Çevre sorunlarının ciddi boyutlara ulaşması, tüketicinin bu konuda bilinçlenmesi giderek tüm sektörleri bu konuda harekete geçiriyor. Bankalar arasında da bu konuda rekabet artıyor. İki hafta önce TSKB, Birleşmiş Milletler Çevre Programı Finans Girişimi’ne Türkiye’den üye olan ilk banka oldu. Banka kredi başvurularını projelerin çevreci olup olmamasına göre değerlendiriyor.
Özgür Gürbüz - Gazete Habertürk / 27 Mart 2009
Kimilerine göre bir göz boyama, kimilerine göreyse duyarlı, “hiç yoktan iyidir” cinsinden olumlu adımlar. Hayatımızın yeşerdiği şu günlerde paralarımızın rengi de hafiften yeşile çalmaya başladı. Garanti Bankası’nın çevreci ‘bonus’ kartıyla yaptığınız alışverişten kazandığınız puanlar Doğal hayatı Koruma Vakfı’na (WWF) bağış oluyor. İş Bankası’nın TEMA Çevre Fonu ile hem yatırım yapıyor hem de paranızın bir anlamda “yabancıya” gitmemesini sağlıyorsunuz. Türkiye Sanayi ve Kalkınma Bankası’nın (TSKB) yıllık yüzde 10 gelir garantili ‘Temiz Enerji Fonu’da çevreci yatırımcılar için başka bir seçenek. Bu fonun bir başka özelliği ise TSKB’nin elde ettiği gelirle fon yatırımcılarının karbon ayak izlerini silmesi. TSKB Genel Müdürü Halil Eroğlu ile bankacılık sektöründeki “yeşermeyi” ve bankanın çevreci vizyonunu konuştuk.
Krediler Çevreci Projelere
Çevre ve sürdürülebilir bankacılık konularında Türkiye için bir model olmak istediklerini söyleyen Eroğlu, “Yenilenebilir enerji, enerji verimliliği gibi her türlü çevresel etkileri azaltan ve sürdürülebilir kalkınmayı destekleyen yatırımları finanse ediyoruz” diyor. Eroğlu tüm bu çevreci faaliyetleri, bankanın kendisi için belirlediği “Sürdürülebilir Bankacılık” vizyonuna bağlıyor. “Türkiye’de ilk çevre kriterli kredi çalışmalarını biz başlattık” diyen Eroğlu, “Yatırım projelerini sürdürülebilir kalkınma kriterlerini dikkate alarak değerlendiriyoruz ve verdiğimiz kredilerle doğaya olumsuz bir izdüşüm bırakmamak için çalışıyoruz. TSKB olarak gösterdiğimiz duyarlılıkla, finanse ettiğimiz yatırım projelerinin doğal kaynaklara zarar vermediğinden, çıkan her türlü atığın bertaraf edilebilir sınırlarda olduğundan, yatırımcının bu konudaki gerekli önlem, karar ve onayları almış olduğundan emin olmak istiyoruz” diyor. TSKB, geçtiğimiz günlerde Birleşmiş Milletler Çevre Programı Finans Girişimi’ne (UNEP FI) üye olarak Türkiye’nin programa kayıtlı tek bankası oldu. 2008 yılında da Financial Times Sürdürülebilir Bankacılık Ödülleri” kapsamında “Gelişmekte Olan Ülkeler” kategorisinde Doğu Avrupa’da “Yılın Sürdürülebilir Bankacılık” ödülünü almıştı.
Karbon ayak izlerini siliyorlar
İster birey ister şirket olun, yapılan tüm faaliyetler sonunda başta enerji olmak üzere tüketilen çevresel değerler sonucu atmosfere seragazları salınıyor ve küresel ısınmayı hızlandırıyor. Herkesin hayatı farklı olduğu için de saldığı seragazı miktarı ya da “karbon ayak izi” farklı oluyor. TSKB, Temiz Enerji Fonu’ndan elde edilen yönetim ücretinin bir bölümünü, yatırımcıların ayak izlerini silecek bir projeye aktarıyor. Eroğlu, “Ayak izlerini telafi etmek üzere yatırımcıların adına, tercihen Türkiye’de gerçekleştirilen yenilenebilir enerji projelerinden sağlanan gönüllü karbon kredilerinden alacağız. Mayıs ayında gönüllü karbon kredilerini düzenleyeceğimiz bir toplantı ile yatırımcılarımıza takdim edeceğiz” diyor.
