Çernobil kazasının üzerinden 40 yıl geçti ancak Karadeniz’de Çernobil kaynaklı radyoaktif kirlilik bitmedi. TENMAK tarafından yapılan araştırmalar, sezyum-137 yoğunluğunun Karadeniz kıyılarında Akdeniz’e kıyasla 7 kat daha fazla olduğunu ortaya koydu.
Özgür Gürbüz-BirGün / 7 Kasım 2025
Dünyanın en büyük üç nükleer kazasından biri
kabul edilen Çernobil kazasının üzerinden 40 yıla yakın bir süre geçti ancak
kazanın yol açtığı radyoaktif kirlilik Karadeniz’i etkilemeye devam ediyor. IV.
Ulusal Denizlerde İzleme ve Değerlendirme Sempozyumu’nda Türkiye, Enerji
Nükleer ve Maden Araştırma Kurumu (TENMAK) adına sunum yapan Dr. Aysun Kılınçarslan,
Türkiye’nin kıyı suları ve sedimanlarında (çökeller) radyoaktif kirlilikle
ilgili izleme çalışmalarının sonuçlarını açıkladı. Foto: O. Gurbuz
Kıyı sedimanlarında 2015-2023 yılları arasında yapılan analizler yüksek oranlarda sezyum-137 ve stronsiyum-90 varlığı tespit etti. Karadeniz’de kilogramda ortalama 21 bekerel sezyum-137 izotopu görülürken bu oran Akdeniz’de sadece 3,2 bekerel olarak kayda geçmiş. Marmara Denizi’nde de nispeten yüksek bulunan değerler Ege ve Akdeniz’e inildikçe düşüyor. Analizlerde bulunan en yüksek değer ise 82 bekereli geçiyor. Bu rakam da Akdeniz’de görülen en yüksek değerin 10 katı. Bölge bazında bakıldığında ise sedimanlarda en yüksek sezyum-137 değerine 50 bekerelle Hopa’da rastlanıyor. Hopa’yı Trabzon ve Sinop izliyor.
TRABZON VE HOPA’DA YÜKSEK RAKAMLAR
2014-2023 yılları arasında kıyı yüzey sularında
yapılan ölçümlerde ise sezyum-137 konsantrasyonu Karadeniz’de litrede ortalama
9 milibekerel çıkarken bu rakam Akdeniz’de 1,6 milibekerele kadar düşüyor.
İstanbul Boğazı, Marmara ve Çanakkale’de oranlar 8,4 ila 6,9 milibekerel
arasında değişirken Ege Denizi’yle birlikte sudaki sezyum-137 miktarı azalıyor
ve 1,8 milibekerele kadar iniyor. En yüksek rakamlara ise yıllarca Çernobil’den
etkilendiği ve kanser sayılarının arttığı belirtilen Trabzon ve Hopa’da
rastlanıyor. Tekirdağ, Ordu, Karasu ve İğneada, yüksek ölçümlerin yapıldığı
diğer bölgeler olarak öne çıkıyor. Araştırmanın sonuçlarında bu oranların insan
sağlığı ve çevre kirliliği açısından risk oluşturmadığı belirtilse de
Karadeniz’le Akdeniz arasındaki ciddi fark, Çernobil kaynaklı kirlenmenin
sonuçlarını net bir şekilde ortaya koyuyor.
ÇERNOBİL KARADENİZ’E AKIYOR
Araştırmada dikkat çekici bir başka sonuç ise sezyum-137 gibi doğal ortamda
bulunmayan ve nükleer reaksiyonla ortaya çıkan plütonyum-239’un da saptanması
oldu. Ortalama değerler denizler arasında fark göstermezken, bu kirlenmenin en
çok görüldüğü yerlerin başında Erdek, İstanbul Boğazı, Hopa ve Sinop geliyor. Uzmanlar
söz konusu izotoplara bağlı kirliliğin kaynaklarının Çernobil ve Fukuşima gibi
nükleer santral kazaları, nükleer silah denemeleri ve çalışır durumda bulunan
nükleer reaktörler olduğuna dikkat çekiyor. Karadeniz’deki kirlilik için de
Çernobil işaret ediliyor. Kontrolden çıkan erimiş reaktörden ve bölgeden gelen
radyoaktif kirlilik, yeraltı suları ve Dinyeper Nehri üzerinden Karadeniz’e
ulaşıyor.
