Son 20 yılda ortalama yüzde 9.5'ları bulan büyüme hızı, 1 milyar 300 milyonu bulan nüfus ve 2004'te 4 bin 600 dolara ulaşan kişi başına düşen milli gelirle devamlı büyüyen Çin'de enerji ihtiyacı da hızla artıyor. Buna rağmen Çin, nükleere temkinli yaklaşıyor.
Özgür Gürbüz - Referans Gazetesi / Ocak 2006
Çin'i, sadece dünyanın en büyük barajına ya da seddine sahip ülke olarak tanımlarsak haksızlık etmiş oluruz. Bugün toplam elektriğin yüzde 2'sini sağlayan nükleer enerjinin, 2020 için tasarlanan tüm projeler hayata geçse dahi, toplam kurulu güç içinde payının yüzde 5'i geçemeyeceği tahmin ediliyor. 2003 yılı rakamlarına göre 338 GW'lık (gigavat) kurulu güce sahip olan Çin'in kapasitesinin 253 GW'ı termik santrallerden, 83 GW'ı hidroelektrikten ve sadece 2 GW'ı nükleerden oluşuyor. Üretilen 1 trilyon 807 milyar kilovatsaatlik elektriğin de sadece 42 milyon kilovatsaati nükleerden geliyor. Geçtiğimiz günlerde TÜSİAD ve Boğaziçi Üniversitesi'nin konuğu olarak Türkiye'ye gelen Çin, Silah Kontrol ve Silahsızlanma Grubu Araştırma Bölümü Direktörü Teng Jianqun, Çin'de daha az nükleer santral olmasının tamamen politik bir karar olduğunu söylüyor. Jianqun, "Hindistan'da sanırım 15'ten fazla nükleer santral var. Çin'de bu sayı daha az. Bu santraller 1990'larda faaliyete geçti. Çin, enerji kaynaklarında çeşitliliğe gitti ve nükleeri en son seçenek olarak gördü" diyor. İşletmede 9 santrali olan Çin'in inşa halinde olan 1 ve planlanan 4 nükleer santrali daha var.
Jianqun, Çin'in kalkınmasının büyük ölçüde enerjiyle, özellikle de petrolle bağlantılı olduğunu söylüyor. Nükleer enerjide bir başka çeşit enerji kaynağı ama kolay değil diyen Jianqun,"Sadece teknik olarak değil, güvenlik açısından da kolay değil. Çevrenin korunması açısından; eğer nükleer santral kaynaklı bir kaza olursa sonuç felaket" diyor. Jianqun Avrupa ve Çin'in enerji politikalarındaki farklılığı da şöyle açıklıyor: "Çin petrolü elektrik üretmek için kullanmıyor örneğin, sadece ulaşımda kullanıyor. Su, kömür, petrol, rüzgar ve nükleer gibi başka seçeneklerimiz de var ama Çin'in en büyük enerji kaynağı kömür". Jianqun, "Bugün, birçok Batı ülkesi kendi ülkelerinde nükleer santral kurmaya sıcak bakmıyor. Çin'in de bazı nükleer planları var. Teknolojinin kontrol altında tutulabileceğini düşünüyorum ama yine de kimse bilemez" diyor.
Çin'de 2004 yılında ihraç edilen petrolün kullanılan petrol içindeki oranı yüzde 48'lere kadar çıktı. Dünyanın en çok kömür kullanan ülkesi olan Çin, yılda 957 milyon ton petrole eşdeğer kömür kullanıyor. Bu yüzden de iklim değişikliğine neden olduğu bilinen sera gazları içinde başı çeken karbondioksit emisyonlarında, 1 milyar tonun üzerinde bir rakama ulaşmış durumda. Yine de bu rakam her gün Çin'den 3 kat daha fazla petrol kullanan ve nüfusu Çin'in neredeyse 5'te 1'i olan ABD'den daha az. Dünyanın en çok karbondioksit emisyonuna neden olan ABD'de ise yılda 1 milyar 616 milyon ton karbondioksit atmosfere salınıyor.
