Çin’deki gerginlik cemaat azalttı

Çinli yetkililer, Sincan - Uygur Özerk Bölgesi’nde geçtiğimiz günde çıkan olaylar yüzünden ölenlerin sayısının 197’ye çıktığını söyledi. Cuma namazına katılım azaldı ancak güvenlik önlemlerinin alındığı camilerde olay çıkmadı.

Özgür Gürbüz /18 Temmuz 2009

Çin Halk Cumhuriyeti’nin Sincan-Uygur Özerk Bölgesi’nde 5 Temmuz’da patlak veren olaylar sonrasında hayatını kaybedenlerin sayısı 197 oldu. Yön Radyo ve Çin Uluslararası Radyosu’nun ortak yayınına katılan Çin Uluslararası Radyosu Türkçe Bölümü şefi Yongmin Şia, olaylar sırasında ağır yaralanan beş kişinin daha hayatını kaybettiğini böylece son iki haftada ölenlerin sayısının 197’ye ulaştığını belirtti. Canlı yayına katılan, Sincan’daki iki büyük cami imamı, gerilimin azaldığını, cuma namazı sırasında sorun yaşanmadığını ancak katılımın geçmiş cumalara göre azaldığını söyledi.

Camilerdeki hasarlar onarılmış
Yön Radyo’nun bir saatlik canlı yayınında konuşan ve Sincan’da Ortaköprü Cami’nde imamlık yapan Nur Muhammed Hafız, olaylar sırasında camilere bir saldırı olmadığını bazı camilerde meydana gelen hasarların da kısa sürede onarıldığını söyledi. Programa katılan Han Tengri Cami Baş İmam Yardımcısı Abdülgaffur Abdülrahim ise, “Bizim camide eskisine oranla daha az insan vardı. İyilik hakkında bir konuşma yaptık. Olaysız eve döndük” dedi. Programda dinleyicilerin sorularına da yanıt veren iki imam, Çin’de nasıl imam olunduğu ve hac konularında bilgi verdi. Önce ailelerinden din eğitimi aldıklarını, daha sonra ise cemaatin tavsiye etmesi sonucu devletin kendilerini imam olarak atadığını belirten Abdülrahim, imam olunmadan önce Çin’deki Yüksek İslam Enstitüleri’nde de eğitim alındığını belirtti.

Fettullah Gülen'in okulu var mı?
Programa mesajlarla sorulan sorulardan biri de, Fettullah Gülen’in Sincan’da okulu olup olmadığı sorusuydu. Çin Uluslararası Radyosu Türkçe Bölümü şefi Yongmin Şia, Çin’de devlet okullarının yanı sıra vakıf okullarının da olduğunu ancak Gülen’e ait bölgede bir okulun bulunduğundan haberi olmadığını söyledi. Bölgedeki cami sayısı hakkında da bilgi veren Şia, 1980 yılında 9 bin olan cami sayısının bugün 25 bine ulaştığını belirtti.

***
Hacca gitmek engelleniyor mu?
Yon Radyo'daki canlı yayında dinleyicilerden gelen Hac ile ilgili soruyu yanıtlayan İmam Hafız, 2005 yılına kadar Hac’ca Kazakistan ve Özbakistan yoluyla gidildiğini, 2006 yılında bir kısıtlama yaşandığını söyledi. 2006 yılından sonra Çin Hükümeti’nin Türkiye benzeri bir düzenlemeyle Hac organizasyonları yapmaya başladığını belirten Hafız, imamların masraflarının devlet tarafından karşılandığını belirtti. Programda İmam Hafız’ın 1995 yılında Hac’ca gittiği, diğer imam Abdülgafur’un ise sıra beklediği ortaya çıktı. Abdülgafur, bu yıl olmazsa en geç gelecek yıl devlet tarafından Hac’ca gönderilmeyi umuyor.

"Arjantin'in haberi var bizim yok!"

GDO'ların Türkiye'de üretiminin önünü açacak olan Ulusal Biyogüvenlik Yasası, tepki topluyor. Genetiği değişmiş bitkilerin üretimi ve tüketimine karşı çıkan oda ve sivil toplum kuruluşları, Başbakanlık'a gönderilen taslağın kendilerine gösterilmediğini ancak dünyanın en büyük ikinci üreticisi Arjantin'den 78 sayfalık görüş alındığını söylüyor.

