Sosyetenin gözde yemeği “suşi”lerden arsenik ve cıva çıktı

Özgür Gürbüz - Sabah Pazar /17 Şubat 2008

Udon, Sashimi, Cıva, Maki ve Arsenik. Bir suşi* restoranına gittiğinizde yeme olasılığınız bulunan seçeneklerden bazıları. Fark ettiniz mi bilmiyorum ama içlerinden iki tanesi Japonca değil; Arsenik ve Cıva! 29 Ocak 2008 tarihinde İstanbul’un dört tanınmış suşi restoranından aldığımız örneklerin üçünde beklenen değerlerin üstünde Arsenik, birinde ise balıklarda kabul edilebilir miktarın 6 katı oranında cıva tespit edildi. İstanbul Üniversitesi İleri Analizler Laboratuarı’nda SABAH Gazetesi için yapılan analizler, ton balığından yapılmış suşi’lerin sağlık açısından ciddi riskler içerdiğini gösterdi. Çevre kirliliği öyle bir boyuta ulaştı ki, artık parası olanın bile kaçma şansı yok. 

Analiz sonuçlarına göre bir restorandan alınan örnekte, kilogramda 6,2 miligram oranında cıvaya rastlandı. Diğerlerinde ise bu oran üst sınır kabul edilen 1 miligramın altında kaldı. Arsenik miktarında ise sadece bir örnek sınıfı geçerken en yüksek miktar kilogramda 4,33 miligram oldu. Bunu 1,8 ve 1,7 miligram içeren iki ayrı numune izlerken sadece bir örnek 1 miligramın altında kaldı. Çevre ve Orman Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı Prof. Dr. Mustafa Öztürk, cıva oranın balıklar için kilogramda 1 miligram’dan fazla olmaması gerektiğini belirtiyor. Halk Sağlığı Uzmanı Dr. Ümit Şahin, belirtilen oranlardan fazla alınan cıva ve arsenik için, “Bunlar ciddi toksik etkileri olan ağır metallerdir. Bütün insanlar üzerinde kanser gibi hastalıklara yol açabileceği gibi özellikle çocuklarda gelişim bozukluklarına neden olabilir” yorumunu yapıyor.

Analiz sonuçlarını paylaştığımız, İstanbul Üniversitesi Su Ürünleri Fakültesi’nden Doç Dr. Sühendan Mol, “Dört farklı suşi restoranından alınmış olan ton balıklı suşi örneklerinin üçünde arsenik miktarının, birinde ise cıva miktarının sınır değerlerin üzerinde olduğu görülmekte. Hamile ve emzikli hanımların suşi tüketiminden bu dönemlerinde kaçınması önerilmektedir. Diğer kişiler için ise ton balığı ile hazırlanan suşi’nin haftada 1 defadan fazla tüketimi tavsiye edilmemektedir” diyor. Mol, sonuçları doğru yorumlamak için çok daha kapsamlı ve bol örnek alınarak bir araştırma yapılmasının gerekli olduğunun da altını çiziyor. New York Times’ın geçtiğimiz ay yaptığı benzer bir araştırmada da Amerika’da yenen suşilerde yüksek miktarda cıva bulunmuştu. Amerikalı uzmanlar bu kirliliğin yetişkinlerde kalp ve damar hastalıklarına, çocuklarda da sinir sistemiyle ilgili sorunlara neden olabileceğini belirtmişti.

Çevre ve Orman Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı Prof. Dr. Mustafa Öztürk, “Cıva Kirliliğinin Çevre ve Sağlık Üzerine Etkileri” konulu makalesinde, “Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre yetişkin bir kişi haftada sindirim yolu ile 0.3 mg’dan fazla toplam cıva bileşiği veya 0.2 mg’dan fazla metil cıva almamalıdır. Bir kişi sindirim yolu ile takriben 0.07 mg cıva almaktadır. Cıva içeren balıkları yiyen kişilerde bu değer çok daha yüksek olabilir” diye yazıyor. Öztürk bir de not düşmüş: “Roma Devleti zamanında işçiler 10 mg/kg/günden fazla cıva aldıkları için ölmüşlerdir”.

