Bülent Şık etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Bülent Şık etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Üç kitap bir gezegen

Bilgelik, sorgulama ve eylem. Bu üç kelime hayatı anlamlı kılmanın yol haritasını gösteriyor adeta. Elimde bu üç kelimenin hakkını veren üç kitap var.

Özgür Gürbüz-BirGün Pazar/21 Kasım 2021

Yeryüzündeki hayvanların yüzde 70’i böcek. Şekere konan sinekler, korkuttuğumuzda bizi sokan arılar, kuşlara yem olan kınkanatlılar. Olmasalar ne olurdu? Kahvaltılar sineksiz olurdu diyemem çünkü kahvaltının olacağını garanti edemem. Bülent Şık, “Bizi Yeryüzüne Bağlayan Hikayeler” kitabında, insanların yediği gıdaların yüzde 35’ini tozlaşma yapan böcekler, kuşlar, sürüngenler ve memelilere borçlu olduğunu yazmış. Böcekler ve hayvanlar bizsiz de yaşayabilir ama biz onlarsız yaşayamayız. İnsanın yetersizliğini anlatan güzel bir örnek.

Bilgelik

Şık’ın kitabını ilk okuduğum andan bu yana tüm dostlarıma tavsiye ediyordum ama yazmak için onu iyice hatmetmeliydim. Adeta “ekolojiye giriş” niteliği taşıyan bu kitabı en kolay nasıl anlatırım diye düşündüğümde aklıma hemen Carl Sagan’ın “Kozmos” dizisi geldi. Carl Sagan’ın bize evrende bir toz zerresi kadar yer kapladığımızı hatırlattığı gibi, kitap da zor olanı başarıyor ve kendimize yüklediğimiz gezegenin sahibi rolünün, bize ne kadar büyük geldiğini gösteriyor. Kimi zaman Türkiye’den, yazarın gözlemlerinden, kimi zaman da dünyadan bilimsel verilere dayalı raporlardan yola çıkarak doğaya verdiğimiz hasarı tüm çıplaklığıyla anlatıyor. Doğanın gördüğü zararın bizim üzerimizdeki etkisini de net bir şekilde, şüpheye bırakmayacak şekilde verilerle gösteriyor. Dostlarla, aileyle birlikte okunacak bir eser.

Bülent Şık’ı gıda güvenliğiyle ilgili yazılarından ve Sağlık Bakanlığı’nın halktan gizlediği kanser araştırmasını, yargılanma riskini de göze alarak yaptığı açıklamasından hatırlayacağınızı biliyorum. Kitapta da yaşamımızı tehdit eden ve normalleştirilen birçok uygulamanın zararları, riskleri yer alıyor. Pestisitlerden laboratuvar etine kadar merak ettiğiniz birçok konu ayrıntılı bir şekilde ele alınmış. En önemlisi de, Bülent Şık bunları kendi hayatının akışı içerisinde anlatabilmeyi başarmış. Kitabı okurken kendi kendinize sorular soruyor gibisiniz. Ekolojiye giriş ve sorunlarla yeniden tanışmak için bir dizi okuma yapmaya niyetlendiyseniz, önce “Bizi Yeryüzüne Bağlayan Hikayeler”le başlamanızı öneririm.

Sorgulama

Sorunları öğrendiniz, ekolojiye duyduğunuz ilgi arttı. O zaman ikinci kitaba geçebilirsiniz. Fikret Başkaya uzun zamandır ekoloji ve iklim kriziyle ilgileniyor, yazılar yazıyor. “Başka Bir Uygarlık İçin Manifesto”, “Eko-Sosyalist Paradigma” ve “Gençlerle Başbaşa İklim Krizi ve Ekolojik Yıkım”dan herhangi biri ikinci kitabınız olabilir. Sizi kapitalizmin sağlam bir eleştirisi ve eko sosyalizme dair fikirler bekliyor. Tüm kitaplarında sorunların detaylı analizleri de var. Gençlerle Baş Başa kitabı sorularına yanıt arayanlar için okuması kolay ve düşünmeye sevk eden bir çalışma. 

