Özgür Gürbüz-BirGün / 6 Eylül 2024
Orman yangınlarından
sonra yanan alanların imara açıldığı, otel veya konut yapıldığı hep söylenir
ama bunların hemen hemen hepsi aslında birer söylentiden ibarettir. Otel yapmak
için yaktılar söylemlerinin aslı astarı yoktur diyebiliriz. Aksini gösteren
tek örnek Bodrum Güvercinlikte’ki Titanic Otel’di. Ya da öyleydi demek
lazım çünkü İzmir’deki son yangından etkilenen ormanlık alanın bir bölümü, 30
Ağustos 2024 tarihindeki “Cumhurbaşkanı Kararı” ile orman sınırları dışına
çıkarılarak devlet eliyle inşaatçılara davetiye gönderildi. Hayaldi gerçek
oldu…Foto: Landon Parenteau on Unsplash
Bu tehlikeli ve yanlış karar, 2018 yılında Orman Kanunu’na eklenen ‘ek 16. maddeyi’ tekrar gündeme getirdi. İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Orman Fakültesi, Öğretim Üyesi Prof. Dr. Doğanay Tolunay, ek 16. maddeye dayanarak yapılan uygulamalar sonucunda orman kaybının 3 bin 500 hektarı bulduğuna dikkat çekiyor ve bu maddenin iptal edilmesi gerektiğini söylüyor. Rakamın büyüklüğünü anlamak için şöyle bir kıyaslama yapabiliriz. 2015 yılında tüm Türkiye’de yangınlar sonucu kaybedilen alan 3 bin 219 hektardı.
İzmir’deki durum da oldukça ilginç. 2020 yılında 375 hektarlık bir orman alanı, ek 16. madde ile bir gecede orman alanı dışına çıkarılıyor. TMMOB dava açıyor, Danıştay, usulen hata bulduğu için yürütmeyi durdurma kararı alıyor ama mahkeme devam ederken inşaat sürüyor ve Bayraklı’daki alanın büyük bir bölümüne şehir hastanesi ile TOKİ evleri yapılıyor. Devlet kendi mahkemesinin sonucu bile beklemiyor. 30 Ağustos’ta yayımlanan Cumhurbaşkanı Kararı da aslında bu alanı yeniden hukuken güvence altına almak için çıkarılıyor. Ancak kararda 95 hektarlık, son İzmir yangınında yanan ormanlık alan da var. Prof. Tolunay, en azından bu 95 hektarın karardan çıkarılması gerek diyor çünkü bu yanan ormanların başka bir amaçla kullanılmasının önüne geçen Anayasa’nın 169 maddesini de ihlal ediyor.
Ormancılar Derneği de işin bir başka boyutuna dikkat çekti. Söz konusu alan 1995 yılında üzerinde orman örtüsü olmadığı için büyük bir sele ev sahipliği yapmış, selleri önlesin diye özellikle ağaçlandırılmış. Bir daha sel olmasın diye ağaçlandırılan alan şimdi yeniden ağaçsız bırakılıyor ve binalandırılıyor. Sele, gel de bizi vur deniyor. TMMOB da bunun benzer yeni felaketlerin önünü açacağı uyarısında bulunuyor. Buna çılgın proje denmez de ne denir? Ne devlet hafızası kaldı ne hukuk ne de plan. Varsa yoksa rant.
***
Tüylerimizi diken diken
eden bir başka olay da Artvin’de yaşandı. Borçka ilçesinde önce taşocağı, o
olmayınca ‘konaklamalı mesire yeri’ yapılarak şirketlere peşkeş çekilmek
istenen doğa harikası Cankurtaran bölgesini korumak isteyen Reşit Kibar
öldürüldü. Artvin Valiliği’nin açıklamasına göre katil Muhammet Ustabaş,
cinayeti şirket çalışanlarından F.M.’nin aracında bulunan ruhsatlı silahla işlemiş.
Ustabaş’ın şirketle ilişkili olduğu iddiaları var. Ustabaş’ın şirket
çalışanı F.M.’nin silahının nerede olduğunu bilecek kadar şirkete yakın biri
olduğu kesin. Köyün eski muhtar adayı Ustabaş, iki kişiyi de yaralıyor.
Yeşil Artvin Derneği Başkanı Neşe Karahan’ı aradım. Karahan, Reşit Kibar’ın hedef
alınan diğer kişilerin önüne geçtiğini, Ustabaş ile de aynı köyden olduğunu,
komşu olduklarını söylüyor. Jandarmanın neden müdahale etmediğini de
sorguluyor. Karahan söz konusu bölgenin daha önce ağaçlandırıldığını da
sözlerine ekliyor. İzmir’deki gibi daha önceden ağaçlandırılan alan şimdi
yapılaşmaya açılıyor. Cinayet sonrasında projenin sahibi Yapısoy Beton projeden
çekildiğini açıklasa da Karahan, “Bu iş artık boyut değiştirdi, tehlikeli
bir boyuta vardı” diyor. Daha fazla söze gerek var mı?