Suşi kültürüne bizden daha yakın olan, İstanbul Üniversitesi Su Ürünleri Fakültesi Öğretim Üyesi Dr. Ayaka Amaha Öztürk, suşinin hamsi gibi bir porsiyonda 200 gram yenmediğini anımsatarak her gün belli bir miktar yiyorsanız dikkat etmeniz gerekiyor. Ayda bir kere yiyorsanız sorun yok diyor. Sorunun denizlerde yaşanan endüstriyel kirlilik olduğunu belirten Öztürk, “Japonya’da bu gibi çalışmalar bilimsel yayınlarda yer alıyor ama gazete ve televizyonlarda pek yararlanmıyor. Halkın pek bilgisi yok. Sizin konuyu takip etmeniz çok yararlı. Biz orkinos (tuna) gibi birçok balık yiyoruz. Kısa ömürlü balıklarda fazla birikim olmuyor. Uzun yaşayan kılıç balığı ve orkinos gibi balıklarda miktar fazla olabiliyor. Orkinoslar en az 10 yıl yaşıyor. Bu yüzden kısa ömürlü balıkları tüketmekte ve çok sık aynı balık türlerini tüketmemekte fayda var” açıklamasını yapıyor. Öztürk’ün bir uyarısı da aslında oldukça pahalı bir yemek olan suşinin son yıllarda ucuzlamasıyla artan tüketimi. “Ben çocukken özel günlerde yediğimiz bir yemekti” diyen Ayaka Öztürk, “Son 5-10 yılda ucuz suşiler ortaya çıkmaya başladı. Japonya’da bile 10-20 dolara karnınızı doyurabiliyorsunuz. Bu nedenle tüketimi artıyor” uyarısında bulunuyor. Bir uyarı da kirlilik konusunda dünyanın diğer ülkelerinde de benzer sonuçların görüldüğünün bilindiğine dikkat çeken Sühendan Mol’dan geliyor. Mol, suşi restoranlarının temin ettikleri ham materyal konusunda hassas davranmaları gerektiğini belirtiyor.

Orkinos ya da bilinen adıyla ton balığı
Suşi yapımında sadece analizlerini yaptırdığımız orkinos balığı değil, uskumru, levrek, karides ve kalamar gibi birçok deniz canlısı kullanılabiliyor. En kaliteli suşi ise Mavi Yüzgeçli Orkinos’tan yapılıyor. Türkiye’de bu balığı üreten 6 çiftlik var. Orkinoslar aslında çiftlik balığı değil. Yaklaşık 6 aylıkken yakalanıp, çiftliklerde hızla şişmanlatılıyorlar. Türkiye ciddi miktarda orkinos ihracatı yapıyor. Akdeniz’de yakalan balıkların büyük bir çoğunluğu Japonya’ya ihraç edilirken yaklaşık 500-600 kilo kadarı da iç pazara veriliyor. 2005 yılında 5 bin ton üretim hedefiyle yola çıkan çiftliklerde büyütülen orkinosların 3 bin 436 tonu ihraç edildi.

***
“Bebeklerde beynin gelişmesini önlüyor”
Dr. Ayaka Amaha Öztürk
İstanbul Üniversitesi Su Ürünleri Fakültesi

Sadece bir örnekte yüksek oranda cıva bulunduğu için bilimsel olarak tüm ton balıklarının kirli olduğu sonucuna varamayız. Japonya Sağlık Bakanlığı tarafından daha çok örnekle (300 balık türü, 2600 örnek) yapılan bir araştırma sonucu belli oranlarda ağır metal kirliliğine rastlanmıştı. Bakanlık, hamile kadınları belli türleri çok sık tüketmemeleri konusunda uyardı. Çünkü metil cıva bebeklerde beynin gelişmesini etkileyebiliyor. Japonya için çok önemli. Çünkü biz sizden ortalama 10 kat daha fazla balık tüketiyoruz. Kısaca, hangi balığı ne kadar yememiz gerektiğini bilmeliyiz. Dünyada tüm yiyecekler kirleniyor. Onun için dengeli bir beslenme metodu izlenmeli. Değişik balık ve yiyecek türleri yenmeli. Balığın çok faydası olduğu unutulmamalı.