Özgür Gürbüz tarafından kaleme alınan makale, analiz ve haberlere bu adresten ulaşabilirsiniz. Yazıları başka bir yerde yayımlamak için izin almalısınız. E-posta: ozgurgurbuzblog(at)gmail.com
Türkiye'nin 128 milyar dolarlık enerji yatırımına ihtiyacı var
Özgür Gürbüz-Referans Gazetesi / 28 Ocak 2006
Önceki gün doğalgaz kesintileriyle gündeme gelen enerji sorunu hakkında konuşan Enerji ve Tabi Kaynaklar Bakanı Hilmi Güler, Türkiye'nin enerji konusunda önümüzdeki 15 yılda 128.5 milyar dolarlık yatırım ihtiyacı olduğunu söyledi. Önceki gün gerçekleşen 42 saatlik kesintinin "yanlış anlamadan" kaynaklandığını ve doğalgaz kaynaklı olmadığını söyleyen Bakan Güler, İstanbul ve diğer bölgelerde yaşanan elektrik kesintilerinin doğalgazdan kaynaklanmadığını belirterek, "Önceki gün gerçekleşen doğalgaz kesintisi, anlaşması olan ve bu anlaşmalarında kesintiye müsaade eden kurumlar için uygulandı. Bu aşamada ev ve sanayi için kesinti yapılması söz konusu değil" dedi.
Türk Sanayici ve İşadamları Derneği (TÜSİAD) ile İstanbul'da bir gelen Enerji Bakanı Güler, gelen doğalgaz miktarında bir azalma olmadığını da belirterek, elektrik kesintisini gerektirecek bir durumun olmadığını da söyledi. Güler, "Yurtdışından gelen doğalgazın miktarı arttı. İkinci bir LNG gemisi de Çanakkale'ye yaklaştı" diye konuştu.
Türkiye'de 20 yıldır doğalgaz kullanıldığına ve buna rağmen bir depolama alanının olmadığına değinen Güler, "Aliağa'da özel sektöre ait tesisle ilgili görüşmeler sürüyor. Silivri'de inşa edilen 1. 6 milyar dolarlık doğalgaz deposunun haziran ayında bitirilmesi planlanıyor. Tuz Gölü'nün altına yapılması düşünülen deponun da özel sektör tarafından yapılmasını destekliyoruz. Bu projenin 2001 yılında mühendislik ihalesi yapıldı. Konsorsiyumla çıkan problem yüzünden 2004 yılına kadar bir şey yapılmayacağına dair anlaşmaya şerh konulmuş. Biz buna razı olmadık ve tekrar konsorsiyumla konuştuk. Bu projenin yapılmasının birkaç yıl sürmesi planlıyor" diye konuştu.
Rusya ve İran ile yapılan doğalgaz anlaşmalarının her ikisinin de "kullan ya da öde" anlaşmaları olduğuna değinen Bakan Güler, "Almadığımız bir gazın parasını verdiğimiz halde, gaz kesintisi halinde karşı tarafın bir yükümlülüğü yok. Buna karşın bir yaptırım da uygulayamıyoruz" dedi.
Kömür ve su ihmal edildi
Enerji konusunda önümüzdeki 15 yılda 128.5 milyar dolarlık yatırım ihtiyacı olduğunu ve bu yatırımın 5 milyar dolarının kömüre, 16 milyar dolarının petrole, 2.7 milyar dolarının doğalgaza, geriye kalan 104.7 milyar dolarının da santrallerle birlikte iletim ve dağıtım hatları için kullanılacağını belirten Güler şöyle devam etti: "İletim yatırımları kamu, üretim ve dağıtım ise özel sektör tarafından yapılacak. Bu toplantıyı da özel sektörle fikir alışverişinde bulunmak için gerçekleştiriyoruz. Konuşulacak konular arasında nükleer santraller de var."
Yerli kaynakların geliştirilmesi için çalıştıklarını belirten Bakan Güler, "Uzunca bir süre kömürü ve suyu ihmal ettik. Yenilenebilir enerji kaynakları ile ilgili yasa bize nasip oldu. Şu ana kadar bu kaynaklara 562 lisans müracaatı oldu. Bu da 10 bin megawatta denk düşüyor. Bunun yanında şimdiye kadar 52 lisans verildi. Bunların kurulu gücü de 1250 megawatt" dedi.
