Kopenhag’ta yapılacak olan iklim zirvesi bugün başlıyor. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, 17 Aralık’ta zirveye katılacak ve küresel ısınma görüşmelerinde Türkiye Heyeti’ne son iki gün başkanlık yapacak. ABD Başkanı Barrack Obama da son gün Danimarka’da olacak.
Özgür Gürbüz-Gazete Haberturk / 7 Aralik 2009
Gazete Habertürk’ün resmi kaynaklardan aldığı duyumlara göre Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Danimarka’nın başkenti Kopenhag’da 8-18 Aralık tarihleri arasında gerçekleşecek olan iklim değişikliği görüşmelerine katılacak. 17 Aralık’ta toplantılara katılacak olan Abdullah Gül, ülkelerin ulusal açıklamalarının yapıldığı 17 Aralık 2009 tarihinde Kopenhag’da olacak ve büyük bir olasılıkla aynı akşam Danimarka Kraliçesi tarafından ülke liderleri onuruna verilecek yemeğe de katılacak. Abdullah Gül, görüşmeler olumlu sonuçlanır ve toplantıda Kyoto Protokolü’nün yerini alacak tarihi bir karar alınırsa, kararın açıklanacağı 18 Aralık 2009 tarihinde de Türkiye’den giden heyetin başında olacak. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’e, Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu da eşlik edecek. Başbakan Recep tayyip Erdoğan’ın katılımı da kulislerde konuşuluyor ancak Cumhurbaşkanı Gül’ün katılması durumunda Başbakan’ın Danimarka’ya gitmeyeceği belirtiliyor.
Türkiye'den 100'e yakın katılımcı
Kopenhag’daki iklim zirvesine Türkiye’den yarısı bürokratlardan oluşan yaklaşık 85 kişilik bir heyet katılacak. Bu 85 kişinin içinde yer alamayan diğer sivil toplum kuruluşu temsilcileriyle bu rakamın 100’ü bulması bekleniyor. 7 Aralık tarihinde başlayacak görüşmelerin ilk haftasında Türkiye’den giden heyete Çevre ve Orman Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı Sedat Kadıoğlu başkanlık yapacak. İkinci hafta ise görevi Çevre ve Orman Bakanlığı Müsteşarı Hasan Zuhuri Sarıkaya devralacak. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün Kopenhag’a gelmesiyle heyetin temsili bizzat Cumhurbaşkanı tarafından yapılacak.
Obama son gün geliyor
Kopenhag’daki zirveye şu ana kadar 65 liderin katılacağı bildirildi. Atmosfere en çok karbondioksit emisyonu bırakan üç ülke olan Çin, ABD ve Hindistan’ın liderlerinden şu ana kadar sadece ABD Başkanı Barrack Obama katılımıyla ilgili bilgi verdi. Obama, 15. Taraflar Toplantısı’nın son gününe katılacağını açıkladı. Toplantıya geleceğini söyleyen ve diğer liderleri de davet eden İngiltere Başbaklanı Gordon Brown’ın katılımı kesin gibi. Avustralya, Brezilya, Fransa, Almanya, Japonya, İspanya ve Endonezya liderlerinin de İklim Zirvesi’ne katılmayı planladığı belirtiliyor. Zirveye ev sahipliği yapan Danimarka, 191 ülke liderini toplantıya katılmaya çağırmıştı.
***
“İklim için van minüt”
Greenpeace tüm dünya liderlerinin Kopenhag’daki toplantıya katılması için yaptığı posterli kampanyaya Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ı da ekledi. Erdoğan, 2030 yılındaki temsili fotoğrafının yer aldığı posterde, Kopenhag’daki toplantıya gitmeyip, iklim değişikliğini önleme şansını yitirdikleri için özür dilerken görülüyor. İklim için van minüt kampanyası yapan Greenpeace, Erdoğan’ın Davos’taki fotoğrafı üzerinde oynayarak Başbakan’ı yaşlandırmış.