 “Çocuklarda gelişim bozukluğuna yol açabilir”
Dr. Ümit Şahin
Çevre İçin Hekimler Derneği İkinci Başkanı

Arseniğin en önemli etkisi başta mesane ve cilt olmak üzere kansere neden olması. Ayrıca sinir sitemi hastalıkları yapar. Uzun süre boyunca düşük dozda bile alınsa çeşitli sinir sistemi hastalıklarına ve kansere bile yol açabilir. Cıva ise özellikle çocuklarda gelişim ve öğrenim bozukluklarına neden olabilir. Cıva ve arseniğin tek kaynağı suşi değil. Çocuklara bu tür kirleticileri çok miktarda taşıyabilen kabuklu ve büyük balıklardan sık yedirmemekte fayda var. Ama bu balık yemesinler olarak algılanmamalı.

 “Bu analiz denizlerdeki kirliliği açıkça gösteriyor”
Banu Dökmecibaşı
Greenpeace Denizler Kampanyası Sorumlusu

Suşi ve benzeri ürünlerde görülen toksik kontaminasyonun çeşitli nedenleri olabilir. Özelikle Akdeniz'deki kara kökenli toksik (özellikle ağır metal) kirliliğin yanında çiftliklerin bulunduğu alanlardaki bölgesel kirlilik de bu durumu yaratmış olabilir. Özellikle orkinos gibi uzun ömürlü ve tüm yaşamı boyunca göç eden canlılardaki kirliliğin tam olarak nereden kaynaklandığı tespit etmek oldukça zor. Ancak burada üzerinde durulması gereken iki nokta var. Bu analiz, denizlerdeki kirliliği, besin zincirine ve zincirin en tepesindeki insana olan etkilerini açıkça gösteriyor. İkinci nokta ise Mavi Yüzgeçli Orkinos türü, özellikle Akdeniz için besin zincirinin tepesindeki balıklardan biri olduğundan çok önemli bir yer tutuyor. Ancak talep artışı ve çok pahalı bir balık olması nedeniyle gittikçe artan yasadışı ve aşırı avlanma stokları neredeyse bitmek üzere olduğu bir noktaya getirdi. Dolayısıyla, tespit edilen kontaminasyonun dışında bu türün varlığının sürdürülebilmesi için acilen özellikle Akdeniz'de avlanması durdurulmalı üreme alanları balıkçılığa kapatılarak 'deniz rezervi alanı' haline getirilmelidir. Aksi takdirde önümüzdeki birkaç yıl içinde denizlerden orkinos türü kaybolacak ve bunun etkileri zincirleme bir şekilde görülecektir. En belirgin etkisi ise doğrudan kıyı balıkçılığına olacaktır.

Mavi Yüzgeçli Orkinos nasıl bir balık?
Boyu ortalama 1 metre, ağırlığı ise 250 kg. Ancak bugüne kadar kaydedilen en büyük Mavi Yüzgeçli, 4 metrenin üstünde ve 680 kilogram ağırlığındaydı. Göçmen bir balık türü olarak biliniyor. Diğer ton (orkinos) balıklarından vücüt üstündeki daha kısaca olan yüzgeçleri sayesinde ayrılabilir. Son yıllarda aşırı avlanma nedeniyle soyu tükenme tehlikesiyle karşı karşıya kalan balık sardalya, hamsi, uskumru, palamut, gibi kendilerinden küçük balık türleriyle beslenir.