Özgür Gürbüz tarafından kaleme alınan makale, analiz ve haberlere bu adresten ulaşabilirsiniz. Yazıları başka bir yerde yayımlamak için izin almalısınız. E-posta: ozgurgurbuzblog(at)gmail.com
Gökçek’e karşı şarkılı kampanya
Belediye seçimlerine az bir süre kala, çevreci bir belediye başkanı isteyen Ankaralılar, Gökçek’e karşı şarkılı kampanya başlattı. “Ankara Sola Çek” adlı kampanyanın şarkıları web sayfasından erişime açılacak.
Özgür Gürbüz / 17 Şubat 2009
Yerel seçim heyecanının arttığı şu günlerde bazı Ankaralılar, Ankara’nın yolları taştan” türküsünü farklı sözlerle söylemeye başladı. “Gökçek Gitçek, Sola Çek” başlıklı bir kampanya başlatan bir grup Ankaralı, Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek’in icraatlarını klasik şarkı ve türkülere yazdıkları yeni sözlerle eleştiriyor. Yayınladıkları manifestoda, iklim dostu bir kent, yaygınlaştırılmış bir toplu taşıma ağı, temiz su gibi çevreci temalara yer veren “Sola Çek” kampanyası gönüllüleri, Ankara’nın Melih Gökçek’ten kurtulmadan yaşanabilir bir kent olamayacağını öne sürüyor. Son 15 yıldır belediye başkanlığı görevini yapan Melih Gökçek’in geçmiş seçimlerden sol oyların bölünmesi sonucu galip çıktığını belirten aktivistler, bu defa sol oyların tek adreste toplandığını ve bu nedenle kazanma şansının yüksek olduğuna inanıyor.
Kendilerini “Sola Çek Gurubu” olarak tanımlayan grup yaklaşık 60 kişiyle işe başlamış ama gruba hızla yeni aktivistler katılıyor. İsminin açıklanmasını istemeyen grup sözcüsü, bu kampanyanın CHP’den bağımsız yürütüldüğüne ve grup içerisinde CHP taraftarı olan aktivist sayısının yok denecek kadar az olduğuna dikkat çekiyor. Eski seçimlere bakarak bir hesap yaptıklarını söyleyen aktivistler, “Sol tek aday çıkarsa, Gökçek 1994’te 135 bin oyla, 1999’da ise 140 bin oyla kaybedecekti. 2004’te sol tek adayla çıksa, sandığa gitmeyen 560 bin seçmen solda umut görecek, sandığa gidecek ve Gökçek yine 120 bin oyla kaybedecekti” diyor.
Karayalçın’ın adaylığının sol oylarını birleştirdiğine dikkat çeken grup üyeleri, manifestoları hakkında konuışmak üzere Karayalçın’dan da davet aldıklarını söylüyor. Renkli bir kampanyaya başlayan grubun hazırladığı “Gökçek gitçek” temalı çıkartmalar şimdiden Ankara’nın kafelerinde yerlerini almaya başladı. Grup seçim kampanyalarına 28 Mart'ta Sakarya Caddesi'nde düzenleyecekleri şarkılı bir törenle son verecek.
İşte kampanyanın şarkı sözlerinden bazıları:
Ankara’nın yolları b.....
Zehirlendik akan sudan
Gökçek gidecek, haydi sol’a çek
Kavşaklardan geçemedik,
Zamlarına yetemedik
Gökçek gidecek, haydi sol’a çek
***
Hüsran bitecek Kavşaklar gidecek
Ağaçlar dikilecek Melih buna üzülecek
Gökçek gidecek Temiz hava gelecek
Ankara gülecek Haydi gel sola çek!
