Desa'da grev sil baştan

Özgür Gürbüz / 5 Temmuz 2010

Deri-İş Sendikası'nın Desa'da örgütlenme çalışmaları iki yılı aşkın bir süredir devam ediyor. 2009 Ağustos ayında sendika ve işveren arasında imzalanan protokol sonucu sorunların çözüldüğü düşünülürken, Deri-İş'ten yapılan açıklama durumun hiç de sanıldığı gibi olmadığını anlatıyor.

İşverenin çeşitli bahanelerle işçileri işten attığını belirten Deri-İş yetkilileri, sendika üyesi işçilerin de tekrar işten çıkarılmaya başlandığına dikkat çekiyor. Daha da önemlisi, Desa malarını boykoto yönelik uluslararası kampanya tekrar başlatıldı. Desa sadece kendi adıyla satış yapmıyor, Prada, Mulbery, Debenhams, Marks & Spencer ve El Corte Ingles gibi markalara da mal üretiyor. Uluslararası "Temiz Elbise Kampanyası" yine tüm dünyadaki tüketicileri Desa ve onun üretim yaptığı lüks markaları boykot etmeye çağırıyor. Daha önce yapılan kampanya başarılı olmuş, Desa yöneticileri sendikayla masaya oturmaya razı olmuştu.

Desa grevi, Düzce'deki üretim merkezindeki işçilerin ve İstanbul Sefaköy'de tek başına greve çıkan türbanlı Emine Aslan'ın tek başına aylarca fabrika kapısındaki direnişiyle kamuoyunda duyurulmuştu. Aktüel Dergisi'nde çalıştığım sırada bir tam gün, Emine Aslan'la kapıda beklemiş, geceyi evlerinde geçirmiştim. O gün içerisinde, "özel bir kişinin" ciddi koruma tedbirleri altında fabrikadan alışverişe geldiğine şahit olduk. Polisler görüntü almamıza izin vermese de alışverişe gelenin Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın eşi Emine Erdoğan olduğu bilgisi bize ulaştı. Bilgiyi resmi ağızlardan onaylatamadığım için ancak iddia olarak yazabiliyorum. Hazırladığımız haber de Aktüel dergisinde hiç yayımlanmadı... Nedenini ben ve birkaç kişi biliyor.

Güneş olmazsa müzik de olmaz

Özgür Gürbüz/1 Temmuz 2010

Yaz konserleri bir başka olur, hele de yukarıda yıldızlar, yakınlarda deniz varsa. Konser boyunca yağmur yağsa bile fark etmez. 4 Temmuz 2010 Pazar günü Heybeliada'da gerçekleştirilecek konser ise diğer yaz konserlerinden de farklı olacağa benziyor. Konser boyunca sahnede yer alacak her türlü elektrikli aletin enerjisi güneşten sağlanacak. Fotovoltaik paneller vasıtasıyla elektrik enerjisine çevrilen güneş ışınları, “Serap Yağız ve Suların Uğultusu” grubunun seslendireceği şarkılar için nota olup, adaya yayılacak.

Heinrich Böll Stiftung Derneği ile Adalar Belediyesi’nin desteği ve işbirliği ile Pazar günü Heybeliada’da “Serap Yağız ve Suların Uğultusu” grubunun yer alacağı bir konser düzenleniyor. Sahne için gerekli elektrikli aletlerin sadece güneş enerjisiyle çalıştırılacağı konser herkese açık ve ücretsiz. Konser, Heinrich Böll Stiftung Derneği’nin 3-8 Temmuz 2010 tarihinde Heybeliada’da düzenlediği “İklim Değişikliği, Akıllı Enerji Politikaları ve Nükleer Enerji” başlıklı yaz okulu kapsamında gerçekleştiriliyor. Yaz okulunda öğrenilenlerin hayata geçirildiği, öğrencilerin teoriyi pratikle birleştirdikleri bir deneyim aslında. Elimizin altındaki, pardon, başımızın üstündeki güneş enerjisini aslında hayatın her alanında kullanabileceğimize güzel bir örnek olan, güneş enerjili müzik konserleri, adeta müziğin de “çevrecisi” olur diyor.

Fikir babası Taner Öngür'e teşekkür etmeden bu yazıyı bitirseydik bir şeyler eksik kalırdı. Taner Öngür, güneş olmazsa yaşamın da olmayacağını anlamış sayılı insanlardan. Güneş olmazsa hiçbir şey olmaz, müzik de olmaz diyenler ve Serap Yağız ve Suların Uğultusu'nun söyleyeceği güneş şarkılarına eşlik etmek isteyenler, Heybeliada planlarını şimdiden yapsa iyi olacak.

Müdür Bey’in karbon ayak izi

Özgür Gürbüz-29 Haziran 2010

İstanbul’un Eyüp İlçesi Milli Eğitim Müdürlüğü’nü dört yıldır vekaleten yürüten ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın akrabasi olan Güsamettin Erdoğan’ın, son 4 yılda 160 ülkeyi dolaştığına ilişkin Haberturk gazetesinde Sultan Uçar imzasıyla çıkan haber düşündürücüdür. CHP Grup Başkanvekili Muharrem İnce tarafından Büyük Millet Meclisi’ne verilen soru önergesinde yer alan, bu gezilerin kimin parasıyla yapıldığı, nasıl zaman bulunduğu gibi yerinde sorulmuş sorulara ek olarak, birkaç soru da ben sormak istiyorum.

