Avustralya’da cep telefonları üzerine yapılan yeni bir araştırma, pantolon cebinde taşınan cep telefonlarının spermlerin canlılık ve hareket kabiliyetinde ciddi olumsuz etki yarattığını ortaya koydu.
Özgür Gürbüz-Gazete Habertürk / 5 Eylül 2009*
Avustralya’daki Newcastle Üniversitesi’nde doğurganlık üzerine yaptığı tanışmalarla tanınmış Prof. John Aitken tarafından yapılan son araştırmalar, çocuk sahibi olmak isteyen babalara cep telefonu konusunda ciddi uyarılar içeriyor. Cep telefonlarından kaynaklanan elektromanyetik dalga frekanslarının spermler üzerindeki etkilerini inceleyen araştırmalarda, cep telefonu radyasyonuna (1.8 GHz) 16 saat boyunca maruz bırakılan spermlerin, doğurganlıkta iki önemli etken olan sperm canlılığı ve hareket kabiliyetinde kayıplara uğradığını gösterdi. Araştırmayı yürüten Aitken, çocuk sahibi olmak isteyen erkeklerin açık konumdaki cep telefonlarını vücudun belden aşağı kısımlarında taşımamalarını öneriyor.
Yüksek değerde DNA hasarı görülüyor
Aitken tarafından yapılan deneylerde, cep telefonlarının kilogram doku başına emilen elektromanyetik enerji miktarını gösteren SAR değerlerinin de doğurganlık üzerindeki etkileri saptandı. Sperm canlılığı ve hareket kabiliyetindeki değişiklik SAR değerinin 1 w/kg. olduğu deneylerde belirgin hale geldi. 2,8 w/kg SAR değerinde ise daha da ürkütücü olan DNA hasarı tespit edildi. SAR değeri yükseldikçe olumsuz etkilerin arttığı da gözlemlendi.
Cep telefonlarının zararlı veya zararsız olduğunu gösteren birçok çalışma olduğuna dikkat çeken Hacettepe Üniversitesi Öğretim Görevlisi Prof. Dr. Çağatay Güler, cep telefonların kullanım süresinin henüz bazı çalışmaların sonucunu almaya yeterli olmadığını söylüyor. Güler, “Zararlı olduğunu kanıtlayamadığımızda zararsız olduğuna dair çalışmalar yaparız. Telefonların zararsız olduğunu gösterecek çalışma gösteremediğimiz için, bilimin ihtiyatlılık ilkesi gereği bu etkileri yaptığını varsayıyoruz” diyor. Güler’in masum istekler olarak adlandırdığı öneriler arasında cep telefonlarının çocuklara özendirilmemesi, yatarken yanı başınızda cep telefonu bulundurulmaması ve okul gibi nüfus yoğunluğunun yüksek olduğu yerlerde baz istasyonu yapılmaması yer alıyor.
***
Ne kadar çok özellik o kadar büyük risk
Yaptığımız araştırmalar, Türkiye’de satılan 3G uyumlu birçok cep telefonun SAR değerlerinin 1 w/kg’dan yüksek olduğunu buna karşın, AB’nin sınır değeri olan 2 w/kg’ın üstüne de çıkmadığını gösteriyor. Kanada ise sınır değeri 1,6 w/kg olarak kabul ediyor. 3G ve bilgisayar özelliği olmayan telefonlarda bu değerler çok daha düşük.
Türkiye’de cep telefonu satışı yapılan sitelerin hemen hemen hiçbirinde SAR değerleri belirtilmiyor. Üretici firmaların internet sayfalarında da bu bilgiye rastlamak oldukça zor. Araştırma şirketi Gartner’a göre pazarın lideri olan Nokia, sizi uluslararası sitesine yönlendirerek bu bilgiye ulaştırıyor. Takipçisi Samsung’un internet sayfasında ise cep telefonlarının özellikleri arasında SAR değeri ve yönlendirme yer almıyor. Pazarın üçüncüsü Sony Ericsson ise sitesinden yönlendirme yapıyor ama onun sizi ulaştırdığı metin de İngilizce. Aşağıdaki listede yer almayan birçok marka ve modelin SAR değeri uluslararası internet sayfalarında da ne yazık ki belirtilmemiş.