Önceki gün doğalgaz kesintileriyle gündeme gelen enerji sorunu hakkında konuşan Enerji ve Tabi Kaynaklar Bakanı Hilmi Güler, Türkiye'nin enerji konusunda önümüzdeki 15 yılda 128.5 milyar dolarlık yatırım ihtiyacı olduğunu söyledi. Önceki gün gerçekleşen 42 saatlik kesintinin "yanlış anlamadan" kaynaklandığını ve doğalgaz kaynaklı olmadığını söyleyen Bakan Güler, İstanbul ve diğer bölgelerde yaşanan elektrik kesintilerinin doğalgazdan kaynaklanmadığını belirterek, "Önceki gün gerçekleşen doğalgaz kesintisi, anlaşması olan ve bu anlaşmalarında kesintiye müsaade eden kurumlar için uygulandı. Bu aşamada ev ve sanayi için kesinti yapılması söz konusu değil" dedi.
Türk Sanayici ve İşadamları Derneği (TÜSİAD) ile İstanbul'da bir gelen Enerji Bakanı Güler, gelen doğalgaz miktarında bir azalma olmadığını da belirterek, elektrik kesintisini gerektirecek bir durumun olmadığını da söyledi. Güler, "Yurtdışından gelen doğalgazın miktarı arttı. İkinci bir LNG gemisi de Çanakkale'ye yaklaştı" diye konuştu.
Türkiye'de 20 yıldır doğalgaz kullanıldığına ve buna rağmen bir depolama alanının olmadığına değinen Güler, "Aliağa'da özel sektöre ait tesisle ilgili görüşmeler sürüyor. Silivri'de inşa edilen 1. 6 milyar dolarlık doğalgaz deposunun haziran ayında bitirilmesi planlanıyor. Tuz Gölü'nün altına yapılması düşünülen deponun da özel sektör tarafından yapılmasını destekliyoruz. Bu projenin 2001 yılında mühendislik ihalesi yapıldı. Konsorsiyumla çıkan problem yüzünden 2004 yılına kadar bir şey yapılmayacağına dair anlaşmaya şerh konulmuş. Biz buna razı olmadık ve tekrar konsorsiyumla konuştuk. Bu projenin yapılmasının birkaç yıl sürmesi planlıyor" diye konuştu.
Rusya ve İran ile yapılan doğalgaz anlaşmalarının her ikisinin de "kullan ya da öde" anlaşmaları olduğuna değinen Bakan Güler, "Almadığımız bir gazın parasını verdiğimiz halde, gaz kesintisi halinde karşı tarafın bir yükümlülüğü yok. Buna karşın bir yaptırım da uygulayamıyoruz" dedi.
Kömür ve su ihmal edildi
Enerji konusunda önümüzdeki 15 yılda 128.5 milyar dolarlık yatırım ihtiyacı olduğunu ve bu yatırımın 5 milyar dolarının kömüre, 16 milyar dolarının petrole, 2.7 milyar dolarının doğalgaza, geriye kalan 104.7 milyar dolarının da santrallerle birlikte iletim ve dağıtım hatları için kullanılacağını belirten Güler şöyle devam etti: "İletim yatırımları kamu, üretim ve dağıtım ise özel sektör tarafından yapılacak. Bu toplantıyı da özel sektörle fikir alışverişinde bulunmak için gerçekleştiriyoruz. Konuşulacak konular arasında nükleer santraller de var."
Yerli kaynakların geliştirilmesi için çalıştıklarını belirten Bakan Güler, "Uzunca bir süre kömürü ve suyu ihmal ettik. Yenilenebilir enerji kaynakları ile ilgili yasa bize nasip oldu. Şu ana kadar bu kaynaklara 562 lisans müracaatı oldu. Bu da 10 bin megawatta denk düşüyor. Bunun yanında şimdiye kadar 52 lisans verildi. Bunların kurulu gücü de 1250 megawatt" dedi.
Kesintiler 'yanlış anlama'dan kaynaklanmış!
Önceki gün doğalgaz kesintileriyle gündeme gelen enerji sorunu hakkında konuşan Enerji ve Tabi Kaynaklar Bakanı Hilmi Güler, Türkiye'nin enerji konusunda önümüzdeki 15 yılda 128.5 milyar dolarlık yatırım ihtiyacı olduğunu söyledi.