Özgür Gürbüz / 17 Temmuz 2009

Tüm dünyada tartışmalara yol açan Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar'ın (GDO) Türkiye'de ekimine izin verecek olan Ulusal Biyogüvenlik Yasası'na sivil toplum kuruluşlarından ciddi tepki var. Bitkilerin genleriyle oynayarak onların istenilen şekil ve özelliklerde üretimine olanak sağlayan teknolojilerin sağlık üzerinde onlarca zararlı etkisi olduğunu söyleyen GDO'ya Hayır Platformu yetkilileri, yasa tasarısının tüm ısrarlarına rağmen kendilerine gösterilmemesinden de şikayetçi. Başbakanlık'a gönderildiği belirtilen söz konusu yasa tasarısını, bilgilendirme hakkını da kullanarak, görmek için talep ettiklerini belirten Platform yetkilileri, "Tasarıya dünyanın ikinci en büyük GDO üreticisi Arjantin'den 78 sayfalık görüş geldi ancak ne bizden, ne de Ziraat ve Tabip odalarından görüş alındı" diyor.

"DDT'ye de iyi demişlerdi"
57 farklı kuruluştan oluşan GDO'ya Hayır Platformu adına yapılan basın açıklamasında konuşan Türk Tabipler Birliği temsilcisi Prof. Dr. Kenan Demirkol, "Tarım ilacı DDT'ler de ilk piyasaya çıktığında insanlara hiç zarar vermeyeceği söylendi hatta kaşifine Nobel ödülü verildi. Ama binlerce insan (DDT yüzünden) ölünce yasaklandı" dedi ve GDO'ların sağlık sakıncaları üzerine onlarca raporun bulunduğunu belirterek Türkiye'nin bu ürünlerden uzak durmasını istedi.

Avrupa'da vazgeçiliyor
Toplantıda söz alan Ziraat Mühendisleri Odası İstanbul Şube Başkanı Ahmet Atalık da, son bir yıl içerisinde daha önce GDO'ya izin veren üç Avrupa ülkesinde GDO'ların yasaklandığını vurguladı. GDO'lu tohumu yasaklayan Almanya, Fransa, Macaristan, Avusturya ve Yunanistan'ı örnek gösteren Atalık, "GDO'lu tohum üretimi dünyada 4-5 şirketin elinde. Bunlardan Amerikan şirketi olan Monsanto pazarın yüzde 90'ına sahip. Şirketler, devlet gibi değil, ülke gözetmezler" diyerek lobi faaliyetlerine dikkat çekti. Yapılan açıklamada yasanın ABD kökenli tohum şirketleri lehine çıkartılacağı da öne sürüldü.

***
"Hükümet olup iktidar olamadılar"
Prof. Dr. Kenan Demirkol -Türk Tabipler Birliği

Ülkemizde, genetiği değiştirilmiş bitkilerin ekimine izin verileceğini Hükümet Sözcüsü Sayın Cemil Çiçek'in 1 Haziran 2009 tarihli basın açıklamasından öğrendik. Sayın bakan bu açıklamada GDO'ların ithalat yoluyla zaten ülkemize girdiğini o yüzden ülkemizde üretilmesinin bir sorun oluşturmayacağını dile getirdi. Bizler, insanımızın sağlığı için son derece sakıncalı olan bu ürünlerin ithalini önlemek için tedbirler alıyoruz denmesini beklerken, zaten ülkemize bu zehirler giriyor o halde ülkemizde üretilmesinde de zarar yok gibi bir yönetim zaafı örneği gösteriliyor; yasaklayamazsan yasalaştır! Bu tavır hükümet olup iktidar olamamaktır!

200 bin kişiye 15 zabıta

Özellikle yaz aylarında turist akınına uğrayan İstanbulluların nefes aldığı Adalar, ciddi çevre sorunlarıyla karşı karşıya. Bütçesi personeli kış nüfusuna göre düzenlenen dokuz adanın belediye başkanı, Habertürk’e verdiği özel röportajda, merkezi hükümetten özel bir yasal değişiklik istediklerini söylüyor.