Özgür Gürbüz tarafından kaleme alınan makale, analiz ve haberlere bu adresten ulaşabilirsiniz. Yazıları başka bir yerde yayımlamak için izin almalısınız. E-posta: ozgurgurbuzblog(at)gmail.com
Danıştay fren koydu GDO serbest kaldı
Danştay GDO Yönetmeliği’nin iki maddesinde yürütmeyi durdurdu. Konunun yönetmelik yerine yasayla düzenlenmesi gerektiğini belirten Danıştay’ın bu kararı firmaların işine yaradı, GDO ithalatının önü açıldı. GDO karşıtları, bir an önce yasayla durumun kontrol altına alınmasını istiyor. Açılan dört davadan birinin ithalatçı firmalarla ilişkisi olup olmadığı da tartışma konusu.
Özgür Gürbüz-Gazete Habertürk / 4 Aralık 2009*
26 Ekim’de yayınlanan “Gıda ve Yem Amaçlı Genetik Yapısı Değiştirilmiş Organizmalar ve Ürünlerinin İthalatı, İşlenmesi, İhracatı, Kontrol ve Denetimine Dair Yönetmelik” iki maddesi hakkında Danıştay 10. ve 13. dairesinde açılan dört ayrı davadan yürütmeyi durdurma kararı çıktı. Davalardan üçü çeşitli sendika ve sivil toplum kuruluşları bir tanesi ise bir vatandaş tarafından açılmıştı.
Yönetmelik değil yasa lazım
Danıştay’ın verdiği yürütmeyi durdurma kararı, söz konusu yönetmeliğin GDO’lu ürünlerin ithalatını düzenleyen 11. ve yürürlüğe gireceği tarihi belirleyen 20. maddesi hakkında alındı. Danıştay ayrıca sivil toplum kuruluşlarının itirazlarında önemli bir yer tutan, yönetmelikten önce Biyogüvenlik Yasa Tasarısı çıkarılmalıydı eleştirisine de destek vererek, GDO’lu ürünlerle ilgili konuların yönetmelik değil yasayla belirlenmesi gerektiğine dikkat çekti.
Yeniden başa dönüldü
Davacı kurumlardan Türk Sağlık-Sen Genel Başkanı Önder Kahveci, iki önemli gerekçe üzere davayı açtıklarını, yönetmeliğin kanuni dayanaktan yoksun olmasına ve GDO’lu ürünlerin Türkiye’ye girmesinin sakıncaları nedeniyle Danıştay’a itirazda bulunduklarını belirtiyor. Danıştay başvuruyu haklı bulsa da ortaya çıkan fiili durum aslında GDO’lu ürün ithalatında 26 Ekim 2009 tarihinde çıkarılan yönetmeliğin öncesine dönüş anlamına da geliyor. Danıştay kararı öncesinde yönetmelikte yapılan değişiklik, kontrol belgesi olan ithalatçı firmalara Mart 2010 tarihine kadar GDO’lu ürünleri getirme izni veriyor ve yönetmeliğin diğer hükümlerinden etkilenmiyorlardı. Yürütmeyi durdurma kararıyla bu değişikliğin de Danıştay’ın nihai kararına kadar bir anlamı kalmadı. İthalatçı firmaların GDO’lu ürün ithalatı beyana dayalı sisteme döndü. Kısacası, Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehdi Eker’in de yakındığı, GDO’lu ürünlerin yıllardır elinin kolunu sallaya sallaya girdiği döneme geri dönüldü. Kahveci, bu durumun ancak Bakanlığın acilen ilgili tarafları bir araya toplayarak yeni bir kanun hazırlamasıyla çözüleceğine inanıyor. “Tarım Bakanlığı’nın koruyamadığı insan ve toplum sağlığını Danıştay korudu” diyen Kahveci, GDO’lu ürünlerin ithalat ve ekiminin önünü açacak bir kanuna da kesinlikle evet demeyeceklerinin altını çiziyor.
“Binlerce ton GDO’lu ürün gelecek”
Böyle bir karardan çekindikleri için dava açmadıklarını söyleyen Ziraat Mühendisleri Odası Başkanı Gökhan Günaydın, “Danıştay bir yerde çok haklı, bu konu yasa olmadan düzenlenemez. Danıştay bir yasa çıkar ve hemen düzenle diyor. 2003 yılında eski Bakan Sami Güçlü bir biyogüvenlik yasası çıkaracağız demişti, 2009 sonu oldu hala bekliyoruz. Tarım Bakanlığı bu kararın arkasına sığınıp yasa çıkarmayacak ve binlerce ton GDO’lu ürün gelecek. Danıştay’ın kararı buna yol açtı biz bunu bas bas bağırdık. Bunu yönetmelikle yapamazsınız dedik” açıklamasını yapıyor. Günaydın, açılan dört davadan birinin şahıs adına açıldığını ve bu kişinin ithalatçı firmalar tarafından yönlendirilen bir kişi olmasından da şüphelendiklerini belirtiyor.