Modeller ve SAR değerleri (Kulakta - w/kg)
Nokia E71 (1,53)
Nokia 5800 (1,00)
Nokia E 63 (1,03 – 1,10)
Sony W 890i (1,38)
Sony T700 (1,55)
Sony C 510 (1,18)
Sony C 902 (1,34)
Sony G 705 (1,05)
Blackberry Pearl (1,26)
Blackberry Bold (1,51)
LG KS20 (1,24)
Apple iphone (0,974)
*Tam metin
Özgür Gürbüz tarafından kaleme alınan makale, analiz ve haberlere bu adresten ulaşabilirsiniz. Yazıları başka bir yerde yayımlamak için izin almalısınız. E-posta: ozgurgurbuzblog(at)gmail.com
Köln’deki çocuklara kitaplarla “Merhaba” denecek
Özgür Gürbüz - Gazete Habertürk /31 Ağustos 2009
Köln Kültür Vakfı tarafından 14.’sü düzenlenen “Uluslararası Çocuk ve Gençlik Kitapları Günleri” 6 Eylül tarihinde başlıyor. Her yıl farklı bir ülkenin onur konuğu olduğu kitap şenliğinde bu yılın onur konuğu Türkiye oldu. Etkinliğin amacı, Köln’de yaşayan edebiyat meraklılarına, diğer ülkelerden örnekler sunmak ve çocuk ve genç kitaplarını tanıtmak. Etkinliğin başlığı da, “Merhaba – Türk Çocuk ve Gençlik Kitapları Haftası” olarak belirlendi.
Aralarında Behiç Ak, Yalvaç Ural, Mavisel Yener, Aytül Akal ve Fatih Erdoğan’ın da bulunduğu 12 çocuk kitabı yazarı, etkinlik boyunca Köln’deki çocuklara kitaplarını okuyacak. Kitaplar ayrıca Almanca olarak da çocuklara okunacak. Etkinlikler boyunca film gösterileri, panel ve sergilerde gerçekleştirilecek. Boyalıkuş İllüstratörler Grubu da kitap günleri süresince bir sergi açacak. Boyalıkuş İlüstratör Grubu’ndan Hatice Akbıçak Günel, “Çalışmalarımızla Türkiye’de olduğu kadar yurtdışında yaşayan çocuklara da ulaşarak, onların hayal dünyalarına seslenme fırsatını bulacağız. Köln’de düzenlenen “Türk Çocukları Kitap Günleri”, kuşkusuz bizler açısından özel bir anlam taşıyor. Etkinlik kapsamında ağırlıklı olarak Türk Çocuk Kültürü’nden esinlenerek oluşturacağımız illüstrasyonlardan oluşan bir sergi açıyoruz” diyor.
Köln Kültür Vakfı tarafından 14.’sü düzenlenen “Uluslararası Çocuk ve Gençlik Kitapları Günleri” 6 Eylül tarihinde başlıyor. Her yıl farklı bir ülkenin onur konuğu olduğu kitap şenliğinde bu yılın onur konuğu Türkiye oldu. Etkinliğin amacı, Köln’de yaşayan edebiyat meraklılarına, diğer ülkelerden örnekler sunmak ve çocuk ve genç kitaplarını tanıtmak. Etkinliğin başlığı da, “Merhaba – Türk Çocuk ve Gençlik Kitapları Haftası” olarak belirlendi.
Aralarında Behiç Ak, Yalvaç Ural, Mavisel Yener, Aytül Akal ve Fatih Erdoğan’ın da bulunduğu 12 çocuk kitabı yazarı, etkinlik boyunca Köln’deki çocuklara kitaplarını okuyacak. Kitaplar ayrıca Almanca olarak da çocuklara okunacak. Etkinlikler boyunca film gösterileri, panel ve sergilerde gerçekleştirilecek. Boyalıkuş İllüstratörler Grubu da kitap günleri süresince bir sergi açacak. Boyalıkuş İlüstratör Grubu’ndan Hatice Akbıçak Günel, “Çalışmalarımızla Türkiye’de olduğu kadar yurtdışında yaşayan çocuklara da ulaşarak, onların hayal dünyalarına seslenme fırsatını bulacağız. Köln’de düzenlenen “Türk Çocukları Kitap Günleri”, kuşkusuz bizler açısından özel bir anlam taşıyor. Etkinlik kapsamında ağırlıklı olarak Türk Çocuk Kültürü’nden esinlenerek oluşturacağımız illüstrasyonlardan oluşan bir sergi açıyoruz” diyor.
Kazdağları’ndaki yangında sabotaj şüphesi
Kazdağları’ndaki yangında sabotaj şüphesi Çarşamba gecesi başlayan ve dün öğleden sonra kontrol altına alınan Kazdağları’ndaki yangının çıktığı noktada geçen hafta üç farklı yangının daha çıktığı ancak büyümeden söndürüldüğü belirlendi.