Başkaya, söyleşi tarzındaki bu kitapta iklim krizinden GDO’ya kadar birçok çevre sorununa değiniyor. Benim en çok dikkatimi çeken ise yeşil ekonomi eleştirilerinin olduğu bölüm oldu. Bu eleştirilerin hepsine katılmasam da mevcut sistemin son günlerde sıkça telaffuz ettiği yeşil ekonomi kavramının sorgulanması çok değerli. Ancak, kapitalistlerin tarif ettiği yeşil ekonomi üzerinden bu kavramı eleştirmenin, sosyalizmi Sovyetler Birliği üzerinden eleştirmeye benzeme tehlikesi var. Başkaya’nın kitabında örnek verdiği ve yeşil ekonomiye atfettiği, “işçilerin ve sendikaların ekolojik geçişi engellediği, çevrenin korunmasının ve sürdürülebilirliğinin güçlü devlet gerektirdiği” söylemlerini ben yeşil ekonomiyle bağdaştıramıyorum. Aksine, iklim krizinden çıkmak için kömür madenlerindeki işçilerin adil bir geçişe, başka iş alanlarında çalışma garantisine ihtiyaçları var ve bu ancak güçlü sendikaların desteğiyle yapılabilir. Devletler de özü itibarıyla merkeziyetçi oldukları için başta enerji olmak üzere, üretim sistemlerinin dağıtık, yerelde üretip yerelde tüketen, kooperatif benzeri yapılarla hayata geçirilmesine sıcak bakmazlar. Halbuki tarif ettiğim yeşil ekonomi bunu ister, kamuyu “devlet baba” dan çıkarıp, kolektif yapılara, belediyeler aracılığıyla halkın katılımına açar ve yeşil ekonominin temel taşlarını oluşturur.

Başkaya’nın yeşil ekonomi aracılığıyla doğal varlıkların metalaştırılması tehlikesine ise katılıyorum. Kirleten öder ilkesi caydırıcılıktan çok hasarın aracı gibi kullanılıyor. Gördüğünüz gibi ikinci kitap bizi tartışmalara ve yeni fikirler geliştirmeye itecek nitelikte. Önyargısız ve sıkça soru sorarak okumaya çalıştım.

Eylem

Yaşamı korumak keşke onu anlayıp, sistemi ve kendimizi sorgulamakla üstesinden gelebileceğimiz bir mesele olsaydı. Kapitalizmin vahşileştiği, tüketimin hızlandığı dünyamızda yaşam savunuculuğu direnişi de beraberinde getiriyor. Üçüncü kitap, “Gerze’de Bir Doğa Mücadelesi-Direniş Günlüğü” Ferhat Hançer imzasıyla yayımlandı. Hançer, Gerze’de Anadolu Holding’in kurmak istediği termik santrala karşı duran günlerce süren direnişin neferlerinden biri. Zaferle sonuçlanan bu savunma adeta bir günlük tutar gibi kaleme alınmış. Sadece direnişçilerin yaşadıkları değil, medyaya yansıyanlar, mücadelede yaşananlar, duygular, diyaloglar detaylarıyla anlatılmış. Hukuk mücadelesinden, örgütlenmeye kadar çıkarılacak onlarca ders var. İster direniş dersine çalışan bir öğrencinin ders notu niyetiyle okuyun, ister mücadelenin değerini hafızanıza kaydetme amacıyla. Bilgi ve tartışmalardan çıkan sonuçların hayata geçirilmesi için direnmek zorunda kalabileceğimizi aklımızdan çıkarmadan, Gerze direnişini hatırda tutmakta fayda var.

Ardı ardına üç ekoloji kitabı çok değil mi diyenler olabilir. Sinemeda üçleme oluyorsa, kitapta da ekoloji temalı bir üçleme neden olmasın?

Ergene’deki kirliliğin sorumlusu bulundu

Özgür Gürbüz-BirGün/31 Aralık 2019

Çevre kirliliği denince ilk akla gelen yerlerden biri Ergene Havzası. Havzanın tüm yükü de Ergene Nehri’nin omuzlarında. Istranca Dağları’ndan gelen temiz su zehir olup akıyor. Bu suyun tarımda kullanılmasıyla da başta kanser olmak üzere çeşitli hastalıklar yediğimiz yiyeceklerle evimize kadar geliyor. Neyse ki kirliliğin sorumlusu bulundu, yazının sonunda o ismi açıklayacağım.

2011 yılında Orman ve Su İşleri Bakanlığı şikâyetler üzerine Ergene Havzası Koruma Eylem Planı’nı hazırladı. Sekiz yıl geçti, yapılan işler var ama sorun çözülmüş değil. Marmara Belediyeler Birliği geçen ay yayımladığı raporunda, planda belirtilen eylemlerin 2019 yılı içerisinde başarıyla sonuçlandırılması “uzak bir ihtimal” demiş.