*İngilizce Sushi yazılıyor.

Yatağan'da 1700 kişilik belde göçe zorlanıyor

Yatağan Termik Santrali'nin kömür ihtiyacını karşılamak için büyük kapsamlı bir istimlak çalışması başlatıldı. Tarihi Menteşeoğulları'na dayanan bin 700 kişilik Yeşilbağcılar Belediyesi, altında yatan kömür rezervlerinin değerlendirilmesi için göçe zorlanıyor.

Özgür Gürbüz / 12 Şubat 2008*

27 yıl önce Muğla'nın Yatağan ilçesinde kurulan termik santral için yeni kömür ocaklarının açılacak olması, bölgede istimlak tartışmalarını başlattı. Termik santralın batısındaki antik Eski Hisar kentinden başlayan yeni kazı alanı, kuzeyde Yeşilbağcılar Belediyesi'ne kadar uzanıyor. 2007 yılında 5 bin dönüme yakın alandaki zeytinlikler ve sayıları 600'ü bulan evlerin istimlak bedelleri belirlendi ve büyük bir bölümünün satın alınması için anlaşma sağlandı. Önümüzdeki 2 yıl içerisinde bin 700 kişinin yaşadığı ve tarihi Menteşeoğulları'na kadar uzanan Yeşilbağcılar Belediyesi tarih olacak ve yerini kömür ocakları alacak.

Uzun yıllardır arızalarla ve çevre sorunlarıyla gündeme gelen Yatağan Santralı'nın, özelleştirme kapsamında rehabilite edilmesi ve kapasitesini yükseltmesi bekleniyor. Bu da daha fazla kömüre ihtiyaç duyulacağı anlamına geliyor. Yeşilbağcılar'da yaşayan halk ise tedirgin ve tepkili. Bir yanda tek geçim kaynağı olan zeytinlikleri elden gidiyor öte yandan doğup büyüdükleri evleri. Yeşilbağcılar Belediye Başkanı Mesut Mavi, TOKİ'nin bölgede 378 yeni konut yapılması için girişimde bulunduğunu, şu ana kadar 4 bin YTL'lik peşinatı yatıran 126 başvurun olduğunu belirtiyor. İstimlak için yapılan değer tespit çalışmalarına karşı çıkan az sayıda kişi olduğunu belirten Mavi, zor bir dönemde görev yapmaya çalıştığını belirterek, “Hayırlısı olsun” diyor. Son nüfus sayımı sonucu belediye olma avantajını da yitirdiklerini belirten Mavi, “Bu işleri takip etmek için birileri gerek. Muhtar olarak bu işin altından kalkmak zor” diyor. Mavi, iki haftadır Ankara'da belediyenin köye dönüşmemesi için çabalıyor.

Depremden daha kötü
Yerli halk başkan kadar rahat değil. Daha önce bu kadar büyük bir özelleştirmeyle karşı karşıya kalmadıklarını belirten Mehmet Öngörü, istimlak için biçilen bedelin de giderek düştüğünü ve bir dönüm için verilen fiyatın 8 bin YTL'den 6 bin YTL'ye kadar gerilediğini söylüyor. Evler içinse henüz bedel belirlenmemiş. İtiraz olmadıkça fiyat düşüyor diyen yöre halkı, evlerine karşılık ev istiyor. Yaş ortalaması 60'a yaklaşan belediyede herkes geçimini zeytincilikten sağlıyor. Ev sorunu hallolsa bile işsiz kalacaklarını söyleyen 65 yaşındaki emekli İrfan Gürbüz, “Bu iş bizim için depremden daha kötü. Deprem olsa tarla yerinde durur” diye yakınıyor. Bölgede bir zeytin ağacı ortalama 30 kilo zeytin veriyor. Kilosu 6 YTL'den alınan zeytin ağaç başına 180 lira gelir getiriyor. Bir dönümde en az 20 ağaç olduğunu söyleyen yöre halkına göre istimlak için verilen paralar 2 yıllık gelire eşit. Öngörü, “İki yıl sonra ne yapacağız. TOKİ'nin vereceği söylenen evlerin taksitlerini nasıl ödeyeceğiz” diye soruyor. Daha önceki istimlak çalışması sırasında biçilen fiyata itiraz eden Kazım Kuzgun ise halkın sessiz kalmasını geçmişte yaşanan tecrübelere bağlıyor. Birkaç yıl önce arazisi için biçilen fiyata itiraz eden Kuzgun'a, itiraz sonucu yapılan değer tespitinde ilk defa önerilenden daha az para teklif edilmiş. Kuzgun, “İtirazdan sonra elime geçen para azalınca, Avukat gelip, 'bir daha itiraz edecek misin' diye sordu” diyor.