Özgür Gürbüz - Referans Gazetesi / 28 Ocak 2006
Enerji ve Tabi Kaynaklar Bakanı Hilmi Güler, önceki gün gerçekleşen 42 saatlik kesintinin 'yanlış anlamadan' kaynaklandığını ve doğalgaz kaynaklı olmadığını söyledi. Bakan Güler, İstanbul ve diğer bölgelerde yaşanan elektrik kesintilerinin doğalgazdan kaynaklanmadığını belirterek, "Önceki gün gerçekleşen doğalgaz kesintisi anlaşması olan ve bu anlaşmalarında kesintiye müsade eden kurumlar için uygulandı. Bu aşamada ev ve sanayi için kesinti yapılması sözkonusu değil" dedi.
Türk Sanayici ve İşadamları Derneği (TÜSİAD) ile İstanbul'da bir gelen Enerji Bakanı Güler, gelen doğalgaz miktarında bir azalma olmadığını da belirterek, elektrik kesintisini gerektirecek bir durumun olmadığını da söyledi. Güler, "Yurtdışından gelen doğalgazın miktarı arttı. İkinci bir LNG gemisi de Çanakkale'ye yaklaştı" diye konuştu. Türkiye'de 20 yıldır dogalgaz kullanıldığını ve buna rağmen bir depolama alanının olmadığına değinen Güler, "Aliağa'da özel sektöre ait tesisle ilgili görüşmeler sürüyor. Silivri'de inşa edilen 1. 6 milyar dolarlık doğalgaz deposunun haziran ayında bitirilmesi planlanıyor. Tuz Gölü'nün altına yapılması düşünülen deponun da özel sektör tarafından yapılmasını destekliyoruz. Bu projenin 2001 yılında mühendislik ihalesi yapıldı. Konsorsiyumla çıkan problem yüzünden 2004 yılına kadar birşey yapılmayacağına dair anlaşmaya şerh konulmuş. Biz buna razı olmadık ve tekrar konsorsiyumla konuştuk. Bu projenin yapılmasının birkaç yıl sürmesi planlıyor" diye konuştu. Rusya ve İran'dan yapılan doğalgaz anlaşmalarının her ikisi için de 'kullan yada öde' anlaşmaları olduğuna değinen Bakan Güler, "Almadığımız bir gazın parasını verdiğimiz halde gaz kesintisi halinde de karşı tarafın bir yükümlülüğü yok. Buna karşın bir yaptırım da uygulayamıyoruz" dedi.
Enerji'ye 128 milyar dolarlık yatırım
Enerji konusunda önümüzdeki 15 yılda 128.5 milyar dolarlık yatırım ihtiyacı olduğunu ve bu yatırımın 5 milyar dolarının kömüre, 16 milyar dolarının petrole, 2.7 millar dolarının doğalgaza, geriye kalan 104.7 millyar dolarının da santrallerle birlikte iletim ve dağıtım hatları için kullanılacağını belirten Güler şöyle devam etti: "İletim yatırımları kamu, üretim ve dağıtım ise özel sektör tarafından yapılacak. Bu toplantıyı da özel sektörle fikir alışverişinde bulunmak için gerçekleştiriyoruz. Konuşulacak konular arasında nükleer santraller de var."
Yerli kaynakların geliştirilmesi için çalıştıklarını belirten Bakan Güler, "Uzunca bir süre kömürü ve suyu ihmal ettik. Yenilenebilir r enerji kaynakları ile ilgili yasa bize nasip oldu. Şu ana kadar bu kaynaklara 562 lisans müracaatı oldu. Bu da 10 bin megawatta denk düşüyor. Bunun yanında şimdiye kadar 52 lisans verildi. Bunların kurulu gücü de 1250 megawatt" dedi.
