Son pişmanlık para etmedi

AB fonuna 'hayır' diyen Rize'nin Şimşirli köyü karar değiştirdi ama başvuru tarihini kaçırdı. Köylüler bu kez de imza toplamaya başladı..

Özgür Gürbüz - Sabah / 11 Ekim 2007

Kışın sadece 20 hanede ışıkların yandığı, resmi rakamlara göre nüfusu 325 olan Rize'nin Şimşirli köyü bir anda Türkiye'nin hatta Avrupa Birliği'nin gündemine oturdu. AB'den kanalizasyon yapımı için verilen hibeye aralarında anlaşamadıkları için zamanında başvuramayan köylüler, gecikmelerine rağmen başvurularının kabul edilmesi için bu defa da imza kampanyası başlattı. Şimşirli Köyü Muhtarı Necmi Şimşek, şu ana kadar toplanan 150'ye yakın imzayla başvurularının kabul edilmesine çalışacaklarını söylüyor.

Aşağı Mahalle Karşı

Üç mahalleden oluşan Şimşirli köyünü Türkiye gündemine taşıyan gelişmeler, İkizdere Kaymakamlığı'nın AB'nin yörenin kanalizasyon ve çöp sorunlarını çözmek için 10 proje hazırlamasıyla başladı. Bunlardan sadece Şimşirli köyü kanalizasyon projesi AB'den olur aldı. Her yaz başta ABD ve İsrail'den olmak üzere birkaç otobüs dolusu turistin ziyaret ettiği köyde, 350 bin Euro'luk (yaklaşık 600 bin YTL) hibe haberine, Yukarı ve Orta mahalle sevinirken Aşağı mahalle konuya şüpheyle yaklaştı. Kimileri proje hakkında yeterli bilgilendirilmediklerinden, kimileri ise AB'nin karşılıksız para vermeyeceğini söyleyerek paranın alınmasına karşı çıktı. Dağlık arazide yer alan köyde arıtma tesisinin yapılacağı tek uygun yerin sahibi olan Ekrem Yılmaz, tüm çabalara rağmen ikna edilemedi. Muhtar ve kardeşinin 250 metrekarelik çaylık arazilerini Yılmaz'a vermeleri de sonucu değiştirmedi.

AKP’den sonra en çok oy AB muhaliflerine
Toplam kayıtlı seçmen sayısının 235 olduğu köyde, oy dağılımına bakıldığında AB fonunu geri çevirmede 'siyasi tercihlerin' de etkili olduğu fikri akıllara geliyor. Son seçimde sandıktan çıkan geçerli oy sayısı sadece 184. Geçerli 184 oyun 121'i AKP'ye giderken, ikinci parti konumunda 13 oy alan İşçi Partisi var. AB'ye çok sıcak bakmayan diğer partilere giden oylar ise hemen dikkati çekiyor. Şimşirli'de, Aydınlık Türkiye Partisi'ne 6, Halkın Yükselişi Partisi'ne 6, Bağımsız Türkiye Partisi'ne 3, Türkiye Komünist Partisi'ne 2, Saadet Partisi'ne ise 3 oy çıkmış.

10 bin futbol sahası büyüklüğünde orman yandı


Türkiye, 2007 yılında yaklaşık 10 bin futbol sahası büyüklüğünde ormanın alanını yangınlar sonucunda kaybetti. Uzmanlar, yaşanan kuraklık göz önüne alındığında bu rakamın kötü olmadığını söylüyor.

Özgür Gürbüz - Sabah Gazetesi / 2 Ekim 2007

Türkiye her yaz olduğu gibi bu yaz da orman yangınlarıyla yatıp kalktı. Geçtiğimiz beş yıla oranla, daha çok orman alanını yangınlara feda eden Türkiye’nin orman kaybı, 20 Eylül 2007 itibariyle 11 bin 135 hektar. Bu rakam, 10 bin büyük futbol sahasına bedel. Son beş yıla oranla yanan alan armış olsa da uzmanlar, yaşanan kuraklık ve seçim dönemine rağmen büyük bir orman kaybı olmadığına dikkat çekiyor.

