Benzinlikteki hayvan hapishanesi dağıtıldı

Çanakkale ve Gelibolu’daki Miller Oto’ya ait hayvanat bahçelerindeki hayvanlar, hayvanseverlerin itirazları sonucu doğaya salındı. Kalan vahşi hayvanlar da Bursa’daki merkeze götürülecek.

Özgür Gürbüz - Gazete Habertürk / 3 Mayıs 2009

Çanakkale Çevre ve Sokak Hayvanlarını Koruma Derneği’nin Çanakkale ve Gelibolu’daki iki akaryakıt istasyonundaki hayvanat bahçelerine karşı sürdürdüğü mücadele sonuçlandı. Hayvanseverler, hobi amaçlı hayvan bakımı için kurulan yerin, 2007 yılında yayımlanan “Hayvanat Bahçesinin Kuruluşu ile Çalışma Usul ve Esasları Hakkında Yönetmelik” ile çeliştiğini ve istasyonlarda barındırılan vahşi hayvanların hobi için beslenemeyecek türde olmaları nedeniyle doğaya salınması gerektiğini iddia etmişlerdi. Yönetmeliğin uygulanması için tanınan bir yıllık sürenin geçmesinin ardından Çanakkale Çevre İl Müdürlüğü’ne başvuran hayvanseverlerin talebi kabul edildi ve bir tilki, beş sincap ve üç adet altuni sülün uygun doğal ortamlarına salındı. Yedi adet “Örümcek Maymun”, beş sülün, iki “Gümüşi Sülün”, birer adet de karaca, alageyik, leylek, pelikan ve “Cennet Papağan” ise Bursa’da inşaatı süren kurtarma merkezine gönderilmek üzere yediemine bırakıldı.

Şirkete 2 bin 500 TL ceza
Çanakkale Çevre ve Sokak Hayvanlarını Koruma Derneği Başkanı Sitare Şahin, doğada yaşaması gereken hayvanların ticari amaçla istasyonda tutulduğuna dikkat çekerek Çanakkale Çevre İl Müdürlüğü’ne duyarlı çalışmaları için teşekkür etti. Şirkete 2 bin 500 TL ceza kesildiğini de belirten Şahin, “Örtülü ticaret yapan bu kurumla ilgili 3 yıldır uğraşıyoruz” dedi. Miller Oto Ticaret Yönetim Kurulu Üyesi Can Mildon ise, “Biz hayvanların doğal ortamlarında yaşayabileceği bir yer istedik. Hemen yanımızdaki orman alanı olabilir ama bürokrasi buna izin vermedi” açıklamasını yapıyor. Doğayı ve Hayvanları Koruma Derneği (DOHAYKO) Genel Sekreteri Nesrin Çıtırık, görevlilerin bu gibi durumlarda itirazı beklemeden işlem yapması gerektiğini belirtiyor ve hayvanların doğal olmayan koşullarda saklanmasının 5199 sayılı Hayvan Hakları Yasası’na aykırı olduğunu belirtiyor.

Gayri Safi Hasıla’nın binde 5’i çevreye

2007 yılında kamuda çevre harcamalarına tam 9,18 milyar YTL harcandı. Aslan payını, su ve atık suyla ilgili hizmetler için belediyeler aldı.

Özgür Gürbüz - Gazete Habertürk / 30 Nisan 2009 *

Türkiye’deki kamu sektörünün 2007 yılındaki çevre harcamaları 9,18 milyar YTL’yi buldu. Bu miktarın 4,82 milyarını cari harcamalar, 4,36 milyarını ise yatırım harcamaları oluşturdu. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) tarafından açıklanan verilere göre, 2006 yılında bu rakam 6,77 milyardı. Kamunun çevre harcamaları bir yıl içinde 2,3 milyar arttı. 2007 yılında da önceki yıllara benzer bir şekilde kamunun yatırım harcamaların yüzde 78’i belediyelere ayrıldı. Belediyelerin çevresel yatırım harcamaları da bir önceki yıla göre yüzde 63, diğer kamu kurum ve kuruluşlarının yatırım harcamaları da yüzde 23 oranında arttı. Yatırım harcamalarının yüzde 49’u su hizmetlerine, yüzde 32’si ise atık su hizmetlerine ayrılmış. Biyolojik çeşitliliğin ve peyzajın korunmasıysa bütçeden yüzde 7’lik pay almış. Bu artışa rağmen kamu sektörü çevresel yatırım harcamalarının Gayri Safi Yurtiçi Hasıla içindeki payı sadece binde 5,1’de kaldı. 2006 yılında bu oran binde 3,84'tü. TÜİK’in verilerine göre 2007 yılında kamu kurum ve kuruluşlarında çevre konularında çalışan personel sayısı 8 bin 485’e ulaştı. Bunun yüzde 78’i sadece çevresel faaliyetlerle ilgili konularda çalışırken yüzde 22’di diğer işlerinin yanında çevreyle ilgili konularla ilgileniyor.

