birliği (AB), Kyoto Protokolü’ne topyekün taraf olarak tüm üyelerin sorumluluk almasını şart koştu. Türkiye’nin AB’ye girişinde de Kyoto’ya ya taraf olması şart koşulmuştu. AB-15 üyeleri, 2013’e ortak bir hedef belirledi ve seragazlarını 1990’a göre toplamda yüzde 8 azaltmayı kararlaştırdı. Bu ortak hedefe ulaşmak için her ülkeye ayrı hedefler verildi. Bazı ülkeler 90 yılına göre sınırlı da olsa arttırım hakkı kazanırken, Almanya, Danimarka ve İngiltere gibi ülkeler AB’nin ortalama yüzde 8 indirimi yakalaması için yüksek hedeflerle yola çıktılar. Avrupa Çevre Ajansı, AB’ye üye olan 27 ülke içerisinde sadece İspanya, İtalya ve Danimarka’nın bu hedefleri yakalamayacağı ve ikinci dönem için daha fazla yükümlülük alacağını tahmin ediyor. Kısacası 2012’ye kadar Avrupa’da ciddi bir sorun yok. Ülkelerin hedeflerine ulaşamaması halinde en büyük yaptırım, ilgili ülkenin bir eylem planı belirlemesi ve 2012 sonrası dönemdeki yükümlülüklerini yüzde 30 artırması olarak belirlenmiş.

***
Türkiye’nin Küresel Isınmaya Katkısı
Türkiye İstatistik Kurumu verilerine göre, 1990 yılında 170 milyon ton CO2e (karbondioksit eşdeğeri) olan seragazı emisyonu, 2006 sonunda 331 milyon tonu geçti. Yüzde 95’lik bu artış hızı Türkiye’yi dünya birincisi yapıyor. Türkiye’yi yüzde 50 ile İspanya izliyor. Ülkelerin karşılaştırılmalarında kullanılan bir diğer kriter ise kişi başına düşen seragazı miktarı. Türkiye’de bu rakam kişi başına 5 tona yaklaştı. Bu rakam dünya ortalamasının, Çin ve Hindistan gibi ülkelerin üstünde ve AB-25 ortalaması olan 10 tona yakın. Türkiye’nin artış hızına bakıldığında, AB ortalamasını önümüzdeki 10 yıl içerisinde yakalayacağı düşünülüyor.

***
Protokol’ün tarihçesi
BM’e ait ülkeler 1992 yılında, İklim Değişikliği Çerçeve Anlaşması’nı oluşturarak insan kaynaklı iklim değişikliğine çözüm bulunması için bir araştırma yapılmasını kabul etti. Bu araştırma insan etkisini ortaya çıkarırsa, küresel bir protokolle sorunun çözülmesi için çalışlması da amaç olarak belirlendi. Bu amacın sonucunda Kyoto Protokolü ortaya çıktı. Çerçeve Anlaşması’na göre, anlaşmaya imza atan ülkeler her yıl sekreteryaya seragazı emisyon envanteri sunmayı da kabul ediyor. Bu anlaşma çerçevesinde yapılan toplantılar “Taraflar Toplantısı” (COP) olarak anılıyor ve bu yıl Kopenhag’ta tarihi kararların alınacağı toplantı 15. buluşma (COP-15)olacak. Türkiye Çerçeve Anlaşması’na tam 12 yıl sonra 2004 yılında imza attı. İşgal altında olan Irak’tan sadece 4 yıl önce. Çerçeve Anlaşması’ndan sonra 1997 yılında kabul edilen Kyoto Protokol’e de yine tam 12 yıl sonra taraf oldu. 1997 yılında hazırlanan Protokol, 2005 Şubat ayına kadar ABD’nin muhalefeti nedeniyle bir türlü hayata geçirilemedi. Protokolün hayata geçmesi için küresel sera gazı emisyonlarının yüzde 55'ine neden olan en az 55 ülkenin yükümlülük altına girmesi ön şartlardan bir tanesiydi. ABD, 2001 yılında Bush hükümetinin başa gelmesiyle protokolden çekilince yüzde 55'i geçmek için o ana kadar imza atmamış Rusya'nın "evet" demesi gerekiyordu. 2005 yılında Rusya taraf oldu ve 2008’de Protokol yaptırımlarıyla birlikte hayata geçti.

***
Küresel ısınma nedir?
Dünyanın çevresini saran ve seragazları dediğimiz karbondioksit, metan, azotoksit gibi gazlar, normal koşullarda gezegeni canlıların yaşaması için uygun olan 18 derecelik sıcaklıkta tutarlar. Sanayi devrimiyle atmosfere salınan seragazı miktarındaki ciddi bir artış oldu ve dünyanın ısınmasına yol açtı. Halihazırda ortalama sıcaklıkta 0,8 derecelik bir artış gerçekleşti ve bilim insanları 2 derecelik bir artıştan sonra geri dönülemez bir noktaya gelineceği konusunda uyarılar yapıyor.

Hiç yorum yok: