Özgür Gürbüz-BirGün/26 Ağustos 2022
Hepimizin aynı gemide olduğu nakaratını hep dinliyorduk ama ekonomi ve güvenlik konularında o gemide delikler açılmış olduğunu Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan ilk kez duyduk. Leonard Cohen’in şarkısında mırıldandığı gibi, “Herkes biliyor geminin su aldığını, herkes biliyor kaptanın yalan söylediğini”. Aslında herkes biliyordu.
Hepimiz aynı gemide değiliz elbette. Kimisinin gemisi şatafatlı, kimisinin ki ise gemi bile değil, çok tan batmış bir geminin enkazdan kalma bir tahta parçası. Tutunduğumuz tahta parçası da elimizden kayıp gitmek üzere. 21 yıldır bizi yönetenlerin endişesi hiçbir zaman bir tahta parçasına tutunup hayatta kalmaya çalışanlar olmadı. İnsanların boğulması pahasına, şatafatlı gemilerini yüzdürmek için o tahtaları alıp kendi kazanlarına attılar. Hayattaki son umutları ellerinden alınanlar birer birer boğulurken, gemiler bir süre daha dumanlarını tüttürmeye devam etti. Şimdi ise deniz bitti, yakacak tahta kalmadı, parıltılı gemiler de su alıyor artık.Türkiye’nin tek sorunu keşke iktidarın bahsettiği su alan o gemi olsaydı. Bir de Aliağa’daki gemi söküm tesisine gelen hurdaya çıkarılmış uçak gemisi var. Aliağa ve İzmir’deki çevre örgütleri başta olmak üzere, halkın, çevrenin ve işçilerin sağlığını korumaya çalışanlar aylardır bu konuda hükümeti uyarıyor.
Gemi sökümünün geride ciddi atıklar bıraktığını, işçilerin sağlığını tehdit ettiğini biliyoruz. Söküme gelen gemiler, başta asbest olmak üzere, kurşundan kansere neden olan PCB’lere (poliklorlu bifenliler), kurşunlu boyalardan lambalardaki cıvaya kadar birçok zehirli maddeye ev sahipliği yapıyor. Bu yüzden de söküm işinin üst düzey güvenlik önlemleri alınarak, doğadan yalıtılmış bir şekilde ve denetim altında yapılması şart. Son cümleyi çözüm var diye okuyabilirsiniz ancak aynı cümleyi birçok işletme ne yazık ki “ek maliyet” olarak okuyor. Türkiye’de bir işçinin gereken önlemlerin alınmaması nedeniyle hayatını kaybetmesinin üstünün, cesedinin üzerine kemer takarak, başına bir bere yerleştirilerek kapatılmaya çalışıldığını gördük.
İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi (İSİG), 2013-2022 yılları arasında Aliağa’da ölen işçi sayısının 97 olduğunu açıkladı. Sadece bir ay önce gemi sökümü işçisi Yıldırım Kipel, eski bir geminin yakıt tankını keserken üzerine dökülen yakıt nedeniyle Aliağa’da hayatını kaybetmişti. Şimdi Aliağa’ya eski bir uçak gemisi sökülmeye gönderiliyor.
Sao Paulo adlı Brezilya’ya ait uçak gemisi onca yolu aşarak Türkiye’ye gelecek ve sökülecek. Gemide ne kadar asbest olduğu bile tartışmalı bir konu. Bakanlık 9 tondan bahsederken, geminin sökümüne karşı olanlar geminin ikizinde 900 tona yakın asbest olduğuna dikkat çekerek Çevre Bakanlığı’na, Brezilya ve geminin ilk sahibi Fransa’daki resmi kuruluşlara bir mektup gönderdi. Bu mektup üzerine Çevre, İklim ve Şehircilik Bakanlığı gemiyle ilgili yeni bir Tehlikeli Madde Envanteri istedi. Bakanlık, sivil toplum örgütleri bastırınca yoldaki gemideki tehlikeli atık miktarını kontrol etmeyi düşündü. Bu da bir ilerleme sayılır.
Dünyada ömrünü dolduran her beş gemiden dördü Hindistan,
Pakistan ve Bangledeş’e söküme gönderiliyor. Bu ülkeleri Türkiye ve Çin
izliyor. Dünyada bu işi yapan beş ülke var diyebiliriz ve bu beş ülkenin
seçilmesinin de tek bir nedeni. Maliyet! Ucuz işçilik, ucuz faaliyet giderleri.
Çevrenin, insanın maruz kaldığı atıkların hesabının sorulmaması. Gemileri
üreten zengin ülkeler, gemileri nasıl sökeceklerini de biliyor. Ancak bu kirli
işi ucuza yapan birileri oldukça o ülkelerdeki şirketlere havale etmeye devam
edecekler. Avrupa’nın çöplerinin Türkiye’ye göndermesinde olduğu gibi.
Şirketler de hükümetler onları zorlamadıkça işçi ve çevre sağlığı için
gerekenleri yapmayacak. Koşulları iyileştirdiklerinde kârlarının düşeceğini ve
gemi sökümünün başka limanlara gideceğini biliyorlar çünkü ettikleri kâr
aslında emek ve doğanın sömürüsüne dayanıyor.