Gazze etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Gazze etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Filistin’de yabancı gazeteci yok

Özgür Gürbüz-BirGün / 30 Mayıs 2024

Youmna Elsayed Bosna'da IPI toplantısında. Foto: O. Gurbuz

1991 ile 2001 yılları arasında süren Yugoslavya iç savaşında 150’den fazla gazeteci öldürüldü. Filistin Hükümeti Medya Ofisi’nin verilerine göre yedi aydır süren İsrail’in Filistin’e saldırılarında ölen gazetecilerin sayısı 147. Gazetecileri Koruma Komitesi’nin verilerine göreyse bu rakam 107. 107 gazetecinin üçü Lübnan, ikisi İsrail ve 102’si Filistin vatandaşı. Ben sizi biraz geçmişe götürürken siz bu bilgiyi aklınızda tutun çünkü önemli.

1990’lara, Yugoslavya iç savaşına dönelim. Savaşı takip eden gazeteci Aida Çerkez, olan biteni dünyaya duyurmaya çalışırken, ikinci yılın sonunda işi bırakmak istediğini söylüyor. Çünkü sağır insanlara bir şeyler anlatmaya çalıştığını düşünüyor. Sağır insanlar biziz, Avrupa, Asya. Medeniyet ve normal günlerde demokrasi nutukları atanlar.

Aida Çerkez’i işinde tutan bir anısı, Nazi dönemini anlatan yaşlı bir Almanın sözleri oluyor. Nazilerin işledikleri suçlara karşı neden bir şey yapmadığı sorulan yaşlı insan, “bilmiyorduk” yanıtını veriyor. Aida, Bosna’da savaşın ortasında gazetecilik yapmaya devam etmesini şu sözlerle anlatıyor: “Belki savaşı durduramayacaktım ama kimse bilmiyordum diyemeyecekti”.

Çerkez’i birkaç gün önce Saraybosna’da dinleme şansım oldu. Çevre gazeteciliğinin ve iklim krizi konusunda haber yapmanın zorluklarını konuşmak üzere Uluslararası Basın Enstitüsü’nün (IPI) Saraybosna’daki kongresine davet edilmiştim. Kongreye kaçınılmaz olarak savaş damgasını vurdu. Bosnalı ve yabancı gazeteciler tanıklık ettikleri Yugoslavya iç savaşını anlattı. Oradan Gazze’ye uzandık. İki korkunç olayda da gazetecilerin yaşadıkları arasındaki benzerlikler ve farklılıklar çok çarpıcı. Aynı şekilde insanların izledikleri katliam karşısında tepkisiz kalması veya çok geç tepki vermesi de trajik. 30 yıl sonra aynı yerdeyiz. Benden değil Gazze’den hayatları pahasına haber yapan gazetecilerden dinleyin bu farkı.

Karısını, iki oğlunu, altı yaşındaki kızını, torununu İsrail’in saldırılarında kaybeden El Cezire Gazze Büro Şefi Vael Hamdan İbrahim (Wael Al Dahdouh) video konferansla kongreye katıldı. Vael’e bu koşullarda nasıl gazetecilik yapmaya devam ettiği soruldu. Vael’in yanıtı, “Acımı nasıl anlatabilirim. İşgalcilerin neden ailelerimizi hedef aldığını sorup duruyoruz. Biz profesyoneliz, gerçek dışında bir şeyi aktarmıyoruz. Bu savaş bize çok kayba neden olacak ama işimizi yapmaya devam edeceğiz. 150 'den fazla gazeteci öldürüldü ve ne yazık ki hâlâ devam ediyor. Gazze'de güvenli bir yer yok. Hastane, cami hiçbir yer güvenli değil. Uluslararası yasalarla korunuyoruz ama Gazze'de bir koruma yok. Bunlar bir insanın dayanabileceği bir şey değil ama Allah bize bu gücü verdi” oldu. Vael’in gazetecilik yapan oğlu da haberden dönerken öldürülmüş.