Şarkıları dinlemek için: http://gokcekgitcek.org/
Özgür Gürbüz / 17 Şubat 2009
Yerel seçim heyecanının arttığı şu günlerde bazı Ankaralılar, Ankara’nın yolları taştan” türküsünü farklı sözlerle söylemeye başladı. “Gökçek Gitçek, Sola Çek” başlıklı bir kampanya başlatan bir grup Ankaralı, Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek’in icraatlarını klasik şarkı ve türkülere yazdıkları yeni sözlerle eleştiriyor. Yayınladıkları manifestoda, iklim dostu bir kent, yaygınlaştırılmış bir toplu taşıma ağı, temiz su gibi çevreci temalara yer veren “Sola Çek” kampanyası gönüllüleri, Ankara’nın Melih Gökçek’ten kurtulmadan yaşanabilir bir kent olamayacağını öne sürüyor. Son 15 yıldır belediye başkanlığı görevini yapan Melih Gökçek’in geçmiş seçimlerden sol oyların bölünmesi sonucu galip çıktığını belirten aktivistler, bu defa sol oyların tek adreste toplandığını ve bu nedenle kazanma şansının yüksek olduğuna inanıyor.
Kendilerini “Sola Çek Gurubu” olarak tanımlayan grup yaklaşık 60 kişiyle işe başlamış ama gruba hızla yeni aktivistler katılıyor. İsminin açıklanmasını istemeyen grup sözcüsü, bu kampanyanın CHP’den bağımsız yürütüldüğüne ve grup içerisinde CHP taraftarı olan aktivist sayısının yok denecek kadar az olduğuna dikkat çekiyor. Eski seçimlere bakarak bir hesap yaptıklarını söyleyen aktivistler, “Sol tek aday çıkarsa, Gökçek 1994’te 135 bin oyla, 1999’da ise 140 bin oyla kaybedecekti. 2004’te sol tek adayla çıksa, sandığa gitmeyen 560 bin seçmen solda umut görecek, sandığa gidecek ve Gökçek yine 120 bin oyla kaybedecekti” diyor.
Karayalçın’ın adaylığının sol oylarını birleştirdiğine dikkat çeken grup üyeleri, manifestoları hakkında konuışmak üzere Karayalçın’dan da davet aldıklarını söylüyor. Renkli bir kampanyaya başlayan grubun hazırladığı “Gökçek gitçek” temalı çıkartmalar şimdiden Ankara’nın kafelerinde yerlerini almaya başladı. Grup seçim kampanyalarına 28 Mart'ta Sakarya Caddesi'nde düzenleyecekleri şarkılı bir törenle son verecek.
İşte kampanyanın şarkı sözlerinden bazıları:
Ankara’nın yolları b.....
Zehirlendik akan sudan
Gökçek gidecek, haydi sol’a çek
Kavşaklardan geçemedik,
Zamlarına yetemedik
Gökçek gidecek, haydi sol’a çek
***
Hüsran bitecek Kavşaklar gidecek
Ağaçlar dikilecek Melih buna üzülecek
Gökçek gidecek Temiz hava gelecek
Ankara gülecek Haydi gel sola çek!
Şarkıları dinlemek için: http://gokcekgitcek.org/
İstanbul'un çeşmeleri temiz çıktı
İstanbul'un üç ayrı çeşmesinden aldığımız numunelerde mikrobik yani sarılık ishal yapıcı bir tehlikeye rastlanmadı. Tüm değerleri belirlenen sınır değerleri içerisinde çıkan suların içilmesi ve kullanılmasında bir sakınca yok.
Özgür Gürbüz - Gazete Habertürk / 23 Mart 2009
İstanbul'un her iki yakasındaki üç çeşmeden aldığımız su örneklerinin analiz sonuçları, bu çeşmelerden akan suyun temiz olduğunu gösterdi. Anadolu yakasından iki, Avrupa yakasından ise bir çeşmeden uzmanlar eşliğinde su örnekleri aldık. Aldığımız örnekleri Boğaziçi Üniversitesi Çevre Bilimleri Enstitüsü laboratuvarlarında analiz ettirdik. Sultanahmet'teki Alman Çeşmesi, Libadiye'deki Hamin Nine Çeşmesi ve Göztepe'de Tütüncü Mehmet Efendi (İstasyon Caddesi) Caddesi'ndeki çeşmeden aldığımız sular, standartlara uygun çıktı. İşlenmemiş ve içilebilir özelliği taşıyan kaynak suları için belirlenen 266 numaralı Türk Standartlarının tüm ölçütlerine uygun düşen üç çeşmeden alınan suların halk sağlığı açısından bir tehlike arz etmediği kimyasal ve bakteriyolojik analizler sonucunda ortaya kondu. Toplam 12 ölçüt esas alındı ve hiçbir çeşmede bu ölçütleri herhangi birini aşan bir değere rastlanmadı.