Girişimler çevre için 783 milyon YTL harcadı
Yine TÜİK tarafından ilk kez yapılan bir başka araştırmayla madencilik ve taş ocakçılığı, imalat sanayi, elektrik, gaz, buhar, sıcak su üretimi ve dağıtımı konularında çalışan girişimlerin 2007 yılındaki çevresel harcamaları tespit edilmeye çalışıldı. Madencilik ve imalat sektörleri için örnekleme yapılırken, elektrik, gaz, buhar ve sıcak su üretimi içinse sektördeki tüm girişimler değerlendirmeye alındı. 2007 yılında imalat sanayi sektörünün çevresel harcamaları, 648 milyon YTL olarak tahmin edildi. Elektrik, gaz, buhar ve sıcak su üretimi ve dağıtımı sektörünün çevresel harcamaları ise 108 milyon YTL olarak tahmin edildi. Madencilik ve taş ocakçılığı sektörünün çevresel harcamaları ise 27 milyon YTL’de kaldı. Toplamda çevre için özel sektörün harcamaları 783 milyonu buldu.

***
Kamu Sektörü Çevresel Harcamaları (2007 – YTL)
Dış ortam havasını ve iklimi koruma 1.829.264
Su hizmetleri 2.118.142.201
Atıksu yönetimi 1.381.583.343
Atık yönetimi hizmetleri 181.393.971
Toprak ve yeraltı suyunu koruma 7.142.388
Gürültü ve vibrasyonun azaltılması 9.037
Biyolojik çeşitliliğin ve peyzajın korunması 302.616.833
Enerji 8.656.762
Araştırma ve geliştirme 3.533.285
Diğer 353.758.929

Kaynak: TÜİK
*Tam metin

Kuyu sularında kısırlık riskine dikkat!

Yaz aylarıyla birlikte artan yeraltı suyu tüketimi hiç umulmadık riskleri de beraberinde getiriyor. Süleyman Demirel Üniversitesi’nde yapılan araştırmalar, yeraltı sularındaki yüksek düzeyde florün kısırlığa neden olabileceğini kanıtlamıştı.

Özgür Gürbüz - Gazete Habertürk / 28 Nisan 2009 *

Yaz ayları yaklaştıkça özellikle kırsal alanda yeraltı ya da bir başka deyişle kuyu sularının kullanımı artıyor. Kuyu sularının kontrolsüz kullanımı birçok sorunu beraberinde getirdiği gibi kısırlığa bile yol açabiliyor. Süleyman Demirel Üniversitesi’nde (SDÜ) yapılan araştırmalar, sudaki florün fazla miktarda alınmasının kısırlığa neden olabileceğini kanıtladı. 2007 yılında fareler üzerinde yaptığı çalışmaların sonuçları uluslararası hakemli dergilerde yayımlanan SDÜ Tıp Fakültesi Kadın Doğum Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Tamer Mungan ve çalışmayı yürüten akademisyen arkadaşları, 60 gün boyunca yüksek dozda (litrede 100 mg) flor verdiği farelerde hücresel düzeyde hasar tespit etmiş ve kısırlık gibi sonuçların doğduğunu gözlemlemiş. Araştırma sonuçlarının birçok ülkeden araştırmacıların ilgisini çektiğini belirten Mungan, özellike gebelik yerleşim yeri olan rahim içi dokuda hücresel düzeyde harabiyetin olduğunu ve bu durumun kısırlık gibi önemli bir sonuca neden olabileceğini ilk defa ortaya koyduklarını belirtiyor.

Florün özellikle kemik mineral yapılanmasında önemli bir etkin madde olduğunu belirten Mungan, “Buna karşılık, fazla miktarda alındığında, birçok sistemde, özellikle üreme sağlığı üzerinde bazı olumsuzluklara da yol açabilmektedir” diyor. Daha önce yapılan çalışmalar Isparta’da özellikle kuyu suyu kullanıldığı dönemlerde bölge insanının ortalama 3,5-4,9 ppm flor maruziyetiyle karşı karşıya kaldığını gösteriyor. Florün kemiklerin sağlamlığını azalttığı biliniyor. Ancak, yüksek dozda sürekli alınan flor, kronik birikime ve kısırlığa neden olabiliyor. Prof. Mungan, asıl dikkat edilmesi gerekenin, suyun içindeki elementlerin bilinmeyen etkileri konusundaki bilgi eksikliği olduğuna dikkat çekiyor.

Isparta’nın şehrinin içme suyu Eğirdir Gölü ve bazı mahallelerin içme suyu Gölcük Krater Gölü’nden sağlanıyor. Gölcük Krater Gölü ve çevresindeki kaynak sularındaki flor oranının yüksek olduğu başka çalışmalarca da belirtilmiş. Dünya Sağlık Örgütü’nün belirlediği sınır değer litrede 1 miligram iken Gölcük Krater Gölü bölgesinde litrede 6 miligram flor ölçülmüş. Bu durumun insanlar için de bir sağlık sorunu teşkil edip etmediğine ilişkin sorumuza Prof. Mungan, “Isparta coğrafi olarak yer altı sularında fazla oranda flor içeren bir yapıya sahip. Bu durum, özellikle yer altı sularının kullanıldığı dönem için geçerli olabilir. Ancak yanlış bilmiyorsan uzun bir süredir bu kuyulardan su şebekeye verilmiyor ve Eğirdir’den su temin ediliyor. Bu nedenle şu anda yüksek flor içerikli su kullanıldığını sanmıyorum. Burada önemli olan, ülkemizde kontrolsüz olarak kullanılan yeraltı su rezervlerine sıklıkla başvurulduğu dönemlerde bu olası tehlikeyi akılda bulundurmak olmalı” diyor.