Tuz Gölü özel sektöre açılsın
Ankara Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Mustafa Özcan Ültanır, doğalgazda taahhütlerin yerine getirilmemesi halinde uygulanacak ceza hükmünün sadece Ruslarla yapılan anlaşmada olduğunu İran gazında böyle bir hüküm olmadığını söylüyor. Ültanır, "Eğer Ruslar taahhüt ettikleri doğalgazı göndermezlerse BOTAŞ, ceza olarak doğalgaz mikatrına denk gelen tutarı faturadan kesiyor. İran anlaşmasında ise bu hüküm yok" dedi. Bunun hem İran anlaşmasını imzalayan hem de bugüne kadar bunu düzeltemeyen bugünkü hükümetin de bir ayıbı olduğunu söyleyen Ültanır, fiyat pazarlıkları sırasında bu konunun dile getirilmemesine dikkat çekti.
Özgür Gürbüz - Referans Gazetesi / 28 Ocak 2006
Enerji ve Tabi Kaynaklar Bakanı Hilmi Güler, önceki gün gerçekleşen 42 saatlik kesintinin 'yanlış anlamadan' kaynaklandığını ve doğalgaz kaynaklı olmadığını söyledi. Bakan Güler, İstanbul ve diğer bölgelerde yaşanan elektrik kesintilerinin doğalgazdan kaynaklanmadığını belirterek, "Önceki gün gerçekleşen doğalgaz kesintisi anlaşması olan ve bu anlaşmalarında kesintiye müsade eden kurumlar için uygulandı. Bu aşamada ev ve sanayi için kesinti yapılması sözkonusu değil" dedi.
Türk Sanayici ve İşadamları Derneği (TÜSİAD) ile İstanbul'da bir gelen Enerji Bakanı Güler, gelen doğalgaz miktarında bir azalma olmadığını da belirterek, elektrik kesintisini gerektirecek bir durumun olmadığını da söyledi. Güler, "Yurtdışından gelen doğalgazın miktarı arttı. İkinci bir LNG gemisi de Çanakkale'ye yaklaştı" diye konuştu. Türkiye'de 20 yıldır dogalgaz kullanıldığını ve buna rağmen bir depolama alanının olmadığına değinen Güler, "Aliağa'da özel sektöre ait tesisle ilgili görüşmeler sürüyor. Silivri'de inşa edilen 1. 6 milyar dolarlık doğalgaz deposunun haziran ayında bitirilmesi planlanıyor. Tuz Gölü'nün altına yapılması düşünülen deponun da özel sektör tarafından yapılmasını destekliyoruz. Bu projenin 2001 yılında mühendislik ihalesi yapıldı. Konsorsiyumla çıkan problem yüzünden 2004 yılına kadar birşey yapılmayacağına dair anlaşmaya şerh konulmuş. Biz buna razı olmadık ve tekrar konsorsiyumla konuştuk. Bu projenin yapılmasının birkaç yıl sürmesi planlıyor" diye konuştu. Rusya ve İran'dan yapılan doğalgaz anlaşmalarının her ikisi için de 'kullan yada öde' anlaşmaları olduğuna değinen Bakan Güler, "Almadığımız bir gazın parasını verdiğimiz halde gaz kesintisi halinde de karşı tarafın bir yükümlülüğü yok. Buna karşın bir yaptırım da uygulayamıyoruz" dedi.
Enerji'ye 128 milyar dolarlık yatırım
Enerji konusunda önümüzdeki 15 yılda 128.5 milyar dolarlık yatırım ihtiyacı olduğunu ve bu yatırımın 5 milyar dolarının kömüre, 16 milyar dolarının petrole, 2.7 millar dolarının doğalgaza, geriye kalan 104.7 millyar dolarının da santrallerle birlikte iletim ve dağıtım hatları için kullanılacağını belirten Güler şöyle devam etti: "İletim yatırımları kamu, üretim ve dağıtım ise özel sektör tarafından yapılacak. Bu toplantıyı da özel sektörle fikir alışverişinde bulunmak için gerçekleştiriyoruz. Konuşulacak konular arasında nükleer santraller de var."
Yerli kaynakların geliştirilmesi için çalıştıklarını belirten Bakan Güler, "Uzunca bir süre kömürü ve suyu ihmal ettik. Yenilenebilir r enerji kaynakları ile ilgili yasa bize nasip oldu. Şu ana kadar bu kaynaklara 562 lisans müracaatı oldu. Bu da 10 bin megawatta denk düşüyor. Bunun yanında şimdiye kadar 52 lisans verildi. Bunların kurulu gücü de 1250 megawatt" dedi.