İstanbul Üniversitesi Orman Fakültesi öğretim görevlisi Yrd. Doç. Dr. Ali Küçükosmanoğlu, Türkiye’de orman yangınlarıyla mücadelede ilerleme kat edildiğine dikkat çekiyor. 11 bin hektarlık rakam için “Hiç yüksek bir rakam değil” diyen Küçükosmanoğlu, “Özellikle seçim yıllarında orman yangınlarında büyük artışlar oluyor. Bu yıl seçim yılı olmasına rağmen yine de ortalamanın altında kaldığı söylenebilir” açıklamasını yapıyor. Orman yangınları sonucu yanan alan miktarının geçmişe göre azalmasını, Çevre Bakanlığı’nın ve sivil toplum kuruluşlarının çalışmalarıyla, ormanları tahrip edenlere verilen cezaların arttırılmasına bağlayan Küçükosmanoğlu, medyanın konuya gösterdiği önemin de etkili olduğunu söylüyor.

Küçükosmanoğlu, “Bir ülkedeki yangın koruma ve savaş organizasyonunun başarısı bir yangına düşen alanla ölçülür. Türkiye’de son yıllarda bu rakam yangın başına 5 hektara kadar düştü, eskiden bu 18-20 hektar civarındaydı. Akdeniz ülkeleriyle kıyaslandığında çok kötü durumdaydık. Akdeniz İklim Kuşağı’nda olduğumuz için mutlaka yangınlar çıkacak. Önemli olan bu yangına kısa zamanda müdahale edip onu söndürmek” açıklamasını yapıyor. Küresel ısınmadan dolayı bu rakamın daha yukarılarda çıkmasından çok korktuğunu söyleyen Küçükosmanoğlu, helikopter sayısının az olduğuna ilişkin eleştirilere de katılmadığını belirtiyor. Küçükosmanoğlu, yangın söndürme konusunda önceliğin her zaman yerden savaş yöntemlerine verilmesi gerektiğini, ikinci aşamanın havadan savaş yöntemlerinde olması gerektiğini öne sürüyor.

Kızıl Ada'nın feneri, gezgin midelerin yeni gözdesi oldu


Fethiye Körfezi’ne yelken açan denizcilere 100 yıldan fazla bir süredir yol gösteren Kızıl Ada’nın beyaz feneri, artık rüzgarın yorduğu denizcilere hem barınak hem de mükemmel bir ziyafet sunacak.

Özgür Gürbüz - Sabah / 30 Eylül 2007
Fotoğraflar: Bülent Tavlı

Marsilya’dan getirilen tuğlalar üst üste konulduğunda 1800’lü yılların sonuydu. Fransızların inşa ettiği fener o gün bugündür Fethiye kıyılarında yolculuk yapan denizcilere yol gösteriyor. Kırmızıya çalan zemininden adını alan Kızıl Ada’yı bulmak için bugün fenerin ışığı dışında başka bir alternatifiniz daha var. Ada’da yeni açılan restoranın mutfağından körfeze dağılan enfes kokular tüm denizcilere akşam yemeği için nereye demir atacaklarını işaret ediyor.