Özgür Gürbüz - Gazete Habertürk / 6 Temmuz 2009

Dünyada çok az kişi dokuz ayrı kara parçasının belediye başkanlığını yapıyordur. Dr. Mustafa Farsakoğlu beşi insan yerleşimine açık İstanbul’daki dokuz adanın belediye başkanı. Adalar’ın yerleşik nüfusu 15 bin, yazın bu 80 bine kadar çıkıyor. Havaların ısınmasıyla artan günübirlik ziyaretler nüfusu 200-250 binlere kadar çıkarıyor; beraberinde çevre sorunlarını da...

Deniz kirliliğinden piknikçilerin bıraktığı pet şişelere kadar onlarca farklı çevre sorunu Adaların güzel doğasını tehdit ediyor. Buna karşın adalarda bulunan, zabıta sayısı sadece 15. Belediye Başkanı Farsakoğlu, “Her türlü denetimi zabıtayla yaparsınız. Denize atılan çöpten, sigara yasağının uygulanmasına, işletmelerin ruhsat kontrolüne kadar her şey zabıtanın işi. Bizim 4 zabıta karakolu ve Sakız Adası’nda bir zabıta noktamız var. Diğer adalara da tekneyle zabıta personeli gönderiyoruz. Bir zabıta amiri, iki zabıta komiseri ve 12 zabıta memuruyla 200-250 bin nüfuslu, birbirinden kopuk büyük bir alanda hizmet vermeye çalışıyoruz” diyerek sorunlarını dile getiriyor. Belediye ayrıca tamamen gönüllülerden oluşan “Çevre ve Temizlik” adı verilen bir birim kurmuş. 200 civarında gönüllüden oluşan birim, çevreyi kirleten işletme ve kişileri belediyeye bildiriyor, bilinçlendirme çalışmaları yapıyor.

Belediyenin tüm kadrosu 102 kişi
Sorun sadece zabıta da değil. Belediyenin sahip olduğu kadro 68 memur ve 34 işçiden oluşuyor. Belediye’ye ait iki tekne var. Bunlar aynı zamanda ambulans olarak da kullanılıyor. Bir tanesi kısa zamanda hastaların nakil ve acil durumlarına ayrılmış ambulansa dönüştürülecek ve geriye sadece bir tekne kalacak. Tüm bu olumsuz şartlara rağmen 250 binleri bulan nüfusa hizmet vermek zorunda olduklarını belirten “Bunu neyle yapacaksınız? Personelle yapacaksınız” diyen Farsakoğlu, “Yasal düzenleme lazım. Adalar Belediyesi’ni tek bir coğrafyada yerleşmiş bir belde olarak görmemek gerekiyor. O yüzden de özel bir düzenleme gerekiyor” şeklinde konuşuyor. Belediye Meclisi’nin bu yönde alacağı kararın merkez yönetim tarafından kabul edilmesi gerektiğini söylüyor.

Emlak vergisi toplanamıyor
Adalar Belediyesi’nin bir başka sorunu da gelirlerle ilgili. Adalar’ın SİT alanı olması yapılaşmaya sınırlama getiriyor. Adalar’da bulunan 8 bin civarında konutun 2 bine yakını tescilli tarihi eser. Tescilli eserlerden emlak vergisi alınamadığını, yaşlıların oturduğu yerler için de indirim uygulandığını belirten Farsakoğlu, kış nüfusuna göre İller Bankası kanalıyla aldıkları aylık paranın 40 bin, aylık personel giderlerinin ise 220 bin olduğunu söylüyor. “Belediye’nin 5 milyon gerçek geliri var ve 25 milyon borçla devraldık” diyor. Son söz olarak da vatandaşları daha duyarlı olmaya çağırıyor. İnsanlarımız geliyor yiyip, içip çöplerini doğaya bırakıyor diyen Adalar Belediye Başkanı, “Vapurlardan da çok şey atılıyor. Denizleri koruma açısından hiç titiz değiliz, zannediyoruz ki denizler kirlenmez. Marmara Denizi’nin dibi inanılmaz oranda kirlenmiş durumda” diyor.