Youmna Elsayed - Foto: o. Gurbuz

Bosna’da da gazeteciler öldürüldü. İngiltere’nin ‘The Times’ gazetesi için iç savaşı haberleştiren Janine di Giovanni, bir röportajında savaşlarda gazetecilerin yaşadıklarını çok iyi anlatıyor: “Sivillere, insanlığa çok az saygı vardı. Saraybosna'daki gazeteciler, yani biz, şehrin bir parçasıydık. Bu yüzden biz de hedef alındık. Gazeteci olduğumuz için değil, orada olduğumuz için.”

Doğru ama iki savaş ya da saldırı arasında, özellikle de Batılı medya kuruluşları açısından önemli bir fark var. Gazze’den El Cezire için yaptığı haberlerle tanıdığımız Youmna Elsayed bu farkı şöyle dile getiriyor: “Sekiz aydır hiçbir uluslararası gazetecinin Gazze'ye girip haber yapmasına izin verilmedi. Bu konuda bir şey yapılmaması uluslararası gazeteciliği etkileyecek, geri tepecek. Çadırlardan çalışmak zorundaydık, ofisler bombalandı. Bir tane gazetecilik örgütü canlı bir yayında yabancı gazetecilerin Gazze'ye girmesine izin verilmediğinden bahsetmedi. Batılı gazeteciler ilk günden Gazze'ye girse ve haber yapsa bu soykırımın bitmesi sizce ne kadar hızlanırdı? Ne kadar hayat kurtarılabilirdi. Bir düşünün”. 

İsrail yabancı gazetecilerin girişine izin vermeyebilirdi ama sınıra gidip, oradan bu durumun ilan edilmesi bile çok şeyi değiştirebilirdi. Batı, Gazze ve bugün Refah’ta yaşananları Filistinli veya Arap gazetecilerden değil, Batılı gazetecilerden dinlese Batı’nın reaksiyonu değişir miydi? Belki, kocaman bir belki ancak Bosna’daki gazeteci meslektaşlarım bunun faydalı olduğunu, seslerinin duyurulmasına yardımcı olduğunu söylüyor. Filistinli gazeteciler de bu yönde çağrı yapıyor. O halde bu çağrıya destek olmamız gerekir. BBC, CNN, NBC ve diğerleri. Filistin’de değilsiniz, neredesiniz?

Mehmetçik Gazze’ye

Özgür Gürbüz-BirGün / 20 Ekim 2023

Foto: Yousef Salhamoud-Unsplash
Filistin’in bağımsızlığına kavuşması, bölgeye barışın hakim olması için sağcı ve siyasal islam taraftarlarının bulduğu yegane çözüm Türkiye Cumhuriyeti’nin ordusunu savaşa göndermek oldu! “Mehmetçik Gazze’ye” diye bağırdılar.

Bugünkü dünyada barışı savaşla kazanmak diye bir seçenek yok. Asker göndererek, savaşa giderek, beddua ederek Filistin özgürlüğüne kavuşamaz; kavuşamadığını da 75 yıldır herkes görüyor. Mevcut İsrail hükümeti barış istemiyor, o zaman onu barış yapmaya ikna etmek gerek. Militarist akıl, çoğu zaman barış isteyeni zayıf görme hatasını yapar. İngilizlerin Gandi’yi hafife alması gibi İsrail ve ona destek verenler de bugün o hatayı yapıyor. Filistin’e özgürlük isteyenler bu konuda ortak bir tavır alarak üzerine düşeni yapmalı. 

Konu Filistin olunca hamaseti ellerinden bırakmayan Türkiye’deki siyasal islamcılar, slogan atıyor ancak ellerini taşın altına koymuyor. Diplomatik ve ekonomik ambargolar içerecek bu barışçıl ikna süreci, istikrarlı ve uzun vadeli bir birliktelik gerektiriyor. Siyasal islam ise Türkiye’den de gördüğümüz üzere ‘u dönüşleriyle’ ünlü.