Kıyı Emniyeti Genel Müdürlüğü’nün eski fenerleri kiralamaya başladığını duyar duymaz hayallerini gerçekleştirmek için işe koyulan dört işadamı Akdeniz’in ortasında farklı bir projeye imza attı. Kızıl Ada ve fenerini yıllığı 140 bin YTL’den 15 yıllığına kiralayan yatırımcılar, bir restoran ve 9 odadan oluşan butik oteliyle ilginç bir projeye imza atıyor. Restoran şimdiden denizcilerin ve tüm Türkiye’den gelen özel konukların gözdesi olmuş durumda. Müşteriler arasında Koç, Sabancı, Zorlu ve Hakko ailelerinin üyeleri var. Yemeklerin tadına bakmak için yatınızın olması gerekmiyor, rezervasyon yaptıran müşteriler karadan özel teknelerle alınıp adaya getiriliyor ve yemekten sonra ayışığını takip ederek tekrar karaya geri götürülüyor. Gelecek yıl resterasyon ve yapım işlemleri tamamlanacak olan butik otel açıldığında adada gecelemek de mümkün olacak. Yatıyla gelecekler içinse, misafirlerin karşılandığı ve ufak bir asansörle yukarı taşındığı koy, şiddetli dalagalara karşı portatif bir bariyerle güçlendirilerek doğal bir liman haline getirilecek. Adaya ayak bastığınız iskelenin tam arkasında yer alan minyatür koy ise adanın sürprizi olacak. Küçük bir bar ve denize girilebilecek size özel bir koy burada sizi bekleyecek. Sürprizler bununla da bitmiyor. Fethiye’nin en sıcak günlerinde bile ağaçlar altında, esen rüzgarın serinlettiği koltuklarınızda oturabiliyor, güneşin batışını önünüzden geçen yelkenlilerin üstünden izleyebiliyorsunuz.

Dört işadamının ortak rüyası
Kızıl Ada’nın beyaz fenerini turizm merkezine çevirme fikrinin arkasında uzun zamandır Fethiye’de turizm ve ticaretle uğraşan işadamları var. Ortaklardan Mehmet Günel, bugün butik otel olan Beyaz Yunus adlı deniz ürünleri lokantasının işletmecisi. Diğer ortakların ortak özelliği de Mehmet Bey’in müşterisi olması. Hikmet Selçuk, bölgenin en eski kaptanlarından. Yat imalatı ve yat turizminde ilk akla gelen isimlerden biri. Besir Pehlivan yine bölgenin bilinen balıkçılarından ama onun adaya bağlılığı diğerlerine göre çok daha özel. Besir Bey’in ailesi yıllarca adadaki fenerin bekçiliğini yapmış, kendisi okula gitmek için adadan kürek çekerek Fethiye’ye gidip gelmiş. 1980’li yılların başlarında güneş enerjisiyle çalışan otomotik sisteme geçilmesiyle beraber evleri olan adadan geçici bir ayrılık yaşamış olsa da bu projeyle yeniden geri dönmüş. Son ortak Salih Vural ise yıllar önce Fethiye’ye yerleşmiş, kuyumculuk ve hediyelik eşya ticaretiyle uğraşıyor. Salih Vural Kızıl Ada Restoran’ını anlatırken, karlı bir yatırım yapmaktan çok herkesin hayalini kurduğu, düşlediği projeyi gerçekleştirmeye çalıştıklarını söylüyor. Vural, “İşin doğrusu bu. Yazın çalışırken yarım saat buraya kaçsanız buranın keyfini anlarsınız.Yatırımı profesyonel tuttuk. Doğayı bozmamaya çalıştık. Ticari kaygı olsaydı böyle olmazdı. Çok büyük bir getiri beklemiyorduk” diyor. Düşler için de harcanmış olsa, şu ana kadar harcanan yatırımın değeri 2 milyon doları buluyor. Salih Vural bir o kadar daha harcanağını da tahmin ediyor.

