Dilini de kesseydiniz!

Özgür Gürbüz-BirGün / 2 Ekim 2011

Anadolu Grubu'nun Gerze'de termik santral kurmak için kolluk kuvvetlerinin desteğiyle Yaykıl köyüne girmeye çalıştığı sıralarda Erzurum'un Tortum ilçesinde yapımı süren hidroelektrik santrala (HES) karşı da eylem vardı. Oturma eylemi sırasında Tortum'da da arbede çıktı. 15 kişiye kolluk kuvvetlerine fiili mukavvemet suçundan kişi başına 250 TL para cezası verildi. Aralarında 17 yaşındaki Leyla da vardı. Onun cezası sanırım hukuk tarihine kara harflerle geçecek. Leyla'nın HES konusunda faaliyet gösteren çalışma alanlarına girmesi ve HES’lere karşı eylemlerde bulunan kişilerle ilişki kurması da yasaklandı. Leyla diyor ki, “Bundan sonra eylemlere katılırsam tutuklanma ihtimalim var. Ben de verilen cezaya saygı gösterip eylemlere katılmayacağım. Benim tek üzüntüm jandarmanın bana taş attığım yönünde iftirada bulunması”.

Leyla'nın neredeyse tüm ailesi ceza aldı. Evinde 7 ve 14 yaşlarındaki iki kardeşi dışında herkes cezalı. Şimdi Leyla ne yapacak? Evi terk mi edecek? Annesi ve babasıyla konuşmadan, küs gibi mi yaşayacak? Böyle ceza olur mu? İleri demokrasilerde oluyor demek. 17 yaşındaki Leyla'nın sözlerinden bu kadar mı korkuyorsunuz? Oldu olacak dilini de kesseydiniz!

Bu Leyla'nın öyküsü. Bir de Volkan Özcan'ın öyküsü var. Volkan 1990 doğumlu, 21 yaşında. Sinop Üniversitesi Meslek Yüksek Okulu Elektrik bölümü üçüncü sınıf öğrencisi. Okuyor diyemiyorum çünkü şu sıralar okula gidemiyor; hapiste. Gerze Cezaevi'nde yatıyor. Suçu doğduğu kent Gerze'de kurulmak istenen termik santrale karşı çıkması.

Volkan'ın tutuklanma öyküsü de bir garip. Gerze'de neler olduğunu hatırlayıverin. 5 Eylül günü Anadolu Grubu'na (Efes, Mc Donald's vs.) ait sondaj ekipleri ellerinde sondaj yapmak için İl Özel İdare'den alınması gereken izin olmadan Yaykıl köyüne girmek istiyor. Aynı şirket yer lisansı almadan üretim lisansı almış. Üretim lisansı da Danıştay'dan dönmüş. Buna rağmen kolluk kuvvetleri köylünün değil de şirketin yanında saf tutuyor. Köylüler direniyor, yollara kendilerini set çekiyorlar. İtilip, kakılıyorlar ama yeri göğe çıkaracak o aletlere izin vermiyorlar. Volkan da orada. Sondaj makinalarının köye başka bir noktadan girmeye çalıştığı haberini alınca soluğu otobanda alıyor. Arkadaşlarıyla yolun karşısına geçmeye çalışırken karşıya geçmeye çalışan yaşlı birine yardım için Volkan yavaşlıyor. O sırada üç polis Vollkan'ı alıp götürüyor. Suçu attığı taş ile bir kadın polisin başını yarmak. Volkan atmadım dese de nafile. Kelepçeleniyor. Tekme, tokat ve küfür... Volkan olayı böyle anlatıyor. O da Leyla gibi kendisine iftira atıldığını söylüyor.