* Tam metin

Genç işadamlarının temiz enerji hedefi 2023’te yüzde 20

Genç işadamlarının temiz enerji hedefi 2023’te yüzde 20 Türkiye Genç İşadamları Derneği (TÜGİAD) Enerji Komisyonu Başkanı Ufuk Ünal, Türkiye'nin 2023 yılında enerjisinin yüzde 20'sini yeni ve yenilenebilir enerji kaynaklarından üretebileceğini öngörüyor.

Özgür Gürbüz - Gazete Habertürk / 28 Nisan 2009

Türkiye’nin enerji sorununa çözüm bulmak için yapılan çalışmalara bir yeni proje de, İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) ve Türkiye Genç İşadamları Derneği’nden (TÜGİAD) geldi. Yeni ve yenilenebilir enerji teknolojilerini araştırmak için bir “enerji üssü” kurma konusunda geçtiğimiz günlerde protokol imzalayan İTÜ Enerji Enstitüsü ve TÜGİAD, İstanbul’da buldukları arazi için Çevre ve Orman Bakanlığı’ndan yanıt bekliyor. Kurulacak enstitüde, rüzgar türbinleri, güneş pilleri, aküler ve yakıt hücreleri gibi başlıklarda çalışmalar yürütülecek, girişimciler bu yeni enerji üretim ve depolama teknolojilerine finansal destek sağlarken üniversite ise bilgi birikimi, teknik ve akademik altyapısıyla projeye destek sağlayacak.

2012 sonrası Kyoto sürecine katılan Türkiye için ortaya çıkacak yeni fon ve teşvik mekanizmaları da değerlendirilmeye çalışılacak. 2023 yılında Türkiye’nin enerji ihtiyacının yüzde 20’sinin bu yeni ve yenilenebilir enerji kaynaklarından karşılanabileceğini belirten TÜGİAD Enerji Komisyonu Başkanı Ufuk Ünal, üniversiteyle birlikte oluşturulacak olan platformun iş dünyasına ortak teşvik ve lobi desteği sağlayacağını da söylüyor. Bu hedefe ulaşabilmek için bir politika belirlediklerini belirten Ünal, “Yeni enerji teknolojilerine fevkalede bir ilgi var. 2023 Türkiye’sinde, yeni enerji projelerinde teknoloji üretmiş, bu konuda yatırımlar yapabilmiş, hem teknoloji hem de enerji satabilen bir Türkiye politikası oluşturduk” diyor. Kurulması düşünülen “enerji üssü” için İstanbul’da buldukları araziyle ilgili gerekli izinleri bekleyen TÜGİAD, burada Amerika ve Avrupa’da görülen enstitü-teknopark modeline benzeyen bir yapılanma oluşturacaklarını, sürece bürokrasiye de katarak Türkiye için örnek çalışmaların oluşturulacağı bir platform yaratmayı amaçlıyor. Çalışacakları konuları yenilenebilir başlığı altında değil yeni ve yenilenebilir başlığı altında ikiye ayırdıklarını belirten Ünal, “Yenilenebilir bize göre aslında dünyanın eskittiği bir teknoloji. Bizim gibi yatırımlarda geri kalmış ülkelerde yenilenebilir dendiğinde yeni bir enerji teknolojisi olarak adlandırılıyor. Aslında yenilenebilir başlığı altında ve gerçekten yeni olan plazma, hidrojen ve yeni güneş enerjisi teknolojileri var. Hepsi yenilenebilir altında geçse de diğerlerine göre yeni kaynaklar” diyor.

***
“Türkiye’yi geçiş coğrafyasından kaynak coğrafyasına taşımak lazım”
Ufuk Ünal TÜGİAD Enerji Komisyonu Başkanı

Bizim içinde bulunduğumuz çevrede ülkelerin demokrasi adı altında sınırları, yönetimleri, liderleri özerk yapıları değişiyor. Ana sebeplerden bir tanesi enerji paylaşımı. Dünyanın ihtiyacı olduğu enerjinin bizim yakın coğrafyamızda bulunmuş olması. Başkalarının çok rahat oynayabildiği bu alanda biz de söz sahibi olmalıyız diye düşündük. Doğal olarak, onların sahip olduğu konvansiyonel yataklar, potansiyeller üzerine mevcut politikaları düzenlemek yerine biz genç girişimciler olarak yeni enerji, teknoloji ve yatırımların hakim olması için ne yapabiliriz diye düşündük. Türkiye’yi geçiş coğrafyasından çıkarıp kaynak coğrafyasına taşımak istedik.