İkinci santral yolda
Turgut Belediyesi'ne bağlı Hacıbayramlar Köyü'nde ise istimlak değil ikinci termik santral projesi tartışılıyor. Bölgeye yapılması düşünülen 320 MW gücündeki santral için Turgut'taki sinema salonunda bir bilgilendirme toplantısı yapılmış. Yaklaşık 1000 kişinin katıldığı toplantıda akışkan yatak teknolojisiyle çalıştırılacak bu santralın diğer santral gibi çevre ve sağlık sorunlarına yol açmayacağı belirtilmiş. Buna karşın yöredeki insanların çoğunluğu santralın yapılmasını istemiyor. Daha önce santrala karşı çıkan Hacıbayram köyü muhtarı Ahmet Tavas ise bu defa santralda çalışacak işçi bölgeden alınırsa, verilen sözler tutulursa karşı çıkmayacağını belirtiyor. Aynı köyde yaşayan Hasan Demirel ise ikinci santrale şiddetle karşı çıkıyor. Yörede hemen hemen herkesin kanserden öldüğünü belirten Demirel ise verilen sözlere güvenmediğini belirtiyor. Ant Enerji tarafından yapılacağı öne sürülen santral için henüz EPDK'ye ulaşmış bir lisans başvurusu yok. Bölgede Çalık Enerji'nin bu santralla ilgilendiği söyleniyor.

Tazminat ödemesi durduruldu
Yatağan Termik Santral'ının çevreye verdiği zararlar için köylülere düzenli olarak verilen tazminatların geçtiğimiz yıl takılan filtrelerden sonra durdurulmuş. Buna karşın vatandaşlar, hala zeytin ağaçlarından yeterli verimi alamadıklarını ve tazminatların kesilmesinin haksızlık olduğunu öne sürüyor. 150 dönüm zeytinlik sahibi İsmail Gerek, “Çoktandır istenilen miktarda yağ olmuyor. Filtre takıldı ama verim artmadı. Çiçekler oluyor ama sonra dökülüyor” diyor.

-Antik Kent kül dağlarıyla çevrildi-
Yatağan Termik Santrali'nden Bodrum'a doğru uzanan yolda yer alan Eski Hisar (Stratonikeia) kenti kül dağlarıyla kuşatılmış durumda. 27 yıldır çalışan santralden çıkarılan küllerin arasında kalan ve SİT alanı olarak ilan edilen köyde hala 10 kişi yaşıyor. 45 yıldır köyde yaşayan Hasan ve Müşerref Arık, iki kez yeri değiştirilen köyden maddi nedenlerle taşınmayı reddetmişler ve özel izinle kentte yaşamaya devam ediyorlar. Hasan Arık, 1956 yılında deprem olunca köyü 500 m. yukarıya, kömür madenleri ortaya çıkınca tekrar 1 km batıya taşıdıklarını söylüyor. 71 yaşındaki Arık eşi 68 yaşındaki Müşerref Arık'la birlikte yaşıyor. “Taşınmadık çünkü maddi durumumuz elvermiyor” diyen Hasan Arık, temiz suları olmadığından şikayetçi ve ilgililerden yardım istiyor. 1,5 kilometre uzaktan gelen suyun kaynağında geçtiğimiz yıl zehirlemiş bir domuz bulduklarını ama mecburiyetten suyu içmeye devam ettiklerini söyleyen Arık, çoğu zaman kente gelen turistlerin bile temiz su bulmakta sıkıntı çektiklerini söylüyor.