Özgür Gürbüz - Gazete Habertürk / 28 Ağustos 2009*
Balıkesir’in Edremit ilçesinde Çarşamba gecesi başlayan ve 160 hektar ormanlık alanın kül olmasına neden olan yangının çıkışıyla ilgili soru işaretleri sabotaj olasılığını güçlendiriyor. Dünyanın oksijeni en bol bölgelerinden Kazdağları’nda çıkan yangın ile ilgili olarak konuştuğumuz Mehmetalan köyü muhtarı Metin Aktaş, aynı noktada son bir hafta içinde başlayan ve büyümeden söndürülen diğer üç yangına dikkat çekiyor.
Bir haftada dört yangın
Bölgedeki ilk yangın geçtiğimiz perşembe günü Ortaoba ile Mehmetalan köyleri arasındaki zeytinliklerde, son büyük yangının çıktığı noktaya 500 metre uzaklıkta başlamış. Yakındaki ormana sıçramadan söndürülmüş. Ertesi gün aynı yerin 500 metre yukarısında ikinci kez yangın çıkmış, arazörler ve köylülerin yardımıyla bu yangında zeytinliklerden ormana sıçramadan söndürülmüş. Cumartesiyi yangınsız atlattık diyen Aktaş, pazar günü ise ilk yangının 1000 metre üzerinde yangın çıktığını bunu da söndürmeyi başardıklarını belirtiyor. Üç gün sonra çıkan ve 160 hektar ormanlık alanı etkileyen yangın ise ilk yangın yerinin 500 metre aşağısında başlamış. Gece olması nedeniyle hava ekiplerinin desteği olmadan yapılan çalışmalar bu defa yangının büyümesini engelleyememiş. Aktaş, son yangına ilk müdahale eden görgü tanıklarının, yangının üç ayrı noktadan başladığını söylediklerini belirtiyor.
“Köylülerin ormanla bağı koptu”
Balıkesir Valisi Yılmaz Arslan da, yangının çıkış nedenini araştırdıklarını ve sabotaj da dahil olmak üzere her ihtimali araştırdıklarını belirtiyor. Güre Belediye Başkanı Kamil Saka, altın aramak isteyen firmalardan, teröristlere kadar birçok şeyin konuşulduğunu söylüyor ve “Her şey olabilir” diyor. Yangın çıkan Pınarbaşı mevkiinde altın aramak için izin alındığı, altın arama çalışmalarında Milli Park alanı içerisinde kalan ve zeytinliklere yakın olan bölgelerin arama çalışmalarının önündeki en büyük engeller olduğu biliniyor. Saka, ormandan bağı koparılan köylülerin ilgisizliğinden de yakınıyor. “Binlerce yıldır bu ormanlar ayaktaysa bu insanlar sayesinde ayakta. Eskiden sahiplenirlerdi, şimdi kahvede oturuyorlar. Buna bir çözüm bulmak zorundayız. Ormanla iç içe yaşayan insanları ormandan kopardılar. Ekmeğini buradan çıkaran insan buna müsade etmez” diyor. Başka bir ayrıntıya da dikkat çeken Saka, her yıl Ağustos ayında Kazdağları’nda düzenlenen Sarıkız Şenliği’ne bu yıl sınırlı sayıda köylünün katılımına izin verildiğini, diğer girişlerin ise para karşı yapıldığını, bu nedenle de halkın kızgın olduğuna dikkat çekiyor. Sarıkız şenliklerinin binlerce yıllık Alevi-Bektaşi geleneği olduğunu söylüyor.
*tam metin
Özgür Gürbüz - Gazete Habertürk / 28 Ağustos 2009*
Balıkesir’in Edremit ilçesinde Çarşamba gecesi başlayan ve 160 hektar ormanlık alanın kül olmasına neden olan yangının çıkışıyla ilgili soru işaretleri sabotaj olasılığını güçlendiriyor. Dünyanın oksijeni en bol bölgelerinden Kazdağları’nda çıkan yangın ile ilgili olarak konuştuğumuz Mehmetalan köyü muhtarı Metin Aktaş, aynı noktada son bir hafta içinde başlayan ve büyümeden söndürülen diğer üç yangına dikkat çekiyor.