"Sularda bakteri tehlikesi yok"
Boğaziçi Üniversitesi Çevre Bilimleri Enstitüsü tarafından gerçekleştirilen analizleri değerlendiren Enstitü Müdürü Prof. Dr. Orhan Yenigün, "Sularda bakteri tehlikesi yok. İçme kalitesi ve sudaki iyon miktarı açısından nitrit değeri düşük olduğu için bir zararı yok" açıklamasını yapıyor. Yüksek nitrit oranları çocuklar ve bebekler için bazı hastalıklara yol açabiliyor. Yenigün, nüfusun oldukça yoğun olduğu bu bölgelerde böylesine iyi değerlerin elde edilmesinin, kaynak sularını taşıyan isale hatlarının yenilenmiş olmasından kaynaklanabileceğini söylüyor. Boruların yakın zamanda değiştirilmiş olma olasılığının altını çiziyor. Ağır metal analizi yapılmayan su örnekleri içinse Prof. Yenigün, "Ağır metalleri yerleşim yerlerindeki sularda bulmamız pek beklenemez, sanayide, endüstriyel yeraltı sularına metal geçişi olabilir, ama şehir ortasında böyle bir şey pek mümkün değil" diyor. Çıkan sonuçların tüm sınır değerlerin altında olması da bu ihtimali oldukça azaltıyor.
Libadiye ve Göztepe'deki çeşmelerden çıkan "temiz raporu", bu çeşmelerin, halkın her gün bidonlarla su taşıdığı kaynaklar olması açısından önemli. Bu kaynaklarda ücretsiz su için 24 saat boyunca kuyruklar oluşuyor. İstanbul'un tarihi çeşmelerinden bir olan Alman Çeşmesi ise, yöredeki esnaf ile onlarca yerli ve yabancı turistin su içtiği bir çeşme. Kısacası, kentin merkezinde örnek aldığımız su kaynakları sınıfı geçti.
***
Analiz Sonuçları
TS 266 Maksimum Kriterler Konsantrasyon (mg/L)
pH: 6,5-9,5
Bulanıklık: NTU <5
Florür: <1
Nitrit: <0,10
Göztepe, Libadiye ve S.Ahmet için sırasıyla
pH,
6,83 6,91 7,30
Bulanıklık,
1,42 0,15 0,32
Florür
0,0136 0,0867 0,0605
ve Nitrit değerleri:
<0,05 <0,05 <0,05
Tüm çeşmeler için toplam Bakteri: 0 0 0, toplam Koliform 0 0 0 buluunmuştur.
Özgür Gürbüz - Gazete Habertürk / 23 Mart 2009
İstanbul'un her iki yakasındaki üç çeşmeden aldığımız su örneklerinin analiz sonuçları, bu çeşmelerden akan suyun temiz olduğunu gösterdi. Anadolu yakasından iki, Avrupa yakasından ise bir çeşmeden uzmanlar eşliğinde su örnekleri aldık. Aldığımız örnekleri Boğaziçi Üniversitesi Çevre Bilimleri Enstitüsü laboratuvarlarında analiz ettirdik. Sultanahmet'teki Alman Çeşmesi, Libadiye'deki Hamin Nine Çeşmesi ve Göztepe'de Tütüncü Mehmet Efendi (İstasyon Caddesi) Caddesi'ndeki çeşmeden aldığımız sular, standartlara uygun çıktı. İşlenmemiş ve içilebilir özelliği taşıyan kaynak suları için belirlenen 266 numaralı Türk Standartlarının tüm ölçütlerine uygun düşen üç çeşmeden alınan suların halk sağlığı açısından bir tehlike arz etmediği kimyasal ve bakteriyolojik analizler sonucunda ortaya kondu. Toplam 12 ölçüt esas alındı ve hiçbir çeşmede bu ölçütleri herhangi birini aşan bir değere rastlanmadı.