Acil bir yasal düzenleme şart
Danıştay’ın nihai kararının önemli olduğunu belirten GDO'ya Hayır Platformu Hukuk Komisyonu üyesi Ilgın Özkaya Özlüer, hukuken bir boşluk yaratıldığına ve nihai karar verilinceye kadar kontrol belgesi olan ya da olmayan tüm ürünlerin limanlardan rahatlıkla geçebileceğine dikkat çekiyor. Özlüer, hükümetin acilen yeni bir yasal düzenlemeyle hukuki boşluğu doldurması gerektiğini söylüyor.
*ilk metin
Özgür Gürbüz-Gazete Habertürk / 4 Aralık 2009*
26 Ekim’de yayınlanan “Gıda ve Yem Amaçlı Genetik Yapısı Değiştirilmiş Organizmalar ve Ürünlerinin İthalatı, İşlenmesi, İhracatı, Kontrol ve Denetimine Dair Yönetmelik” iki maddesi hakkında Danıştay 10. ve 13. dairesinde açılan dört ayrı davadan yürütmeyi durdurma kararı çıktı. Davalardan üçü çeşitli sendika ve sivil toplum kuruluşları bir tanesi ise bir vatandaş tarafından açılmıştı.
Yönetmelik değil yasa lazım
Danıştay’ın verdiği yürütmeyi durdurma kararı, söz konusu yönetmeliğin GDO’lu ürünlerin ithalatını düzenleyen 11. ve yürürlüğe gireceği tarihi belirleyen 20. maddesi hakkında alındı. Danıştay ayrıca sivil toplum kuruluşlarının itirazlarında önemli bir yer tutan, yönetmelikten önce Biyogüvenlik Yasa Tasarısı çıkarılmalıydı eleştirisine de destek vererek, GDO’lu ürünlerle ilgili konuların yönetmelik değil yasayla belirlenmesi gerektiğine dikkat çekti.
Yeniden başa dönüldü
Davacı kurumlardan Türk Sağlık-Sen Genel Başkanı Önder Kahveci, iki önemli gerekçe üzere davayı açtıklarını, yönetmeliğin kanuni dayanaktan yoksun olmasına ve GDO’lu ürünlerin Türkiye’ye girmesinin sakıncaları nedeniyle Danıştay’a itirazda bulunduklarını belirtiyor. Danıştay başvuruyu haklı bulsa da ortaya çıkan fiili durum aslında GDO’lu ürün ithalatında 26 Ekim 2009 tarihinde çıkarılan yönetmeliğin öncesine dönüş anlamına da geliyor. Danıştay kararı öncesinde yönetmelikte yapılan değişiklik, kontrol belgesi olan ithalatçı firmalara Mart 2010 tarihine kadar GDO’lu ürünleri getirme izni veriyor ve yönetmeliğin diğer hükümlerinden etkilenmiyorlardı. Yürütmeyi durdurma kararıyla bu değişikliğin de Danıştay’ın nihai kararına kadar bir anlamı kalmadı. İthalatçı firmaların GDO’lu ürün ithalatı beyana dayalı sisteme döndü. Kısacası, Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehdi Eker’in de yakındığı, GDO’lu ürünlerin yıllardır elinin kolunu sallaya sallaya girdiği döneme geri dönüldü. Kahveci, bu durumun ancak Bakanlığın acilen ilgili tarafları bir araya toplayarak yeni bir kanun hazırlamasıyla çözüleceğine inanıyor. “Tarım Bakanlığı’nın koruyamadığı insan ve toplum sağlığını Danıştay korudu” diyen Kahveci, GDO’lu ürünlerin ithalat ve ekiminin önünü açacak bir kanuna da kesinlikle evet demeyeceklerinin altını çiziyor.