23 Ağustos ve 5 Eylül tarihlerinde çıkan olaylara bizzat tanıklık eden Avukat Cömert Uygar Erdem hukuka aykırılığa dikkat çekiyor. Erdem, “Volkan'ı iki suç şüphesi ile göz altına aldılar. Kadın polis memurunun başının yarılması ve polise görevini yaptırmamak. Kadın polis ifadesinde kim olduğunu hatırlamıyorum arkadaşlarım Volkan dediler diyor. Volkan kasten yaralama suçuyla ilgili ifadesi alınırken video görüntüleri yoktu. Sadece iki polis tanık var. Yaralama suçunu ispat edemedikleri için Volkan polise görevini yaptırmamak suçundan tutuklandı. Tutuklamaya gerekçe yazarken dosyaya, toplanacak delillerden sonra şüphelinin işlediği suçun niteliğinin şüphelinin aleyhine değişme ihtimalinin bulunması diye yazıldı. Bu yapılan CMK'nun 100. maddesine aykırı” diyor. Ben bu cümleden şunu anlıyorum. Her an delil bulabiliriz, ha çıktı ha çıkacak! Siz ne anlıyorsunuz? Erdem, “Anayasa'nın 56. maddesi çevreyi koruma bir haktır ve vatandaşa yüklenmiş bir ödevdir. Bu insanlar aslında üzerine düşeni yapıyorlar, bunu yapmamaları aslında suç” diye de ekliyor.

Volkan 24 Eylül tarihinde dostlarına bir mektup yazmış. Feyzbuk'ta “Yaykıl direnişinin simgesi Volkan'a özgürlük” adıyla açılan sayfadan aldım. Bir kısmını sizlerle paylaşmak istedim: “...Allah kimseyi buraya düşürmesin gerçekten bazen çok sıkıcı oluyor. Bir an önce mahkeme gününün gelmesini bekliyorum. ...Lale Abla kitap için teşekkür ediyorum uzun zamandır kitap okumamıştım iyi geldi, çok güzel bir kitap. Canan Abla ve Şule Abla gelince sizin evin elektrik işini yaparım merak etmeyin. Şükrü, eski okul arkadaşım, yoldaşım sen nasılsın? Bak, herkes sana emanet. Çadırda semaverde çayları güzel yap, yokluğumu çaktırma. İlk fırsatta yanına geleceğim inşallah, merak etme. Şengül Abla, Lale Abla sizleri sok seviyorum ama her hafta gelmeyin sizden ayrılınca kendimi kötü hissediyorum”.

Sinop'ta termik santrala, Erzurum, Hopa ve Trabzon'da HES'e yapılan itirazlar yöre halkının deresine, toprağına sahip çıkma konusundaki kararlılığını gösteriyor. Hükümet sorunu çözemiyor. Tortum Bağbaşı'nın AKP'li belediye başkanı ve dokuz meclis üyesinin istifası da bunun kanıtı. Yöre insanının rızasını almadan, deredeki balığın, o dereden su içen ayının hakkını, canını düşünmeden yatırım yaptığını söyleyenleri ne bu halk ne de gezegen affeder. Kalbiniz kararmaya görsün. Kalbi kararanın gözleri de görmez. Gündüzü gece olur.


Not: Elektrik Mühendisleri Odası, 7-8 Ekim tarihlerinde İstanbul Yıldız Teknik Üniversitesi'nde Elektromanyetik Alanlar ve Etkileri başlıklı bir sempozyum düzenliyor. Geçen haftaki yazımızda bu tehlikeye dikkat çekmiştik, bilgi almak için önemli bir etkinlik.

Hamileler elektromanyetik alanlardan uzak dursun

Özgür Gürbüz-BirGün / 25 Eylül 2011

Hayatımız elektromanyetik alanlarla çevrili. Hatta o alanların içinde yaşıyoruz demeli. Her gün elektromanyetik radyasyona maruz kalıyoruz. Baz istasyonları, kablosuz internet ağları, yüksek gerilim hatları, elektrikli süpürgeler, fırınlar ve saç kurutma makinaları... Bilgisayar ekranları, televizyonlar, cep telefonları ve sayıları günden güne artan elektrikli infrared ısıtıcılar. Liste uzun ama bunlar ilk aklıma gelenler. Hayatınızı kolaylaştırdığını düşündüğünüz bu araçların her biri aynı zamanda sağlığınız için birer tehlike.

Bu aletlerin insan vücudu üzerindeki etkileri birbirinden farklı. Örneğin saç kurutma makinalarının yarattığı elektromanyetik alanın şiddeti yüksek ama genelde saç kurutma makinasını çok uzun süre çalıştırmıyoruz. Çalıştırmamalıyız da. Özellikle yatmadan önce kullanılmaması tavsiye ediliyor. Bir berberde çalışıyorsanız kurutma makinasının size etkisi çok daha ciddi boyutlarda olabilir. Baz istasyonları hem güçlü hem de sürekli çalışıyor. Birçok kişi mikrodalga fırınlar çalışırken yakınında duruyor; halbuki 1-2 metre uzağında durmalısınız. Lokanta ve kafelerde mikrodalga fırın kullananların yiyecekleri ısıtırken ellerini fırının üzerinde tuttuklarını bile gördüm. Kansere davetiye çıkarıyor bu alışkanlıklar. Elektrikli traş makinası gibi alternatifi olan bazı aletleri de terk edin. Cep telefonları ise belki de artık en zoru. Sık sık kullanılıyor.