***
Özel tekneleri, Adalar’a bağlamak paralı olacak
Adalar Belediyesi, bütçe sorununu çözmek için Adalar’ı ziyarete gelen yüzlerce tekneden “palamar” parası almaya hazırlanıyor. İlk meclis toplantısında görüşülecek olan bu konu karara bağlanırsa gelecek yıldan itibaren adalara gelen teknelerden “bağlama ücreti” adı altında para alınacak.

Marmara Denizi'nden çelik halat, çıpa ve gırgır ağları çıktı

Marmara Denizi'nden çelik halat, çıpa ve gırgır ağları çıktı Kontrolsüzlük, denizlerimizin üstü kadar dibini de kirletti. Denizden, çevreci olması beklenen balıkçıların attığı eski ağlar, hatta kaptan koltuğu bile çıkıyor.

Özgür Gürbüz-Gazete Habertürk / 5 Temmuz 2009

DenizTemiz Derneği /Turmepa, Kabotaj Bayramı etkinlikleri çerçevesinde önceki gün, Tavşan Adası açıklarında deniz dibi temizliği yaptı. Sadece 50 metrekarelik alanda yapılan temizlik sırasında önce dalgıçlar tarafından deniz dibi tarandı. Balıkçılar tarafından eskidiği için gizlice denize bırakılan gırgır ağları tespit edildi ve balonlarla su yüzeyine yaklaştırılan bu ağlar vinçlerle özel teknelere çekildi. Deniz dibinde, ağların yanısıra metrelerce uzunluğunda çelik halat ve çıpa da bulundu.

DenizTemiz Derneği Genel Sekreteri Levent Ballar, deniz dibinde kaptan koltuğu bile bulduklarını söylüyor ve aslında çevreci olması gereken, ‘denizden ekmek yiyen’ balıkçıların bazılarının bile yeterli duyarlılığı göstermediğinden yakınıyor. Denizin dibine bırakılan ağlar 200 yıl yok olmuyor ve denizdeki canlıların dibe ulaşmasını engelliyor. Aynı zamanda pasif avlanmaya devam ederek deniz yaşamını da tehdit ediyor. Teknelere çıkarılan ağların arasındaki yengeçler, deniz yıldızları bu pasif avcılığa bizlerin de tanık olmasına neden oldu. Gönüllüler, ağlar tekneye alınır alınmaz bu canlıları hemen denize geri göndermek için çabalıyor.

“Asıl kirletenler aramızda yok”
İstanbul’un hemen yanı başında, Büyükada’nın sadece 2,5 km. uzağındaki Tavşan Adası’nda yapılan dalışlar aslında tüm Marmara için ipuçları veriyor. Konuştuğumuz dalgıçlar ve balıkçılar, deniz kirliliğinin sadece buraya has bir sorun olmadığını dillendiriyor. Temizlik gemilerine yaklaşan bir balıkçı, kirliliğin önüne geçecek yasal düzenlemelerin eksikliğinden bahsediyor ve düzenlemelerin zaten güçlü olan büyük balıkçıların lobi faaliyetleri sonucu istekleri doğrultusunda gerçekleştiğini öne sürüyor. Etkinliğe destek için gelen gönüllülerden biri balıkçının serzenişlerine hak verse de asıl sorunun denetim yetersizliği olduğunu söylüyor. Tartışma uzayıp gidiyor, sorun çok ama sorumlu yok sanki. Denize açılmadan önce, gönüllülere hitaben yaptığı konuşmada Adalar Kaymakamı Mevlüt Kurban eğitimsizliğe dem vuruyor. “Asıl kirletenler aramızda yok” diyen Kurban, “Kıyılarımızda şu gördüğünüz restoranların tabakları, çatalları var ama aramızda onlar yok” diye şikayet ediyor. Bu durumdan Adalar’da yaşayan halk da şikayetçi ama yıllardır “eğitim şart” dense de denizler kirlenmeye devam ediyor.