DENİZ ÜRÜNLERİNDE ÖLÇÜM YAPILMALI
Özellikle Hopa ve Trabzon bölgelerinde sedimentlerinde yüksek oranda sezyum-137
saptanmış olduğuna dikkat çeken Prof. Dr. İnci Gökmen, kilogram başına saptanan
21 bekerellik radyasyon seviyesinin oldukça yüksek olduğuna dikkat çekiyor.
Denizlerden ve kıyılardan alınan verilerin, toprakta radyasyon seviyesinin ölçülmesi
gerekliliğini de ortaya koyduğunu belirten Gökmen, “Denizlerde plütonyumun
düşük oranda da olsa görülmesi şaşırtıcı. Stronsiyum şaşırtıcı değil. Ancak
stronsiyumun gama ışınımı olmadığından kimyasal ayrıştırma yapılarak ölçülmesi
gerektiğinden, Çernobil sonrasında çevrede ve gıdalarda stronsiyum olmasına
rağmen ölçümleri pek yapılmadı. Ancak şimdiki sonuçlardan kazadan hemen sonraki
stronsiyum değerleri de tahmin edilebilir. Bazı bölgelerde kıyı yüzey suyundaki
sezyum seviyelerine bakarak, bu sularda yüzenlerin ya da balıkçılar gibi
denizlerde çalışanların alacağı dozların hesaplanması iyi olur. Balıklarda,
midye benzeri deniz mahsullerinde ölçüm yapılması yerinde olur. Çernobil
kazasının üzerinden 39 yıl geçti. Sezyum sadece bir yarı ömür geçirdi. Bu da
denizlerde uzun süre daha radyoaktif elementler olacağı anlamına geliyor” dedi.
---
2015-2023 Kıyı sedimanlarında sezyum-137 konsantrasyonları
|
|
Minimum (Bq/kg) |
Maksimum (Bq/kg) |
Ortalama (Bq/kg) |
|
Karadeniz |
1,3 ± 0,2 |
82,7 ± 5,9 |
21,3 ± 6,7 |
|
İstanbul Boğazı |
1,5 ± 0,3 |
13,4 ± 2,4 |
3,8 ± 1,1 |
|
Marmara Denizi |
3 ± 0,3 |
38 ± 3,1 |
14 ± 6,0 |
|
Çanakkale Boğazı |
0,51 ± 0,1 |
7,5 ± 0,8 |
2,1 ± 0,5 |
|
Ege Denizi |
0,6 ± 0,2 |
11,4 ± 1,1 |
5,1 ± 1,6 |
|
Akdeniz |
7,6 ± 0,7 |
7,7 ± 0,9 |
3,2 ± 1,5 |
---
Sezyum 137 (Cs-137)
Sezyumun en yaygın radyoaktif formu Cs-137'dir. Sezyum-137, nükleer reaksiyonla
üretilir. Cs-137'ye dışarıdan maruz kalmak yanıklara, akut radyasyon
hastalığına ve hatta ölüme neden olabilir. Büyük miktarda Cs-137'ye maruz
kalma, güçlü bir endüstriyel Cs-137 kaynağının yanlış kullanımı, nükleer bir
patlama veya büyük bir nükleer kazadan kaynaklanabilir. Normal koşullar altında
çevrede büyük miktarlarda Cs-137 bulunmaz. Cs-137'ye maruz kalmak, yüksek
enerjili gama radyasyonunun varlığı nedeniyle kanser riskini artırabilir.
Cs-137'ye yutma veya solunum yoluyla maruz kalmak, radyoaktif maddenin yumuşak
dokulara, özellikle de kas dokusuna dağılmasına neden olarak kanser riskini
artırır.
Damarlı bitkiler, sezyum toprağa güçlü bir şekilde adsorbe edildiği için kök emilimi yoluyla yüksek seviyelerde sezyum biriktirmezler. Ancak, liken veya yosun gibi geniş yüzey alanlarına sahip flora üzerinde radyoaktif kalıntıların birikmesi önemlidir. Bu bitkilerle beslenen hayvanlar, büyük miktarlarda radyosezyum (ve radyoaktif serpintide bulunan diğer radyonüklitler) tüketebilirler. İnsanların bu tür hayvanların etini tüketmesi, bu radyonüklitlerin vücuda alınmasına neden olur.