“Binlerce ton GDO’lu ürün gelecek”
Böyle bir karardan çekindikleri için dava açmadıklarını söyleyen Ziraat Mühendisleri Odası Başkanı Gökhan Günaydın, “Danıştay bir yerde çok haklı, bu konu yasa olmadan düzenlenemez. Danıştay bir yasa çıkar ve hemen düzenle diyor. 2003 yılında eski Bakan Sami Güçlü bir biyogüvenlik yasası çıkaracağız demişti, 2009 sonu oldu hala bekliyoruz. Tarım Bakanlığı bu kararın arkasına sığınıp yasa çıkarmayacak ve binlerce ton GDO’lu ürün gelecek. Danıştay’ın kararı buna yol açtı biz bunu bas bas bağırdık. Bunu yönetmelikle yapamazsınız dedik” açıklamasını yapıyor. Günaydın, açılan dört davadan birinin şahıs adına açıldığını ve bu kişinin ithalatçı firmalar tarafından yönlendirilen bir kişi olmasından da şüphelendiklerini belirtiyor.
Acil bir yasal düzenleme şart
Danıştay’ın nihai kararının önemli olduğunu belirten GDO'ya Hayır Platformu Hukuk Komisyonu üyesi Ilgın Özkaya Özlüer, hukuken bir boşluk yaratıldığına ve nihai karar verilinceye kadar kontrol belgesi olan ya da olmayan tüm ürünlerin limanlardan rahatlıkla geçebileceğine dikkat çekiyor. Özlüer, hükümetin acilen yeni bir yasal düzenlemeyle hukuki boşluğu doldurması gerektiğini söylüyor.
*ilk metin
Cumartesi akşamı Hayat Tv'deyiz
Merhabalar,
5 Aralık 2009 Cumartesi akşamı Hayat TV'deki "Karaborsa" programında hem Kopenhag'daki iklim zirvesini konuşuyor hem de Taner Öngür, Serap Yağız ve Suların Uğultusu'ndan güneş şarkıları dinliyoruz.
Kanal: Hayat TV
Tarih: 5 Aralık 2009
Program: Karaborsa
Saat: 22:00 - 01:00
Hepinizi tartışmayı izlemeye ve katılmaya çağırıyoruz. Hayat TV'yi uydudan ve internetten izleyebilirsiniz.
5 Aralık 2009 Cumartesi akşamı Hayat TV'deki "Karaborsa" programında hem Kopenhag'daki iklim zirvesini konuşuyor hem de Taner Öngür, Serap Yağız ve Suların Uğultusu'ndan güneş şarkıları dinliyoruz.
Kanal: Hayat TV
Tarih: 5 Aralık 2009
Program: Karaborsa
Saat: 22:00 - 01:00
Hepinizi tartışmayı izlemeye ve katılmaya çağırıyoruz. Hayat TV'yi uydudan ve internetten izleyebilirsiniz.
Enerji Bakanı Greenpeace’i ziyaret etti, çayını içti
Greenpeace: “Nükleerle yaşamaya hazır mısınız?”
Bakan Yıldız: “Biz hazırız!”
Enerji ve Tabi Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız, kendisi Libya’dayken Bakanlık önünde eylem yapan Greenpeace üyelerini İstanbul’daki ofislerinde ziyaret ederek bir ilke imza attı.
Özgür Gürbüz / 2 Aralık 2009
Enerji ve Tabi Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız, Kurban Bayramı öncesi Ankara’daki bakanlık binası önünde eylem yapan Greenpeace (Yeşilbarış) örgütüne iade-i ziyarette bulundu. Hükümetin nükleer enerji politikalarını protesto eden Greenpeace örgütünün İstanbul’daki ofisine gelen Taner Yıldız, önce Greenpeace Akdeniz Ofisi Genel Direktörü Uygar Özesmi ile 15 dakika süren özel bir görüşme yaptı. Görüşmeden sonra çevrecilerin ofisinde kısa bir tur atan Yıldız, Özesmi ile basının karşısına geçti ve nükleer enerjiyle ilgili soruları yanıtladı.
“Nükleerle yaşamaya hazırız!”
Basın toplantısı sırasında Greenpeace üyelerinin getirdiği çayı içen Enerji Bakanı, kendisine hediye edilen ve üzerinde “Nükleerle yaşamaya hazır mısınız” yazılı “t-shirt”ü üzerine tuttu ve soruya, “Evet, hazırız” yanıtını verdi. Gazeteciler bakana içtiği çayın radyasyonlu olup olmadığını da sordu. Bu soruya Özesmi, “Garantili çay” yanıtını verdi. 1986 yılındaki Çernobil kazasından sonra dönemin bakan ve Başbakanı çayda radyasyon olup olmadığı tartışmalarına televizyonlarda çay içerek yanıt vermişti.