Birligin raporuna göre Ergene Nehri’ne arıtılmadan deşarj edilen atıksu miktarı günde 460 bin metreküp. Ergene Havzası’na bırakılan atık suyun yüzde 65’i endüstriyel, yüzde 35’i ise evsel. Nüfusu 10 binin üzerindeki 13 yerleşim yerinde evsel ileri atıksu tesisi yapılması planlanmıştı. Hepsi bitmiş. Sanayide ise sorun devam ediyor. Beş organize sanayi bölgesinde (OSB), 2017’ye kadar bitirilmesi gereken atıksu arıtma tesislerinden sadece Muratlı OSB’de hem kolektör hattı hem de tesis tamamlanmış.

Arıtma tesisiyle de iş bitmiyor. Sanayide arıtılan suyun derin deniz deşarj sistemiyle Marmara’ya verilmesi de sorunu gözden ırak bir yere taşımaya benziyor. Sivil toplum örgütleri bu konuda endişeli.

Belediye tarafında sorun başka. Belediyeler atıksu arıtma tesislerinden çıkan çamuru bertaraf etmekte zorlanıyor. Maliyetinden dolayı kurutma işlemi, yönetmeliklerle ilgili sorunlar yüzünden kompost yapılamıyor. Sorunun kaynağına eğilmedikçe, çözüm zor. Sorunun kaynağını yukarıda belirttiğim rapor beş maddede özetlemiş. “Plansız sanayileşme ve şehirleşme, yetersiz altyapı, tarımda bilinçsiz ve denetimsiz kimyasal ve su kullanımı, evsel ve endüstriyel atık suların kaliteli bir şekilde arıtılmaması ve yeraltı suyu rezervinin tüketilmesi sebebiyle aşırı derecede bozulması.”

Sorunların kaynağını anladık şimdi sorumluları yazalım, raporda o kısım eksik. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, Tarım ve Orman Bakanlığı, Sağlık Bakanlığı, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı, Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı, bölgedeki valilikler, belediyeler, sağlık müdürlükleri… Elbette sayıları üç bine yaklaşan sanayi tesislerini de unutmayalım.

Dr. Bülent Şık
Peki, bu sorunla ilgili hakkında dava açılan kişi kim? Yukarıdaki sorumlular değil, yediğimiz üründe zehir var, marulda bile kanserojen berilyum elementi bulundu diyen Dr. Bülent Şık. Bülent Şık’ın tek yaptığı, 2011-2016 yılları arasında Sağlık Bakanlığı’na bağlı Türkiye Halk Sağlığı Kurumu’nun yürüttüğü bir araştırmanın halk sağlığını tehdit eden bulgularını açıklamak.

“Kocaeli, Antalya, Tekirdağ, Edirne, Kırklareli İllerinde Çevresel Faktörlerin ve Sağlık Üzerine Etkilerinin Değerlendirilmesi Projesi” adı verilen araştırmanın sonuçları, Şık’ın bir KHK ile atılmadan önce çalıştığı Akdeniz Üniversitesi Gıda Güvenliği ve Tarımsal Araştırmalar Merkezi’nde analiz ediliyor. Bülent Şık, sonuçların halk sağlığını ciddi derecede tehdit ettiğini görüyor. Raporun Sağlık Bakanlığı’nca açıklanacağını düşünüyor, bekliyor ama Sağlık Bakanlığı hiçbir açıklama yapmıyor.

1380 gıda örneğinde, insanlarda çeşitli sağlık sorunlarına yol açan çinko, arsenik gibi maddeler taranıyor. Hemen hepsinde alüminyum, çinko, nikel, manganez ve demire rastlanıyor. 54 gıdada tespit edilebilecek düzeyin üstünde arsenik bulunuyor. 1318 gıda örneğinin yüzde 40’ında pestisit kalıntısına rastlanıyor. Ergene Havzası kaynak sularında adı radyasyonla anılan stronsiyum bulunuyor. Yine kara lahanada, marulda, sarımsakta Çernobil kaynaklı olması muhtemel sezyum görülüyor. Sağlık Bakanlığı tüm bu veriler elinde olmasına rağmen susuyor ama Bülent Şık susmuyor.

Şimdi Bülent Şık’ın 5 ila 12 yıl arasında hapsi isteniyor. Şirketler, sorumlu bakanlar, yetkililer hakkında istenen bir hapis cezası ben duymadım ama Şık’ın hapsi isteniyor. Şimdi anladık mı Ergene’yi kim kirletmiş? Antalya’da yaşayan, insanların sağlığını korumak için hapse girmeyi göze alan bir akademisyen, Dr. Bülent Şık kirletmiş!

Bülent Şık’ın duruşması 7 Şubat saat 10.45’te Çağlayan’da.