Yüksek maliyete rağmen fiyatları karadaki rakipleriyle aynı tutmaya çalışacaklarını belirten Vural, Mehmet Günel’in Beyaz Yunus’taki tecrübesini ve kadrosunu adaya taşıdığını söylüyor. Ağırlıklı olarak balık ve kabuklu deniz ürünleri üzerinde uzmanlaşan restoranda yerli şaraplar tercih edilmiş. Akdeniz mutfağı havasında, biraz Güney Fransa biraz İtalyan. Yörenin balıkları öncelikli tercihler arasında, lahoz, akya, deniz kereviti gibi. Pişirme teknikleri de her restoran benzemiyor, vantuzlarıyla birlikte pişirilen ahtapot gibi. Deniz mahsulü mezeleri özellikle ilgi çekiyor. Yüz kişilik kapasitesi bazen denizden gelen yatçılar bazen ise özel partiler için İstanbul’dan ya da yurt dışından gelen davetliler taraından kullanılıyor. Kapasiteyi arttırmayı düşünseler de iki yüzün üzerine çıkmamaya kararlılar. Konaklama konusundaki prensipleri yemek konusunda da geçerli. Ada küçük bir ada değil ama sadece 9 odalı bir butik otel planlanıyor ve bunların 3’ü zaten fenerin içindeki odaların restorasyonu ile sağlanacak. Fenerin içindeki eski eşyalardan oluşan ufak bir müze fikri de projelerden bir tanesi. Kıyı Emniyeti Genel Müdürlüğü’de başka fenerlerden getirilen eşyalarla müzeyi zenginleştirecek. Bakalım, Kızıl Ada’nın şimdiden kulaktan kulağa fısıldanan restoranı Akdeniz’in turizm kültürünü bu müze fikri gibi daha da zenginleştirecek mi?

Adanın enerjisi güneş ve rüzgardan
Adaki tesisler ufak bir alana kurularak doğa korunmaya çalışılmış. 250 yeni fidan dikilmiş ve adanın büyük bir bölümüne dokunulmamış. Yaban tavşanları bile bulmak mümkün. Doğa koruma çabası enerji kullanımında da kendisini gösteriyor. Adada kurulu olan güneş panelleri (fotovoltaik) ve rüzgar türbini adanın tüm enerjisini karşılıyor. Akülerle desteklenen bu hibrid sistemin maliyeti 275 bin Avro. Taşıma ve kurulum ücretleriyle 300 bin Avro’yu buluyor. Gelecek yıl açılacak konaklama tesisleri için gerekli olan elektrik enerjisi de yine güneş panellerinden sağlanacak. Bunun için 100 bin Avro’luk ek bir kurulu güç daha sipariş edilmiş. İşletmeciler, ilk yatırım maliyeti büyük olsa da, adada motor çalışmasını istemediği için jenaratör seçeneğine sıcak bakmamış. Uzun vadede hem rüzgardan hem de güneşten nasibini alan adada temiz enerji sistemlerinin karlı bir seçenek olacağı kesin. Hem doğa hem de yatırımcılar kazanacak kısacası.

Salih Vural (Yatırımcı – Kızıl Ada Restoranı )
“Öncelikli müşterilerimiz yabancı yatçılar”
Göcek yat turizminde önemli bir nokta haline geldi. Fethiye’de de tüm marinalar dolu. Yabancılar buraya gelip tekne kiralıyorlar artık. Bütün gün denizde rüzgarla boğuşan bir kişi akşam yemek yapmakla uğraşmak istemiyor. Bizim hedef kitlemizin içinde yabancı yatçılar ön planda. Bu yüzden yatların rahat konaklayabilmesi için denizi uygun hale getireceğiz. Portatif bariyerler getirip, kışın deniz şiddetlendiğinde başka yere götüreceğiz. Kalıcı bir şey güzel olmaz. Zaten Çevre Koruma Kurulu da izin vermez. Sonuçta burası bir ada ve orman var. Burayı tahrip edemezsiniz. Yaptığımız yapılarda çok az taş ama genelde ahşap kullanmak istiyoruz. Beton kullanmaktan kaçınıyoruz. Birkaç odalı butik otel yapacağız çünkü bugün 500 - 1000 odalı otel yapanlar sonra nasıl pazarlayacağım diye düşünüp fiyatları indiriyor ve biraz da boşa çalışıyorlar. Herşeyden önce farklı birşey olsun istedik.