Siyasal islamın zikzakları, Arap ülkelerinin politikalarındaki değişkenlikler ve ne yazık ki son 20 yılın Türkiye’sinin istikrarsız dış politikası bu tip bir mücadelenin önündeki yegane engeller arasında. Hâl böyle olunca ‘one minute’ten ötesi yok. Kürsülerde lanet okuma, sabah akşam İsrail’i kınama tam gaz ama aynı etkisiz politikaları sürdürmeye de devam ediyoruz. Sahneye bakınca oyun güzel görünüyor ancak sahne arkasına geçince hem oyuncular hem de senaryo yerlerde sürünüyor.

2009’da Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın “one minute” çıkışı siyasal islamın bu sorunu da çözemeyeceğine dair iyi bir örnek. O çıkıştan sonra gördüğümüz diplomatik ilişkilerin bozulduğuydu. Ticaret rakamları ise tam tersini söylüyor. İsrail ile Türkiye arasındaki ticaret hacmi 2009’da 2,6 milyar dolarken krizden hemen sonra 3,5 milyar dolara çıktı. 2022’de 9 milyar dolara dayandı. Enerji gibi stratejik konularda işbirliği arttı. Örneğin, Türkiye’nin petrol ithalatının yüzde 2,2’si İsrail’den geliyor. İsrail’in en çok petrol ihraç ettiği ülke ise Türkiye.

Sadece Türkiye ile mi durum böyle? Mısır 2020’den bu yana İsrail’den gaz ithal ediyor. İsrail’in gaz ihracatının kabaca yüzde 60’ı Mısır’a, kalanı da Ürdün’e yapılıyor. İsrail, Mısır’a yaptığı 6 milyar metreküplük gaz ihracatını 10 yıl içinde 30 milyar metrekübün üstüne çıkarmayı planlıyor. Rus gazına alternatif arayan AB’de bu planları destekliyor. Hamas’ın saldırısından iki gün önce, 5 Ekim’de Enerji Bakanı Alparslan Bayraktar, İsrail gazının Türkiye'ye getirilmesi için görüşmelerde bulunmak üzere İsrail'i ziyaret etmeyi planladığını söylemişti. AB de gazı gemilerle değil boru hattıyla taşıyacak bu plana daha sıcak bakıyor. 7 Ekim’den iki gün öncesine kadar Filistin işgal edilmemiş miydi? İsrail ticaret yapılan sıradan bir ülke miydi, iki gün içinde mi yoldan çıktı?

Başta Arap coğrafyası olmak üzere, barış isteyenlerin yapacağı ilk iş, diplomatik ve ticari ilişkilerin kesilmesi için geniş kapsamlı bir çalışma yürütmek olmalı. İsrail’le ticari anlaşmalar yapmış Kolombiya’nın, İsrail Büyükelçisi’nden ülkeyi terk etmesini istemesi Arap ülkeleri için önemli bir örnek. Dünyanın beşten büyük olduğunu göstermek isteyen Türkiye için de önemli bir fırsat olabilir. Lafla değil icraatla sorun çözülebilir. Çözmek istemiyorsanız da başta size oy verenler olmak üzere kitlelere gerçekten bu konuda ne yapacağınızı söylemekte fayda var. Söyleyebiliyor musun ey AKP?

Ambargo sadece ABD’nin istediği ülkelere karşı yapılacak diye bir şart yok. Ticari, siyasi, sosyal, sportif ve kültürel ilişkilerin hatırı sayılır bir coğrafya tarafından kısıtlanması, uluslararası bir tecrit, İsrail’de sağcı hükümetlerin iktidarına son verebilir ve barış yanlısı hükümetlere yeşil ışık yakabilir. Ambargo ve boykotlara aynı şekilde karşılık verilebilir, buna hazır olunmalı. Bedel ödemeden barış sağlanamaz. Askeri çılgınlıkların, parmak sallamalı nutukların ve arka planda devam eden ticari ilişkilerin bugünkü katliamlara davet çıkardığını unutmamalıyız. Barış isteyenler, somut ve ilkeli önerilerle uzun soluklu ve küresel bir mücadeleyi örgütleyebilir. Yapılabilirse, atılan somut adımlar Filistin sorunundan militan devşirmeye çalışan siyasal islamcı unsurları sekteye uğratabilir ve nerede durduklarını bir kez daha gözler önüne serebilir.