Bir ons altın elde ederken 70-80 ton maden atığı ortaya çıkarılıyor. Daha
da kötüsü, madenlerden çıkarılan altının yüzde 80’inden fazlası süs eşyası
olarak kullanılıyor
Özgür Gürbüz-BirGün/ 7 Ekim 2012
Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü’nün verilerine göre,
Türkiye’deki 28 potansiyel altın/gümüş yatağının dört tanesi Çanakkale ve
civarında bulunuyor. Kaz Dağları temiz havasının, yemyeşil doğasının yanı sıra
ne yazık ki bu altın yataklarına da ev sahipliği yapıyor. Altın madencileri
pusuda. 10’dan fazla firma 40’a yakın noktada altın çıkarmak için yarışıyor.
Altın arıyor demiyorum, o evreyi geçtiler. Sondajlar tamamlandı, işletme
aşamasındalar. Hükümet çevreyi doğayı umursamıyor, madenciler ne isterse
yapıyorlar. Yönetmelikler ve yasalar uygun şekilde değişiyor. Ağacın, temiz
havanın altından daha değerli olduğunu anlamamışlar. Dedelerinin nasihatlerini
unutmuş, torunlarının geleceğini ise umursamıyorlar. Varsa yoksa altın, para,
mal ve mülk.
Bergama Altın Madeni |
Çanakkale Çevre Platformu yıllardır var gücüyle “altıncı
filo” dedikleri bu şirketlere karşı mücadele ediyor. Diyorlar ki, “Yaklaşık 1 gram altın için 3 ton suyumuz
kirletilecek. Yöremizdeki su kaynakları ancak bize ve sulamaya yetiyor. Altıncı
şirketlere verilecek bir damla suyumuz yok!” Hükümet ise önceliğim para
diyor ama işin orası da şüpheli. Çanakkaleli çevrecilere göre bu işten devletin
cebine giren devede kulak: “Üretilecek
altın ve gümüşün tamamı zenginleştirilmiş cevher olarak yurtdışına çıkarılacak.
Üretimin miktarının tespitinde madencinin beyanını esas alınıyor. Alıcı, satıcı
aynı şirket. Ocakbaşı satış fiyatının sadece yüzde 4’ü devlet hakkı olarak
veriliyor. Altıncılar onsunu 314 dolara mal ediyor daha sonra Türkiye bu altını
onsu 1600 dolarlardan ithal ediyor” diyorlar. Kesilecek ağaçlar, madencilik
faaliyetleri sonucu ortaya çıkacak ağır metaller de cabası.
HEPİMİZE İŞ DÜŞÜYOR
Çanakkale’yi geç tanıdım ama hemen aşık oldum.
Türkiye’nin en güzel illerinden biri. İli güzelleştiren de sadece doğası değil
insanları. Bu insanlara kulak vermek, onlarla dayanışmak boynumuzun borcu.
Sanmayın ki onlar bu mücadeleyi kendileri için veriyor. Türkiye’nin geleceği
Kaz Dağları’nda, Çanakkale’de, Munzur’da. Oradaki ağaçlar yoksa burada temiz
hava yok. Orada dereler beyaz akmazsa burada domates, biber, zeytin, peynir
yok. Çevre Platformu direniyor ama Çanakkale’de birçok kurum ya sinmiş ya da
sindirilmiş. Halbuki hepsi aynı anda ses çıkarsa karşılarında kimse duramaz.
Sadece Çanakkale’ye değil elbet, hepimize iş düşüyor.
Çanakkale’de sadece altın yok. Türkiye’nin bilinen en
önemli bakır, kurşun ve çinko yatakları da bu bölgede. O yüzden nereye gitseniz
bir başka maden haberi çıkıyor karşınıza. Değerli metal madenciliği doğanın ve
dolayısıyla insanın en büyük düşmanlarından. Madencilik faaliyetleri dünyadaki
enerji tüketiminin yüzde 7 ila 10’undan sorumlu. Buna karşın küresel istihdama
katkısı yüzde 1’den az. ABD’de arsenik emisyonlarının yüzde 96’sı madencilik
kaynaklı. Kütahya’daki maden kazasını hepimiz gördük. Atık havuzlarının barajı
çökmez diyorlardı; çöktü. Siyanür
kullanıldığında tehlike daha da büyüyor.
Peki, çözüm ne? Kullandığımız eşyaların birçoğunun hammaddesi
madenlerden geliyor. Telefonlarda, bilgisayarlarda, bindiğimiz taşıtlarda bu
madenler kullanılıyor. Hepsinden vazgeçmek olası mı? İnsan her şeye muktedirdir
demişler ama 7 milyara yakın insanı aynı anda ikna etmek kolay değil. O halde
madencilik faaliyetlerinin sürdürülebilir olması, daha maliyetli olsa bile
çevreye en az zarar verecek tekniklerin uygulanması şart. Bu madenlerin günlük
hayatta kullanıldığı alanlar incelenmeli, ek vergi ve mali yükümlülüklerle yeni
cevherlerin çıkarımı yerine yeniden kullanım ve geri dönüşüm desteklenmeli. Madencilik
faaliyetlerinin özellikle Latin Amerika ve Afrika’da yerli halkların yaşadığı
bölgelerde yapıldığı düşünülürse, özel şirketlerin değil devletin daha önemli
rol oynaması ve gelirlerin o bölgedeki fakir insanlar için kullanılması sağlanmalı.
İş Kaz Dağları ve altına gelince durum daha farklı tabi. Ekolojik
açıdan bu kadar önemli bir bölgenin, ciddi miktarlara varan kaliteli tarımsal
üretimin riske atılması kabul edilemez. Temiz gıda ve temiz hava bu yüzyılın en
değerli hazineleri. Altın yanlarında beş para etmez. Özellikle de altın. Bir
ons altın elde ederken 70-80 ton maden atığı ortaya çıkarılıyor. Daha da
kötüsü, madenlerden çıkarılan altının yüzde 80’inden fazlası süs eşyası olarak
kullanılıyor. Görüldüğü gibi yaşamsal öneme sahip bir ihtiyaçtan bahsetmiyoruz.
Çıkarılan altının bir bölümü de yatırımcılar tarafından satın alınıyor.
Cebinizde ne kadar para olduğunun bir önemi yok. Kaz Dağları, Bergama, Kışladağ
veya Efemçukuru. Hiçbiri bir süs eşyası için feda edilemez. Su, pamuk veya
zeytin altından daha değerli. Moğollar’ın dediği gibi, “Ölüler altın takmaz”. Ölmek istemiyorsanız siz de takmayın.