Bir haftada dört yangın
Bölgedeki ilk yangın geçtiğimiz perşembe günü Ortaoba ile Mehmetalan köyleri arasındaki zeytinliklerde, son büyük yangının çıktığı noktaya 500 metre uzaklıkta başlamış. Yakındaki ormana sıçramadan söndürülmüş. Ertesi gün aynı yerin 500 metre yukarısında ikinci kez yangın çıkmış, arazörler ve köylülerin yardımıyla bu yangında zeytinliklerden ormana sıçramadan söndürülmüş. Cumartesiyi yangınsız atlattık diyen Aktaş, pazar günü ise ilk yangının 1000 metre üzerinde yangın çıktığını bunu da söndürmeyi başardıklarını belirtiyor. Üç gün sonra çıkan ve 160 hektar ormanlık alanı etkileyen yangın ise ilk yangın yerinin 500 metre aşağısında başlamış. Gece olması nedeniyle hava ekiplerinin desteği olmadan yapılan çalışmalar bu defa yangının büyümesini engelleyememiş. Aktaş, son yangına ilk müdahale eden görgü tanıklarının, yangının üç ayrı noktadan başladığını söylediklerini belirtiyor.
“Köylülerin ormanla bağı koptu”
Balıkesir Valisi Yılmaz Arslan da, yangının çıkış nedenini araştırdıklarını ve sabotaj da dahil olmak üzere her ihtimali araştırdıklarını belirtiyor. Güre Belediye Başkanı Kamil Saka, altın aramak isteyen firmalardan, teröristlere kadar birçok şeyin konuşulduğunu söylüyor ve “Her şey olabilir” diyor. Yangın çıkan Pınarbaşı mevkiinde altın aramak için izin alındığı, altın arama çalışmalarında Milli Park alanı içerisinde kalan ve zeytinliklere yakın olan bölgelerin arama çalışmalarının önündeki en büyük engeller olduğu biliniyor. Saka, ormandan bağı koparılan köylülerin ilgisizliğinden de yakınıyor. “Binlerce yıldır bu ormanlar ayaktaysa bu insanlar sayesinde ayakta. Eskiden sahiplenirlerdi, şimdi kahvede oturuyorlar. Buna bir çözüm bulmak zorundayız. Ormanla iç içe yaşayan insanları ormandan kopardılar. Ekmeğini buradan çıkaran insan buna müsade etmez” diyor. Başka bir ayrıntıya da dikkat çeken Saka, her yıl Ağustos ayında Kazdağları’nda düzenlenen Sarıkız Şenliği’ne bu yıl sınırlı sayıda köylünün katılımına izin verildiğini, diğer girişlerin ise para karşı yapıldığını, bu nedenle de halkın kızgın olduğuna dikkat çekiyor. Sarıkız şenliklerinin binlerce yıllık Alevi-Bektaşi geleneği olduğunu söylüyor.
*tam metin
Desa'da sendikayla anlaşma sağlandı.
Desa'da sendikayla anlaşma sağlandı. Yaklaşık iki yıldır, Deri-İş'e bağlı işçilerle DESA arasında süren anlaşmazlıkta çözüm sağlandı. DESA grevi, türbanlı Emine Arslan adlı işçinin tek başına fabrika kapısında yaptığı grevle kamuoyunun gündemine gelmişti.
Özgür Gürbüz - Gzt. Habertürk Ekonomi /27 Ağustos 2009*
Dünyaca ünlü firmalara tedarikçi olarak çalışan ve aynı zamanda kendi adıyla da satış yapan DESA’yla Deri-İş sendikası arasında iki yıldan sonra anlaşma sağlandı. DESA grevi, kamuoyunda özellikle Sefaköy’deki fabrikanın kapısında tek başına greve çıkan türbanlı işçi Emine Arslan ile gündeme gelmişti. Firma ve sendika arasında anlaşma sağlanamaması yüzünden, Düzce’de 15 ay, Sefaköy’de ise Emine Arslan tek başına 11 ay süren greve çıkmışlardı. Deri-İş’in Avrupa çapında DESA ürün ve ürünleri satan “Marks and Spencer” gibi mağazalara karşı yaptığı kampanya ise işe uluslararası bir boyut kazandırmıştı.
İşveren ve sendika işçilerle toplantı yapacak
DESA ve Deri-İş arasında yapılan protokolle Uluslararası Tekstil Hazır Giyim ve Deri İşçileri Federasyonu (ITGLWF), Avrupa Tekstil Hazır Giyim ve Deri İşçileri Konfederasyonu ve Temiz Giysi Kampanyası adlı sivil toplum örgütünün uluslararası boyutta yürüttüğü kampanya bitmiş oluyor. Protokol uyarınca Desa, işçilere sendika haklarının güvence altına alındığına dair yazılı bir belge dağıtmayı, işten çıkarılan altı sendika üyesiyle birlikte altı üyenin daha işe dönmesini, kesilen siparişlerin geri dönmesiyle bu sayının arttırılmasını garanti ediyor. Deri-İş ile uluslararası kampanyaya destek veren sendika temsilcileri, Sefaköy ve Düzce fabrikalarında işvereninin de katılacağı ortak toplantı yapmayı da kabul etti.