"Sularda bakteri tehlikesi yok"
Boğaziçi Üniversitesi Çevre Bilimleri Enstitüsü tarafından gerçekleştirilen analizleri değerlendiren Enstitü Müdürü Prof. Dr. Orhan Yenigün, "Sularda bakteri tehlikesi yok. İçme kalitesi ve sudaki iyon miktarı açısından nitrit değeri düşük olduğu için bir zararı yok" açıklamasını yapıyor. Yüksek nitrit oranları çocuklar ve bebekler için bazı hastalıklara yol açabiliyor. Yenigün, nüfusun oldukça yoğun olduğu bu bölgelerde böylesine iyi değerlerin elde edilmesinin, kaynak sularını taşıyan isale hatlarının yenilenmiş olmasından kaynaklanabileceğini söylüyor. Boruların yakın zamanda değiştirilmiş olma olasılığının altını çiziyor. Ağır metal analizi yapılmayan su örnekleri içinse Prof. Yenigün, "Ağır metalleri yerleşim yerlerindeki sularda bulmamız pek beklenemez, sanayide, endüstriyel yeraltı sularına metal geçişi olabilir, ama şehir ortasında böyle bir şey pek mümkün değil" diyor. Çıkan sonuçların tüm sınır değerlerin altında olması da bu ihtimali oldukça azaltıyor.
Libadiye ve Göztepe'deki çeşmelerden çıkan "temiz raporu", bu çeşmelerin, halkın her gün bidonlarla su taşıdığı kaynaklar olması açısından önemli. Bu kaynaklarda ücretsiz su için 24 saat boyunca kuyruklar oluşuyor. İstanbul'un tarihi çeşmelerinden bir olan Alman Çeşmesi ise, yöredeki esnaf ile onlarca yerli ve yabancı turistin su içtiği bir çeşme. Kısacası, kentin merkezinde örnek aldığımız su kaynakları sınıfı geçti.
***
Analiz Sonuçları
TS 266 Maksimum Kriterler Konsantrasyon (mg/L)
pH: 6,5-9,5
Bulanıklık: NTU <5
Florür: <1
Nitrit: <0,10
Göztepe, Libadiye ve S.Ahmet için sırasıyla
pH,
6,83 6,91 7,30
Bulanıklık,
1,42 0,15 0,32
Florür
0,0136 0,0867 0,0605
ve Nitrit değerleri:
<0,05 <0,05 <0,05
Tüm çeşmeler için toplam Bakteri: 0 0 0, toplam Koliform 0 0 0 buluunmuştur.
Çevrecilerin Patiskası
Özgür Gürbüz / 22 Mart 2009
İstanbul’da bir hafta süren 5. Dünya Su Forumu ve bu ‘resmi’ foruma karşı düzenlenen iki alternatif forum sona erdi. Akıllarda ise üzerinde İngilizce yazılmış, “Riskli Barajlara Hayır” sloganı olan bir patiska ve her insanın erişim hakkı olan su üzerinden para kazanmak isteyenleri protesto ettikleri için dövülüp gözaltına alınan 17 kişi kaldı.
İki gün önce, Bilgi Üniversitesi’ndeki Alternatif Forum’u izlemeye gittiğimde o meşhur patiskayı gördüm. Riskli barajlara hayır dedikleri için sınırdışı edilen Ann Kathrin Schneider ve Payal Parekh, önce karakolda hatalı olduklarını ve bu nedenle özür dilediklerini belirten bir metne imza attırılmak istenmiş. İnsan hiç riskli baraj projelerine hayır dediği için özür diler mi? Tabi ki reddetmişler. Sonrasını biliyorsunuz. Bu iki kişi apar topar sınır dışı edildi ve Türkiye’ye girişleri iki yıllığına yasaklandı. Bundan yaklaşık 1,5 yıl önce tanıştığım Ann Katherine’i Türkiye’deki sivil toplum örgütleriyle ben tanıştırmıştım. Herhalde bu nedenden dolayı, “Riskli Barajları Sevmeyenler" terör örgütüne üye olmaktan en az bir yıl sınırdışı edilmeyi hak ederim. "Çevreciliğimi" tatmin için Kenya’ya gider çita severim artık.
