Elinde nükleer öldürür yazılı bir pankart tutan Ayşen Eren ise bir çocuk annesi olduğunu ve binlerce yıl radyoaktif kalan atıkların çözümsüz olması nedeniyle nükleer santrallere karşı olduğunu belirti.
Özgür Gürbüz tarafından kaleme alınan makale, analiz ve haberlere bu adresten ulaşabilirsiniz. Yazıları başka bir yerde yayımlamak için izin almalısınız. E-posta: ozgurgurbuzblog(at)gmail.com
Nükleer enerji toplantısına protestolar damgasını vurdu.
Eroğlu: Kyoto'yu imzalayacağız
Dünya Bali'de Kyoto sonrasını tartışırken, Çevre ve Orman Bakanı Prof. Dr. Veysel Eroğlu, Türkiye'nin özel şartları kabul edilirse Kyoto'ya imza atacaklarını söylüyor. Çalışmaların sürdüğü bilgisini veren Eroğlu, Türkiye'nin emisyonlarını çok aşağıya indirmesi istenirse, hayır diyeceklerinin altını çiziyor.
Değişik bakanlıkların en üst seviyesindeki yetkililerinin katılımıyla toplanan İklim Değişikliği Koordinasyon Kurulu'nda da konunun görüşüldüğünü belirten Eroğlu, "Biz vazifemizi yapıyoruz. Eğer kontrol etmezsek karbondioksit emisyonları yükselmeye devam edecek. Ormanları arttırarak, katı atık tesisleri yaparak emisyonları belli bir seviyede tutacağız" diyor. Eroğlu, Koordinasyon Kurulu'nun son toplantısına katılarak, çoğunluğunu müsteşarların oluşturduğu 30-40 kişiye Kyoto konusunda talimat verdiğine değiniyor. Türkiye'nin özel şartlarını, hangi koşullarda anlaşmaya "evet" diyeceğini, eline kağıt kalem alarak sade bir grafikle şöyle anlatıyor. Eroğlu'na göre, Türkiye pazarlık masasına, 1990 yılından bu yana dünya rekorları kırarak artan sera gazı emisyonlarını bundan böyle belli bir seviyede tutma sözüyle oturacak. Kabul edilirse anlaşma imzalanacak. Eğer, Türkiye'den bugünkü gelinen seviyenin kontrolünün ötesinde, yani ciddi indirim istenirse, "imza" garanti değil. Eroğlu, emisyon rakamlarının çok aşağılara indirilmesi istenen bir senaryoya hayır diyeceklerinin sinyalini veriyor.
Ağaçlandırma seferberliği
Türkiye'de kişi başına düşen emisyonların yılda 4.1 ton olduğunu, Avrupa ve ABD'de bu rakamın 3 veya 5 kat fazla olduğunu belirten Eroğlu, "Hesap yaptık, dünyadaki emisyonların yanında bizim emisyonumuz ihmal edilecek düzeyde ama biz yine de bu vazifeleri yapıyoruz" diyor. Türkiye'nin Kyoto'ya hazırlandığının en büyük kanıtı da Resmi Gazete'de yayınlanan 4122 sayılı Milli Ağaçlandırma Seferberliği Kanunu. Kanunla birlikte Cumhuriyet tarihinin en büyük ağaçlandırma seferberliğini başlattıklarını belirten Eroğlu, 2008-2012 yılları arasında 2 milyon 300 bin hektar alanın ağaçlandırılacağı bilgisini veriyor. Bu Belçika'dan biraz daha küçük, yaklaşık Trakya kadar bir alan. Çevre Bakanlığı sadece ağaçlandırma yapmayacak, koordinasyonu da sağlayacak. Birçok kurumla protokol imzalanıyor; Genelkurmay Başkanlığı, Milli Eğitim Bakanlığı ve Diyanet İşleri gibi. Eroğlu, kampanyanın kontrolünün nasıl yapılacağıyla ilgili olarak, "81 ilden 3 ayda bir rapor alacağız. Biz de Sayın Başbakan'a her yıl rapor vereceğiz" yanıtını veriyor. Ağaçlandırma seferberliğinin Kyoto'nun ilk dönemi olan 20082012 yılları arasında yapılması bir rastlantıdan çok provaya benziyor. Ağaçlar karbondioksit emerek fotosentez yaptıkları için küresel ısınmayı durduracak "yutak alanlar" olarak ifade ediliyor. Eroğlu, şu an Türkiye'nin ormanlarının her yıl 70 milyar tona yakın karbondioksit emdiğini ve bu kampanyayla rakamın 100 ila 120 milyar ton civarına çıkacağını söylüyor.