Tuz Gölü özel sektöre açılsın
Ankara Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Mustafa Özcan Ültanır, doğalgazda taahhütlerin yerine getirilmemesi halinde uygulanacak ceza hükmünün sadece Ruslarla yapılan anlaşmada olduğunu İran gazında böyle bir hüküm olmadığını söylüyor. Ültanır, "Eğer Ruslar taahhüt ettikleri doğalgazı göndermezlerse BOTAŞ, ceza olarak doğalgaz mikatrına denk gelen tutarı faturadan kesiyor. İran anlaşmasında ise bu hüküm yok" dedi. Bunun hem İran anlaşmasını imzalayan hem de bugüne kadar bunu düzeltemeyen bugünkü hükümetin de bir ayıbı olduğunu söyleyen Ültanır, fiyat pazarlıkları sırasında bu konunun dile getirilmemesine dikkat çekti.
Doğalgaza bağımlılık azalmayacak, artacak.
Özgür Gürbüz - Yorum - Referans / 28 Ocak 2006
Son günlerde doğalgaz krizleriyle ortaya çıkan tablo, tüm açıklığıyla Türkiye'nin enerji politikalarının tıkandığını ortaya koyuyor. Ulusal politika eksikliği, strateji yoksunluğu ve vizyonsuzluk Türkiye'yi bu günlere getirdi. Bazen bu tip sert dönemeçler şirketleri ya da ülkeleri rotalarına sokar bazen de tamamen raydan çıkarır. O yüzden şimdi atacağımız adımlar oldukça önemli.
Türkiye bir önceki hükümet döneminde yaptığı "al ya da öde" anlaşmaları yüzünden doğalgaza boğulmuş durumda. Talepten fazla olan bu gazın kullanılması için önce çevrim santralleri denilen doğalgazı elektrik enerjisine çeviren santraller kuruldu. Bu santrallerin avantajı, diğer termik santrallere oranla daha çabuk devreye sokulabilmesi ve doğalgaz ucuz alındığı takdirde daha ucuza elektrik üretebilmesiydi. Ama ipin ucu kaçırıldı. 1999'da neredeyse başa baş olan hidrolik, kömür ve doğalgaz santrallerinden üretilen elektrik miktarı 5 yıl içerisinde doğalgaz lehine bozuldu. Bugün üretilen elektriğin yarısına yakını doğalgaz santrallerinden geliyor. Bu çarpıklığın bir ucu Yüce Divan'a kadar uzanırken diğer ucu da şu rakamların altında yatıyor. BOTAŞ 2006 yılı için yaptığı talep tahmininde Yunanistan'a yapılması planlanan 21 milyon metreküplük ihracatla birlikte 29 milyar 526 milyon metreküp doğalgaza gereksinim olduğunu söylüyor. Kontrata bağlı arz ise aynı yıl için 35 milyar 766 milyon metreküp. Bu arz fazlası, 2010 yılında 10 milyar metreküpe çıkıyor. Bu yüzden BOTAŞ yetkilileri, her yıl anlaşmaları revize ederek kullanamayacağımız gaz için para ödememeye çalışıyor. Bir yandan da gerek çevrim santralleri gerek doğalgaz kullanımının yaygınlaştırılmasıyla arz miktarı karşılanmaya çalışılıyor.
Burada doğalgazın özellikle büyük kentlerdeki konutlarda ve sanayide diğer alternatiflere göre ucuza mal olmasının da etkisi var. Nedeni ne olursa olsun asıl doğalgaz bağımlılığı da burada başlıyor. Yeni doğalgaz santrali kurulmasa bile 2020'de gerçekleşecek elektrik harici tüketimin 46 milyar metreküpleri bulması bekleniyor. Günü kurtarmaya çalışıyoruz ama yarın doğalgaza daha da bağımlı hale geliyoruz.