Astıma yakalanma riski 3,5 kat artıyor
Bugün bahsedeceğim konu daha çok hamile kadınları ve onların dünyaya getirmeye hazırlandıkları bebekleri ilgilendiriyor. ABD'nin Oakland kentinde yapılan yeni bir araştırmanın sonuçları elime geçti. Araştırmaya göre, hamilelik döneminde 24 saat için ortalama 2 mG (miliGaus) değerinde manyetik alan şiddetine maruz kalınırsa, doğan çocuğun 13 yaşına geldiğinde astım hastası olma olasılığı 3,5 kattan fazla artıyor. Bu çalışma Amerika Tıp Derneği'nin Pediyatrik Arşivi ve Genç İlaçları adlı yayınında yer aldı.* Bu dereceyi daha rahat anlamanız için şöyle bir örnek verebilirim. Elektrik iletim hatlarının 40 metre yakınında yaşıyorsanız bu şiddette bir manyetik alana maruz kalıyor olabilirsiniz.

Araştırma 626 çocuk üzerinde yapılmış. Bu çocuklar doğumdan sonra 13 yıl izlenmiş. Hamilelik sırasında da tüm annelerin maruz kaldıkları manyetik alan şiddeti sayaçlarla sürekli ölçülmüş. Manyetik alan şiddetindeki her 1 mG artış, astıma yakalanma şansını yüzde 15 arttırmış. Sağlaması da yapılmış. Düşük şiddette manyetik alana maruz kalan annelerin (0,3 mG'dan düşük) çocuklarının astım hastası olma şansı, 2 mG'dan fazla şiddete maruz kalan annelerden 3,5 kat daha az. Amerika Ulusal Kanser Danışma Kurulu üyesi Jonathan Samet, çalışmayı yankı bulması gereken bir araştırma olarak niteliyor. Samet, Mayıs ayında cep telefonlarını muhtemel kanser kaynağı olarak sınıflayan Dünya Sağlık Örgütü'nün Uluslararası Kanser Araştırmaları Ajansı'nda üst düzey görevlerde bulunmuş biri.

Bulgular çarpıcı ama asıl önemli olan belki de araştırmanın uzunluğu. Elektromanyetik alanların çoğu hayatımıza yeni girdiği için uzun süreli etkilerinin ne olduğu konusunda çok fazla bilgi yok. Örneğin cep telefonları yaklaşık 20 yıllık bir geçmişe sahip, kablosuz internet daha yeni. Bu yüzden uzun süreli araştırmalar gerçeğe daha yakın sonuçlar veriyor bizlere. Yine de adım gibi eminim, birçok bilim insanı bu araştırmanın da yeterli olmadığını söyleyecek. Cep telefonları veya baz istasyonlarının tehlikeli olduğunu söylemek için daha çok araşırma yapılması gerektiğini anlatacak. Asıl sorun da burada. Bilimin en önemli ilkelerinden biri, “ihtiyatlılık ilkesi” hiçe sayılıyor ve unutturulmak isteniyor.

İhtiyatlılık ilkesi şunu söyler. Bir eylem ya da politik karar çevre ve insanlar için şüpheli sonuçlar doğurma olasılığına sahipse ve bilim insanlarının bu konuda ortak bir kararı yoksa, bilim tavrını eylemsizlikten yana koyar. Yani, risk almaz. Örnek olarak baz istasyonlarını ele alalım. Baz istasyonlarının nüfus yoğunluğunun çok olduğu bölgelerde kurulmasının kansere neden olduğuna dair ciddi araştırmalar varsa bir bilim insanı, “bu araştırmalar yeterli değil o yüzden kullanmaya devam edin” demez, diyemez. Der ise bilimsel kimliği tartışılır. Çünkü asıl ispatlanması gereken baz istasyonlarının insan sağlığına etkisinin olmadığıdır. Bu ispatlanana kadar baz istasyonlarına ihtiyatlılık prensibi gereği şüpheyle yaklaşılır. Kullanımı kısıtlanır.

