Özgür Gürbüz-BirGün/17 Mart 2013
Marina Abramoviç bir sanatçı. Performans sanatçısı,
Yugoslavya doğumlu. Sanatını var eden en önemli etken kendisi. Performans
sanatının odak noktasında çoğu zaman sanatçının kendisi yer alır. Rol yapılmaz,
izleyicinin önüne hayatın ta kendisi konur. Kimi zaman izleyici de bu sanatsal
gösterinin bir parçası olur. Tıpkı Marina’nın 2010 yılındaki gösterisinde
olduğu gibi.
2010 yılında New York Modern Sanatlar Müzesi’nde bir
performans sergileyen Abramoviç, 736 saat 30 dakika boyunca bir masanın
kenarında oturdu. Karşısındaki boş sandalye ise sanatseverlere ayrıldı. “Sanatçı burada” adını taşıyan gösteri
boyunca isteyen herkes Abramoviç’in karşısına oturdu ve hiçbir şey konuşmadan
bir süre sanatçıyla göz göze geldi. Bir yabancıyla karşı karşıya oturduğunuzu
ve bir tek kelime bile konuşmadığınızı düşünün. Marina, günler boyunca yüzlerce
yabancıyla karşı karşıya geldi. Kim olduklarını bilmeden, adlarını sormadan
sadece bakıştılar. Gözleriyle konuştular. Marina herkese aynı şekilde baktı;
sadece ve sadece bir kişiye aynı şekilde bakamadı.
O kişi Ulay’dı. Ulay herkes gibi sırasını bekledi.
Yavaşça Marina Abramoviç’in karşısına oturdu, başını, “ne haber” dercesine yana
doğru hafifçe salladı. Bakıştılar. Marina Ulay’a herkese baktığı gibi
bakmıyordu. Ulay başını bir kez daha hafifçe yana doğru attı. Bu defa, “işte
böyle, hayat” der gibiydi. Marina’nın gözleri doldu. Ulay’ın içi titredi.
Marina saatleri güne çevirdiğinizde 30 gün süren performansı boyunca hiç
yapmadığı bir şeyi yaptı. Ellerini masanın üzerinde kaydırarak Ulay’a uzattı.
Ulay Marina’nın ellerini tuttu. Gösteriyi izleyenler Marina’nın gözyaşlarının
arasına alkışlarını fırlattılar. Ulay’ın yürek atışlarına tempo tuttular. Aşkı
alkışladılar, gördüler…
Ulay’ın gerçek adı Frank Uwe Laysiepen. O da bir performans sanatçısı, 1943’te Solingen’de
doğmuş, Almanyalı. Marina ve Ulay’ı bir araya getiren de aslında bir
performans; aşk. Hissederek içinde var olursanız size bir masa, iki sandalye ve
saatler yeter. Hissetmezseniz, bibirinizi görmediğiniz an yiter gider. İki
sanatçı uzun yıllar, 1976 ile 1989 arasında birlikte yaşadı. Birlikte ürettiler
ama 89 yılında ayrılmaya karar verdiler. Ayrılıkları da sanatsal üretimlerinin
bir parçası oldu. İlişkilerini bitirmek için her biri Çin Seddi’nin bir ucuna
gitti. Oradan birbirlerine doğru yürümeye başladılar. Her biri 2 bin 500 km
yürüdü. Çin Seddi’nin üzerinde buluştuklarında son bir kez birbirlerine
baktılar ve ayrıldılar. Ta ki 2010’da Ulay Modern Sanat Müzesi’nde Marina’nın
karşısına çıkana kadar. 21 yıl sonra.
Barış için
Bu öyküyü belki çoğunuz biliyorsunuz, belgeselini izlemiş
olabilirsiniz. Benim bu inanılmaz öyküden Barış sayesinde haberim oldu. Barış
mı kim? Barış, Sevgili Sevin Okyay’ın tabiriyle bir “elf”, Yüzüklerin
Efendisi’ndeki ruhları iyilik dolu insanlardan biri. Barış şimdi gurbet
yolcusu. Barış gittiğinde yokluğunu daha iyi anlayacağımı biliyorum o yüzden
gitmeden kendisine teşekkür etmek istedim. Mekanikleşen beni, kültür ve sanatla
arada sırada da olsa kendine getirdiği için. Sizin de Barış gibi bir dostunuz
varsa elinizden kaçırmayın. Müzakere mi edersiniz, çok bilen insanlara mı
sorarsınız, bilemem. Müzakere notlarınız açığa çıkarsa çıksın, aldırmayın.
Barış bir giderse onu çok arar(sın)ız. Bizim “Elf Barış” gidiyor ama umudum
var, bir gün geri dönecek. Siz de hem “barışınıza” hem de umudunuza sahip
çıkın. Herkese bir Barış, bir Marina veya Ulay lazım.
Not: Marina
ile Ulay’ın Modern Sanatlar Müzesi’ndeki buluşmasını izlemek isterseniz
Youtube’dan “Marina Abramović e Ulay - MoMA 2010” başlıklı videoyu izleyebilirsiniz.