İşin ilginç yanı, bu kadar patırtı koparılan patiskanın üzerinde yazan karşı çıkışın oldukça “yumuşak” bir muhalefetten ibaret olması. “Dünyada tüm barajlara hayır” demiyorlar. Deme hakları da var haliyle. “Falanca baraja hayır” deyip kafaları da karıştırmamışlar. Sadece ve sadece, “riskli barajlara hayır” yazmışlar. Bu patiskadan neden bu kadar rahatsız olduklarını Türkiye’deki yetkililere sormak lazım. Anlaşılan o ki, Türkiye’deki baraj projelerinin bazıları ya da hepsi çeşitli riskler içeriyor. Verilen tepki adeta bir itiraf gibi. Takkeyi düşürüyor keli gösteriyor. Yoksa, neden böylesine bir alınganlık gösterilsin ki? Kısacası, Türkiye'de konuşma özgürlüğü bu defa da barajlara takılıyor.
Anlaşılan, çevrecilerin patiskası, çevrecilerin daniskalarını bir kere daha köşeye sıkıştırdı. Madem öyle, daha çok patiska lazım bu memlekete. Yeni doğan her bebeği bu rengarenk patiskalara sarmalı; zıbın niyetine. Sarmalı ki, onların gülüp oynayacağı, suyla, doğayla tanışacağı yerleri bazı daniskalar "riskli" baraj projeleriyle donatmasınlar. Patiskaya rengini veren çiçekler beton baraj bloklarının altında kalmasın.
İstanbul’da bir hafta süren 5. Dünya Su Forumu ve bu ‘resmi’ foruma karşı düzenlenen iki alternatif forum sona erdi. Akıllarda ise üzerinde İngilizce yazılmış, “Riskli Barajlara Hayır” sloganı olan bir patiska ve her insanın erişim hakkı olan su üzerinden para kazanmak isteyenleri protesto ettikleri için dövülüp gözaltına alınan 17 kişi kaldı.
İki gün önce, Bilgi Üniversitesi’ndeki Alternatif Forum’u izlemeye gittiğimde o meşhur patiskayı gördüm. Riskli barajlara hayır dedikleri için sınırdışı edilen Ann Kathrin Schneider ve Payal Parekh, önce karakolda hatalı olduklarını ve bu nedenle özür dilediklerini belirten bir metne imza attırılmak istenmiş. İnsan hiç riskli baraj projelerine hayır dediği için özür diler mi? Tabi ki reddetmişler. Sonrasını biliyorsunuz. Bu iki kişi apar topar sınır dışı edildi ve Türkiye’ye girişleri iki yıllığına yasaklandı. Bundan yaklaşık 1,5 yıl önce tanıştığım Ann Katherine’i Türkiye’deki sivil toplum örgütleriyle ben tanıştırmıştım. Herhalde bu nedenden dolayı, “Riskli Barajları Sevmeyenler" terör örgütüne üye olmaktan en az bir yıl sınırdışı edilmeyi hak ederim. "Çevreciliğimi" tatmin için Kenya’ya gider çita severim artık.
İşin ilginç yanı, bu kadar patırtı koparılan patiskanın üzerinde yazan karşı çıkışın oldukça “yumuşak” bir muhalefetten ibaret olması. “Dünyada tüm barajlara hayır” demiyorlar. Deme hakları da var haliyle. “Falanca baraja hayır” deyip kafaları da karıştırmamışlar. Sadece ve sadece, “riskli barajlara hayır” yazmışlar. Bu patiskadan neden bu kadar rahatsız olduklarını Türkiye’deki yetkililere sormak lazım. Anlaşılan o ki, Türkiye’deki baraj projelerinin bazıları ya da hepsi çeşitli riskler içeriyor. Verilen tepki adeta bir itiraf gibi. Takkeyi düşürüyor keli gösteriyor. Yoksa, neden böylesine bir alınganlık gösterilsin ki? Kısacası, Türkiye'de konuşma özgürlüğü bu defa da barajlara takılıyor.
Anlaşılan, çevrecilerin patiskası, çevrecilerin daniskalarını bir kere daha köşeye sıkıştırdı. Madem öyle, daha çok patiska lazım bu memlekete. Yeni doğan her bebeği bu rengarenk patiskalara sarmalı; zıbın niyetine. Sarmalı ki, onların gülüp oynayacağı, suyla, doğayla tanışacağı yerleri bazı daniskalar "riskli" baraj projeleriyle donatmasınlar. Patiskaya rengini veren çiçekler beton baraj bloklarının altında kalmasın.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)