Peki, seçeneklerimiz neler? Doğalgaz, Türkiye gibi yüksek fiyatlara almadığınız takdirde ucuz bir kaynak. Ancak, fiyat dalgalanmaları var ve büyük kentlerde hava kirliliğine çözüm olsa da küresel ısınmaya yol açan sera gazları konusunda çok da masum değil. Çözüm için adı geçen nükleer enerji de çevresel açıdan büyük riskler içeriyor, elektrik üretim maliyeti doğalgazın ve diğer birçok kaynağın üzerinde, ilk finansman giderleri çok yüksek ve atık sorunu herkesi ürkütüyor. Ayrıca nükleer santraller sadece elektrik üretiyorlar. Elektrikle ısınmaya kalkarsanız astarı yüzünden pahalıya geliyor. Türkiye'nin doğalgazı giderek ısınma amaçlı kullanacağı düşünülürse, nükleer enerjinin Türkiye'yi bu bağımlılıktan kurtarması zor. 5-10 yıl önce kurulan ve alım garantisi altında olan doğalgaz santrallerini de kapatamayacağınıza göre çözüm başka yerde aranmalı.
Öncelikle, jeotermal enerji gibi ısınma amaçlı da kullanılabilecek bir enerji kaynağının kullanılabildiği yerlerde doğalgazdan uzak durmak gerek. Kamu binaları başta olmak üzere, verimli ampullerden izolasyona kadar olan bir dizi önlemi süratle gerçekleştirmeli, özellikle yeniden canlanan inşaat sektöründe yalıtım ve izolasyonla ilgili standart ve kontrolleri arttırmalıyız. Üretilen elektriğin yüzde 22'sinin evlerde, yüzde 11'inin ticarethanelerde ve yüzde 4'ünün resmi dairelerde tüketildiği anımsanırsa, 4 kat daha az enerji harcayan verimli ampullerin bile nasıl büyük bir katkı sağlayacağı ve böyle bir kampanyanın ne kadar kısa sürede sonuç vereceği tahmin edilebilir.
Türkiye gibi enerjiyi oldukça pahalıya alan bir ülkedeki ortalama bir dairenin enerji harcamasının Almanya'daki eşdeğerinin 5 katı olduğu akıldan çıkmamalı. Bu çalışmalarla arttırılan doğalgazın ihracatı için de çaba sarf edilmeli. Yeni enerji yatırımlarında yerli kaynaklar ön planda tutulmalı ve Türkiye'nin AB hedefi göz ardı edilmemeli. Kyoto Protokolü, AB'nin olmazsa olmazı; çevresel maliyetler ve bu kadar büyük yatırımlar için istihdama katkı mutlaka kriter kabul edilmeli. Kriz anında devreye girecek doğalgaz depoları kısa zamanda hayata geçirilmeli. Hangi yerli kaynakları ve nasıl kullanacağımızı belirleyecek ciddi bir plan acilen hazırlanıp, kamuoyunda tartışmaya açılmalı.
Son günlerde doğalgaz krizleriyle ortaya çıkan tablo, tüm açıklığıyla Türkiye'nin enerji politikalarının tıkandığını ortaya koyuyor. Ulusal politika eksikliği, strateji yoksunluğu ve vizyonsuzluk Türkiye'yi bu günlere getirdi. Bazen bu tip sert dönemeçler şirketleri ya da ülkeleri rotalarına sokar bazen de tamamen raydan çıkarır. O yüzden şimdi atacağımız adımlar oldukça önemli.
Türkiye bir önceki hükümet döneminde yaptığı "al ya da öde" anlaşmaları yüzünden doğalgaza boğulmuş durumda. Talepten fazla olan bu gazın kullanılması için önce çevrim santralleri denilen doğalgazı elektrik enerjisine çeviren santraller kuruldu. Bu santrallerin avantajı, diğer termik santrallere oranla daha çabuk devreye sokulabilmesi ve doğalgaz ucuz alındığı takdirde daha ucuza elektrik üretebilmesiydi. Ama ipin ucu kaçırıldı. 1999'da neredeyse başa baş olan hidrolik, kömür ve doğalgaz santrallerinden üretilen elektrik miktarı 5 yıl içerisinde doğalgaz lehine bozuldu. Bugün üretilen elektriğin yarısına yakını doğalgaz santrallerinden geliyor. Bu çarpıklığın bir ucu Yüce Divan'a kadar uzanırken diğer ucu da şu rakamların altında yatıyor. BOTAŞ 2006 yılı için yaptığı talep tahmininde Yunanistan'a yapılması planlanan 21 milyon metreküplük ihracatla birlikte 29 milyar 526 milyon metreküp doğalgaza gereksinim olduğunu söylüyor. Kontrata bağlı arz ise aynı yıl için 35 milyar 766 milyon metreküp. Bu arz fazlası, 2010 yılında 10 milyar metreküpe çıkıyor. Bu yüzden BOTAŞ yetkilileri, her yıl anlaşmaları revize ederek kullanamayacağımız gaz için para ödememeye çalışıyor. Bir yandan da gerek çevrim santralleri gerek doğalgaz kullanımının yaygınlaştırılmasıyla arz miktarı karşılanmaya çalışılıyor.