Acaba Sayın Erdoğan, kaplan kucaklayarak, devlete ait olmayan belli bir cemaate ait okulları gezerek sürdürdüğü Türkiye’nin örf ve adetlerini tanıtma kampanyası sırasında kendi başına bir çevre katliamı yaptığının farkında mıdır? Bir eğitmen olarak, Sayın Güsamettin Erdoğan acaba küresel ısınma hakkında en ufak bir bilgiye sahip midir? Dört yılda 160 ülke gezmek için oldukça sıkça uçağa bindiğini tahmin ettiğimiz Milli Eğitim görevlisinden bir ricamız var. Vakit bulup da bir gün matematik dersine girebilirse, kendi karbon ayak izini sınıftaki öğrencilere hesaplatmasını rica ediyorum. Daha sonra da yol açtığı çevre katliamının faturasını, Milli Eğitim Müdürlüğü’nün resmi sitesine yerleştirdiği gezi fotoğrafların yanına koymasını.

Eğitime ve barışa kendi çapında katkıda bulunmak için bu gezilere gittiğini söyleyen Erdoğan’ın bindiği uçaklarda harcanan petrol için çıkan savaşlardan da bir haber olduğunu eklemeden edemeyeceğim.

Erdoğan şu anda tatilde olduğu için, derslerde çocuklara öğretilmesi gerektiğini düşündüğüm karbon ayak izi hesaplamasını anlatacak zaman bulamayacaktır. Tatilini yarım bırakmaması için hesaplamanın bir örneğini aşağıda iletiyorum.

Örnek problem:
X ülkesindeki Yemiş adlı müdürün en büyük zevki vakit buldukça farklı ülkelere gidip, fotoğraf çektirmektir. Müdür Yemiş'in son dört yıl içerisinde 160 ülkeyi gezdiği bilinmektedir. Her bir gezinin uçakla yapıldığı ve ortalama gidiş dönüş mesafesinin İstanbul-Londra seyahati kadar olduğu (5038 kilometre) varsayılırsa, Müdür Bey’in son dört yılda atmosfere saldığı karbondioksit miktarını hesaplayınız.

Çözüm:
Uçakla yapılan seyahatlerde her bir kilometre için yaklaşık 0,102 kg CO2* atmosfere salındığına göre, Londra’dan İstanbul’a ve İstanbul’dan Londra’ya yapılan uçuş sonrasında Müdür Yemiş atmosfere 520 kilogram CO2 emisyonu salmıştır. Müdür Yemiş'in 4 yılda buna benzer 160 seyehat yaptığı düşünülürse, sadece uçak seyehatleri sonucunda atmosfere;

160 x 520 = 83 bin 200 kg seragazı saldığı hesaplanabilir.
Bir yıl için bu rakam 20 bin 800 kg olur. Yani, 20,8 ton.

Türkiye’de kişi başına düşen yıllık karbondioksit emisyonunun 4 ton civarında olduğu anımsanırsa, Müdür Yemiş’in sıradan bir vatandaşın ısınmadan elektriğe, ulaşımdan gıda üretimine kadar bir yılda yol açtığı seragazı emisyonunun 5 katını her yıl sadece uçak seyahatleri sonucu atmosfere saldığı ortaya çıkmaktadır.

* Britanya Havayolları’nın hesaplaması esas alınmıştır.

Mersin'de nükleer karşıtı miting düzenlendi

Özgür Gürbüz / 27 Haziran 2010

Mersin sınırları içerisindeki Büyükeceli beldesinde yapılması planlanan nükleer santrale karşı çıkan sivil toplum örgütleri, parti temsilcileri 26 Haziran'da Mersin'de bir miting düzenledi. 120 farklı kuruluş tarafından desteklenen Nükleer Karşıtı Platform tarafından düzenlenen mitingde, AKP hükümetinin Akkuyu ve Sinop'ta kurmayı planladığı nükleer santral projelerine karşı çıkıldı.

Akkuyu Ruslara satıldı
Nükleer Karşıtı Platform (NKP) tarafından yapılan açıklamada, AKP hükümetinin kamu kaynakları üzerinden rant kazandırmak amacıyla Akkuyu'yu Ruslara sattığı öne sürüldü. Açıklamada, “AKP Hükümeti insanlık suçu işleyerek, Rusların tamamen denetiminde olacak, hammadesi, teknolojisi, çalışacak tüm personeli Rusyadan sağlanacak nükleer santralin kurulum sözleşmesini onaylayarak, nükleer soygun yapmak için Akkuyu'yu Ruslara satmıştır” dendi.

Rusya'yla imzalanan sözleşme karşılığında 15 yılda 71 milyar dolar ödeme yapılacağına dikkat çeken Nükleer Karşıtı Platform, yapılan anlaşmanın halkı daha da yoksullaştıracağına dikkat çekerken, anlaşmanın kapalı kapılar ardında gerçekleştirilmesi ve bölgede yaşayanların fikrinin alınmaması nedeniyle sürecin antidemkratikliğine de dikkat çekti.

Santral fay hattında
Akkuyu'da kurulması düşünülen santrale pahalı, tehlikeli ve atık sorununun çözülememeiş olması gibi nedenlerle karşı çıkan nükleer karşıtları, Mersin'deki aktif Ecemiş Fay Hattı'na da dikkat çekiyor. NKP, “Ülkemiz madenlerinde, tersanelerinde insanları ölüme gönderen, kadercilik zihniyetiyle, bilimsel olmayan tamamen siyasal tercihlerle, Ecemiş Fay Hattı üzerinde kurulacak bir nükleer santralin ülkemizde bir başka Çernobil faciası yaratacağını biliyoruz” açıklmasını yapıyor ve kurulacak santralle enerjide Ruslara yüzde 70'e varan oranlarda bağımlı kalınacağına dikkat çekiyor.