Özgür Gürbüz-BirGün/29 Temmuz 2016
Biz darbe ve
karşı darbeye benzer hamlelerle uğraşa duralım dünya dönmeye devam ediyor. Son
iki haftada, hangi general aslında darbeci, hangisi önlemeye çalışmış,
FETÖ’cüler devlete ve medyaya hakim olurken kim uyumuş, kim ahmakmış diye
anlamaya çalışırken, dünyanın çevre-ekoloji gündemi şu konulara ev sahipliği
yaptı.
Avrupa Çevre
Ajansı, Avrupa’da artan amonyak emisyonlarına ve sonucunda oluşan hava
kirliliğine dikkat çekti. Bu emisyonların yüzde 94’ü tarım kökenli. Gübre
depolama ve içinde nitrojen bulunduran gübre kullanımı amonyak emisyonlarını,
dolayısıyla havayı kirletiyor. Bu da insan hayatını riske atıyor.
Enerjisini
sadece güneşten alan Solar Impulse adlı uçak dünya turunu tamamladı. 17 bin
güneş hücresine sahip uçak, hem çevreyi kirletmeden dünyanın bir ucundan
diğerine gidilebileceğini gösterdi hem de güneş enerjisinin ileride her alanda
belirleyici enerji kaynağı olacağının işaretlerini verdi.
Uluslararası
Yenilenebilir Enerji Ajansı (IRENA), 2016 yılında dünyadaki elektrik üretiminin
yüzde 2’sinin güneşten sağlandığını, 2030’da bunun yüzde 13’e çıkabileceğini
söyledi. Bu gerçekleşirse, güneş enerjisi 14 yıl içinde dünyanın en önemli
enerji kaynaklarından biri olacak.
2016 yılına
ait Dünya Nükleer Endüstrisi Durum Raporu yayımlandı. Yeni nükleer santral
yapımında Çin dışında fazla bir hareketliliğin olmadığı belirtilen raporun
Fukuşima’yla ilgili bölümünde çarpıcı veriler yer aldı. Japon hükümeti
verilerine göre kaza nedeniyle göç ettirilen nüfus Mayıs itibariyle 92 bin
kişiyi geçiyor. 3 bin 400 kişinin zorunlu göç nedeniyle (sağlık durumlarının
kötüleşmesi ve intihar nedeniyle) öldüğü, bunun da kayıtlara ‘deprem kaynaklı
ölüm’ diye geçtiği belirtiliyor. Aynı raporda, Okayama Üniversitesi’nin yaptığı
bir araştırmanın Fukuşima’da görülen çocukluk çağı tiroid kanseri vakasının
Japonya ortalamasının 50 kat üzerinde olduğunu gösterdiği de yazıyor. Santral
sahibi TEPCO şirketinin verdiği bilgilere göre kazanın maliyeti de şimdiden 133
milyar doları bulmuş.
Bern
Üniversitesi’nde yapılan bir araştırma, erkek arılarının sinek ilaçları
nedeniyle yüzde 40 sperm kaybına uğradığını söyledi. Arı nüfusunun azalması tüm
besin zincirini etkileyeceği için bu konuda birçok araştırma yapılıyor.
İsviçre’den gelen sonuçlar nedeni konusunda olası bir suçluya işaret ettiği
için önemli.
Tüm bunlar
olurken Çevre ve Şehircilik Bakanı Mehmet Özhaseki, ÇED (Çevresel Etki
Değerlendirmesi) süreçlerinin hızlandırılacağını ve yatırımcıların önünün
açılacağını söyledi. Özhaseki, bir firma herhangi bir proje için ÇED aldıktan
sonra, 60 gün içinde itiraz davası açılmazsa yargı yolu kapanacak dedi. Ardından
İzmir’de 9 proje için ÇED gerekli değildir kararı çıktı. Kimilerine göre bu
kararlar OHAL ile bağlantılı. Bazıları daha da kötümser, OHAL bahanesiyle çıkarılacak
Kanun Hükmünde Kararnameler ile şirketlerin önündeki pürüzlerin aşılması için
uygun bir ortamın yaratılacağı kaygısını taşıyor.
Biz bu
kaygılardan bağımsız, uyarımızı yapalım. Hiçbir kanun, doğa kanunlarından üstün
değildir. Çünkü doğanın kanunları yaşamın sürmesi için var ve yaşama hakkı her
türlü haktan üstündür. Yaşama hakkına zarar verecek her türlü müdahale, öyle
bir olağanüstü hal yaratır ki, üç ay sonra siz bitti deseniz de bitmez. İklim
krizinde görüldüğü gibi.
Dünyada olan
biten ortada. Aklı başında herkes, elindeki imkan ve gücü yaşama sahip çıkmak
için kullanıyor. OHAL, rant baronlarının, şirketlerin ve politikacıların kısa
vadeli çıkarları için kullanılamayacağı gibi Türkiye’nin doğru tarafta yer almasına, geleceği görmesine
engel olmamalı. Türkiye’nin çevre politikasını dünyayla uyumlu bir hale
getirmesi şart. Değil üç ay, üç gün bekleyecek durumda değiliz.