Özgür Gürbüz-BirGün/04 Ocak 2015
Siyasi yelpazenin solundaki hareketler için ‘sokağı örgütlemek’ çok yabancı bir söylem değil. Yine de sokağı örgütlemekten herkesin ne anladığı tartışılır. Bahsedilen nedir? Sokaklarda barikat kuran, sisteme direnen bir hareket yaratmak mı? Yoksa gücünü sokaktan alan, oradaki direnci, örgütlenme pratiğini yaşamın her alanına taşıyan, böylece sokağın hiyerarşik olmayan doğasını kurumsal yapılara götürerek bir değişim başlatmak mı? Herhalde ikincisi.
Siyasi yelpazenin solundaki hareketler için ‘sokağı örgütlemek’ çok yabancı bir söylem değil. Yine de sokağı örgütlemekten herkesin ne anladığı tartışılır. Bahsedilen nedir? Sokaklarda barikat kuran, sisteme direnen bir hareket yaratmak mı? Yoksa gücünü sokaktan alan, oradaki direnci, örgütlenme pratiğini yaşamın her alanına taşıyan, böylece sokağın hiyerarşik olmayan doğasını kurumsal yapılara götürerek bir değişim başlatmak mı? Herhalde ikincisi.
Gezi’den bu
yana sokakta süregelen hareketliliğin kurumsal yapılara sınırlı oranda da olsa yansıdığını
söyleyebiliriz. Lidersiz yapıların ‘zayıf’ olmadığı, herkesin lider olduğu kolektif
örgütlerin daha güçlü olduğu anlaşıldı. Tartışmalarda söz alma tarzımız değişti.
Cinsiyetçi küfürlerin komik olmadığını anladık. Parti bayraklarının en önde
dalgalanmasının, en büyük pankartla mitinge gitmenin, orantısız zekanın yanında
gösterişsiz kaldığı görüldü. Alınan yol az değil ama yetmedi. Şimdi yeni bir
politikayı hayata geçirme zamanı. Yaşamı
örgütlemenin vakti geldi.
Ne demek
yaşamı örgütlemek? Yaşamımız boyunca kurduğumuz tüm ilişkileri, var olduğumuz
tüm alanları politik hedeflerimize uygun hale getirmek. Burası günlük gazete
olduğuna göre kuramsal konuşmayı bırakalım, örneklerle anlatalım.
Süpermarketleri,
okulları, bakkalları, üniversiteleri ‘örgütlemekten’ bahsediyorum. Üretici
kooperatifleri kurmaktan, enerjiden buğdaya üretimi birlikte
gerçekleştirmekten, ürettiğimizi tüketici kooperatifleri aracılığıyla satmaktan,
market zincirleri oluşturmaktan, kendi okullarımızı ve yurtlarımızı inşa
etmekten bahsediyorum. Yürüyüşe katıldığı için işinden çıkarılan işçiye
sunacağımız bir alternatif, sözünü sakınmadığı için üniversiteden atılan
akademisyene çalışacağı bir üniversite, zorunlu din dersinden bunalan
çocuklarımıza evrim teorisini öğreteceğimiz bir okul inşa etmek zorundayız. Bahsettiğim
hizmetlerin (gıda, enerji, eğitim gibi) hemen hepsi artık paralı. Madem
parasını veriyoruz, nasıl ve kimden alacağımıza da biz karar verelim.
Birgün’de, 2012’de
yazdığım ‘Sol süpermarketler kurulsun’
başlıklı yazımda, “Üreten biziz ama yöneten olamadık. Tüketen de
biziz ama yine yöneten değiliz. Zincirin tamamında söz sahibi olmadıkça işimiz
zor” demiştim.
Destek veren çok oldu ama işe nereden başlayacağımız belli değildi. Eminim siz
de benim gibi, bir ürüne ya da emek desteğine ihtiyacınız olduğunda onu yanlış
kişilerden almamaya, eşe dosta sorup aynı politik görüşteki kişileri bulmaya
çalışıyorsunuz. Kurumsal yapılar olmadan yüzde 100 başarının zor olduğunu da
görmüşsünüzdür.
İlk hedef mahalle ve semt marketleri olmalı. Aramızda
bu yatırımı yapacak birikime sahip kişiler var. 100 ortakla ya da 5 ortakla;
önemli olan başlangıç. Onların birleşip ilk marketleri açması, olan markete
ortak olarak güçlendirmesi, bizlerin ise alışverişlerimizi bu marketlerden
yapmamız yeterli. Hızlı sermaye birikimi için marketler önemli. İkinci market
açılırken daha fazla ortak alınmasına fırsat sağlayacak sermaye birikimi de
sağlanmış olur. Marketlerin sayısı arttıkça, üretim yapan tarım kooperatifleri
kurulabilir ve marketlerin gıda ihtiyacı bu kooperatiflerden karşılanabilir. Böylece
üretim ayağı da oluşmaya başlar. İşsiz dostlarımıza marketlerde, fabrika ve
çiftliklerde iş sağladığımız gibi çalışanların adil ücretler almasını,
aracıların ortadan kalkmasını sağlayabiliriz. Okullar, üniversiteler ve bugün
ticari faaliyetlerimizde kullandığımız her araç kolektif girişimler sayesinde
kurulabilir. En azından paramızın nereye gittiğini biliriz. Doğramacıdan boya
ustasına, bu yapılar sayesinde dayanışmayı genişletir, orman katillerine, betona
tapanlara, sokakları gaza boğanlara değil, bizi özgür bir hayata davet edenlere
destek vermiş oluruz.