"Nükleer konusunda tereddüdüm yok"
Nükleer enerji konusundaki sorularımıza, "Türkiye'de nükleer enerji şarttır, elzemdir" diyerek yanıt veren Eroğlu, "Türkiye'nin enerji projeksiyonunu bizzat çizen bir kişiyim. Enerji ihtiyacı yılda yüzde 8 artıyor. Bu talebi karşılamak için hidroelektrik kaynakları sonuna kadar kullanacağız. Bin 200'den fazla özel sektör hidroelektrik santrale müracaat etti. Buradan 1015 bin megavat gelir. Rüzgârdan da 10 bin gelse toplam 25 bin megavat eder. Bu da 60 milyar kilovat saat demek. Ama yetmez" açıklamasını yapıyor. Nükleer enerji konusunda hiçbir tereddüdü olmadığının altını çizen Çevre ve Orman Bakanı, geçtiğimiz aylarda Türkiye'yi ziyaret eden Almanya Çevre Bakanı'nın aksi görüşte olduğunu anımsatmamız üzerine, "Fransa'da ise destekliyorlar. Konu tartışılıyor. Herhangi bir çevre riski oluşturmaz, yeter ki atıklar için bertaraf tesisi kurulsun. Biz gerekli kontrolleri yapacağız. Yapılacak şey, ileri teknolojileri seçmekten ibaret" açıklamasını yapıyor.
Çok başlılık suda sıkıntıya neden oldu
Prof. Veysel Eroğlu'na, DSİ'nin Çevre ve Orman Bakanlığı'na bağlanmasına kadar varan birçok yapısal değişikliğin nedenlerini de sorduk. Eroğlu süreci şöyle özetledi: "Geçen yıl yaşanan kuraklık, suyun tek elden yönetilmesinde etkili oldu. Su konusunda çok başlılık epey sıkıntı yaratıyordu. Çevre ile suyun birleşmesi konusu seçimlerden önce de tartışılmıştı ama seçimlerden sonra yapılması uygun görüldü. Suyun yağıştan başlayarak atık su arıtma tesislerine kadar tek elden yönetilmesi gerek. Yönetimsel değişikliğin yüzde 90'ı gerçekleşti. Başka kurumlara ait olan bazı birimlerin de bakanlığımıza bağlanması gerek. Onun üzerinde çalışıyoruz ama şu anda isim vermek doğru olmaz." Çevre Bakanı olmadan önceki görev yeri DSİ'deki çalışmalarını da değerlendiren Eroğlu, "DSİ'de biz çok köklü bir anlayış değişikliği yaptık. Zamanla yarışan, halka hizmet eden bir kurum yarattık; 'Ne zaman biterse biter' anlayışından, 'Şu gün, şu tarihte bitecek' anlayışına geçtik. Baraj inşaatından içme su arıtma tesislerine kadar modern teknolojiyi kullanan bir kurum yarattık. Dost düşman herkes bu çalışmalarımızı takdir etti. 4.5 yılda 366 tesis açtık. 1520 yılda bitecek tesisleri biz çok kısa sürede bitirdik" diye konuşuyor.