Burada doğalgazın özellikle büyük kentlerdeki konutlarda ve sanayide diğer alternatiflere göre ucuza mal olmasının da etkisi var. Nedeni ne olursa olsun asıl doğalgaz bağımlılığı da burada başlıyor. Yeni doğalgaz santrali kurulmasa bile 2020'de gerçekleşecek elektrik harici tüketimin 46 milyar metreküpleri bulması bekleniyor. Günü kurtarmaya çalışıyoruz ama yarın doğalgaza daha da bağımlı hale geliyoruz.
Peki, seçeneklerimiz neler? Doğalgaz, Türkiye gibi yüksek fiyatlara almadığınız takdirde ucuz bir kaynak. Ancak, fiyat dalgalanmaları var ve büyük kentlerde hava kirliliğine çözüm olsa da küresel ısınmaya yol açan sera gazları konusunda çok da masum değil. Çözüm için adı geçen nükleer enerji de çevresel açıdan büyük riskler içeriyor, elektrik üretim maliyeti doğalgazın ve diğer birçok kaynağın üzerinde, ilk finansman giderleri çok yüksek ve atık sorunu herkesi ürkütüyor. Ayrıca nükleer santraller sadece elektrik üretiyorlar. Elektrikle ısınmaya kalkarsanız astarı yüzünden pahalıya geliyor. Türkiye'nin doğalgazı giderek ısınma amaçlı kullanacağı düşünülürse, nükleer enerjinin Türkiye'yi bu bağımlılıktan kurtarması zor. 5-10 yıl önce kurulan ve alım garantisi altında olan doğalgaz santrallerini de kapatamayacağınıza göre çözüm başka yerde aranmalı.
Öncelikle, jeotermal enerji gibi ısınma amaçlı da kullanılabilecek bir enerji kaynağının kullanılabildiği yerlerde doğalgazdan uzak durmak gerek. Kamu binaları başta olmak üzere, verimli ampullerden izolasyona kadar olan bir dizi önlemi süratle gerçekleştirmeli, özellikle yeniden canlanan inşaat sektöründe yalıtım ve izolasyonla ilgili standart ve kontrolleri arttırmalıyız. Üretilen elektriğin yüzde 22'sinin evlerde, yüzde 11'inin ticarethanelerde ve yüzde 4'ünün resmi dairelerde tüketildiği anımsanırsa, 4 kat daha az enerji harcayan verimli ampullerin bile nasıl büyük bir katkı sağlayacağı ve böyle bir kampanyanın ne kadar kısa sürede sonuç vereceği tahmin edilebilir.
Türkiye gibi enerjiyi oldukça pahalıya alan bir ülkedeki ortalama bir dairenin enerji harcamasının Almanya'daki eşdeğerinin 5 katı olduğu akıldan çıkmamalı. Bu çalışmalarla arttırılan doğalgazın ihracatı için de çaba sarf edilmeli. Yeni enerji yatırımlarında yerli kaynaklar ön planda tutulmalı ve Türkiye'nin AB hedefi göz ardı edilmemeli. Kyoto Protokolü, AB'nin olmazsa olmazı; çevresel maliyetler ve bu kadar büyük yatırımlar için istihdama katkı mutlaka kriter kabul edilmeli. Kriz anında devreye girecek doğalgaz depoları kısa zamanda hayata geçirilmeli. Hangi yerli kaynakları ve nasıl kullanacağımızı belirleyecek ciddi bir plan acilen hazırlanıp, kamuoyunda tartışmaya açılmalı.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)