Yangın çok helikopter yok

Özgür Gürbüz-Haber Ekoloji / 20 Eylül 2007
www.haberekoloji.com Bu mail adresi spam botlara karşı korumalıdır, görebilmek için Javascript açık olmalıdır

Bu yaz da yangınlarla geçti. Toplam orman alanı 21 milyon hektar olan Türkiye’nin K.Maraş’tan İstanbul’a kadar 1700 km’lik sahil şeridinde yer alan yaklaşık 12 milyon hektar alan orman, yangına birinci dereceden hassas. Küresel ısınmanın yangın tehlikesini arttırdığı, 2B gibi yasalarla ormandan rant elde etmek isteyenlere göz kırpıldığını bilmeyen yok. Buna karşın Türkiye’de sadece 29 helikopter yangın söndürme görevi yapıyor. İtalya’nın 1 milyon hektarlık ormanlık alanı bulunan Toskana bölgesinde ise yaz aylarında devriye gezen helikopter sayısı 10.

Türkiye’de Yangınların sıkça görüldüğü Ege ve Akdeniz’deki ormanlık alanlar 8 milyon hektar civarında. Özellikle yaz aylarında artan yangın tehlikesine karşı ek helikopter kiralayan Çevre ve Orman Bakanlığı, 6’sı kendine ait olmak üzere toplam 29 helikopterle yangınlara müdahale etmeye çalışıyor. Çoğunlukla bu bölgelerde konuşlandırılan helikopterlerin sayısı diğer ülkelerle karşılaştırıldığında yeterli gözükmüyor. İtalya’nın Toskana bölgesinin orman varlığı sadece 1 milyon hektar ancak yaz aylarında 10 yangın söndürme helikopteri bölgede görev yapıyor. Kış aylarında 2 olan bu rakam Temmuz ayıyla beraber 10’a çıkıyor. İtalya’da bölgesel ve ülkesel hava filosu yangınlara müdahale ediyor. Orman yangınlarında helikopter kullanımı ile araştırmalar yapan profesör Enrico Marchi, bölgesel filonun yetmediği anlarda ulusal filonun da devreye girdiğini söylüyor.

Toskana’dan 21 kat fazla orman alanını sahip Türkiye’nin yangın söndürme helikopteri sayısı sadece 3 kat fazla. Yangına hassas olmayan bölgeler dışarıda bıraksak bile durumu kurtaramıyoruz. Türkiye’nin daha fazla helikoptere ihtiyacı olduğu açıkça görülüyor. Bu hesaplamaya kontrol edilmek istenen alanın büyüklüğü, ormanlar arası uzaklıklar da katılırsa ortaya daha vahim bir tablo çıkıyor. Türkiye’nin daha çok helikoptere ve de küresel ısınmayı daha yakından gözlemeye ihtiyacı var. Sıcak dalgasının vuracağı yıllar aylar öncesinden belli oluyor. Bu yıllar için en azından daha fazla helikopter kiralanması neden düşünülmüyor?

Küresel ısınma yangınları tetikliyor

Küresel ısınmanın etkisini arttırması da yangınların sayısı ve şiddetini arttırıyor. 1970 ile 2003 yılları arasında Batı Amerika’da çıkan 1166 yangını inceleyen bilim insanları, çıkan yangınların yüzde 72’sinin karların erken eridiği yani havanın daha sıcak, toprağın daha nemsiz olduğu yıllarda meydana geldiğini saptamış. Science Dergisi’nde yayınlanan rapor, yaz ve bahar aylarında yaşanan sıcaklık artışlarının daha çok orman yangınlarına yol açtığını ortaya koyuyor. Dünyanın en sıcak dördüncü yılı olan 2003’te, başta Portekiz olmak üzere tüm Avrupa’yı saran yangınlar da küresel ısınmayla orman yangınları arasındaki ilişki için önemli bir örnek olarak gösteriliyor. Bu yıl Avrupa’nın doğusunda yaşadığımız sıcak dalgasının sonuçlarını da Yunanistan ve Türkiye’de gördük.

Bakanlık bizim umurumuzda değil ya da bütçemiz yok diyorsa çevreci kuruluşlara buradan bir çağrı yapıyorum. Yakılan ağaçlar için para toplayıp fidan dikmek yerine, helikopter alınması için para toplayalım. Elimizdekini koruyamazsak yerine yenisini de koyamayız.