Kral yolu kömür yolu olacak
Bölge halkı sadece istimlak yüzünden tepkili değil. İstimlak edilecek alan içerisinde tarihi Stratonikeia ve Lagina kentleri arasında kalan kral yolu da var. Birçok kişi bu yolun da kül dağları ve kömür ocaklarının arasında heba olacağını söylüyor.

*yazının kaleme alındığı tarih

Bisiklet yollarının hali içler acısı

İstanbul’da resmi rakamlara göre 23 km. bisiklet yolu var. 1000 kilometrelik yeni yolun yapılması da gündemde ancak mevcut yollarda bisikletten çok otomobil, bank ve çukur var.

Özgür Gürbüz - Sabah / 8 Şubat 2008

Dünyanın büyük metropollerinde bisiklet kullanımı teşvik edilirken, İstanbul’un trafik ve hava kirliliği sorununa çözüm olabilecek yeni bisiklet yolları devreye sokulamadığı gibi olanlar da kullanılmaz halde. Bisikletliler Derneği Başkanı Murat Suyabatmaz, kayıtlarda 23 km uzunlukta görünen bisiklet yollarının aslında daha fazla olduğunu ama yetkililerin bile bazı yeni yollardan haberdar olmadığını söylüyor. Suyabatmaz, başta Beylikdüzü olmak üzere yapılmış onlarca bisiklet yolunun işaretlenmediği ve korunmadığı için kullanılamaz halde olduğundan yakınıyor. Bisikleti bir ulaşım aracı olarak kullanmak isteyenlerin en büyük sorunları arasında, bisiklet yolları üzerine park eden araçlar, yollarda yürüyen yayalar ve bakımsız yollar geliyor. Yeni yapılan yollarda bile çukurlara rastlanıldığını belirten Suyabatmaz, “Toplu ulaşım duraklarına, okullara bisikletle gitmek mümkün olsa, 3 ila 5 km’lik mesafelerde bisiklet kullanımı çok artacak. Elimizde bir sürü anket var. Şartlar uygun olsa bisikleti ulaşım aracı olarak kullanmak isteyenlerin oranı yüzde 80’lere çıkıyor” açıklamasını yapıyor.

Destek değil köstek
Bisikletseverler, Türkiye’de bisiklete destekten çok köstek olunduğundan yakınıyor. Motorlu araçların giremediği Büyükada’da caddeler bisiklet trafiğine kapatılıyor. İstanbul Deniz Otobüsleri bisikletleri taşımayı reddediyor. Feribotlar bisiklet için yük parası alıyor. İskele ve metro çıkışlarında bisiklet parkları yok. Metrolarda özürlü asansörlerini bisikletçilerin kullanılmasına izin verilmiyor. Tüm bu sorunların bir bisiklet kültürü olmamasından kaynaklandığını belirten Suyabatmaz, “Türkiye’nin ÇEKÜL, TEMA, AKUT gibi büyük sivil toplum örgütleriyle beraber “Bisikletine sahip çık” kampanyası hazırlığı içerisinde olduklarını belirtiyor. Suyabatmaz, “Tüm bunlara rağmen büyük kentlerde ve Anadolu’da bisiklet kullanan esnafa rastlamak mümkün. Kamil Koç firması bisikletlerden ücret almıyor. Küresel ısınma gibi nedenlerden dolayı bir talep patlaması yaşanıyor. Bisikletçiler yedek parça yetiştirmekte zorlanıyor. Bisiklet yollarını toplu taşımaya entegre etsek mucizeler yaratılır ama vizyon eksik” diyor.