‘Evlerimiz yıkılmasaydı torunum kömür olmazdı’
Belediye Başkanı Turan, ise “Biz onların evlerini yıkmadık” diyor. Gördüğümüz yıkıntıların bir tarafı tuğladan diğer tarafı naylondan ibaret yapılar olduğunu söylüyor, ev olarak kabul etmiyor. 40 aileye “konteynır ev” verileceğini belirten Turan, Çingenelerin kaldığı bölgenin tam dere yatağının üzerinde olduğunu ve sel tehlikesiyle karşı karşıya oldukları için orada kalmalarının doğru olmadığını belirtiyor. Konteynır ev haberinin yangından hemen sonra 5 Ocak’ta açıklanmasının talihsizlik olarak niteleyen başkan, “Sanki yangınla örtüşüyormuş gibi oldu” açıklamasını yapıyor. Turan, “Ev yıkım olayı kesinlikle olmadı. Biz, 2004 seçimlerinden önce sizlere ev vereceğiz dedik. Bunu duyan Keşan’daki, Edirne’deki Roman vatandaşlar Silivri Belediyesi ev verecek diye buraya geldi. 40-50 hane birden 100’e çıktı. Biz onları geri göndereceğiz. Onları kabul etmiyoruz. Muhtardan kayıtları aldık ve Çeribaşı ile protokol imzaladık” açıklamasını yapıyor.
Belediye Başkanı’na Çingenelerin yaşadığı bölgede ne yapılacağını sorusuna “Dereyi islah etmek zorundayız. Sel tehlikesi var. O bölgeyi yaya yürüyüş alanları ve çevre düzenlemesiyle park yapacağız” yanıtını alıyoruz. Park yapılacak alanın etrafında Belediye Konutları da dahil olmak üzere blok blok yapılar var. Turan, diğer yapılaşmaların da yanlış olduğunu, dere yatağına yapılan toplu konutlardan birkaçının 1999 depreminde zarar gördüğünü açıklıyor ancak bu konutlarla ilgili çok da fazla bir şey yapamıyoruz diyor. İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü’nden aldığımız bilgi ise yapılması düşünülen okul projesinin zemine uygun olmaması nedeniyle müteahhit ve bakanlık tarafından onaylanmadığını, başka bir yere taşındığı yönünde. Yine de okul yapacağız diyen yetkililer, temeli daha derine inen projeyi 2008’de hayata geçireceklerini söylüyor.
Silivri’deki çingenelerden Selçuk Kıymaz, 5 yıldır burada yaşadığını ve biriktirdiği 5 bin YTL’yi kendisine verilecek bir arsa için vermeye hazır olduğunu söylüyor. Gerisini 200-300 taksitle ödeyebileceğini söylüyor. Yılmaz, “Halk gününde konuştum. Başkanım, 5 milyarım var bana 150 metrekare yer ver dedim. Bana trilyonda versen sana yer vermem dedi. Herkes geldiği yere gidecek. Şimdi kiraya çıksam elimdeki para ancak bu kışı geçirmeye yeter. Çöpten topladıklarım bana günde 10-15 lira ancak getiriyor” diyor. Annesi Hamide Kıymaz ise “Nerden geldiyseniz oraya gidin” sözüne içerlemiş: “O zaman benden alsınlar bu TC numarasını. Türk nüfus kağıdını da alsınlar. Nereye aitsem oraya göndersinler. Ben Türk vatandaşı değil miyim? Hüseyin Turan da biryerlerden gelme buraya, Başbakanımız da. Şart değil ki anam babam beni Silivri de doğursun”. Silivri Belediye Başkanı Hüseyin Turan, arsa taleplerine “Yerimiz olsa verirdik” yanıtını veriyor ve konteynır evlerin arazisinin de Hazine’den sağlandığına dikkat çekiyor.
Atık yağları toplamayanın peşine belediyeler düşecek
Tarım ve Köyişleri Bakanlığı Koruma Kontrol Genel Müdür Yardımcısı Prof. Dr. Nevzat Artık ise Türkiye’de gıda güvenliğine Avrupa ülkelerinden daha çok önem verildiğini söyledi ve 2007 yılında yapılan denetimler hakkında bilgi verdi. 2007 yılında tüm Türkiye’de 5 bin 400 gıda denetçisi tarafından 81 ilde 66 bin 158 denetim yapıldı. Toplu gıda tüketimi yapılan yerlerden 298 tanesine idari para cezası kesilirken, 92 tanesi savcılığa sevk edilmiş. Denetlenen 2638 yemek fabrikasından da 179’una idari para cezası kesildi, 42 tanesi savcılığa sevk edildi.