İhtiyatlılık ilkesi çevrecilerin uydurduğu, görmezden gelinecek bir kural değildir. 1992 yılındaki Dünya Zirvesi'nin sonunda açıklanan Rio Bildirgesi'nin 15. maddesi bu ilkeye ayrılmıştır. 15. madde şöyle der: “Çevreyi korumak amacıyla, ihtiyatlılık ilkesi, devletlerce imkanları dahilinde geniş bir biçimde kullanılmalıdır. Nerede ciddi ve geri dönüştürülemez bir tehlike varsa, tam bilimsel kesinliğin olmaması, çevresel bozulmanın önüne geçecek ekonomik uygulamaların ertelenmesi için bahane edilmemelidir”. Politik iradenin, bilim insanlarının dikkatine.

* Archives of Pediatrics & Adolescent Medicine, American Medical Association (AMA), 1 Ağustos 2011.

"Nükleere mahkum değiliz" (Bianet)

24 Eylül 2011 tarihinde Biamag'da yayımlanan, Emel Gülcan'ın yaptığı söyleşi...
***

ÖZGÜR GÜRBÜZ:

"Nükleere Mahkûm Değiliz"

19 Eylül'de Alman Siemens firması nükleer enerjiden çekildiğini açıkladı. Bu adım neyin habercisi? Fukuşima faciasından kim, nasıl dersler çıkardı? Nükleer enerji analisti, gazeteci-aktivist Özgür Gürbüz'le konuştuk.

İstanbul - BİA Haber Merkezi
Alman sanayi devi Siemens, 19 Eylül'de nükleer enerjiden çekildiğini açıkladı. Siemens'in üst düzey yöneticilerinden Peter Loescher, Der Spiegel'e yaptığı açıklamada, Japonya'da Fukuşima nükleer santralinde yaşanan felaketin, şirketin kararında etkili olduğunu belirtti. Fukuşima faciası neleri değiştirdi? Dünyanın enerji ihtiyacı için nükleer şart mı? Türkiye, nükleere bağımlı mı? Biz sorduk, gazeteci-aktivist Özgür Gürbüz cevapladı.

Siemens'in nükleer enerjiden çekilmesini nasıl okumalıyız?
Bu kararı, Almanya'daki gelişmeler üzerinden değerlendirmeliyiz. 2002'de Yeşiller-Sosyal Demokratlar Koalisyonu'nda Almanya nükleer santrallerini kapatma kararı aldı ve iki reaktörünü kapattı. Sonra Merkel yönetimi, başta bu kararı geciktirme yönünde adımlar attı. Ama Fukuşima faciasından sonra dünyada pek örneği olmayan bir şey yaşandı. Almanya'daki sağ koalisyon hükümeti, 2022'ye kadar nükleerden çıkma kararı aldı. Son kararla, sekiz reaktör kapatıldı. Bu reaktörler, yaşlı oldukları için değil, alınan politik karardan ötürü kapatıldı. Almanya dokuz aktif reaktöründen de 2022'ye kadar vazgeçecek.

Söyleşinin tamamını okumak için lütfen tıklayınız.

Kürecik füze kalkanına karşı

Malatya'nın Kürecik bucağında kurulması planlanan NATO Füze Kalkanı- Erken Uyarı Radar Sistemi'ne karşı yöre halkının tepkisi büyüyor. Kürecikliler, 25 Eylül (yarın) saat 14:00'de İstanbul Taksim Meydanı'nda bir basın açıklaması yapacak. 2 Ekim 2011 tarihinde ise bu defa memleketlerinde toplanacak Kürecikliler, NATO'nun füze kalkanı projesine bir kez daha "hayır" diyecek.
Kürecik'te Füze Kalkanına Hayır İnsiyatifi yaptığı basın duyurusunda, sorunun bölgesel/yöresel bir sorun olmadığının bilincinde olan demokratik kamuoyunu, yurtsever, çevreci, ilerici kesimleri kendileriyle birlikte “Füze Kalkanı-Radar Sistemi” adlı savaş projesini boşa çıkartma mücadelesine davet ediyor.