36 yıllık imaj 12 ayda zedelendi
Önümüzdeki günlerde Suudi Arabistan’da mağaza açacak olan DESA Yönetim Kurulu Başkanı Melih Çelet varılan son noktayı, “Mahkeme kararları şirket aleyhine sonuçlanmış tazminat ödenmesiyle konu kapanmıştı. Biz, görüşmelere devam ettik. Sonuçta çalışanların lehine olan bir durum ortaya çıktı” şeklinde özetliyor. Yönetim olarak işçilerin sendikaya girmelerini engelledikleri iddialarını da reddeden Çelet, yapılan protokol gereği işlerin açılması halinde Nisan 2008’deki kadroyu tekrar işe alacaklarını söylüyor. Sendikaya girip girmeme konusunda kararı bundan sonra bin 700 işçinin vereceğini söyleyen Çelet, “36 yıldır yaptığımız her şeyin 12 ay içinde nasıl yok olduğunu gördük. Bunların herkesin yaşadığı tecrübe olmamasını istiyoruz. DESA bir dünya markası. Ülkenin imajını zedeleyecek konuma taşımak yanlış” diyor.
*Orjinal metin
Özgür Gürbüz - Gzt. Habertürk Ekonomi /27 Ağustos 2009*
Dünyaca ünlü firmalara tedarikçi olarak çalışan ve aynı zamanda kendi adıyla da satış yapan DESA’yla Deri-İş sendikası arasında iki yıldan sonra anlaşma sağlandı. DESA grevi, kamuoyunda özellikle Sefaköy’deki fabrikanın kapısında tek başına greve çıkan türbanlı işçi Emine Arslan ile gündeme gelmişti. Firma ve sendika arasında anlaşma sağlanamaması yüzünden, Düzce’de 15 ay, Sefaköy’de ise Emine Arslan tek başına 11 ay süren greve çıkmışlardı. Deri-İş’in Avrupa çapında DESA ürün ve ürünleri satan “Marks and Spencer” gibi mağazalara karşı yaptığı kampanya ise işe uluslararası bir boyut kazandırmıştı.
İşveren ve sendika işçilerle toplantı yapacak
DESA ve Deri-İş arasında yapılan protokolle Uluslararası Tekstil Hazır Giyim ve Deri İşçileri Federasyonu (ITGLWF), Avrupa Tekstil Hazır Giyim ve Deri İşçileri Konfederasyonu ve Temiz Giysi Kampanyası adlı sivil toplum örgütünün uluslararası boyutta yürüttüğü kampanya bitmiş oluyor. Protokol uyarınca Desa, işçilere sendika haklarının güvence altına alındığına dair yazılı bir belge dağıtmayı, işten çıkarılan altı sendika üyesiyle birlikte altı üyenin daha işe dönmesini, kesilen siparişlerin geri dönmesiyle bu sayının arttırılmasını garanti ediyor. Deri-İş ile uluslararası kampanyaya destek veren sendika temsilcileri, Sefaköy ve Düzce fabrikalarında işvereninin de katılacağı ortak toplantı yapmayı da kabul etti.
36 yıllık imaj 12 ayda zedelendi
Önümüzdeki günlerde Suudi Arabistan’da mağaza açacak olan DESA Yönetim Kurulu Başkanı Melih Çelet varılan son noktayı, “Mahkeme kararları şirket aleyhine sonuçlanmış tazminat ödenmesiyle konu kapanmıştı. Biz, görüşmelere devam ettik. Sonuçta çalışanların lehine olan bir durum ortaya çıktı” şeklinde özetliyor. Yönetim olarak işçilerin sendikaya girmelerini engelledikleri iddialarını da reddeden Çelet, yapılan protokol gereği işlerin açılması halinde Nisan 2008’deki kadroyu tekrar işe alacaklarını söylüyor. Sendikaya girip girmeme konusunda kararı bundan sonra bin 700 işçinin vereceğini söyleyen Çelet, “36 yıldır yaptığımız her şeyin 12 ay içinde nasıl yok olduğunu gördük. Bunların herkesin yaşadığı tecrübe olmamasını istiyoruz. DESA bir dünya markası. Ülkenin imajını zedeleyecek konuma taşımak yanlış” diyor.
*Orjinal metin
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)