En iyi kompozisyonu yazan Çin'e gidiyor

Ağırlıklı olarak halk müziğine yer veren Yön Radyo, radyo tarihindeki en ilginç kampanyalarından birine imza attı. Çin Uluslararası Radyosu (CRI) Türkçe Servisi ve Yön Radyo tarafından düzenlenen kompozisyon yarışmasının birinci ve ikincisi Çin’de bir hafta tatil kazanıyor.

Özgür Gürbüz / 5 Temmuz 2009

Düzenledikleri yarışmalarla dinleyicilerine kitap, konser bileti gibi ödüller vermelerine alıştığımız radyo istasyonlarından bu defa ilginç bir yarışma ve ödül haberi geldi. Ağırlıklı olarak halk müziğine yer veren ve 2004 yılında Radyo Televizyon Gazetecileri Derneği tarafından “Yılın Türkü Radyosu” seçilen Yön Radyo, iki kişiyi bir haftalığına Çin’e gönderiyor. “Çin ve Ben” başlıklı kompozisyon yarışmasına katılan ve ilk ikiye girenler, Çin Uluslararası Radyosu (CRI) Türkçe Servisi ve Yön Radyo’nun konuğu olarak yedi günlük bir seyahat kazanıyor. İki günü yolda geçen seyahat, Tüm Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarına açık olan yarışmanın galipleri Çin’de iki büyük kenti ziyaret edecek. Yarışmaya katılmak için “ÇİN” yazıp 3834’e göndermek yetiyor.

Türküler İngilizce Sunuluyor
Başvuru süresi 22 Ağustos’ta bitecek olan yarışmayı düzenleyen Yön Radyo, uzun süredir saat gün ortası haberlerinde CRI Türkçe Servisi Haber Merkezi'ne bağlanarak Çin'den Türkçe haberler veriyor, her akşam da Çin Halk Cumhuriyeti Sincan-Uygur halk radyosuna bağlanarak Uygurca türküler dinletiyordu. Radyonun, haftada bir yayınlanan “Music Junction” adlı programında ise türküler İngilizce sunuluyor.

Davul-Zurna Havası Ortak
Yön Radyo Yönetim Kurulu Başkanı Yüksel Kılınç, ‘Neden Çin?’ sorumuza, “Yon Radyo turku ve haber radyosu. Dünyada ne olup bittiğini sadece Batı’dan değil, Doğu’dan da takip etmeye çalışıyoruz. Bu bağlamda Çin’in çekiciliğinin artmış olması da önemli” diyor. “Türkülerle bağlantılı birçok ülkeyle yayın işbirliğimiz oldu” diyen Kılınç, “Sincan-Uygur bölgesi kültürleri türkülerin dünyasında çok önemli yer tutuyor. Bizim türkülerin altyapısına oldukça yakın. Bizde davul zurna havası var, ismi başka olsa da onlarda da var” diyor.

Türkiye’den Honduras’a darbe karşıtı mesaj

Özgür Gürbüz / 3 Temmuz 2009

DİSK ve Türk-İş’e bağlı sendikalar tarafından İzmir’in Seferihisar İlçesi’nde yapılmakta olan Dünya Genç İşçi Buluşması’na katılan Latin Amerikalılardan devrik Cumhurbaşkanı Zelaya’ya destek geldi. Seferihisar’daki Tek Gıda-İş Tesisleri’nde bir açıklama yapan Latin Amerika’nın çeşitli sendika ve sosyal hareketlerinden gelen temsilciler, Honduras darbesine tamamen karşı çıktıklarını açıklayarak Cumhurbaşkanı Zelaya’nın göreve iade edilmesini istediler.

İspanyolca ve Türkçe yapılan açıklamada, “Şu anda Türkiye’de yapılmakta olan Dünya Genç İşçi buluşmasındaki kadın ve erkek işçiler ve sosyal hareket temsilcileri olarak biz Honduras Cumhurbaşkanı Jose Manuel Zelaya Rosales’e karşı ekonomiyi elinde tutan oligarşik güçlerce gerçekleştirilen faşist darbeye tamamen karşı çıktığımızı açıklıyoruz” denildi. Yapılan açıklamada darbeye karşı çıkan halka yapılan baskıların da bir an önce durdurulması ve devrik Cumhurbaşkanı Zelaya’nın görevinin iade edilmesi istendi ve dünyadaki tüm işçilerden destek talep edildi.