Bakan Yıldız, enerji konusunda tüm sivil toplum örgütlerini dinlemeye hazır olduklarını ve Greenpeace tarafından hazırlanan Enerji (D)evrimi raporunu da dikkatle incelediğini belirterek, “Bir kısmına katılıyor, bir kısmına katılmıyorum. Dikkatlice inceledim, güncellenmesi gereken bazı rakamlar var. Bu konuda ortak bir heyet oluşturulacak ve belki buradan çıkan çalışmalar kamuoyuna açıklanacak” dedi. Şeffaflığın gücüne inanan bir hükümet olduklarını söyleyen Yıldız, “Hem yenilenebilir enerji kaynaklarını harekete geçirmek hem de arz güvenliğiyle ile ilgili tedbirleri almak zorundayım” açıklamasını yaptı. Nükleer santrallerin işletim sırasında atmosfere en az seragazı salan güç santrallerinden biri olduğunu ve iklim değişikliğini durdurma konusundaki önemine dikkat çeken Yıldız, 2023 yılına kadar tüm yenilenebilir enerji kaynaklarını harekete geçirsek bile ondan sonraki yıllarda meydana gelecek açığın kapatılamayacağına işaret etti.
Bakan’a “radyoaktivist” olun çağırısı
Basın toplantısında söz alan ve Yıldız’ın ziyaretinde çok memnun olduklarını söyleyen Özesmi ise, 20 bin destekçisi ve 200 bine yakın siber aktivisti bulunan Greenpeace’in, “I love nuclear” adı verdikleri kampanyayla, nükleer enerjiye hayır diyen 1 milyon imzacıyı hedeflediklerini belirterek, “1 milyon kişiye ulaşınca Bakanlık’ta bu nükleer masala hayır diyecektir” dedi ve Bakan Yıldız’ı da “radyoaktivist” olmaya davet etti. Türkiye’nin nükleer macerasının dört kez hüsranla sonuçlandığını belirten Özesmi, “Yenilenebilir enerji kaynaklarından daha çok istihdam ve enerji sağlamanın mümkün olduğunu düşünüyoruz. Biz diyaloga açığız, bu diyalog devam etsin ama bir sonuç getirsin” şeklinde konuştu.
Toplantıda gazetecilerin de sorularını yanıtlayan Yıldız, sık sık, esprilerle karışık olarak nükleer enerji konusunda Greenpeace’in argümanları karşısında ikna olmadığı mesajını verdi ve “İkna edemiyorsanız ikna olmalısınız” dedi. “Nükleer santrallerin maliyetleri nedeniyle devlet desteği olmadan kurulamayacağı, bunun da 1983’ten beri süren liberalleşme politikalarına ters bir durum ortaya çıkarıp çıkarmadığı” sorumuza ise Yıldız, “Güzel bir soru. Enerji sektörü serbestleşecek. Finans modelinde alım garantilerinin verilmiş olması ayrı bir finans modelinin farklı bir tarzıdır. Sizin oradan üretilen elektriği alacak olmanız finansörler için yeterli bir sebeptir. Aynı zamanda kamu ağırlığı olmayacak bir nükleer modeli düşündüğümüz için serbestleşmede herhangi bir engel teşkil etmeyecektir” yanıtını verdi.
Soruma Sayın Yıldız'ın verdiği bu yanıt beni pek tatmin etmedi açıkçası...
Bakan Yıldız: “Biz hazırız!”
Enerji ve Tabi Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız, kendisi Libya’dayken Bakanlık önünde eylem yapan Greenpeace üyelerini İstanbul’daki ofislerinde ziyaret ederek bir ilke imza attı.
Özgür Gürbüz / 2 Aralık 2009
Enerji ve Tabi Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız, Kurban Bayramı öncesi Ankara’daki bakanlık binası önünde eylem yapan Greenpeace (Yeşilbarış) örgütüne iade-i ziyarette bulundu. Hükümetin nükleer enerji politikalarını protesto eden Greenpeace örgütünün İstanbul’daki ofisine gelen Taner Yıldız, önce Greenpeace Akdeniz Ofisi Genel Direktörü Uygar Özesmi ile 15 dakika süren özel bir görüşme yaptı. Görüşmeden sonra çevrecilerin ofisinde kısa bir tur atan Yıldız, Özesmi ile basının karşısına geçti ve nükleer enerjiyle ilgili soruları yanıtladı.