İstanbul 10 noktadan dinleniyor

Gürültü kirliliğiyle mücadele etmeye çalışan Çevre ve Orman Bakanlığı, 10 ayrı noktada sürekli gürültü kirliliği ölçümü yapıyor. 2008 yılında değişen yeni yönetmelik sonucu, nüfusu 250 binden yüksek yerlerin gürültü kirliliği haritası da çıkarılıyor.

Özgür Gürbüz-Gzt. Habertürk /30 Haziran 2009*

İstanbul Boğazı’nın her iki yakasında oturanlar özellikle yaz aylarında gece kulüplerinden yükselen gürültüden şikayet ediyor. Her yaz olduğu gibi, Çevre ve Orman Bakanlığı ile İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne ait ekipler, 7 Mart 2008 tarihinde yürürlüğe giren Çevresel Gürültünün Değerlendirilmesi ve Yönetimi Yönetmeliği uyarınca denetlemelerini sıklaştırdı. Denizden yapılan ölçümlerin yanısıra Çevre Bakanlığı, belirlenen 10 merkezde sürekli ölçüm yapıyor. Tanınmış gece kulüplerinin yakınlarındaki bu merkezler sınır değerleri aşan işletmeleri tespit edip, cezai işlem uygulanmasını sağlıyor. 2009 yılı için belirlenen ceza miktarı 15 bin 531 TL. Suç tekrarlanırsa bu rakam önce 30, sonra 45 bine çıkıyor ve daha sonra mekana kapatma cezası veriliyor.

Arka plan gürültü seviyesi de ölçülüyor
Çevre ve Orman Bakanlığı yetkilileri, sınır değerlerin özellikle hafta sonları aşıldığını belirtiyor ve denetimlerini o tarihlerde sıklaştırıyor. Bakanlık, 7 Mart 2008 tarihli yönetmeliğe uygun olarak; konut, eğitim kurumları, otel, hastane gibi çok hassas kullanım alanları içinde veya bu alanlara yakın bir eğlence yerinden kaynaklanan arka plan gürültü seviyesinin 5 desibelden fazla olmasına izin vermiyor. Birden fazla eğlence yerinin bulunduğu alanlardan çevreye yayılan toplam gürültü seviyesinin, mevcut arka plan gürültü seviyesinin de 7-10 desibel aralığında tutulmasını istiyor. Bahçeli gazino, diskotek, lunapark, düğün salonları gibi eğlence yerlerinden gelen ses seviyesi de kaynağında 90 desibeli geçemiyor.

Gürültü haritaları çıkarılıyor
2008 yılında revize edilen Çevresel Gürültünün Değerlendirilmesi ve Yönetimi adlı yönetmelikle ilk planda nüfusu 250 binden fazla olan yerleşim yerlerinin gürültü haritası çıkarılıyor. Daha sonra ise nüfusu 100 bin üzeri kentlere aynı uygulama yapılacak. Gürültü haritaları için, bölgedeki araç trafiğinden, gürültü kaynağının yönüne kadar ciddi anlamda veri toplanması gerekiyor. Araç sayısı, araçların türü, gürültüye maruz kalan binalarda yaşayan insanların sayısı ve meteorolojik verilerin değerlendirilmesinden sonra bölgelerin ne kadar gürültülü olduğuna dair haritalar çıkarılacak.

*Orjinali

Böğürtlenli güneş paneli, su borusundan rüzgar türbini

Sabancı Üniversitesi Enerji Kulübü öğrencileri, eski su borusundan rüzgar türbini yaptı. Şimdiki projeleri olan prototip güneş hücresinde ise kimyasal boya yerine böğürtlen kullanacaklar.

Özgür Gürbüz-Gazete Habertürk/29 Haziran 2009 *

Sabancı Üniversitesi Enerji Kulübü üyeleri, teoride olduğu kadar pratikte de kendilerini geliştirmeye çalışıyor. Projeleri arasında küçük bir rüzgar türbini imalatı, güneş hücresi yapımı, enerjinin verimli kullanılmasına örnek teşkil etmesi için, “Kampüste Yeşil Bina” uygulaması gibi birçok örnekler var. Rüzgar türbini tamamlanmış durumda ve yaklaşık 20 adet “Led” ampulü yakacak kadar elektrik üretiyor. Türbinin kanatlarını, hazır olan kıvrımlarından faydalanmak için, kampüste buldukları su borusundan yapmışlar. Şimdi üzerlerinde çalıştıkları güneşten elektrik üreten ev yapımı fotovoltaik hücrede ise kimyasal boya yerine böğürtlen suyu kullanılacak. Böğürtlen, içinde güneş ışığını soğuran organik bir molekül olduğu için seçilmiş. Suyu sıkılacak 1 kg. böğürtlen buzluğa atılmış kullanılmayı bekliyor. Yarısını kullanıp, yarısını pasta yapacaklar. Kulüp öğrenciler bu projeyi, “Hem yenilenebilir hem de yenebilir enerji” olarak tanımlıyor.

‘Göster Enerjini’ fotoğraf yarışması
Projeler, prototip olsa da, birçoğu daha bölümünü bile seçmemiş genç öğrenciler için teoriden pratiğe geçmek için iyi bir fırsat yaratıyor. “Amacımız da bu” diyorlar, hep bir ağızdan. Malzeme Bilimi ve Mühendisliği bölümü, 4. sınıf öğrencisi Cem Akatay, “Üniversite, bireylerin kendini yetiştirdiği ve hayata hazırladığı bir yer. Enerji de önemi giderek artan bir konu. Biz bu konuya eğilmezsek kim eğilecekti? Amacımız aynı zamanda üniversitedeki arkadaşların ilgisini konuya çekebilmek ve bilgilendirmek” diyor. Yerleşkenin orta yerine konacak olan rüzgar türbini tam da bu amaca hizmet ediyor. Ürettiği elektrik enerjisiyle ampullerini yakarak, gece gündüz diğer öğrencileri, “Göster Enerjini” adlı fotoğraf yarışmasına katılmaya çağırıyor. Türkiye’deki tüm üniversite öğrencilerine açık olan ve GEO dergisi editörlerinin jüride yer alacağı bu yarışmada amaç, enerji krizi ve yenilenebilir enerji konularını anlatan en iyi fotoğrafı çekmek.

Yurtlarda 100 bin lira tasarruf potansiyeli
Çalıştıkları projeler sadece teknik konular değil. Bir yıllık geçmişi olan kulüp, okulda enerji tüketimine dikkat çekmek için 500 kişinin katıldığı bir anket yapmışlar. Öğrencilerin yüzde 75’i kampüste yapılacak bir enerji verimliliği kampanyasına katılmaya gönüllü olduğunu söylemiş. Kalan yüzde 25’i ise bunun zaman kaybı olduğunu. Malzeme Bilimi ve Mühendisliği 4. sınıf öğrencisi Ece Gülşen, “Yaptığımız hesaba göre, 2008 yılında 2 milyon 800 bin TL elektrik faturası ödeyen üniversitenin, yılda ortalama 100 bin lira tasarruf potansiyeli olduğunu hesapladık” diyor. Bu rakam daha çok öğrencilerin yurtlarda açık bıraktığı lambalar, şarjda bırakılan cep telefonu ve dizüstü bilgisayarlardan kaynaklanıyor. Mühendislik bölümüne yeni adımını atmış Emre Özfatura buradan, “Enerji üretmeye çalışıyoruz ama harcamalarımızı da kısmaya çalışmalıyız” sonucunun çıktığını söylüyor. Enerji Kulübü, aynı zamanda Üniversitelerarası Enerji Birliği (Collegiate Energy Association) adlı oluşumun da Türkiye’deki tek üyesi. Oxford, Cambridge ve Yale gibi tanınmış üniversitelerdeki diğer öğrencilerle ortak etkinlik ve bilgi alışverişinde bulunuyorlar. Sponsor bulabilirlerse uluslararası bir sempozyum da düzenlemek istiyorlar.

*Orjinal metin