“Nükleerle yaşamaya hazırız!”
Basın toplantısı sırasında Greenpeace üyelerinin getirdiği çayı içen Enerji Bakanı, kendisine hediye edilen ve üzerinde “Nükleerle yaşamaya hazır mısınız” yazılı “t-shirt”ü üzerine tuttu ve soruya, “Evet, hazırız” yanıtını verdi. Gazeteciler bakana içtiği çayın radyasyonlu olup olmadığını da sordu. Bu soruya Özesmi, “Garantili çay” yanıtını verdi. 1986 yılındaki Çernobil kazasından sonra dönemin bakan ve Başbakanı çayda radyasyon olup olmadığı tartışmalarına televizyonlarda çay içerek yanıt vermişti.
Bakan Yıldız, enerji konusunda tüm sivil toplum örgütlerini dinlemeye hazır olduklarını ve Greenpeace tarafından hazırlanan Enerji (D)evrimi raporunu da dikkatle incelediğini belirterek, “Bir kısmına katılıyor, bir kısmına katılmıyorum. Dikkatlice inceledim, güncellenmesi gereken bazı rakamlar var. Bu konuda ortak bir heyet oluşturulacak ve belki buradan çıkan çalışmalar kamuoyuna açıklanacak” dedi. Şeffaflığın gücüne inanan bir hükümet olduklarını söyleyen Yıldız, “Hem yenilenebilir enerji kaynaklarını harekete geçirmek hem de arz güvenliğiyle ile ilgili tedbirleri almak zorundayım” açıklamasını yaptı. Nükleer santrallerin işletim sırasında atmosfere en az seragazı salan güç santrallerinden biri olduğunu ve iklim değişikliğini durdurma konusundaki önemine dikkat çeken Yıldız, 2023 yılına kadar tüm yenilenebilir enerji kaynaklarını harekete geçirsek bile ondan sonraki yıllarda meydana gelecek açığın kapatılamayacağına işaret etti.
Bakan’a “radyoaktivist” olun çağırısı
Basın toplantısında söz alan ve Yıldız’ın ziyaretinde çok memnun olduklarını söyleyen Özesmi ise, 20 bin destekçisi ve 200 bine yakın siber aktivisti bulunan Greenpeace’in, “I love nuclear” adı verdikleri kampanyayla, nükleer enerjiye hayır diyen 1 milyon imzacıyı hedeflediklerini belirterek, “1 milyon kişiye ulaşınca Bakanlık’ta bu nükleer masala hayır diyecektir” dedi ve Bakan Yıldız’ı da “radyoaktivist” olmaya davet etti. Türkiye’nin nükleer macerasının dört kez hüsranla sonuçlandığını belirten Özesmi, “Yenilenebilir enerji kaynaklarından daha çok istihdam ve enerji sağlamanın mümkün olduğunu düşünüyoruz. Biz diyaloga açığız, bu diyalog devam etsin ama bir sonuç getirsin” şeklinde konuştu.
Toplantıda gazetecilerin de sorularını yanıtlayan Yıldız, sık sık, esprilerle karışık olarak nükleer enerji konusunda Greenpeace’in argümanları karşısında ikna olmadığı mesajını verdi ve “İkna edemiyorsanız ikna olmalısınız” dedi. “Nükleer santrallerin maliyetleri nedeniyle devlet desteği olmadan kurulamayacağı, bunun da 1983’ten beri süren liberalleşme politikalarına ters bir durum ortaya çıkarıp çıkarmadığı” sorumuza ise Yıldız, “Güzel bir soru. Enerji sektörü serbestleşecek. Finans modelinde alım garantilerinin verilmiş olması ayrı bir finans modelinin farklı bir tarzıdır. Sizin oradan üretilen elektriği alacak olmanız finansörler için yeterli bir sebeptir. Aynı zamanda kamu ağırlığı olmayacak bir nükleer modeli düşündüğümüz için serbestleşmede herhangi bir engel teşkil etmeyecektir” yanıtını verdi.
Soruma Sayın Yıldız'ın verdiği bu yanıt beni pek tatmin etmedi açıkçası...
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)